Mikati, Lübnan Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı’nı bir araya getirdi

Söz konusu adımın hedefinde cumhurbaşkanlığı seimine dair taraflar arasında yaşanan anlaşmazlığın çözülmesi var.

Lübnan Başbakanı Mikati, Savunma Bakanı Selim ve Genelkurmay Başkanı Avn arasında dün ‘uzlaşı’ toplantısı düzenlendi. (Dalati ve Nahra)
Lübnan Başbakanı Mikati, Savunma Bakanı Selim ve Genelkurmay Başkanı Avn arasında dün ‘uzlaşı’ toplantısı düzenlendi. (Dalati ve Nahra)
TT

Mikati, Lübnan Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı’nı bir araya getirdi

Lübnan Başbakanı Mikati, Savunma Bakanı Selim ve Genelkurmay Başkanı Avn arasında dün ‘uzlaşı’ toplantısı düzenlendi. (Dalati ve Nahra)
Lübnan Başbakanı Mikati, Savunma Bakanı Selim ve Genelkurmay Başkanı Avn arasında dün ‘uzlaşı’ toplantısı düzenlendi. (Dalati ve Nahra)

Lübnan Başbakanı Necib Mikati, aralarındaki görüş ayrılıklarının ardından dün hükümetteki Savunma Bakanı Maurice Selim ve Genelkurmay Başkanı General Josef Avn’ı bir araya getirdi. Toplantı, ‘anlaşmazlıkları iş birliği ruhu içinde çözmek için uzlaşma’ konulu resmi bir deklarasyonun yayınlanmasıyla sona erdi.
İki taraf arasındaki ihtilaf, yetki anlaşmazlığı zemininde geçtiğimiz ocak ayında başladı. Genel Müfettiş Tümgeneral Milad Ishak emekli olduktan sonra hem Savunma Bakanı hem de Ordu Komutanı ordudaki Genel Müfettişlik çalışmalarını yürütmek üzere bir subay atadı. İki taraf arasındaki anlaşmazlıklar, Savunma Bakanı'nın askeri oluşumları imzalamaması da dahil olmak üzere idari konularda genişledi. Selim, siyasi dönüş yapmadan önce Genelkurmay Başkanı’nın cumhurbaşkanlığı görevine gelmesine karşı çıkan Özgür Yurtsever Hareketi lideri Cibran Basil adına hareket eden General Josef Avn'a karşı savaşı yönetmekle suçlandı.
Selim, Özgür Yurtsever Hareketi'ne yakın kabul edilirken Genelkurmay Başkanı’nın ise cumhurbaşkanlığı adayları arasında yer aldığı ve 31 Ekim'den bu yana boş olan mevki için Lübnan siyasi çevrelerinde uzlaşmalı aday olarak adı zikrediliyor.
Anlaşmazlık, geçtiğimiz hafta Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın, Kara Kuvvetleri Komutanlığı İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından verilen trafikte öncelik kartının, o tarihten bir sonraki duyuruya kadar bireysel silah taşıma hakkı veren (bir tabanca ve bir tüfek) silah taşıma ruhsatı olarak da değerlendirilmesine karar vermesiyle açıkça alevlendi. Bu, bakanın ruhsatları donduran kararıyla da çelişiyor.
Diğer yandan Savunma Bakanı, “Herhangi bir kategoride silah taşıma ruhsatı verme yetkisi Savunma Bakanı’na aittir” şeklinde bir karar yayınladı ve şu açıklamada bulundu:
“Lübnan'ın herhangi bir bölgesinde herhangi birinin, sahibine herhangi bir biçimde silah taşıma yetkisi veren belge vermesi yasaktır. Bu, 1991 yılında yayınlanan kararın üçüncü maddesine göre söz konusu ruhsatların düzenlenmesi ve verilmesinin Savunma Bakanlığı ile sınırlı olduğunu belirleyen Bakanlar Kurulu kararına dayanmaktadır.”
Görüş ayrılıklarının hükümete ulaşmasının ardından Mikati dün iki tarafı bir araya getirdi. Başbakanlık'tan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Görüşmede askeri teşkilatın durumu ile Savunma Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasındaki ilişkiye dair sunum yapıldı. Orduyu, rolünü ve Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı arasındaki yakın ilişkiyi korumak için farklılıkların iş birliği ruhu içinde çözülmesi konusunda mutabakata varıldı.”
Başbakan Mikati başkanlığında ordunun ve tüm güvenlik güçlerinin mali ihtiyaçlarının tartışıldığı bir toplantı gerçekleştirildi. Toplantıya Savunma Bakanı Maurice Selim, İçişleri ve Belediyeler Bakanı Bessam Mevlevi, Genelkurmay Başkanı General Josef Avn, İç Güvenlik Kuvvetleri Genel Müdürü Tümgeneral İmad Osman, Devlet Güvenlik Genel Müdürü Tümgeneral Tony Saliba, Asayiş Genel Müdür Vekili Tuğgeneral İlyas el-Beyseri ve Maliye Bakanlığı Genel Müdürü George Maaravi katıldı.
Savunma Bakanı ile Genelkurmay Başkanı arasındaki anlaşmazlıklar, daha önce Savunma Bakanı'nın Sin el-Fil'deki evinin etrafındaki ve evine giden sokaklardaki korumaların azaltılmasına yol açmıştı. Söz konusu anlaşmazlıklar bu ay başından itibaren neredeyse faaliyetlerini durduran askeri mahkemenin işlerine ilişkin diğer işlemleri de etkiledi. Selim, asıl İddianame Dairesi'nin oluşturulmasının imkansızlığına alternatif olarak İhtiyati İddianame'nin üyelerinin uzatılmasını öngören bir karara imza atmadı. Selim ayrıca Albay Halil Cabir'i askeri mahkemenin asıl başkanı olarak atayan bir kararı imzalamayı reddetti.



Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
TT

Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)

İsa en-Nehari

Ortadoğu gözlemcilerinin beklediği son şey, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada Başbakanı Mark Carney ile görüşmesinde Husilere yönelik askeri operasyonların durdurulacağı yönündeki açıklamasıydı. Kanada'nın satın alınması konusunda yaşanan tartışmanın ardından Trump hızla Ortadoğu’ya yöneldi ve Husilerin teslim olduğunu duyurdu. Böylece anlaşmanın niteliği, arabulucunun kim olduğu, tavizlerin neler olduğu ve Husilerin Kızıldeniz'deki tüm gemileri mi yoksa sadece Amerikan gemilerini mi hedef almayacağı ile ilgili pek çok soruyu gündeme getirdi.

 

Karışıklık ve sorular

Trump açıklama yapar yapmaz Umman bir açıklama yaparak, belirsiz anlaşmaya biraz açıklık getirdi. Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi, ülkesinin her iki tarafla yaptığı görüşmeler ve temaslar sonucunda, Washington ile Husiler arasında ateşkes anlaşmasına varıldığını söyledi. “X” platformu üzerinden yayınladığı ilk açıklamada, anlaşma kapsamında, iki tarafın “karşılıklı hedef alma eylemlerini durduracaklarını, özellikle de seyir özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını sağlamak amacıyla, Husilerin, Kızıldeniz ve Bab’ul Mendeb Boğazı'nda ABD gemilerine yönelik eylemlerini durduracağını” belirtti.

Ancak Ummanlı bakan, ardından bir paylaşımda daha bulunarak arabuluculuk çabalarının iki taraf arasındaki “çatışmayı sona erdirdiğini” ifade etti. Bu, muhtemelen ABD'nin Husilere karşı operasyon sayfasını kapatma yolunda ilerlediğinin bir göstergesi. ABD Başkanı'na, Husilerin İsrail gemilerini hedef almaya son verme niyetinde olmadığı yönündeki haberler sorulduğunda, kendisinin bundan haberi olmadığını, Husilerin Amerikan çıkarlarını veya onun deyimiyle “bizimle ilgili herhangi bir şeyi” hedef almaya son vereceğinden emin olduğunu söyledi.

İsrail'e yeni bir sürpriz

ABD'nin açıklaması İsrail için sürpriz oldu. Nitekim Axios sitesine konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, ABD'nin kendilerine ateşkes konusunda bilgi vermediğini söyledi. Bu, ABD Başkanı’nın ülkesinin Ortadoğu'daki müttefikine ilk sürprizi değildi. Geçtiğimiz ay Binyamin Netanyahu, Trump'ın Beyaz Saray'da kendisi ile yaptığı görüşmenin üzerinden 24 saat geçmeden Tahran ile yeni bir nükleer anlaşma müzakere etme niyetini açıklamasıyla şoke olmuştu. İsrail Başbakanı, Trump ile görüşmesinde Washington'u İran'ın nükleer programına karşı askeri seçeneği benimsemeye zorlamaya çalışmıştı.

ABD'nin eski Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross da son anlaşmayı sorgulayarak X hesabından şu paylaşımda bulundu: “Başkan Trump, onlar da savaşmayı bırakacağı için Husilere saldırmayı bırakacağımızı söylüyor. Ancak arabulucu ülke Umman, anlaşmanın Amerikan gemilerine yönelik saldırıları kapsadığını söylüyor. Peki, diğer ülkelerin gemileri ve İsraillilere yönelik saldırılar ne olacak, durum kesinlikle net değil.”

Ross'un paylaşımından 16 dakikadan az bir süre sonra Umman Dışişleri Bakanı üçüncü bir paylaşımda bulunarak, “Bugün Kızıldeniz'deki durumla ilgili haberlerin, diplomatik çabaların ABD ile Yemen'deki Ensarullah arasındaki çatışmanın sona ermesiyle sonuçlandığı anlamına geldiğini bir kez daha yineliyorum” dedi. “Bu, her iki tarafın da artık birbirini hedef almayacağı ve Kızıldeniz'de uluslararası ticari taşımacılık için seyrüsefer özgürlüğünün sağlandığı anlamına geliyor” diye ilave etti.

Ummanlı bakanın üçüncü paylaşımı da ilk paylaşımıyla aynı doğrultudaydı, karşılıklı saldırıların sona erdiğini teyit ediyordu, ancak bu kez ilk açıklamadaki gibi açıkça Amerikan gemilerinin hedef alınmayacağını belirtmiyordu. Bu durum, Husilerin gizlice Amerikan veya başka ülkelerin gemilerine yönelik saldırılarını durdurma sözü verip vermedikleri sorusunu akla getiriyor.

Husiler adına Siyasi Büro üyesi Abdulmalik el-Acri AFP’ye açıkça “İsrail gemilerinin hedef alınacağını, Amerikan gemileri ile diğer gemilerin ise anlaşmaya tabi olduğunu” söyledi. Husilerin önümüzdeki günlerdeki davranışlarına bakılarak bu açıklamanın sadece medyaya yönelik popülist bir söylem mi olduğu yoksa Washington ile varılan anlaşmanın gerçekten Kızıldeniz'deki çeşitli gemilere yönelik saldırıların sonu anlamına mı geleceği ortaya çıkacak.

Bu bağlamda Amerikalı Ortadoğu araştırmacısı Firas Maksad, aylardır hiçbir Amerikan veya İsrail gemisi Boğaz'ı geçmediği için Husilerin anlaşmadan önce bile Kızıldeniz'deki gemilere yönelik saldırılarını durdurduğunu belirtti. Trump'ın askeri operasyonları durdurduktan sonra istediğini zekice elde ettiğine işaret etti.

Anlaşma tüm gemileri kapsıyor mu?

New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden akademisyen Rob Hawes, “Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin açıkça belirttiği gibi, anlaşma seyrüsefer özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını güvence altına almayı içeriyor” diye yazdı. Umman’ın Amerikan veya yabancı herhangi bir gemiye saldırının anlaşmayı ihlal anlamına geleceğini ima ettiğine işaret ederek, “Başka ülkelerin bayrağını taşıyan gemilere saldırmak bununla çelişmiyor mu?” diye sordu.

Independent Arabia, ABD Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçerek, son anlaşmanın şartlarını ve Husilerin anlaşmayı ihlal etmesi veya İsrail gemilerini hedef alması halinde ABD'nin askeri operasyonlara yeniden başlayıp başlamayacağını sordu. Ancak Bakanlık, sorularımızı Ulusal Güvenlik Konseyi'ne yönlendirdi. Bu, anlaşmaya ne kadar hızlı varıldığından da anlaşılacağı üzere bu dosyanın doğrudan Beyaz Saray tarafından yönetildiğine işaret ediyor.

Haberlere göre ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff son birkaç gündür Umman tarafıyla sürdürülen bu müzakerelere başkanlık etti. Witkoff, aylardır hem Ortadoğu’daki müzakerelere hem de Rusya ve Ukrayna ile hassas müzakerelere liderlik etmesine rağmen salı günü Beyaz Saray'da yemin ederek resmen görevine başladı.

Top İsraillilerin sahasında

Trump son açıklamasıyla topu, geçtiğimiz pazar günü Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef alan füze saldırısının ardından Sana Havalimanı'nı hedef alarak karşılık veren İsrail'in sahasına atmış gibi görünüyor. Washington ile varılan anlaşmadan bir gün sonra İsrail medyası, Husilerin Yemen'den fırlattığı bir balistik füzenin Kızıldeniz üzerinde düşürüldüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Amerikalı araştırmacı Firas Maksad, son açıklamanın Trump tarafından akıllıca hesaplanmış bir hamle olduğunu söylüyor. Trump son açıklama ile bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde Husilerden resmi bir zafer elde ederken, o da İsrail'e yönelik doğrudan saldırılarını sürdürüyor. Maksad, anlaşmanın Başbakan Netanyahu veya Trump ile ilişkileri açısından “hayırlı olmadığını” ifade etti.

İsrail, bu hafta Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef almasının ardından ona yönelik doğrudan saldırılarını yoğunlaştırdı. İsrail ordusu pazartesi günü, Hudeyde Limanı da dahil olmak üzere Yemen'in batısındaki Husi hedeflerini bombaladığını duyurdu. Salı günü Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan hava saldırıları düzenleyerek, havalimanını ve Sana etrafındaki birçok elektrik santralini hizmet dışı bıraktı.

Washington “stratejik bir tuzaktan” kurtuldu

Atlantik Konseyi birkaç gün önce, ABD'nin Kızıldeniz'de “stratejik bir tuzağa” düştüğü uyarısında bulunan analitik bir rapor yayınladı. Rapora göre ABD seyrüseferi güvence altına almak için askeri kaynaklarını kullanırken, Çin, askeri müdahalede bulunmadan, sessizce bundan faydalanıyor. Raporda ayrıca Washington'un Kızıldeniz gibi stratejik bölgelerden Çin'i çıkarmak için çalışması gerektiği de belirtildi. Pekin'in Husileri hesaplı bir politika ile desteklediği, bu sayede bölgedeki gemilere yönelik saldırıların etkilerinden kendisini koruyabildiği ve ticari kazanç elde etmeye devam edebildiği vurgulandı. Rapora göre Husiler bugün Çin uydu teknolojisini kullanıyor ve saldırılarını Çin elektroniği üzerine kurulu güdüm sistemlerini kullanarak gerçekleştiriyor. Bu, Pekin'in bölgesel nüfuzunu artırmak için teknolojik araçları kullanırken, kendisini doğrudan çatışmalardan güvenli mesafede tutan bir modeli benimsediğini gösteriyor.

ABD güçleri yılbaşından bu yana 800'den fazla hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu da haftada ortalama 50 hava saldırısında bulunduğu anlamına geliyor. CNN'in haberine göre, operasyonun maliyeti üç haftadan kısa bir süre içinde yaklaşık 1 milyar doları aştı. Ancak son anlaşma, ABD’yi uzun ve maliyetli savaşlara dahil etmeye karşı çıkmasıyla bilinen Trump dönemindeki ender ve en kapsamlı askeri operasyonlardan birini bitiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.