Karınca kolonilerini kandıran sahte kraliçelerin sırrı çözüldü

Karınca kolonileri bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanıyor çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışıyor (Pixabay)
Karınca kolonileri bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanıyor çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışıyor (Pixabay)
TT

Karınca kolonilerini kandıran sahte kraliçelerin sırrı çözüldü

Karınca kolonileri bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanıyor çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışıyor (Pixabay)
Karınca kolonileri bazen "süperorganizmalar" olarak tanımlanıyor çünkü karıncalar tek bir vücut hâlinde koloniyi desteklemek için bir arada çalışıyor (Pixabay)

ABD'li bilim insanları çeşitli karınca türlerine sızarak onların üzerinden "geçinen" sahte kraliçe karıncalarınsırrını çözdü.
Rockefeller ve Harvard Üniversitelerinden araştırmacılar, parazit karıncalar diye adlandırılan bu sahte kraliçelerin genetik özelliklerini tespit etti.
Araştırmada incelenen akıncı karıncalar, sahte kraliçelerin, yani kraliçe gibi görünen asalakların musallat olduğu yaklaşık 50 tür arasında.
Bu asalak karıncalar koloninin yiyeceklerini yerken, kendileri yiyecek arama görevlerinden kaçınıyor. Üstelik ürediklerinde yumurtalarından işçi karıncalar değil, kendileri gibi asalak olanlar çıkıyor.
Şimdiye dek asalak karıncaların, normalde kraliçesi olmayan kolonilere dışarıdan sızdığı düşünülüyordu. 
Ancak hakemli bilimsel dergi Current Biology'de yayımlanan yeni araştırmada bunların akıncı karınca kolonilerinde kendiliğinden ortaya çıktığı görüldü.
Araştırmanın başyazarı Waring Trible, bulguları, "Karıncaların nasıl asalak hale geldiklerini anlamanın yeni bir yolu" diye nitelendirdi.
Ekip, akıncı karıncalar arasında hızla mutasyona uğrayan bir "süper-genin" bu asalakların görüntüsünü değiştirdiğini ve onları kraliçeye benzettiğini ortaya koydu.
Keşif, laboratuvardaki şaşırtıcı bir gözlemin ardından geldi. Trible ve ekibi, gözlemledikleri akıncı karınca kolonisi içinde sahte bir kraliçenin doğumuna tanıklık etti.
Dikkat çeken karıncayı koloninin geri kalanından ayırıp özel olarak inceleyen ekip, onun kanatlara sahip olduğunu gördü. Aynı durum başka kolonilerdeki asalaklarda da tespit edildi.
Kanatlar, birçok kraliçe karıncanın tipik özelliği. Ancak akıncı karıncaların normalde ne kanatları ne de kraliçeleri olmuyor.
Trible, "Bu kanatlı dişileri görmek şoke edici, çok çarpıcıydı" dedi:
“Hemen bunun genetik bir şey olduğunu düşündüm.”
Toplamda 10 bin karınca kolonisini inceleyen Trible ve meslektaşları, 14 sahtekar kraliçe buldu.
Bunların yavrularının da her zaman kanatlı asalaklar olduğu saptandı.
İleri analizler, sahtekar kraliçelerin mutasyona uğramış bir süper-genin iki kopyasını birden taşıdığını ortaya koydu.
Diğer karıncalar bunların yalnızca birer kopyasına sahip olabiliyordu.
Bu nedenle araştırmacılar, tespit ettikleri asalakları "mutant karınca" diye de niteliyor.
 
Independent Türkçe, Futurity, The New York Times



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy