Rusya, İHA saldırılarıyla karşı karşıya

Putin, ülkesinin ulusal güvenliğe yönelik tüm tehditlere ‘gerekli araçlarla’ yanıt vereceğini vurguladı.

Rusya lideri Putin, Federal Güvenlik Servisi liderliğinin toplantısında yeni tehditler karşısında güvenlik ve istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırma emri verdi. (EPA)
Rusya lideri Putin, Federal Güvenlik Servisi liderliğinin toplantısında yeni tehditler karşısında güvenlik ve istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırma emri verdi. (EPA)
TT

Rusya, İHA saldırılarıyla karşı karşıya

Rusya lideri Putin, Federal Güvenlik Servisi liderliğinin toplantısında yeni tehditler karşısında güvenlik ve istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırma emri verdi. (EPA)
Rusya lideri Putin, Federal Güvenlik Servisi liderliğinin toplantısında yeni tehditler karşısında güvenlik ve istihbarat faaliyetlerini yoğunlaştırma emri verdi. (EPA)

Stratejik Herson şehri eteklerinde şiddetli çatışmalar devam ederken Rus kuvvetleri, şehrin kenar mahallelerinde sınırlı şekilde ilerleme kaydettiklerini açıkladı. Öyle görünüyor ki Rusya, 28 Şubat’ta bir yıl önce çatışmaların patlak vermesinden bu yana benzeri görülmemiş bir şekilde biri Moksova’ya kadar ulaşan insansız hava aracı (İHA) saldırısıyla karşı karşıya. Bu gelişmeyle eş zamanlı olarak yeni tehditler karşısında güvenlik ve istihbarat faaliyetini yoğunlaştırma emirleri veren Devlet Başkanı Vladimir Putin, Federal Güvenlik Servisi liderliğiyle bir toplantı düzenledi. Toplantı sırasında Putin, ülkesinin ulusal güvenliğine yönelik herhangi bir tehdide kesinlikle yanıt vereceğini söyledi.
Putin ayrıca Rusya Federal Güvenlik Servisi’nin (FSB) bir sonraki çalışmasının önceliğinin, özel askeri operasyon görevlerini yerine getirmede silahlı kuvvetlere ve Ulusal Muhafızlara yardımcı olmak olduğunu belirtti. Gereken şeyin, her şeyden önce karşı istihbarat açısından ordu birimlerine destek ve önemli bilgilerin hızlı alışverişi dahil özel askerî harekâtın görevlerini yerine getirmede Rus Silahlı Kuvvetleri’ne ve Ulusal Muhafızlar’a yardım etmeyi sürdürmesi olduğunu vurguladı. FSB’nin özel askeri operasyon sırasında karmaşık ve alışılmadık görevleri yerine getirdiğini belirten Putin ayrıca Rusya- Ukrayna sınırı boyunca istihbarat faaliyetinin güçlendirilmesi talimatı verdiğini söyledi. Putin, Kiev’i ‘terör araçları’ kullanmakla suçlayarak, karşı istihbarat faaliyetlerini güçlendirme ve Ukrayna sabotaj gruplarının önüne engeller koyma çağrısı yaptı. “Ulusal güvenliğimize yönelik her tehdide uygun bir yanıt vereceğiz ve bunun için gerekli tüm araçları kullanacağız” ifadesini kullandı.
Rusya Devlet Başkanı, ayrılıkçı, milliyetçi ve neo-Nazi eğilimleri kullanarak Rus toplumunu bölmeye çalışanların faaliyetlerini ifşa etmenin ve bastırmanın önemli olduğunu belirtirken “Gençlik, radikalizm yanlısı propagandadan etkilenen en savunmasız gruptur” uyarısı yaptı. Aynı şekilde ekonomik güvenlik ve yolsuzlukla mücadele konularına dikkat çekerek, Rusya’nın dijital alanının ve kişisel verilerinin korunması çağrısında bulundu.
Güvenlik toplantısı, Rusya’daki bazı bölgelerin hayati tesislerde patlamalara neden olmayı amaçlayan İHA’larla saldırıya uğradığına dair bilgiler ortasında düzenlendi. Güvenlik yetkilileri, Rusya’nın Belgorod şehrinin sokaklarında Ukrayna’ya ait üç İHA’nın düşürüldüğünü ve bölgedeki evlerin ve arabaların pençelerinde hasarın kaydedildiğini açıkladı. Aynı şekilde güvenlik yetkilileri, Adigey bölgesinde düşen ‘uçan biri cisim’ ile karşılaşıldığını belirtti.
Rusya, Ukrayna sınırına yakın bölgelerde üç İHA hedef alındı. Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre Rusya elektronik harp sistemleri, Krasnodar bölgesi ve Adigey’deki sivil hedeflere saldırmaya çalışan Ukrayna kuvvetlerine ait iki İHA ile karşı karşıya geldi. Rus ordusunun eylemleri sayesinde her iki İHA da kontrolü kaybetti ve rotasından saptı.
Aynı şekilde Bryansk Sınır Valisi Alexander Bogomaz, 28 Şubat’ta ordunun Suroch bölgesi üzerinde Ukrayna’ya ait bir İHA’yı düşürmeyi başardığını ve herhangi bir yaralanma kaydedilmediğini bildirdi. Belgorod Bölgesi Valisi Vyacheslav Gladkov da Telegram üzerinden yaptığı açıklamada acil durum ekiplerinin ve Rus özel kuvvetlerinin olayla ilgilenmek için İHA’ların düştüğü alana yöneldiğini bildirdi.
Gladkov, Belgorod Belediye Başkanı Valentin Demidov’a koşulları kontrol etmesi için İHA’ların düştüğü alana gitmesi talimatını verdiğini vurguladı. Demidov ise vatandaşlar arasında yaralanan olmadığını, vatandaşların güvenli bir yere nakledildiklerini, olaydan zarar görenlere hasar onarılana kadar otellerde konaklama imkanlarının sağlanacağını söyledi. Aynı şekilde Belediye Başkanı, olası saldırılardan korunmak amacıyla Rus özel kuvvetlerinin bölgeyi kuşattığını kaydetti.
En çarpıcı olay ise Rusya’nın başkentindeki Kolomna kasabasında bir İHA’nın düşürüldüğünün ilan edilmesiydi. Zira Moskova ilk kez,  ayrıntı vermeden başkente saldırılar düzenlendiğini duyurdu. Ayrıca Moskova Valisi Andrey Vorobyov, başkent yakınlarında Ukrayna’ya ait bir İHA’nın düşürüldüğünü açıkladı.
Vorobyov, olayın Kolomna’nın Gubastovo köyü yakınlarında yaşandığını belirtirken, “Hedef muhtemelen bir sivil altyapı tesisiydi ama bu gerçekleşmedi. Bölgede ölüm veya yıkım yok” dedi. Vorobyov ayrıca, FSB ve diğer yetkili makamların olayla ilgili soruşturma başlattığını söyledi. ‘Novosti’ haber ajansının Acil Durumlar Bakanlığı'ndan bir kaynaktan aktardığına göre İHA, bir benzin dağıtım istasyonunun yakınına düştü.
Diğer yandan Rus güvenlik yetkilileri, St. Petersburg Havalimanı’ndaki (başkentin kuzeyi) uçuşların birkaç saatliğine durdurulacağını açıklarken, bir müddet sonra uçuşların yeniden başladığını duyurdu.
Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov, Devlet Başkanı’na St. Petersburg üzerindeki hava sahasının kapatılmasıyla ilgili tüm bilgilerin verildiğini iletti.
Rusya Acil Durumlar Bakanlığı, Rusya hava sahasında kapsamlı bir hava alarm durumu ilan eden açıklamaları yalanladı.
Acil Durumlar Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Hava alarmı verildiği ve füze saldırısı duyurusu yapıldığına dair yayılan iddialar, bazı elektronik hackerlar tarafından Rusya’nın farklı bölgelerinde ayrı ayrı çok sayıda radyo ve televizyon istasyonlarına gerçekleştirilen bir siber saldırı sonucunda ortaya atılmıştır.”
St. Petersburg şehri yetkilileri, 28 Şubat sabahı ‘uçan belirsiz bir nesnenin’ ortaya çıkması nedeniyle hava sahasının şehre gidiş geliş yapan uçaklara geçici olarak kapatıldığını duyurmuştu. Yerel ‘Fontanka’ haber ajansının şehirdeki yetkililere yakın bir kaynaktan aktardığına göre cismin, şehirden 160- 200 kilometre uzakta olması, şehir üzerindeki hava trafiğinin kesilmesine ve savaş uçaklarının uçuş yapmasına yol açtı. Daha hava sahası yeniden açıldı ve uçakların hareketi normale döndü. Ancak bu durum, bazı uçuşların 12 saate varan sürelerle ertelenmesine neden oldu.
Diğer taraftan ordu kaynakları, stratejik Bahmut şehrinin dış mahallelerinde sınırlı ilerlemeler kaydettiğini aktardı. Moskova tarafından atanan Donetsk Valisi’nin danışmanı Yan Gagin, Bahmut’ta Leopard tanklarının görüldüğünü belirtirken, “Rus ordusu için bir hedefi olarak, düşmanın geri kalan askeri teçhizatından hiçbir farkı yok” dedi. Bu, Rusya tarafından ‘Ukrayna’nın güneyinde meydana gelen çatışmalara Almanya’ya ait ağır tankların müdahil olduğuyla’ ilgili yapılan ilk açıklama oldu. Gagin, 28 Şubat’ta Russia-1 TV kanalına yaptığı açıklamada, “Bahmut bölgesinde Leopard parçalarının ortaya çıktığına dair bilgiler vardı” ifadesini kullandı.
Söz konusu Alman yapımı tankların ‘diğerlerinden hiçbir farkı olmayan zırhlı hedefler’ olduğunu ve bu kadar büyütülmeye değmeyeceğini dile getiren Yan Gagin, “Yollar şu an çamurlu ve bu da Leopard gibi ağır vasıtaların hareketini engelliyor” açıklamasında bulundu. Uluslararası Koalisyon yardımı kapsamında Kiev’e yaklaşık 14 Leopard 2 tankı tedarik edildiğini açıklayan Polonya Savunma Bakanı, söz konusu tankların 24 Şubat’ta Ukrayna’ya ulaştığını doğrulamıştı. Almanya, İspanya, Kanada ve Finlandiya da aynı türden tankları Ukrayna’ya teslim etme sözü verdi.



Naim Kasım ve Halil el-Hayya'nın konuşmaları arasında

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
TT

Naim Kasım ve Halil el-Hayya'nın konuşmaları arasında

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Video konuşmasından)

Macid Kayali

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım konuşmasını içinde bulunduğumuz kasım ayının 20’sinde yaptı. Ardından Halil el-Hayya'nın aynı ayın 21'indeki konuşması geldi. Halil Hayya, İsrail'in Siyasi Büro'nun eski başkanlarına (İsmail Heniyye ve Yahya Sinvar) zaman ve içerik açısından birbirine yakın dönemlerde düzenlediği suikastların ardından Hamas liderleri arasında en önde gelen konuma yerleşti.

Son 20 yılda “direniş ve karşı koyma” ekseninin ön saflarında yer alan, “örümcek ipliğinden daha zayıf” ve çöküşün eşiğinde olduğu varsayılan bir devlet olan İsrail'in varlığına meydan okuyan bu iki hareket, Hamas'ın 7 Ekim 2023'teki Aksa Tufanı saldırısının ve Hizbullah’ın Gazze’ye destek cephesini açmasının ardından, İsrail saldırılarının merkezinde oldular. Gerek Aksa Tufanı gerek destek cephesi, arenalar birliği ile karşılıklı ordular ve füzeler fırlatma fikrine dayanıyordu.

Ancak yaklaşık 14 ay sonra ortaya çıkan sonuç, Filistinliler ve Lübnanlılar için yeni, korkunç bir Nekbe’yi (felaketi) açığa çıkardı. İsrail'in hayali “angajman kurallarını” umursamadığı, “uzun süreli bir savaş" yürütebileceği, yüksek insani ve ekonomik maliyetlere katlanabilecek kapasitede olduğu, Aksa Tufanı günündeki yenilgisini ve askeri, istihbari ve insani kayıplarını, Filistinlilerin durumunu, Lübnan ve belki de Suriye ve Irak'ın durumunu değiştirmeye çalışacak bir fırsata dönüştürebileceği ve İran'ı dizginleyebileceği görüldü.

Sonuç olarak, Gazze’ye yönelik abluka kalkacağına kendisi harabeye döndü ve acımasız bir askeri işgale maruz kaldı. Yaklaşık 2 milyon Filistinli, asgari yaşam standartlarından yoksun, hapishane benzeri izole alanlarda yaşıyor. Bu durum artık Güney Lübnan'ı, Beyrut'un güney banliyösünü ve Bekaa Vadisi'ndeki bazı bölgeleri de kapsıyor. İsrail zayıflamak yerine kurulduğu günden bu yana her zamankinden daha güçlü hale geldi. Bu mücadele aynı zamanda İsraillileri birleştirdi ve İsrail'in ABD ile ilişkilerini eskisinden daha da güçlendirdi.

Sorun şu ki, Hamas ve Hizbullah'ın geri kalan liderleri tüm bunları henüz idrak etmiş değiller. Halen bir tür inat ve gerçeklerin, güç dengesinin, Filistinlilerin ve Lübnanlıların koşullarındaki korkunç kötüleşmenin inkarı içindeler. Hatta daha önceki gerçekçi olmayan tezlerden veya yanılsamalardan geri adım atılmasına rağmen, İsrail saldırıları sonucunda Hizbullah ve Hamas’ın zayıfladığını bile inkar ediyorlar.

Başlangıçta her iki tarafın da savaş başlatma veya direnişi sürdürme çağrılarının ardından (Bkz. Muhammed ed-Dayf'in 7 Ekim 2023'teki konuşması ve Nasrallah'ın suikastından birkaç gün öncesine kadar yaptığı konuşmalar), şimdi yaptıkları ateşkes ve çatışmaların durdurulması talebi bunu temsil ediyor. Kasım ve Hayya yukarıda bahsettiğimiz konuşmalarında bu konuda ve savaşın sürdürülmesinde ısrar edenin İsrail olduğunu varsaymakta hemfikirlerdi.

Hemfikir oldukları bir diğer nokta koşullar öne sürmekti. Kasım'a göre müzakereler iki çatı altında sürüyor; tam bir ateşkes, Lübnan'ın egemenliğinin korunması ve İsrail'in Lübnan'ın egemenliğini ihlal etmesine, Lübnan'a girip istediği gibi öldürmesine izin verilmemesi. Hayya ise şunu vurguladı: Gazze Şeridi'ndeki savaş durmadan ve yerinden edilenler geri dönmeden takas anlaşması olmayacak. Burada fikrimiz şu; bu tezler tamamen doğru, geçerli ve meşru, ancak savaş öncesinde ne Hizbullah ne de Hamas bu tezlere göre hareket etmiyordu. Hayya'nın istediği Aksa Tufanı öncesi Gazze'nin artık mevcut olmadığı ve aynı durumun Lübnan'daki bazı bölgeler için de geçerli olduğu unutulmamalı.

Kendine güvenen her siyasi hareket veya ulusal kurtuluş hareketi başarısızlığını, yenilgisini veya acizliğini itiraf edebilir. Buna karşılık inat ve inkar, bu hareketin halkının çıkarlarına yabancı olduğunu gösterir

İki taraf ayrıca arenalar birliğinin geçerliliğini yitirdiği konusunda da birleştiler. Zira İran kendisini çatışmanın dışında tuttu, Suriye rejimi ilgilenmedi, Hizbullah, değişen koşullar ve gerçekler nedeniyle Gazze'den desteğini çekti. Buna rağmen en büyük felaket, Hayya'nın sanki başka bir kıtada yaşıyormuş gibi “Müslüman Arap milletini sahip olduğu güç ve imkanlar” ile “düşmanı savaşı durdurmaya zorlayamamakla” suçlamasıydı. Sanki güç denklemlerinde hiçbir şey değişmemiş ya da İsrail ordusuyla yaşanan çatışmalar veya zaman zaman orayı burayı bombalamalar, İsrail'in bu soykırım savaşında Filistinlilere ve Lübnanlılara yaptıklarını ve bunun sonucunda ortaya çıkan korkunç trajedileri dengeliyormuş gibi söylenen sözler, bu iki konuşmanın gerçeklikten kopuk olduğuna dikkat çekiyor. Nitekim Kasım şöyle diyor: İsrail bizi yenemez ve kendi koşullarını bize dayatamaz. Söz, karadaki çatışmalar, füze ve İHA saldırıları ile savaş meydanınındır. Uzun süre devam edecek gücümüz var. Uzun bir savaşa hazırlandık. Şu anda müzakere ediyoruz ancak ateş altında olduğumuz için değil çünkü İsrail de ateş altında.”

Bu kopukluk, Hizbullah ve Hamas’ın savaş öncesi dönemdeki slogan ve konuşmalarını da kapsadı. Kasım'ın şu sözleri de bunu gösteriyor gibi: “Cumhurbaşkanının Meclis aracılığıyla anayasaya uygun şekilde seçilmesine etkin katkımızı sunacağız. Siyasi adımlarımız (Taif) çatısı altında olacaktır. İnşa etmek ve korumak için siyasi alanda da var olacağız.”

Hayya ise, Hamas’ın Gazze Şeridi'ni yönetmek için bir komite kurulmasını kabul ettiğinden bahsetti. Oysa savaştan önce Gazze’nin yönetiminde müttefik olsa bile kendisine herhangi bir tarafın ortak olmasını kabul etmiyordu. Hayya şunu da söylüyor: “İç ulusal uzlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilecek hiçbir fırsatı göz ardı etmiyoruz ve sorumluluk sahibi olarak bunun için çalışıyoruz.”

Elbette kendine güvenen her siyasi veya ulusal kurtuluş hareketi başarısızlığını, yenilgisini veya acizliğini itiraf edebilir. Buna karşılık inat ve inkar, bu hareketin kendi halkının çıkarlarına yabancı olduğunu ya da sadece bir otorite olarak varlığını sürdürmeyi önemsediğini gösterir. Bu, sözler ve eylemler, sloganlar ve olasılıklar, hayal ve gerçeklik arasında büyük bir farkın olduğu, kamu yararının veya halkın çıkarının, özel çıkar veya otoritenin yararı lehine yok sayıldığı Arap siyasi yaşamında yaygındır.

Örneğin altmışlı ve yetmişli yılların terminolojisine göre “milliyetçi” ve “ilerici” rejimler ile birlikte, Filistin'in kurtuluşu, Filistin davasının merkeziliği, Arap birliğinin, özgürlüğün ve sosyalizmin sağlanması gibi “büyük” olarak tanımlanan davaların zor olduğu sonucuna varmıştık. O dönemde geçim sorunları ve vatandaşların hakları meseleleri önemsiz meselelermiş gibiydi. Öte yandan Haziran 1967 savaşında İsrail daha da genişledi ve Ekim 1973 savaşı düzenli ordular arasındaki son Arap-İsrail savaşı oldu. Ardından Mısır'ın 1979'da İsrail ile Camp David Anlaşması'nı imzalaması ve bununla normalleşme yolunun açılması ile birlikte Arap-İsrail çatışmasının bitişine tanık olduk. Araplar arasında ekonomik entegrasyon düzeyinde de olsa birlik meselesine gelince, Suriye, Mısır ve Irak'taki rejimler arasında yaşanan yabancılaşma ve husumet nedeniyle çöktü. Bu arada vatandaşlık kavramının eksikliği ve devletin gelişmemiş olması nedeniyle özgürlük ve sosyalizm fikirlerinin kaderi de daha iyi olmadı.

İsrail, Filistin ulusal hareketinin içini boşaltmak ve onu bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye ve ardından iki otoriteye dönüştürmek için kullandığı stratejilerde başarılı olmuş gibi görünüyor. Bu başarı Filistin ulusal hareketinin kaybetmesine ve fedakarlıkların boşa gitmesine yol açtı.

Sonuç olarak Arap dünyasındaki tüm siyasi hareketler bu acı kaderden kurtulamadı. Milliyetçi, solcu ve İslamcı eğilimleri ile tümü, başarısızlık, acizlik, eksiklik ve kırılganlıkta korkunç bir noktaya ulaştılar. Herhangi birinin başarıları yerine, toplumlarından izole olduklarının ve kaybolduklarının gözlemlendiği bir kerteye vardılar.

Filistin örneğinde bile İsrail, Filistin ulusal hareketinin içini boşaltmak ve onu bir ulusal kurtuluş hareketinden bir otoriteye ve ardından iki otoriteye dönüştürmek için kullandığı stratejilerde başarılı olmuş gibi görünüyor. Bu başarı Filistin ulusal hareketinin kaybetmesine ve fedakarlıkların boşa gitmesine, halkı, toprağı ve davayı özdeşleştiren birleştirici bir ulusal vizyonun, yatırım yapılabilecek mümkün, sürdürülebilir ve uygulanabilir bir mücadele stratejisinin eksikliğine yol açtı.

Elbette tüm bu söylediklerimiz işgal olduğu sürece direnişin meşruluğunun teyit edilmesini de içeriyor ve İsrail sömürgecidir, yerleşimcidir, ırkçıdır, saldırgandır. Ancak güç dengesini, iç ve dış siyasi verileri anlamaya, fedakarlıkları siyasi başarılar için kullanma imkanına, birikime ve kademe kademe zafere ulaşmaya dayalı direniş yaklaşımı ile karşılıklı ordular şeklinde savaşma, ölümcül darbe indirme arasında büyük bir fark vardır. Zira son ikisi İsrail'in üstün olduğu, Filistinlileri yok etmek için bütünüyle kontrolsüz hareket ettiği alandır. Bu felaketin önlenmesi için kaçınılması gereken de bu ikisiydi.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.