Wall Street Journal'dan Antakya haberi: "2 bin 400 yıl boyunca birçok zorluk atlattı, son depremlerde yerle bir oldu"

"Bu kutsal yer yeniden inşa edilemez"

Hatay'ın Defne ilçesinde 20 Şubat'ta 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha yaşanmış, 6 kişi yaşamını yitirmişti (Reuters)
Hatay'ın Defne ilçesinde 20 Şubat'ta 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha yaşanmış, 6 kişi yaşamını yitirmişti (Reuters)
TT

Wall Street Journal'dan Antakya haberi: "2 bin 400 yıl boyunca birçok zorluk atlattı, son depremlerde yerle bir oldu"

Hatay'ın Defne ilçesinde 20 Şubat'ta 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha yaşanmış, 6 kişi yaşamını yitirmişti (Reuters)
Hatay'ın Defne ilçesinde 20 Şubat'ta 6,4 büyüklüğünde bir deprem daha yaşanmış, 6 kişi yaşamını yitirmişti (Reuters)

ABD'nin önde gelen gazetelerinden Wall Street Journal (WSJ), depremlerde Hatay'ın Antakya ilçesinde yaşanan yıkımı yazdı.
Haberde, Antakya'nın 6 Şubat'ta Kahramanmaraş'ta meydana gelen depremlerde en büyük hasarı alan yerlerden biri olduğu belirtilerek, şu ifadelere yer verildi: 
"Bir zamanlar Roma İmparatorluğu'nun üçüncü büyük şehri olan Antakya, 2 bin 400 yıl boyunca medeniyetlerin yükselişine ve çöküşüne göğüs germiş, savaşlardan, kuşatmalardan ve salgın hastalıklardan sonra yeniden inşa edilmişti. Fakat şu anda, geçen ay meydana gelen depremlerde neredeyse tamamen yerle bir olmasının ardından, tarihinde atlattığı tüm badirelerden daha büyük bir zorlukla karşı karşıya."
WSJ, önemli tarihi ve dini yapıların da depremden etkilendiğine dikkat çekerek, Anadolu'nun en eski camilerinden olan 1500 yıllık Habib-i Neccar'ın harabeye döndüğünü yazdı.
Ayrıca Hıristiyanlık tarihinin en eski ibadethanelerinden Aziz Petrus Kilisesi'nin de ağır hasar aldığı ifade edildi.
Depremin ardından Antakya'daki birçok kişinin bölgeyi terk ettiğinin belirtildiği haberde, "Şehirde su yok, elektrik yok, ısınma yok, yiyecek satan dükkan yok ve normal bir hayata dönme ihtimali de yok" dendi. 
Bizans, Osmanlı, Pers ve Selçuk gibi büyük imparatorluklara da ev sahipliği yapan Antakya'daki facia, "Türkiye ve Ortadoğu için yıkıcı bir darbe" diye nitelendi. 
Haberde, "Geçtiğimiz on yıl içinde Antakya aynı zamanda Suriyeli isyancılar, silah tüccarları, yardım görevlileri, casuslar ve yaklaşık 30 kilometre ötedeki savaşa gidip gelen diplomatlar için de bir merkeze dönüştü" ifadeleri kullanıldı. 
WSJ'nin konuştuğu yurttaşlardan arkeolog Josef Naseh, "Antakya beni terk etti ve asla geri dönmeyeceğim" dedi. 
69 yaşındaki Süryani Hıristiyan, Antakya'da doğup büyüdüğünü belirterek "Bu kutsal yer yeniden inşa edilemez" diye konuştu.
Haberde, iki gün boyunca dondurucu soğukta sokakta kaldıklarını savunan Naseh'in şu sözleri öne çıkarıldı:  
"Bu deprem asıl zihinlerimizde bir yıkım yarattı. Bu topraklardaki mitolojiyi, inancı ve kültürü devam ettirebilecek yeni insanlara ihtiyacımız var. Tüm bunları silip atmayacak kişilere ihtiyacımız var."
Doğma büyüme Antakyalı olduğunu söyleyen Arap Alevi yurttaş Cemil Baklacı'nınsa şu ifadeleri aktarıldı: 
"Hepimiz aynı sokaklarda büyüdük. Kimse bu Hıristiyan, bu Müslüman, bu Alevi, bu Sünni demedi. Yandaki evde doğsaydım, Hıristiyan olurdum."
32 yaşındaki mühendis, şehri terk etmek istemediğini söyleyerek, "Antakya'yı seviyorum. Burada güzel bir hayatımız vardı" dedi. 
WSJ, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın deprem bölgelerinde hızlıca inşaata başlanacağını söylediğini de hatırlattı. 
Öte yandan haberde, Antakya Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Hikmet Çinçin'in "Siyasetçiler dünyanın her yerinde böyle konuşuyor. Niyetlerini anlatıp duruyorlar. Bu güzel rüyayla uyuyacağım" sözlerine de yer verildi.
Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen iki şiddetli deprem, Türkiye ve Suriye'de 50 binden fazla kişinin ölümüne yol açtı. 
Sarsıntılar Kahramanmaraş ve Hatay'ın yanı sıra Adıyaman, Gaziantep, Adana, Malatya, Diyarbakır ve Şanlıurfa'yı da etkiledi.
Erdoğan, 8 Şubat'ta yaptığı açıklamada depremden etkilenen 10 ilde üç aylığına olağanüstü hal ilan etmişti.

Independent Türkçe, Wall Street Journal, AA



Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi
TT

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, 19 Haziran 2025 tarihli mektubunda PKK’nin Fesih Kongresi’ne atıfla “varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketinin sona erdiğini” belirtti. Demokratik siyaset ve toplumsal barış vurgusu yapan Öcalan, “silahların gönüllüce bırakılmasını” talep etti. TBMM çatısı altında kurulacak komisyonun önemine dikkat çeken Öcalan, “Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmelidir” dedi.

İşte Öcalan’ın çağrısından öne çıkan bölümler:

“27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim”

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir.

“Varlık tanındı, ana amaç gerçekleşti”

Öcalan, mektubunda PKK’nin kuruluş amacına işaret ederek bu amacın gerçekleştiğini belirtti:

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

“Silahları bırakın, mekanizmaları kurun”

Barış sürecinin somutlaşması için atılması gereken adımlara dikkat çeken Öcalan, mektubunda şunları kaydetti:

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır.

“Kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim”

Abdullah Öcalan, bireysel özgürlüğü kolektif özgürlük bağlamında ele alarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir.

“Demokratik Modernite Güçleri yeni evreye hazırlanmalı”

Öcalan, mektubunun son bölümünde yeni bir stratejik döneme işaret ederek şu çağrıyı yaptı:

Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Mektubun tamamı şöyle:

Değerli yoldaşlar

Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim.

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim.

Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.

Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘’Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.

Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.

Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘’demokratik siyaset’’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.

Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.

Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. 

Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.

Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.

Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.

Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.

19 Haziran 2025 / Abdullah Öcalan

Independent Türkçe