Moritanya’da el-Kaide üyesi mahkumların kaçması halkı paniğe sürükledi

Ülkenin 2011'den bu yana tanık oldu ilk terör eylemi

El Kaideli mahkumların kaçmasından bir saat sonra bir hükümet binasının önünde araçlarda arama yapan Moritanyalı bir güvenlik görevlisi (Şarku’l Avsat)
El Kaideli mahkumların kaçmasından bir saat sonra bir hükümet binasının önünde araçlarda arama yapan Moritanyalı bir güvenlik görevlisi (Şarku’l Avsat)
TT

Moritanya’da el-Kaide üyesi mahkumların kaçması halkı paniğe sürükledi

El Kaideli mahkumların kaçmasından bir saat sonra bir hükümet binasının önünde araçlarda arama yapan Moritanyalı bir güvenlik görevlisi (Şarku’l Avsat)
El Kaideli mahkumların kaçmasından bir saat sonra bir hükümet binasının önünde araçlarda arama yapan Moritanyalı bir güvenlik görevlisi (Şarku’l Avsat)

Moritanya'nın başkenti Nuakşot'taki bir hapishanede tutuklu bulunan, terör örgütü El-Kaide'nin Kuzey Afrika yapılanması Mağrip El-Kaidesi’nin dört üyesi pazarı pazartesiye bağlayan gece hapishaneden firar ettiler. Mahkumlar kaçarken çıkan çatışmada Ulusal Muhafızları üyesi iki gardiyan öldü, üç gardiyan yaralandı. Firari mahkumlar, Moritanya'da 2011'den bu yana düzenlenen ilk terör saldırısında ülkenin en korunaklı hapishanelerinden birinden kaçmayı başardılar.
Moritanya güvenlik güçleri, en üst düzeyde alarm durumuna geçti. Hapishanenin yakınlarındaki başkanlık sarayı da dahil olmak üzere başkentteki kritik bölgelerde güvenlik önlemleri alındı. Bunun üzerine, firari mahkumların yakalanması için bir güvenlik operasyonu başlatıldı. Operasyon çerçevesinde başkentin ana caddelerinde alınan güvenlik önlemleri güçlendirildi ve yaklaşık bir buçuk milyon insanın yaşadığı şehirdeki güvenlik kontrolleri sıkılaştırıldı. Cep telefonlarının hücresel veri hizmetinde de aksama yaşandı.
Dosyanın takibi için Moritanya Savunma Bakanı Henena Ould Sidi başkanlığında İçişleri Bakanı, Kara Kuvvetleri, Jandarma ve Ulusal Güvenlik komutanlarının yer aldığı üst düzey bir hükümet ve güvenlik komitesi kuruldu. Komite, mahkûmların kaçışını engellemeye çalışırken yaralanan gardiyanları tedavi gördükleri hastanede ziyaret etti.
Son derece tehlikeli olarak sınıflandırılan firari mahkumların silahlı oldukları bildirildi. Daha önce on yılı aşkın bir süre önce Mali'nin kuzeyinde El Kaide kamplarında askeri eğitim alan firari mahkumlardan ikisi 2011 yılından önce Moritanya ordusuna yönelik terör eylemlerinde rol oynadılar.
Firari mahkumlardan biri, Moritanya devletine karşı saldırıda bulunmaktan hüküm giydikten sonra Moritanya yargısı tarafından ölüm cezasına çarptırılan İşbih Muhammed er-Resul’dü. Resul, Mağrip El Kaidesi olarak bilinen Vaaz ve Savaş için Selefi Grubu (GSPC) tarafından gerçekleştirilen ve 2005 yılında Cezayir sınırı yakınlarında yer alan Lemugiti bölgesindeki Moritanya ordusuna ait bir garnizonda onlarca Moritanyalı askerin ölümüne neden olan bir saldırıya katıldı.
Firari mahkumlardan ikincisi ise Şeyh Vild es-Salik’ti. Vild es-Salik, Moritanya'nın eski Cumhurbaşkanı Muhammed Vild Abdulaziz'e suikast düzenlemek amacıyla, El Kaide tarafından 2011 yılında İslami Mağrip El-Kaidesi Nuakşot’taki başkanlık sarayını bomba yüklü iki araçla havaya uçurmayı amaçlayan, ancak ordu tarafından engellenen bir saldırı planının ardından tutuklanarak vatana ihanet ve silah taşıma gibi birçok suçlamadan hüküm giyip, ölüm cezasına çarptırıldı.
Vild es-Salik, Hapishanede kaldığı süre boyunca, radikal fikirlerine bağlı kalarak yetkililerle diyalog kurmayı reddetmeye devam etti. Aralık 2015'te yaptığı gibi, her zaman kaçmayı planladığını söyledi. Hapisten kaçmayı başaran Vild es-Salik, günler sonra Gine'de tutuklandı.
Ancak cezaevinden firar eden mahkumlar, 2020-2021 yıllarında terör suçundan hüküm giymiş iki kişi daha bulunuyor. Bu olay, 2011 yılından bu yana terör eylemlerine tanık olmayan Moritanya’da halk arasında paniğe yol açtı. Edinilen bazı bilgilere göre firar eden mahkumlardan biri de Muhammed Mahmud Muhammed Yeslem adlı bir kişi daha vardı. Terör suçları işlemek amacıyla bir terör örgütüne katılmaya teşebbüs de dahil olmak üzere çeşitli suçlamalardan hüküm giyerek on yıl hapis cezasına çarptırılan Yeslem, 2020 yılında cezaevine nakledildi.
Firari mahkumların sonuncusu Ebu Bekir es-Sıddık Abdulkerim adlı mahkumdu. Abdulkerim, 2021 yılında terör suçları işlemek amacıyla terör örgütü kurmaya teşebbüs ve yurt dışında terör eylemleri için eğitim alma gibi suçlardan hüküm giyerek 7 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bakanlıktan yapılan açıklamada, mahkumların kaçışı sırasında çıkan çatışmada, Ulusal Muhafız üyesi iki gardiyanın öldüğü, ikisinin de hafif şekilde yaralandığı belirtildi. Açıklamada, Ulusal Muhafız üyelerinin hapishanedeki güvenlik önlemlerini sıkılaştırdıkları ve firari mahkumları mümkün olan en kısa sürede yakalamak üzere harekete geçtikleri kaydedildi.
Moritanya basınında yer alan haberler, firari mahkumların silahlı olduklarını ortaya koydu. Bu da, firari mahkumların kaçmak için hapishanenin içinden ya da dışından yardım almış olabilecekleri düşüncesini akıllara getirdi. Ancak yetkililer, mahkumların hangi koşullarda kaçtıklarının anlaşılması için açılan soruşturma tamamlanana kadar bu teoriyle ilgili yorum yapmaktan kaçındılar.
Moritanyalı güvenlik uzmanı ve eski bir subay El-Buhari Muhammed Me’mul el-Yakubi, yaptığı değerlendirmede, tehlikeli olarak nitelendirilen mahkumların firarının kaçınılmaz olarak, ayrıntıları tam olarak açıklanamayacak olan önemli güvenlik değişikliklerini beraberinde getireceğini ve cezaevlerinin güvenlik ve operasyon planlarını etkileyeceğini söyledi. Ayrıca bu gelişmenin daha genel ve daha derin başka yönleri de olacağına inandıklarını belirten Yakubi, gerek askeri yönlerle, gerek medya ve bilinçlendirme yönleriyle ilgili olsun, radikalizm ve terörizmle mücadeleye yönelik genel ulusal stratejinin güncellenmesini beklediklerini kaydetti.
Mahkumların kaçışının Moritanya'nın ‘ne içeride ne de dışarıda hafife alınmaması gereken’ büyük bir imaj bozukluğuna yol açtığını söyleyen güvenlik uzmanı, yaşananların, Moritanya'nın Avustralya merkezli Ekonomi ve Barış Enstitüsü (IEP) tarafından yayımlanan yıllık Küresel Terörizm Endeksi'ndeki (Global Terrorism Index-GTI) sıralamasına zarar vermesini bekliyor.
Moritanyalı uzman, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Komşu ülke Mali ile olan batı sınırlarımızda ve genel olarak Sahel bölgesinde güvenlik durumunun kötüleşmesinin durumu daha da karmaşık hale ortada. Bunun sebepleri yerine şunu sorabiliriz: Dün gece Nuakşot'taki merkez hapishanede olanlarla bölgede terör ve suç örgütlerinin gücünün tehlikeli bir şekilde artmasının doğrudan ya da dolaylı olarak bir ilgisi var mı?”



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.