Devrim Muhafızları komutanı, zehirleyerek gerçekleştirilen saldırıları ‘düşmanlara’ bağladı

Milletvekili Beginejad, okullardaki olayların belirsizliğini Muhsin Fahrizade suikastına benzetti.

Zehirlenen öğrencilerden bir kısmı İran'ın kuzeybatısındaki Tebriz Hastanesi'nde tedavi altına alındı. (Fars Haber Ajansı)
Zehirlenen öğrencilerden bir kısmı İran'ın kuzeybatısındaki Tebriz Hastanesi'nde tedavi altına alındı. (Fars Haber Ajansı)
TT

Devrim Muhafızları komutanı, zehirleyerek gerçekleştirilen saldırıları ‘düşmanlara’ bağladı

Zehirlenen öğrencilerden bir kısmı İran'ın kuzeybatısındaki Tebriz Hastanesi'nde tedavi altına alındı. (Fars Haber Ajansı)
Zehirlenen öğrencilerden bir kısmı İran'ın kuzeybatısındaki Tebriz Hastanesi'nde tedavi altına alındı. (Fars Haber Ajansı)

İran'daki kız okullarına yönelik devam eden, zehirleyerek düzenlenen saldırılara yönelik tepkiler sürüyor. İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami, rejimin temel direklerine duyulan ‘ulusal güveni’ baltalamak için ‘psikolojik savaş’ yürüten ‘düşmanlara’ işaret etti. Diğer yandan İranlı parlamenterler, ailelerin korkularını artıran ve binlerce kız öğrencinin eğitimden mahrum kalmasına yol açan saldırıların gizeminin çözülmesi konusundaki ısrarlarını sürdürüyorlar.
DMO Genel Komutanı Selami, geçtiğimiz kasım ayının sonundan bu yana ülke genelinde yüzlerce okula düzenlenen saldırıları ‘düşmanlara’ bağladı. Selami şu açıklamada bulundu:
“Okullardaki masum çocuklara dahi merhamet gösterilmemesi, düşmanların tüm gücüyle arenaya girmiş olduğu anlamına geliyor. Düşmanın baskısı ne kadar artarsa ​​halk da o kadar güçle karşılık verir.”
 Selami, ülkesinin amacı ‘ilerleyen devrim dalgalarıyla yüzleşmek’ olan siyasi, askeri, ekonomik, kültürel, medya, istihbarat ve psikolojik savaş gibi her alanda ‘aşırı tehdit ve tehlikelerle’ karşı karşıya olduğunu söyledi. Bunun ‘bariz bir gerçek’ olduğu konusunda ısrar etti.
DMO’ya bağlı haber sitelerinin aktardığına göre Selami açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı:
“Belki de mevcut tehditlerin ve risklerin düzeyinin geçmişle farkı, tüm tehdit unsurlarının içerik, coğrafya ve siyasi hizalama açısından çakışmasıdır.”
Selami, son zehirlenme saldırılarını ‘geçen sonbahardaki halk ayaklanmasında düşmanların hareketleri’ ile ilişkilendirdi. Kürt genç kadın Mahsa Amini'nin başörtüsü kurallarına uymadığı gerekçesiyle ahlak polisi tarafından alıkonulmasının ardından esrarengiz bir şekilde ölmesiyle ülkeyi ‘Kadın, Yaşam, Özgürlük’ sloganıyla sarsan protestolarına atıfta bulundu. Son protesto dalgası, 1979’daki İslam devriminden bu yana egemen düzene karşı en büyük meydan okumayı temsil ediyordu.
Yetkililer, 500'den fazla göstericinin ölümüne ve 20 bin kişinin tutuklanmasına yol açan güvenlik baskısının ardından benzeri görülmemiş bir uluslararası eleştiriyle karşı karşıya kaldı.
Selami düşmanlar için “Uluslararası siyasi arenada ülkeyi tecrit etmeye, rejimin uluslararası polisini ortadan kaldırmaya çalışırken, ‘halkı kucaklıyoruz’ diyorlar. Ülkeden kaçanları barındırıyorlar” dedi.
İran dışındaki insan hakları grupları, yetkilileri kız çocuklarının eğitimini korumak için yeterince çaba göstermemekle suçladı. Pazartesi ve Salı günleri eğitim yetkililerinin makamları önünde ülke çapında protestolar düzenlendi.
İran İçişleri Bakanlığı ise salı günü yaptığı açıklamada, altı şehirde aralarında bir öğrencinin babasının da bulunduğu tehlikeli madde ürettiklerinden şüphelenilen ‘çok sayıda kişinin’ tutuklandığını duyurdu.
İran Parlamentosu’ndaki milletvekilleri, İranlılar arasında rejimin kamu güvenliğini sağlama becerisi konusunda şüphe uyandıran olayla ilgili farklı yorumlarda bulunmaya devam etti.
Milletvekili Hadi Beginejad, kız öğrencilerin zehirlenmesi ile araştırma işlerinden sorumlu eski Savunma Bakan Yardımcısı ve İran nükleer programının askeri ve güvenlik boyutlarının beyni Muhsin Fahrizade'nin öldürülmesi arasında ‘kesin bir benzerlik’ olduğunu söyledi. Fahrizade, Kasım 2020'de Tahran'ın banliyölerinde bir silahlı saldırıda hayatını kaybetmiş ve İran rejimi İsrail'i bu suikastın arkasında olmakla suçlamıştı.
İranlı Öğrenciler Haber Ajansı'nın (ISNA) aktardığına göre Beginejad açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Kız öğrencilerin zehirlenmesi konusunda henüz kapsamlı bir fikir birliğine varamadık. Yeni bir olguyla karşı karşıyayız ve şu an bununla ilgili özel bir bilgi yok. Öğrencileri zehirleyen zehirli maddenin ne olduğunu, karşı karşıya olduğumuz ekibi ve projeyi bilmiyoruz. Bu konu tıpkı Dr. Muhsin Fahrizade suikastı gibi. Ayrıca sınıfların kapılarında ve duvarlarında herhangi bir zehirli maddeye rastlanmadı.”
Buna karşılık, Parlamento Sosyal Komisyonu üyesi milletvekili Kiyomres Sermedi de şu açıklamada bulundu:
“Öğrencilerin zehirlenmesi bir komplodur. Çünkü rejim düşmanları ayaklanmaların sonuç vermediğini görünce bunu yaptılar. Dokuz eyalette 57 okula saldırı düzenlendi.”
Kendisinin de İran Dini Lideri Ali Hamaney'in dediği gibi, “Düşmanlar sentetik savaşın peşindeler ve tüm güçlerini bu iş için kullanıyorlar” görüşünde olduğunu belirterek “İngiltere, İsrail ve muhalefet ajanlarını” bu işin arkasında olmakla suçladı.
Milletvekili, ülkelerin isimlerini belirtmeden “Geçmişte bir veya iki ülkede benzer saldırıların meydana geldiğini” de sözlerine ekledi.
Sermedi'nin söyledikleri, Parlamento Soruşturma Komisyonu üyesi Muhammed Hasan Asfari'nin ISNA’ya verdiği “Saldırılar pazar günü 31 eyaletten 25'inde meydana geldi ve eğitim merkezlerinde çoğu kız olmak üzere toplam beş bin kişinin zehirlenmesine yol açtı” ifadeleriyle çelişiyor.
Asfari açıklamalarının devamında “Zehrin menşei belirlenemedi. Bazı durumlarda gaz salınımından kaynaklandı. Bazı durumlarda ise hoş olmayan bir koku vardı. Zehrin türünün belirlenmesi için soruşturma sürüyor” demişti.
Zehirleme saldırılarının kaydettiği sıçramanın ardından devam eden tartışmaya İran Dini Lideri Ali Hamaney de dahil oldu. Hamaney pazartesi günü yaptığı açıklamada, kız öğrencilerin zehirlenmesinin ‘affedilemez’ bir suç olduğunu söyleyerek sessizliğini bozdu ve faillerin en ağır şekilde cezalandırılması çağrısı yaptı.
Siyasi işler uzmanı Nasır İmani, dün Mehr Haber Ajansı’na Hamaney'in pozisyonunun nedenlerini açıklarken, zehirlenme vakalarının başından bu yana ‘yetkililerin ya sessiz kaldığını ya da çelişkili açıklamalarda bulunduğunu’ söyledi. “Şartlar, bu boşluğu doldurmak için Dini Lider'in müdahalesini gerektiren bir sonuca yol açtı” ifadesini kullandı.
AFP’nin aktardığı habere göre Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütü çarşamba günü İran rejimini, kız öğrenciler arasında bir dizi gizemli zehirlenme vakasını haber yaptıktan sonra tutuklanan gazeteci Ali Bur Tabatabai'yi serbest bırakmaya çağırdı ve tutuklamanın kendisini susturma girişimi olduğunu öne sürdü. Tabatabai, Kum şehrindeki zehirlenme vakalarını takip ettikten sonra tutuklanmıştı.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre İran, saldırılarla ilgili şeffaf ve güvenilir bir soruşturma için Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları, ABD ve Avrupalı ​​müttefiklerinden çeşitli taleplerle karşı karşıya kaldı.
Diğer yandan, insan hakları ve sivil toplum alanındaki İranlı aktivistler, uluslararası kuruluşlara bağımsız bir soruşturma komisyonu kurma ve İranlı yetkililere baskı yapma çağrısında bulundu.
Alman Milletvekili Hannah Neumann, Avrupa Parlamentosu'nun (AP) İranlı kız öğrencilerin zehirlenmesini önümüzdeki çarşamba günü görüşeceğini belirterek, bu konuda bir karar alınacağına işaret etti. Neumann, “Bu, ülkedeki baskı hakkında farkındalık yaratmak için başka bir önemli fırsat sunuyor” dedi.
Belçika Dışişleri Bakanı Hadja Lahbib de Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, İranlı mevkidaşı Hüseyin Emir Abdullahiyan ile yaptığı bir telefon görüşmesinde kendisine kız öğrencilerin okullarında zehirlenmelerinden duyduğu ‘derin endişesini’ ilettiğini söyledi.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Batı'yı 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nü kötüye kullanmakla suçladı. Kenani perşembe günü Twitter'da, başta ABD olmak üzere ve bazı Batı ülkelerinin yanlış bir şekilde kadın haklarına bel bağladığını yazdı.



Değerler ve gelecek nesiller meselesi

İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)
İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)
TT

Değerler ve gelecek nesiller meselesi

İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)
İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)

Rüstem Mahmud

Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi'nin müzik, sinema ve tiyatro alanında bir yüksek sanat enstitüsü kurduğunu duyurduğu gün, İdlib şehrinin sokaklarında bir kişinin bir günde dört kadın ile evlenmesini kutlayan dört lüks ve süslü araba dolaşıyordu.

Yıllardır iktidardaki Suriye rejiminin yetkisi dışında olan iki bölgede yaşanan iki olay, rejimden “kurtarılmış” iki bölgeden her birinin takip ettiği, birbirinden tamamen farklı/karşıt iki değersel ve sembolik yolu ortaya koyuyor. Nasıl ki Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim’in uyguladığı yasalara göre birden fazla kadınla evlenmek yasaksa ve bir örf olsa bile bunu yapanlara ağır cezalar uygulanıyorsa, müzik, tiyatro ve sinema, Ebu Muhammed el-Colani liderliğinde İdlib şehrini yöneten “Kurtuluş Hükümeti” tarafından yasaklanan uygulamalar ve davranışlardandır.

Bu sahne, Esed'in otoritesi dışındaki Suriye ve büyük olasılıkla gelecekte tüm Suriye'nin nasıl olabileceği ile ilgili iki temel meselenin farkına varma fırsatı sunuyor. Siyasi çatışma ve sahadaki çatışmaların yanı sıra, Suriye coğrafyasında sosyal sınıf ve eğitim düzeyine dayalı bazı normal farklılıklarla ilgisi olmayan, aksine bunun ötesine geçerek yaşam tarzı, dünya görüşü, değer sistemi, devlet bilinci, devletin toplumla ilişkisi, kamusal alan ve kamu hukukunun türü konusunda tam bir farklılık olarak ortaya çıkan ahlaki ve sembolik bir bölünme de kök salıyor. Bu tür yaşam tarzları, uzun bir süre boyunca bu bölgeleri yöneten otoritelere göre ve onlar aracılığıyla kuruluyor ve biriktiriliyor.

Bu ayrımların ve sembolik farklılıkların pek çok yüzü ve ifadesi var ve bunların her biri kamusal yaşam ve toplumun gidişatı, ardından da şimdi ve gelecekteki siyasi tercihler üzerinde ciddi etkiler yaratıyor. Bunlar örneğin iktidardaki otoritenin konumu, kadınlara ilişkin genel kanunları, kamusal alandaki rolleri ve varlıkları ile erkekler karşısındaki ekonomik ve hukuki konumları, aile hukuku ile ilgili yasaları gibi şeyler etrafında şekillenen hususlardır. Sivil özgürlüklerin anlamı ve uygulamaları, medeni kanunun türü, yönetici otoritenin toplumla paylaştığı gelenekler ve söylemler, toplumun dayandığı, biriktirdiği ve bunları değer ve geleneklere dönüştürdüğü otoriter tasnifler, din adamı sınıfının iktidardaki etkisi ve rolü ile gibi diğer konular etrafında da yoğunlaşmaktadır.

Bu ayrımların ve sembolik farklılıkların pek çok yüzü ve ifadesi var ve bunların her biri kamusal yaşam ve toplumun gidişatı üzerinde ciddi etkiler yaratıyor.

Bu ayrıntılar, Suriye'nin bugününe ve geleceğine dair görüşlerini tek bir ayrıntı ile sınırlayan ve tekelleştiren, siyaset, kültür ve sosyal alanlardaki muhalif Suriyeli elitlerin nadiren ilgisini çekiyordu. O ayrıntı da iktidardaki rejime veya kendisini çevreleyen her şeyden yalın bir yapı olarak otoriteye muhalefettir.

Ancak elitlerin bu ayrıntıyı ihmal etmesine karşın, rejimin kontrolü dışındaki bu iki Suriye bölgesinin yönetici güçleri, kendilerini totaliter rejime karşı otoriteler, güçler ve deneyimler olarak sınıflandırmalarına dayanarak, bu değer sistemlerini ve sembolik uygulamaları, toplumlarına sunmaları gereken ve özellikle siyasi olan tavizlere ve siyasi pazarlıklara karşı yeterli ve kalıcı bir alternatif olarak görme eğilimindedirler.

Otoriteler açısından bu sembolik uygulamalar, Suriye rejiminin kararlılık ve direniş söyleminin kapladığı alanı kaplıyor. Zira Colani liderliğindeki Kurtuluş Hükümeti, dayattığı ve Ortaçağa ait davranış ve yaşam tarzlarının, din adamlarını ve din kurumlarını devasa bir otoriter yönetim aygıtına dönüştürmenin, bu sınıfa ve mezhepçi eğilimlerine tabi olan bir kurumlar, söylemler ve davranışlar ağı inşa etmenin, elde ettiği ve topluma sunabileceği “siyasi öz”müş gibi takdim edebileceğini varsayıyor.

Yıllar süren devrim ve fedakarlıkların ardından Suriyeliler, ya değerlerden yoksun mutlak otorite ya da her türlü siyasetten yoksun yüzeysel sembolizmlerin temsil ettiği tam bir boşluğa ulaştılar.

Bu sözde dindar otoriteler, demokratik uygulamalar ve kamusal alanın açılması, topluma sivil ve medya özgürlüklerinin tanınması, otoriteyi denetleyen ve kontrol eden sivil örgütler ile yasama ve yargı kurumlarının kurulması gibi kendilerine dayatılan bir dizi yükümlülüğü unutuyormuş gibi yapıyor ve hatta reddediyorlar. Kendilerini bunlar gibi pek çok sorumluluktan azade olarak görüyorlar.

Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi ise yukarıda sayılanların çoğunu yerine getiriyor. Ancak bunları gerçekleştiren ve pekiştiren bir otorite ile kadınların ve sanatın kamusal yaşamdaki rolünü reddetme eğiliminde olan bir otorite arasında büyük ve temel bir fark olsa da, sonuçta ikisi de aynı mantıkta buluşuyorlar. O mantık da, siyaseti iktidara, mekanizmalarına, araçlarına ve nasıl oluştuğuna odaklanan bir konu olarak yok saymak ve onun yerine, Suriye rejiminin uzun süredir yaptığı pek çok şeyin büyük bir kısmının yanı sıra bir dizi değersel eylem ve sembolik söylemleri yerleştirmektir.

Bu, daha önce de Suriye'de geleneksel bir tartışmaydı. Zira iktidardaki siyasi rejim sunduğu bazı sosyal sivil özgürlükleri, Suriyeli milletler, mezhepler ve dini gruplar arasındaki bir arada yaşama ve toplumsal barışa dair sunduğu bazı görüntüleri, ek olarak kadınlara ve daha iyi eğitimli sınıflara verdiği bazı sivil hakları, siyasi alanda sunması ve yapması gerekenlerin tam anlamıyla alternatifi varsayıyordu. Suriyeli muhalif güçler ise tam aksine çevrelerindeki dünyada iktidar koltuğunun temsil ettiği yalın otoriteden başka bir şey görmüyorlardı. Kendisini çevreleyen, belirlenmesi ve dikkat edilmesi gereken tüm sembol ve değerlere dikkat etmiyorlardı.

Tam da bu nedenle, yıllar süren devrim ve fedakarlıkların ardından Suriyeliler, ya değerlerden yoksun mutlak otorite ya da her türlü siyasetten yoksun yüzeysel sembolizmlerin temsil ettiği tam bir boşluğa ulaştılar.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.