Suudi Arabistan, BAE, ABD ve İngiltere, Sudan'daki adalet davasını destekliyor

Suudi Arabistan'ın Hartum Büyükelçisi Ali bin Hassan Cafer, Hartum'daki Adalet Konferansı'nda Dörtlü Komite konuşmasını yaptığı sırada (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan'ın Hartum Büyükelçisi Ali bin Hassan Cafer, Hartum'daki Adalet Konferansı'nda Dörtlü Komite konuşmasını yaptığı sırada (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan, BAE, ABD ve İngiltere, Sudan'daki adalet davasını destekliyor

Suudi Arabistan'ın Hartum Büyükelçisi Ali bin Hassan Cafer, Hartum'daki Adalet Konferansı'nda Dörtlü Komite konuşmasını yaptığı sırada (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan'ın Hartum Büyükelçisi Ali bin Hassan Cafer, Hartum'daki Adalet Konferansı'nda Dörtlü Komite konuşmasını yaptığı sırada (Şarku’l Avsat)

Sudanlı taraflar arasında arabuluculukta bulunan, Suudi Arabistan, ABD, Birleşik Krallık ve Birleşik Arap Emirlikleri’nden (BAE) oluşan Uluslararası Dörtlü Komisyon, Perşembe akşamı Sudan'da çalışmalarına başlayan Geçiş Dönemi Adaleti Konferansı’nı sivil siyasi geçiş için önemli bir başlangıç, diktatörlükten demokratik yönetime geçmek isteyen halkların bir aracı olarak nitelendirdi. Aynı zamanda savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırımın cezasız kalmasını önlemenin yolunu gösteren bir araç olduğuna da değindi.
Suudi Arabistan'ın Hartum Büyükelçisi Ali bin Hassan Cafer, dört ülkenin büyükelçilerinin huzurunda konferansın açılışında yaptığı konuşmada, bu konferansın geçtiğimiz Aralık ayında siviller ile ordu arasında imzalanan Çerçeve Anlaşması neticesinde Sudan siyasi sürecinin en önemli aşamalarından biri olduğunu söyledi.
Konferansta, geçiş dönemi adaleti meselesinin Sudan ile sınırlı olmadığı, diktatör yönetimlerden demokratik yönetimlere geçmek isteyen tüm ülkeler için önemli bir süreç olduğu vurgulandı. Suudi Büyükelçi, Çerçeve Anlaşması’nın cinsel şiddet ve kadına yönelik şiddet de dahil olmak üzere bilhassa savaş suçları, insanlığa karşı suçlar ve soykırıma ilişkin cezasızlığın önlenmesine yönelik temel ilkeleri açıkça tanımladığına dikkat çekti.
Çerçeve Anlaşması’nın paydaşların, şehit ailelerinin, devrik lider Ömer el-Beşir'in darbesinden bu yana insan hakları ihlallerinden etkilenenlerin geniş katılımını sağladığına değinen Büyükelçi Ali bin Hassan, konferansta bu suçların ele alınması ve bunların tekrarının nasıl önlenebileceğine ilişkin soruların da gündeme geleceğini belirtti.
Söz konusu dört ülkenin Sudan halkının Çerçeve Anlaşması’na uygun olarak demokratik bir geçiş gerçekleştirmesine verdiği desteği yineleyen Büyükelçi, bunun siyasi çözüme giden tek yol olduğunu, bu kapsamda ülkede demokratik kurumlar inşa etmenin anahtarı olarak sivil liderliğin yer aldığı yeni bir hükümet kurulmasının hedeflendiğini aktardı.
“Geçiş Dönemi Adaleti için bir Sudan Modeline Doğru” adlı ulusal konferansın çalışmaları üst üste iki gündür sürüyor. Oturumların Pazartesi gününe dek devam etmesi bekleniyor. Dünyadaki geçiş dönemi adaleti deneyimleri üzerine birkaç farklı makalenin ele alınacağı konferansta kurbanlara adalet sağlayan bir Sudan geçiş dönemi adaleti modelinin oluşturulması yönünde tartışmalar yapılacak.
Şehit, yaralı ve kayıpların ailelerinin, Çerçeve Anlaşması taraflarının yanısıra Sudan'ın çeşitli eyaletlerinin birçok kişinin katıldığı konferansta, günler içinde oluşması beklenen hükümet için bir çalışma programı haline gelmesi için nihai anlaşmaya adaletin dahil edilmesi yönünde önerilerde bulunulması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler, Afrika Birliği (AfB) ve Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi’ni (IGAD) kapsayan üçlü uluslararası mekanizma, geçtiğimiz günlerde geçiş dönemi adaleti üzerine Darfur, Güney Kurdufan, Mavi Nil ve merkez eyaletlerinde dört farklı bölgesel çalıştay düzenledi. Doğu ve kuzeyde düzenlenmesi beklenen iki çalıştay ise başarısız oldu. Şuan Hartum'da düzenlenen konferansta bu çalıştaylarda kaydedilen neticeler tartışılıyor.
Şuan düzenlenmekte olan Geçiş Dönemi Adaleti Konferansı, daha fazla istişare edilmesi yönünde ertelenen beş hassas konudan biri sayılıyor. Bu kapsamda Beşir rejiminin tasfiyesi, doğu Sudan meseleleri, barış antlaşması konulu çalıştaylar düzenlenmişti. Ordu ve güvenlik aygıtında reform konulu çalıştayın ise yarın düzenlenmesi bekleniyor.
Muhalefet koalisyonu Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), Perşembe günü yaptığı açıklamada, Çerçeve Anlaşması imzacıları ile ordunun yarın Ramazan ayı başlamadan nihai anlaşmanın imzalanması ve Ramazan ayında ise sivil liderliğin yer aldığı bir geçiş hükümetinin kurulması yönünde atılacak adımların takvimini belirlemek üzere ortak bir toplantı yapacaklarını bildirmişti.
Geçiş Dönemi Adaleti Sivil Koalisyonu Başkanı el-Bakir el-Afif, söz konusu konferansı, kurbanlar için adaletle ilgilenildiği, tüm adaletsizlik ve zulüm çeşitleri ile bağın koparıldığı, hakların himaye edildiği Sudanlı bir geçiş dönemi adaleti modeli için bir ‘başlangıç’ olarak değerlendirdi.
Eski Bakan Besine Dinar, kurbanlar, yerinden edilenler, kaybolmasına sebebiyet verilenler ve eski rejim döneminde kaydedilen soykırım savaşlarının kurbanları için adaletin sağlanmasının Sudan halkının en önemli taleplerinden olduğunu vurguladı. Aranan kişilerin Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) sevk edilmesi çağrısında bulunan Dinar, böylece bu suçların tekrarlanmayacağının altını çizdi. Aralık 2018 Devrimi Şehit Aileleri Derneği Başkanı Farah Abbas ise konferansın hukukun üstünlüğünün tesisi için bir başlangıç ​​teşkil edeceği yönündeki umudunu dile getirdi.



Trump'ın Körfez ziyareti: Anlamları, beklentileri ve umutları

ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)
TT

Trump'ın Körfez ziyareti: Anlamları, beklentileri ve umutları

ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump bu hafta Suudi Arabistan, BAE ve Katar'ı ziyaret edecek (AFP)

Nebil Fehmi

ABD Başkanı Donald Trump, 13-16 Mayıs tarihleri ​​arasında Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar'ı ziyaret ederek, bu ülkelerde üst düzey yetkililer ve Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin bazı liderleri ile bir araya gelecek. Bu ziyaretin, başta geleneksel yakın uluslararası stratejik müttefik İngiltere ya da Ortadoğu'daki en yakın müttefik İsrail olmak üzere, diğer ülkelerden önce bu ülkelere yapılmasının birçok anlamı var. Eski Papa Francis'in ölümü dolayısıyla Vatikan'da düzenlenen törenlere katılması dışında, bu ziyaret, Trump'ın ikinci dönemindeki ilk yurtdışı ziyareti. Bu adımın, önceliklerinin ve zamanlamasının, bazı tutumların sonuçları konusunda dikkatli olmak, sunduğu fırsatlardan ve potansiyelden yararlanıp, faydalanmak için hükümetlerimiz ve halklarımız tarafından derinlemesine ve gerçekçi bir şekilde analiz edilmesi gereken önemli anlamları bulunuyor.

Kongre gibi resmi Amerikan kurumlarının Amerikan politikalarını yönlendirmede önemli bir role sahip olduğu ve başkanın yetkilerinin mutlak olmadığı doğru olsa da Körfez ziyaretinin ilk durak olarak tamamlanması, Amerikan başkanının kişiliğinin giderek Amerikan politikalarının içerik ve biçimini etkileyeceğinin önemli ve açık bir göstergesi sayılıyor. Mevcut yönetim döneminde ABD'ye yönelik yaklaşımın belirlenmesinde bu hususun dikkate alınması gerekir. Trump'ın elle tutulur, çabuk, maddi başarı peşinde olduğunun ve bunun için sürekli baskı yaptığının farkında olmalı, buna dikkat etmeli ve bundan faydalanmalıyız.

Trump'ın tarihsel ve hukuki geçmişlerle ilgilenmediğini, amacının kısa vadede anlık maddi başarı olduğunu hesaba katmalıyız. Trump'tan bir süreliğine kaçınmanın, çoğu zaman onunla kişisel ve doğrudan çatışmaya girmekten kaçınmak için manevra yapmanın mümkün olduğunu hesaba katmalıyız. Bunun en son örneği, önceden yapılan hazırlıklar sonucu, Beyaz Saray'da yeni Kanada Başbakanı ile ABD Başkanı'nın aralarındaki açıklanmış görüş ayrılığına rağmen, kameralar önünde bir polemiğin yaşanmamasıydı. Ancak ABD'nin yaygın nüfuzu göz önüne alındığında, uzun yıllar boyunca ondan tamamen uzak durulabileceğini düşünmek de mantıklı değil. Bu nedenle ve Trump’ın önerilerinin birçoğunu kabul etmenin zorluğu, dümeni çıkarlarımızın lehine olacak şekilde yönlendirmek için farklı fikir ve seçenekler önermede cesur olup inisiyatif alma gerekliliği nedeniyle, pozisyonların ve olasılıkların önceden farkında, politikalarımızda akıllı ve gerçekçi olmalıyız.

Trump'ın özellikle Suudi Arabistan, BAE ve Katar'a yönelik hızlı ve öncelikli ziyaretlerinin açık anlamlarından biri de kendisinin bu ülkelerin liderleriyle ilişkilerinde kişisel olarak kendini rahat hissettiği, ABD'nin bu ülkelerle ilişkilerinde hızlı ve elle tutulur maddi ve siyasi kazanımlar gördüğüdür. Bunların ikili ve bölgesel olarak kullanılması gerekiyor. Trump'ın hızlı kararlar alınmasını ve bu ülkelerle anlaşmalar veya siyasi anlaşmalar şeklinde hızlı anlaşmalara varmayı beklediği ve arzuladığı da bilinmeli. Bu, Körfez ve Arap dünyasında dikkate alınması ve aynı zamanda kendisinden yararlanılması gereken bir husus.

Trump'ın pek çok politikası ve uygulaması konusunda çekincelerim olmakla birlikte, Körfez'e olan ilgisini ve ilk ziyaretini bu bölgeye yapmasını olumlu ve faydalı bir gelişme olarak görüyorum ve değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu, dostlarının tutum ve taleplerini dikkate almadan onlardan belirli tutumlar benimsemelerini talep etmenin zor olduğuna dair kişisel kanaatini yansıtıyor.  Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre bu noktada Barack Obama yönetiminin, doğrudan ilgili olmasına rağmen, Körfez ülkeleri de dahil olmak üzere Arap dostlarına danışmadan ve hatta onları bilgilendirmeden, İran ile nükleer program konusunda müzakereler yürüttüğünü ve bir anlaşmaya vardığını hatırlatmakta fayda var.

Ziyarette Çin ile ilişkiler, Ukrayna'daki durum ve Körfez ülkelerinin olası katkıları gibi çeşitli uluslararası konular da ele alınacak ama üç ülkeyle ABD'nin ikili ilişkileri, ABD Başkanı'nın ilgilendiği konuların başında yer alacak. Trump Körfez ülkelerinin ABD'ye yapacağı yatırımları veya özellikle silah ve yapay zekâ alanlarındaki büyük anlaşmaları duyurmak ve bunlarla övünmek istiyor. Ev sahibi Arap ülkelerinin ise bu isteğe, Trump'ın seçilmesinden bu yana ABD ile yaptıkları tüm anlaşmaları ve yatırımları hatırlatarak, ayrıca bazı yeni yatırım sözleri vererek, niyetlerini ve geleceğe yönelik hedeflerini açıklayarak karşılık vereceklerini düşünüyorum. Böylece iş birliğinin kapsamı ve maddi getirileri, Trump'ı memnun edecek ve onun bunları siyasi açıdan kişisel başarılar olarak kullanabilmesini sağlayacak şekilde daha geniş, daha kapsamlı ve daha büyük bir çerçeveye oturtulacaktır.

Görüşmelerde ayrıca, İsrail'i şaşırtan ve Umman'ın himayesinde ve arabuluculuğunda gerçekleşen, Trump’ın ilerleme sağlamayı amaçladığı İran ile müzakereler başta olmak üzere, çok sayıda bölgesel siyasi konu da ele alınacak. Trump’ın bu isteği, ilerleme sağlanabileceğinden söz eden ve bir baskı aracı olarak başarısızlığın sonuçları ve tehlikeleri konusunda uyarıda bulunan Özel Temsilci Witkoff'un açıklamalarına da yansıdı.

Yine Umman'ın arabuluculuğunda gerçekleşen ABD-Husi temasları ve Doğu Afrika kıyılarındaki durum da görüşme ve müzakere konusu olacak. Bu vesileyle Umman'ı bu çaba ve bilgeliğinden dolayı kutlamalıyız. Bu konuda da ateşkes duyurusu İsrail için bir başka tatsız sürpriz oldu. Bununla bağlantılı olarak Sudan'daki durum da gündeme gelebilir. Arap Maşrık (Levant) bölgesinin Trump'ın üç durakta da kişisel öncelikleri arasında olmasını beklemiyorum. Suriye ve Lübnan'daki durum, İran nüfuzunun geri dönmemesinin sağlanması ve İsrail ile bölgesel ilişkilerin nasıl kontrol altına alınacağı konusunda istişarelerin yapılması doğal, fakat bu noktaların çoğuna Trump'tan daha alt düzeydeki bazı Amerikalı yetkililerin değinmesi daha muhtemel. Aşırılıkçı hareketlerin güçlenme olasılığı ile Irak'taki durumun istikrarı da ele alınabilir.

Gazze'deki koşullar ve rehinelerin serbest bırakılması konusu ise ele alınacak bölgesel meselelerin başında yer alacak ve bir zirve düzeyinde olacak. Bununla olan bağlantısı ve Trump’ın ilk döneminde başarılanların üzerine yenilerini eklemeye yönelik Amerikan çabalarının bitmediği göz önüne alındığında, Filistin-İsrail barışı konusu da doğal olarak ele alınacak. Trump ve ABD'nin yeni tutumlarına ilişkin, kesin olmayan ve hatta bazıları pek olası görünmeyen çok sayıda haber sızdırıldı. Bunlar Trump’ın Netanyahu'nun davranışlarından rahatsız olduğu ve hatta bu nedenle İsrail başbakanıyla doğrudan temastan dahi kaçındığını ima ediyorlar.

İsrail'den sızan haberler arasında ise Trump'ın Filistin devletini tanıyacağını duyurması da var. Bu bizim temenni ettiğimiz bir şey ama ilk dönemindeki önerisi örtük olarak ekonomik eksenli bir Filistin devleti kurulmasını içerse de ben şimdilik böyle bir ihtimali dışlıyorum. ABD'nin Gazze'ye insani yardım sağlama ve yeniden inşa etme konusunda bir plan geliştirdiği ve bunun İsrail'in kabul etmediği siyasi sonuçlar içerdiği yönünde bilgiler de sızdırıldı. Bunlar arasında şunları sayabiliriz; ateşkes sağlanması ve savaşın sona ermesiyle birlikte İsrail'in aşamalı olarak tamamen çekilmesi, Hamas'ın Gazze'deki idari varlığını sürdürmesine onay verilmesi, yetkililerinin İsrail saldırılarından ve hedef almalarından korunması ama aynı zamanda Gazze’de kademeli bir uluslararası, Arap ve Amerikan idaresinin bulunması. Bunlar İsrail politikalarıyla çelişen ve Arap desteği ve katılım isteği gerektiren konular. BAE'nin, mevcut gergin siyasi iklim nedeniyle ABD'ye Gazze'nin yeniden inşası için mali yardımda bulunmayacağını veya Gazze’nin yönetimine katılmayacağını bildirdiğine dair doğrulanmamış haberler de var.

Üç ev sahibi ülke, çıkarlarını ve ABD ile ilişkilerini meşru bir şekilde ilerletmek için eşsiz bir fırsata sahipler ve bu fırsatın değerlendirilmesi ve kullanılması gerekiyor. Bölgesel stratejik boyutları dikkate alarak ve aynı zamanda kısa vadeli taktiksel ikili çıkarları da gözeterek, bilinçli ve sağlam bir stratejik yaklaşımla bundan yararlanılmasını umuyor ve bekliyorum.

*Bu analiz Şarkul Avsat tarından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.