Grundberg, Yemen’de çözüm için Suudi Arabistan ve İran anlaşmasından umutlu

İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg ile konuşurken (EPA)
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg ile konuşurken (EPA)
TT

Grundberg, Yemen’de çözüm için Suudi Arabistan ve İran anlaşmasından umutlu

İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg ile konuşurken (EPA)
İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg ile konuşurken (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Suudi Arabistan ve İran arasındaki anlaşmanın ardından Tahran’ı ziyaret ederek, Yemen krizinde yeniden barışı canlandırmayı umuyor. Yemenli taraflar ise, ulusal mutabakatı yeniden tesis etmek için İran destekli Husi milisleri dağıtmadan ve silahsızlandırmadan bunun başarılamayacağını vurguluyor.
Yemen çevreleri, Suudi Arabistan ve İran mutabakatının kalıcı bir barışa ulaşmayı hızlandırmak için bir kaldıraç görevi göreceğini düşünüyor. Grundberg, İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan, Dışişleri Bakanı Siyasi İşler Danışmanı Ali Asgar Hacı ve bazı İranlı yetkililerle başkent Tahran'da bir araya geldiğini duyurdu.
Grundberg konuyla ilgili Twitter hesabından yaptığı açıklamada, görüşmede Yemen'deki gelişmelerin yanı sıra çatışmayı kalıcı bir şekilde sona erdirmek amacıyla BM himayesinde Yemen öncülüğünde kapsayıcı bir siyasi sürecin başlatılması için bölgesel desteğin öneminin ele alındığını kaydetti. Ayrıca, Yemen'deki çatışmaların sona erdirilmesinin bölgedeki güvenliğin artırılması için önemli olduğunu vurguladı.
BM Güvenlik Konseyi üyelerinin bugün, Grundberg'den yeni bir brifing dinleyecekleri Yemen'deki durumla ilgili gelişmeler hakkında bir oturum düzenlemesi planlanıyor.
Husiler, Güvenlik Konseyi ve uluslararası toplum tarafından “aşırılık yanlısı” olarak tanımlanan koşulları öne sürerek geçtiğimiz Ekim ayından bu yana altı ay süren ateşkesi yenilemeyi e BM’nin tekliflerini reddetti. Ayrıca, milislerin maaşlarının Hadramut, Şebve ve Marib gibi Yemen hükümetin kontrol bölgelerinden çıkarılan petrol gelirlerinden karşılanması ve gelirlerin paylaşılmasını şart koşuyor.
Bu bağlamda, Yemen'deki hükümet yanlısı ve Husi karşıtı partiler, bölgede güvenlik ve istikrarı sağlamak adına iyi niyet taşıyan her türlü ciddi ve samimi yaklaşıma desteğine atıfta bulunarak, Suudi Arabistan ve İran anlaşmasına atıfta bulundular. Ayrıca, hükümetin diyaloga bağlı kalma ve farklılıkları diplomatik ve barışçıl yollarla çözme konusundaki tutumuna desteklerini yinelediler.
Yemenli partilerden oluşan koalisyon, kapsamlı ve adil bir barışın kurulmasının “Çin'in Suudi Arabistan ile İran arasında başlattığı anlayışın, Husi milislerinin dağıtılmasına ve silahsızlandırılmasına katkıda bulunmadıkça tamamlanamayacağını” bildirdi. Partiler açıklamasında, bölgedeki siyasi gelişmeler ışığında, Çin'in rolüne ve bundan kaynaklanan Suudi Arabistan ile İran arasında açıklanan anlaşmalara ve bu rolün bölge çatışmasını önlemedeki önemine büyük bir umutla baktıklarını vurguladı.
Yemenli taraflar, İran'ın Husi milisleri destekleme tavrını durdurarak, darbeyi sona erdirerek barışı tesis etme aşamasına geçme ve referanslara göre devleti yeniden kurma anlayışının Yemen dosyasına yansımasını umduklarını dile getirdi.
Taraflar ayrıca, silah yayılmacılığının sona ermesi, devlet kurumlarının desteklenmesi, uluslararası seyrüsefer ve enerji güvenliğinin yeniden tesis edilmesi, güvenliğin korunması için gerekli garantilerin oluşturulması, İran’ın Yemen ve diğer ülkelerin iç işlerine karışmaması gerektiğini ve Arap bölgesinde nüfuz ve yayılma araçlarına son vermesi gerektiğini duyurdu.
Yemen hükümeti, tutumlarının “sözlere ve iddialara değil, eylemlere ve uygulamalara dayandığını” doğrulayarak, “Yemen ve bölgedeki davranışında ve yıkıcı politikalarında gerçek bir değişiklik görene kadar İran rejimine karşı temkinli davranmaya devam edecek” açıklaması yaptı.
Diğer yandan Yemen resmi medyası, Başbakan Muin Abdulmelik’in dün geçici başkent Aden’de BM Yemen İnsani Yardım Koordinatörü David Gresley’i kabul ettiğini bildirdi.
Şarku’l Avsat’ın SABA haber ajansından aktardığı habere göre, Yemen Başbakan’ı, Gresley’den Birleşmiş Milletler’in önümüzdeki Mayıs ayında Safer petrol tankını boşaltmak için alternatif bir petrol tankeri satın alınmasını sağlamak için bir anlaşma imzaladığını öğrendi.
Abdulmelik, Yemen'in çeşitli bölgelerinde insani eylem ortaklarının performansını kolaylaştırmak için sağlanan devlet tesislerine ek olarak özellikle Şebve, Taiz ve Mukalla’da yardım ve kalkınma çalışmalarını etkinleştirmek ve artırmak için Gresley ile insani durum, Birleşmiş Milletler ile işbirliği ve koordinasyon ile ilgili konuları görüştü.
Hükümet medyası, Abdulmelik’in, “herhangi bir sızıntı durumunda tankın neden olacağı çevresel ve insani felaketi önlemek için petrol tankını boşaltma planını gecikmeden uygulamaya başlama gereğini vurguladığını aktardı.



İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
TT

İsrail saldırganlığı karşısında Suriye'nin seçenekleri

 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)
 İsrail'in Suriye'ye saldırıları (Arşiv-Suriye İnsan Hakları Gözlemevi)

Mecid Kayalı

Mevcut koşullar altında İsrail, Hamas ve Hizbullah'ın gücünü ve konumunu zayıflattıktan, Suriye rejimi çöktükten ve İran'ın Arap Maşrık (Levant) ülkelerindeki nüfuzunu sonlandırdıktan veya sınırlandırdıktan sonra, bölgede politik ve güvenlik açısından yeni bir stratejik gerçeklik dayatmaya çabalıyor. Hatta Aksa Tufanı’nın, ABD'nin sınırsız desteği de dahil ortaya çıkardığı sonuçlardan yararlanarak, bu bölgede bir tür kırılgan rejimler kurmak için müdahalelerde bile bulunuyor.

Siyasi düzeyde İsrail, yalnızca zayıf ve dağılmış Arap sistemine karşı değil, aynı zamanda diğer iki bölge ülkesine, yani Türkiye ve İran'a karşı da bölgede daha güçlü bir bölgesel devlet veya baskın bir devlet olarak kendini dayatmaya çalışıyor. İsrail'in Türkiye ile sorunu, Türkiye'nin yeni Suriye'deki siyasi, ekonomik ve askeri ağırlığının azaltılmasıyla ilgili ise İran ile sorunu, İran'ın nükleer ve füze programlarını çökertme ve kendisini sınırları içine hapsetmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor. Filistinlilere gelince, İsrail onları siyasi denklemden silmeye, bağımsız bir Filistin varlığını engellemeye ve nehirden denize kadar üzerlerindeki hakimiyetini sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Güvenlik açısından İsrail, yalnızca ordusunun prestijini yeniden kazanmasını sağlamayı veya yakın çevresinde herhangi bir askeri gücün belirmesini engellemek için önleyici savaşlara girişmeyi amaçlamıyor. Aynı zamanda Suriye ve Lübnan'da, kendine hayati bir alan yaratmaya çalışıyor. Gazze ve Batı Şeria'da oluşturulacak tampon bölgelerle birlikte, bu alan Suriye’de Dera, Kuneytra ve Suveyda illeri, Lübnan'da, Litani Nehri'nin kuzeyindeki Evveli Nehri sınırlarına kadar olan bölge dahil olmak üzere 60 kilometre derinlikte. Adı geçen iki ülkeye zaman zaman düzenlediği askeri saldırıların açıklaması da budur. Bu saldırılarla sanki hem devlet hem de milis güçler düzeyinde kendisi ile çatışmada askeri seçeneğin sonunu hazırlıyor.

Ancak İsrail, radikal hükümetinin savaşı sürdürme, Suriye, Lübnan, Gazze ve Batı Şeria’yı silahsızlandırma veya silahları sınırlandırma talebi konusundaki ısrarından da anlaşılacağı üzere, ayrıca Suriye ve Lübnan'daki mezhepsel ayrışmalara yatırım yaparak, komşu rejimlerin yapılarını değiştirmek için mevcut Arap, bölgesel ve uluslararası koşulları kullanmayı amaçlıyor. Böylece mezhepçi/Yahudi devleti karakterini genelleştirmeye çalışıyor. Zira Arap Maşrık ülkelerinin de kendisine benzemesi, onu Arap coğrafyasında bir Yahudi devleti olarak istisnai durumundan kurtaracaktır. Azınlıkları korumak ile övünmesinin anlamı da belki budur.

İsrail, tarih boyunca jeopolitik önemi nedeniyle, şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklanıyor. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden yaşıyor ve Esed rejiminin bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor.

Bu bakış açısının İsrail'de aşırı milliyetçi ve dinci sağın ideolojik cephaneliğinin her zaman bir parçası olduğu biliniyor. Bu, bazılarının inandığı gibi Suriye'yi sadece coğrafi olarak değil, aynı zamanda ve en önemlisi toplumsal düzeyde de bölmeyi amaçlıyor.

Tarih boyunca sahip olduğu jeopolitik önem nedeniyle, İsrail'in şu aşamada Suriye'ye diğer ülkelerden daha fazla odaklandığı aşikâr. Çünkü zorlu bir geçiş sürecinden geçiyor ve Esed rejiminin geride bıraktığı ağır mirasın yükünü her düzeyde taşıyor. Yani bu dönem, İsrail'in Suriye'yi devlet ve halk olarak zayıflatması, gelecekte de siyasi, ekonomik ve sosyal güç elde etme kabiliyetini sınırlaması için en uygun dönemdir.

İsrail'in Suriye'ye yönelik müdahale ve saldırılarını, öncelikle terörist ve cihatçı etkinin artması korkusuyla örtbas ettiğini belirtmekte fayda var. İkinci gerekçesi, İsrail'e karşı düşmanlık beslediğini varsaydığı, sanki bu konuda İran'ın yerini alabilecekmiş gibi algıladığı Türkiye'nin nüfuzunun artmasını engellemek. Üçüncüsü, yeni Suriye rejiminin, İsrail'e karşı savaşmayacağına dair İsrail'i rahatlatacak ölçüde kesin işaretler vermemesi. Dördüncüsü, bölgedeki yeni denklemler ve gelişmeler doğrultusunda Suriye'yi İsrail ile normalleşme dalgasına çekmek.

Suriye'nin İsrail'in bu pusuları ve müdahaleleri karşısındaki sorunu, bitkin ve güçsüz olması ve onu parçalanmaya sürükleyen etkenlerin varlığıdır. İsrail ile hegemonya mücadelesi veren bölgesel güçlerin ortadan kalkması veya zayıflamasıdır. İran, tüm milis güçlerinin başına gelenlerden sonra artık kendi bekasıyla ilgileniyor. Siyasi ve ekonomik baskı altında olduğu gibi, nükleer ve füze programlarının belini kıracak olası bir saldırı tehdidiyle de karşı karşıya.

Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti bir kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir

Türkiye’ye gelince, Suriye liderliğini kucaklamasına veya desteklemesine rağmen, ABD'nin desteklediği İsrail politikalarına karşı fazla bir şey yapması mümkün değil. Türkiye, NATO'nun önemli bir üyesi ve Suriye'ye olan ilgisi büyük ölçüde, hemen yanı başında bağımsız bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemekle sınırlı. Söylemi ne olursa olsun Suriye'deki rolünü sadece yumuşak güç, ekonomik imkânlar, altyapı ve hatta güvenlik güçlerinin eğitimi ile sınırlıyor.

Bu durum karşısında Suriye'nin seçenekleri sınırlı ve kısıtlı görünüyor; yorgun, bitkin ve parçalanmış, siyasi, ekonomik ve sosyal olarak acilen toparlanmaya ihtiyaç duyan bir Suriye gerçeğinde askeri seçeneği önermek pervasızlıktır. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre buna ilave olarak, Suriye ordusunun kapasitesinin ve altyapısının tahrip edilmesinden ve İsrail’in uzun elinin İran'a kadar bütün Ortadoğu'ya uzanabildiği ortaya çıktıktan sonra, savaşacak gücü ve kapasitesi de yok.

Dolayısıyla Suriye için mümkün olan ve en güvenli seçenek, onu iki yönden güçlendirmektir: Birincisi, devleti kurumlar ve hukuk devleti olarak inşa etmek, ikincisi de Suriyeliler her anlamda bir halk olsun diye vatandaşlığa dayalı bir toplum tesis etmektir. Kastettiğimiz, Suriye'de coğrafi bölünmüşlüğü reddedip, merkezi bir devlete yönelmekten bahsetmekle yetinmenin mümkün veya yeterli olmadığıdır. Çünkü böyle bir devlet ne bir güç göstergesidir ne de birlik göstergesidir, önemli olan halkın birliğidir. Bu da ancak etnik, mezhepsel ve siyasal ayrımlardan uzak, özgür ve eşit yurttaşlardan oluşan bir devletin kurulmasıyla gerçekleşebilir. İsrail devletinin kuruluşundan bu yana ihmal edilen veya bastırılan, İsrail'e karşı en etkili silah da budur.

İkinci boyut, Suriye'nin uluslararası, bölgesel ve Arap dünyasıyla ilişkilerinin güçlendirilmesini, dünyaya ve gerçekliğe karşılık vermesini ve uyum sağlamasını gerektiriyor. Çünkü böyle bir uyum, İsrail'in öne sürdüğü argümanları elinden alacaktır.

Burada Suriye'nin şu anda bir geçiş sürecinde olduğunu, Suriye'nin ve halkının geleceğinin, bu süreci sağlam ve doğru temeller üzerinde geçirmesinin belirleyeceğini kastediyoruz.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafınadan Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.