Esed’in taleplerini artırması, Türkiye ile normalleşme sürecini tehdit ediyor

Suriye rejimi, Türkiye’deki seçimleri baskı aracı olarak kullanmaya çalışıyor.

Türkiye-Suriye sınırındaki bir Türk askeri üssü. (Arşiv- Reuters)
Türkiye-Suriye sınırındaki bir Türk askeri üssü. (Arşiv- Reuters)
TT

Esed’in taleplerini artırması, Türkiye ile normalleşme sürecini tehdit ediyor

Türkiye-Suriye sınırındaki bir Türk askeri üssü. (Arşiv- Reuters)
Türkiye-Suriye sınırındaki bir Türk askeri üssü. (Arşiv- Reuters)

Ankara, Suriye rejimi lideri Beşşar Esed’in Türk güçleri Suriye’nin kuzeyinden çekilmeden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmeyi reddetmesine şaşırmadı. Ancak bu talebi, müzakerelere başlamadan önce tırmanış tavanının artması olarak nitelendiriyor.
Esed’in Moskova’da kaldığı süre boyunca ortaya koyduğu şartlara Türkiye’den henüz resmi bir tepki gelmedi. Bazı tarafların Ankara ve Şam arasındaki normalleşme konusunu görüşmeyi amaçladığına inandıkları ziyaret çerçevesinde Esed, çarşamba günü Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile bir araya geldi. Görüşme, Moskova’nın ev sahipliğinde düzenlenen Rusya, Türkiye, İran ve Suriye dışişleri bakan yardımcılarının Suriye meselesi ve özellikle de Türkiye ile normalleşme konulu dörtlü toplantısıyla eş zamanlı olarak gerçekleşti.
Ancak Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Merkez Karar ve Yönetim Kurulu üyesi Orhan Miroğlu, 17 Mart’ta Rusya merkezli ‘Sputnik’ ajansına yaptığı açıklamada, Esed’in Erdoğan’la görüşmesine ilişkin koşulları, iki ülke arasındaki ilişkileri normalleştirmek için ‘uygunsuz’ olarak nitelendirdi. Miroğlu, 14 Mayıs’ta yapılması planlanan Türkiye cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinden önce aralarında bir görüşme gerçekleşmeyeceğini belirtti.
Daha önce Şam, Esed- Erdoğan görüşmesine ilişkin tutumunu ‘Erdoğan’a seçimlerde özgür bir zafer kazandırmayacağı’ sözleriyle dile getirmişti. Şam, bu ifadelerle Ankara ile Şam arasında arabuluculukta ana rolü oynayan Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in huzurunda Ankara’nın Erdoğan ile Esed arasında acele ediyor gibi göründüğü bir görüşmeyi reddettiğine dikkat çekmişti.

Orhan Miroğlu konuya dair şunları söyledi:
“Esed, Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesinin bir şartı olarak Türkiye’yi Suriye topraklarından geri çekilmeye çağırıyor. Ancak müzakere taraflarının uzlaşmak, anlaşmak ve anlaşmazlıklara çözüm bulmak niyetinde olmaları halinde, müzakerelerin başlamasıyla birlikte diplomatik ilişkilerde talep çıtasının yükseltilmesi uygun değildir. Esed’in Türkiye ile müzakereler için ön koşulları belirlemeye başlaması, Türkiye’ye Şam’ın çoğunluğunu Kürt Halkı Koruma Birlikleri’nin (YPG) oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) desteğini durdurmasını talep etme hakkını veriyor. Erdoğan ile Esed’in Türkiye seçimlerinden önce görüşme ihtimali çok zayıf. Seçimden sonra görüşme ise seçim sonuçlarına ve dengelerine göre netleşecek.”
Ankara son zamanlarda bölgesel ve uluslararası koşullardaki değişikliklerle paralel olarak Ortadoğu’daki diplomasi adımlarını hızlandırdı. Bu durum, muhalefetin elinden önemli bir kartın alınması olarak değerlendiriliyor.
Diğer yandan Moskova’ya ziyarette bulunan Esed, yaptığı açıklamada “Suriye ve Türk halkları arasında herhangi bir anlaşmazlık yoktur ve sorun Türk siyasetçilerde yatmaktadır” dedi. Beşşar Esed, yabancı güçlerin (Türk ve Amerikan) geri çekilmesi gerektiğine dikkat çekti. Suriye rejimi lideri, İranlı milislerin yanı sıra Rus güçlerin, ‘onlara Türkiye'’in desteklediği silahlı muhalefete karşı koyma çağrısı yapmış olması nedeniyle’ meşru bir varlığa sahip olduğuna inanıyor.
Bu çerçevede Esed, “Erdoğan’ın önceliği seçimler, Suriye’nin önceliği ise egemenliği yeniden tesis etmektir” dedi. Esed ayrıca, şartların yerine getirilmesi halinde yaşanacaklara dair “Erdoğan ile görüşme için belirli bir tarih yok. Bugün ya da yarın olabilir ve zamanlama sorun değil” ifadesini kulandı.

Askeri varlık
Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki askeri varlığının, sınırlarını ve halkının güvenliğini terör örgütlerinin (YPG) saldırılarına karşı korumak için bir zorunluluk olduğunu defalarca belirtti. Zira rejim, Suriye topraklarının tamamı üzerinde kontrol sahibi olmadığı için bunu garanti edemiyor.
Diplomatik kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, Türkiye’nin Esed rejimi ile yakınlaşma ve Şam ile ilişkileri normalleştirme vizyonunun Suriye sorununun tamamen çözülmesine dayandığını aktardı. Kaynaklara göre şu an Suriye krizini çözmek üzere tek yol olduğu için Türkiye, krizin siyasi çözümünden ve Astana yolundan ayrılmıyor.
Türkiye’nin Esed rejimi ile müzakerelerdeki değişmezlerinin ‘siyasi çözüm, Anayasa Komisyonu’nun oluşturulması, terörle mücadelede iş birliği ve mültecilerin güvenli bir şekilde geri dönüşünün sağlanması’ olduğunu dile getiren kaynaklar, “Ankara, önce istihbarat ve güvenlik servisleri düzeyinde başlayan görüşmelerde esneklik gösterdi. Rusya tarafının sınır güvenliğine ilişkin sunduğu teklifleri ele aldı” dedi. Kaynaklar, ancak Türkiye’nin sınırlarını güvence altına almak ve SDG’ye bağlı Kürt birliklerini sınırlarından çıkarmak konusunda hayati güvenlik ihtiyaçları olduğunu görmezden gelen rejim tarafından benzer bir muamele görmediğini vurguladı. Kaynaklara göre rejim, güçlerinin Kürt birlikleriyle yan yana bulunmasında bir sorun görmüyor. Ama Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanmasına katkı sağlayan Türk kuvvetlerinin varlığını tehlike olarak görüyor.
Diğer yandan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, daha önce Suriye rejiminin taleplerini ‘gerçekçi olmayan teklifler’ olarak nitelendirmiş ve Türkiye sınırındaki bölgelerde ‘terör örgütlerinin varlığı’ tehlikesine dikkat çekmişti. Çavuşoğlu ayrıca şunları söylemişti:
“Bugün o topraklardan çekilirsek oralara rejim hâkim olmaz, terör örgütleri hâkim olur. Bu mesele bizim için de bir tehlikedir, rejim için de bir tehlikedir, tüm Suriye için de bir tehlikedir.”
Ekim 2021’de Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad ile Sırbistan’ın başkenti Belgrad’da yaptığı görüşmede bu konuyu ele aldığını belirten Çavuşoğlu, burada bu bölgeleri kontrol etmek için rejim ile muhalefet arasında bir uzlaşmaya ihtiyaç olduğunu vurgulamıştı.
Rejimin daha önce kuşatma altına aldığı bölgelerden ‘teröristlerin’ İdlib’e gitmesine izin verdiğini belirten Çavuşoğlu şu ifadeleri kullanmıştı:
“Bu topraklar Suriye topraklarıdır ve biz her zaman onlara yönelik bir hedefimiz olmadığını söyledik. Ama şu an biz orada olmazsak, bizim için ciddi tehdit oluşturacak ortamlar var. Geri çekilme konusu, bunun için uygun koşullar sağlandığında tartışılabilir.”
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar geçen pazar günü, Ankara’nın Suriye rejimi ile müzakerelerin sürdürülmesini desteklediğini söyledi. Suriye tarafının, Türkiye’nin terörist hedeflere karşı yaptıklarının nedenlerini anladığını belirten Akar, Ankara’nın PKK’nın bir uzantısı olarak gördüğü ve çoğunluğunu YPG’nin oluşturduğu SDG’ye atıfta bulundu.
Hulusi Akar sözleirni şöyle sürdürdü:
“Türkiye’nin hiçbir niyeti veya hırsı yok. Suriye’nin kuzeyinde işgalci bir güç olarak görülmüyor. Amacı güvenliğini savunmak, sınırlarını ve insanlarını terör saldırılarından korumaktır Öyle görünüyor ki Suriyeli muhataplarımız zaman zaman bunu anlıyor. Bunun somut belirtileri var.”
Akar bu sözleriyle YPG’nin Suriye topraklarının yaklaşık üçte birini işgal ettiğini ve Türkiye’nin teröristlere yönelik operasyonlarının Suriye’nin egemenlik haklarını ve toprak bütünlüğünü desteklediğini vurguladı. Ayrıca, “Bizim yaptığımız hiçbir şekilde Suriye topraklarının işgali veya gaspı değildir. Amacımız sadece sınırlarımızı korumak ve vatandaşlarımızın güvenliğini sağlamaktır” dedi.
Şam’ın taleplerini artırması ve Türk güçlerinin ülkenin kuzeyinden çekilmesi için şart koyması, Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat teşkilatlarının başkanlarının 28 Aralık’ta Moskova’da yaptığı görüşmenin ardından normalleşme görüşmelerini yavaşlattı.

Eski görüşmelerin ‘meyveleri’
İstihbarat servisleri arasındaki toplantılardan 28 Aralık’ta Moskova’da savunma bakanları ve istihbarat teşkilatlarının başkanlarının iletişimine kadar Türk ve Suriye tarafları arasındaki önceki görüşmelerde, Ankara ile Şam arasında iletişim kanallarının yeniden açılması ve ilişkilerin normalleştirilmesi yönündeki karşılıklı taleplerden söz edildi.
Türkiye hükümetine yakın kaynaklara göre Esed rejimi, ‘İdlib vilayetinin geri verilmesi, Cilvegözü (Bab el-Hava) Sınır Kapısı ile Keseb Sınır Kapısı gümrüklerinin Suriye ordusu ve hükümetinin kontrolüne devredilmesi, Suriye’nin doğusunu Deyrizor, Haseke, Halep ve Lazkiye’ye bağlayan Halep- Lazkiye Uluslararası Karayolu’nun (M4) tam kontrolünün rejime devredilmesi ve Türkiye’nin Esed ailesi ve Suriye hükümetini destekleyen iş insanlarına ve şirketlere yönelik Avrupa ve ABD yaptırımlarını desteklememesini istiyor. Ayrıca Suriye’nin Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı ve benzeri uluslararası kurum ve kuruluşlara yeniden kabulü için Türkiye’den gereken desteğin görüşülmesi, Türkiye’nin iş birliği teklifini uygulaması, terörün ortadan kaldırılması, Suriye petrolünün Suriye hükümetine iadesi ve Türkiye’nin barajlarda, otoyollarda, elektrikte, eğitim kurumlarında, su ve tarım alanlarında Suriye’ye desteğini sürdürmesi’ olmak üzere talepler ortaya koyuyor.
Türkiye, 6 Şubat deprem felaketi öncesi dönemde Moskova ile anlaşarak M4 karayolu üzerindeki askeri noktalarının bir kısmını boşaltmak için adımlar attı.
Bunun karşısında Ankara, ‘rejim güçlerinin temsil ettiği bölgelerinin YPG’den tamamen temizlenmesi, Türkiye- Suriye sınırındaki terör tehdidinin tamamen ortadan kaldırılması, muhalefet ile Şam arasındaki siyasi ve askeri entegrasyon süreçlerinin tam olarak tamamlanması ve Humus, Şam ve Halep’in ilk aşamada güvenli ve onurlu bir dönüş için pilot bölgeler olması şartıyla mültecilerin güvenli dönüşü, daha sonra bu çerçevenin genişletilmesi, Türkiye’nin Suriyelilerin güvenli bir şekilde geri dönüş sürecini ve Suriyelilere uygulanan uygulamaları, bölgelerinde barındırılmasını ve mallarını geri almalarını döndükten sonra bile takip etmesi’ şartlarını sundu.
Aynı şekilde Cenevre sürecinin uygulanmasını, demokratik bir anayasanın yazılmasını, serbest seçimlerin yapılmasını ve başta kadınlar, çocuklar, yaşlılar ve sağlık durumu kötü olanlar olmak üzere siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını da şart koştu.



Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
TT

Türkiye, İsrail ve Suriye'de uzlaşı arayışı

Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)
Türkiye-İsrail çatışmaları gerginliğin ötesinde, askeri çatışmanın gerisinde (AFP)

İsmail Derviş

ABD Başkanı Donald Trump'ın Ankara ile Tel Aviv arasında Suriye ile ilgili yaşanan gerilime ilişkin açıklamaları, başta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmak üzere herkesi şaşırttı. Netanyahu’ya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yakın bir ilişkisi olduğunu söyleyen Trump, Netanyahu’nun makul olması gerektiğini belirterek, “Türkiye ile bir problemin varsa bunu çözebilirim” dedi.

Trump'ın bu ifadeleri, ABD için İsrail'in aşılamayacak bir kırmızı çizgi olması ve tüm dünyanın ABD tarafından İsrail’e Gazze Şeridi ve Lübnan'a karşı savaşında verilen sarsılmaz desteğe tanıklık etmesinden dolayı şaşırtıcıydı. Ancak mesele Türkiye ile olası bir çatışmaya ilişkin endişelere geldiğinde, Türkiye Washington'ın bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri olduğundan olay başka bir boyut kazandı.

Türkiye ve İsrail arasındaki anlaşmazlıklara rağmen, Ankara ve Tel Aviv arasında diplomasi dilinin hâkim olduğu stratejik ve tarihi ilişki, gerginliğin azaltılmasına ve muhtemelen bir anlaşmaya varılmasına katkıda bulunabilir.

Çatışmaları önleyecek bir anlaşmaya varılması

Suriyeli bir kaynak Independent Arabia'ya yaptığı açıklamada: “Şu an bir anlaşmadan söz ediliyor, ancak bu anlaşma bir ayrılma anlaşması değil, bir çatışmasızlık anlaşması. Çünkü aslında Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma yok, başka bir deyişle anlaşma, Suriye hava sahasında bir İsrail uçağı varsa, gideceği yerin bildirilmesi için sınırların çizilmesini öngörüyor” ifadelerini kullandı.

sdfrgt
Ankara ve Tel Aviv arasında, iki taraf arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Suriye'nin orta kesimlerinde Türkiye’nin askeri üsler kurmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanabilir (AFP)

Suriyeli kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Genel olarak Suriye arenasında bir tür dengeye ihtiyaç var. Türkiye mevcut politikalarını sürdürerek İsrail'in Suriye topraklarını işgal etme girişimini engelleyebilir. Bunun için Şam ve Ankara hükümetleri arasında resmi bir anlaşma var. Bu da bunun her iki ülkenin de ortak çıkarına olduğu anlamına geliyor. İsrail ile Suriye'nin kuzeydoğusunda Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden silahlı gruplar arasında doğrudan bir temas olması halinde, Türkler de onların ulusal güvenliklerini etkileyecektir.”

Suriyelilerin Türkiye'ye güveni

Şarku'l Avsat'ın  Indepenedent Arabia'dan aktardığına göre Birleşmiş Milletler (BM) Koordinatörü Ammar Ebu Halava yaptığı özel açıklamada, “Bugün Suriyeliler olarak Türkiye'nin siyasi diplomasisine güvenmemize bir engel yok. Çünkü Türkiye Suriye halkının isteklerini boşa çıkarmadı. Türkiye ister yardım elini uzatarak ya da sınırlarının istikrarını koruyarak olsun Suriye halkına karşı herhangi bir olumsuz davranışta bulunmadı. Türkiye de istikrarlı bir ülkedir ve Suriye'nin egemenliğinden ödün vermediği sürece Suriyeliler olarak bizim için uygun olan her türlü anlaşmaya açığız” ifadelerini kullandı.

Gelecekte bir çatışma yok

Öte yandan Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de gelecekte bir çatışma yaşanmayacağını vurgulayan gazeteci yazar ve siyaset uzmanı Firas Rıdvanoğlu şunları söyledi:

“Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında gelecekte bir çatışma olmayacak. ABD’nin, bizzat Başkan Trump’ın İsrail'den Türkiye ile bir çözüm bulmasını istediğinde ortaya koyduğu tutumuna tanık olduk. Trump’ın bu açıklamaları, İsrail'in Suriye dosyasında Türkiye'ye karşı duruşunun ABD tarafından reddedildiğinin bir göstergesidir. Çünkü Suriye dosyasında yapılacak herhangi bir hata büyük bir savaşa yol açabilir. Suriye'deki durum, Lübnan'ın güneyinde duruma benzemez. Zira Hizbullah bölgesel olarak desteklenmiyor olabilir, ancak Şam bölgede önemli bir düğüm noktası olduğundan Suriye'deki durum farklı. Bu yüzden ABD, İsrail'in iddialarını reddetti.”

İstikrar arayışı

Rıdvanoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Türkiye’nin Suriye’de kurmak istediği askeri üslere gelince, Türkiye bu üsleri nereye kuracağını İsrail'in isteklerine göre değil, kendine nasıl uygun geliyorsa ona göre seçecektir. Türkiye’nin bu üsleri Suriye'nin kuzeyi, güneyi, batısı ve doğusundaki tüm sınırlarını gözetlemek amacıyla Suriye'nin merkezinde kuracağı tahmin ediliyor. Öte yandan Suriye hükümeti İsrail ile bir çatışma istemiyor. Türkiye ile İsrail arasında da Suriye’de bir çatışma yaşanmasını istemiyor. Suriye açıkça istikrar istediği ve İsrail’in de bu istikrara hizmet etmek için ne yapması gerekiyorsa onu yapması gerektiği mesajını veriyor.

Güvenlik koordinasyonu

Türkiye ile İsrail arasında güvenlik alanında kesinlikle bir koordinasyon olduğuna ve bu koordinasyonun herkes için en iyisi olduğuna inanan Rıdvanoğlu, “İsrail'in Türk hükümeti aracılığıyla Suriye'ye mesajlar göndermesi mümkün olduğu gibi Suriye'nin de Türkler aracılığıyla İsrail'e mesajlar göndermesi mümkün. Ancak Türkiye’nin Suriye'deki askeri varlığına ilişkin karar, Ankara ve Şam arasında alınması gereken ortak bir karardır ve akıllıca alınmalıdır. Genel olarak uluslararası toplum, ABD ve Avrupa, Suriye'de istikrarın sağlanması yönünde bir eğilim gösteriyor” şeklinde konuştu.

Karşı karşıya gelme korkusu

Suriyeli akademisyen ve araştırmacı Abdurrahman en-Nayif, Independent Arabia’ya yaptığı özel açıklamada, Türkiye ve İsrail arasında Suriye'de yaşanan gerilimin her geçen gün arttığını ve Suriye'nin bir kez daha askeri çatışmaya sürüklenme korkusuyla uluslararası bir rekabet alanı haline geldiğini söyledi. Bu durumun İsrail'in güneydeki kara harekâtından Suriye'nin derinliklerindeki hava saldırılarına kadar uzanan ve Türkiye'nin Suriyelilerin acı çekmeye devam etmelerine neden olacağını ve ülkede istikrarın sağlanmasını engelleyeceğini düşündüğü provokatif hamlelerinden kaynaklandığını ifade eden Nayif, “Türkiye için Suriye'nin istikrara kavuşması kendi çıkarına, zira bu kendi sorunlarının bir kısmını çözecek. Ancak Ankara ile Tel Aviv arasında askeri bir çatışma yaşanmayacak. Çünkü Türkiye bölgesel bir güç ve NATO üyesi. İsrail ise provokasyon tutkusuyla mümkün olduğunca çok şey kazanmayı amaçlıyor” yorumunda bulundu.

dfrgt
Gözlemciler Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğunda hemfikir (AFP)

İsrail'in düzenlediği saldırıların Türkiye'ye açık bir mesaj vermeyi amaçladığını düşünen Nayif’e göre bu saldırılar bölgesel barışı tehdit ediyor ve terörizmi körüklüyor. Ankara ise Suriye'nin istikrara kavuşmasını istiyor. Çünkü Suriye, özellikle Kürt meselesinde Türkiye'nin istikrarı için kilit bir faktör. Dolayısıyla Suriyeliler anlayış göstermeli, çünkü Suriye tükenmiş durumda.

Siyasette ticaret

Harmoon Araştırmalar Merkezi'nde araştırmacı olan Muhammed es-Sukkari, Beşşar Esed rejiminin düşmesi ve Şam’da yeni bir yönetimin kurulmasının Suriye dosyasındaki bölgesel aktörlerin değişmesine ve dönüşmesine katkıda bulunduğunu söyledi. Belki de en önemli değişikliklerden birinin Birinci Dünya Savaşı'ndan bu yana türünün ilk örneği olan İsrail ile Türkiye’nin coğrafi olarak yakınlaşması olduğunu vurgulayan Sukkari, “İsrail'in sadece çıkarları değil, Washington'daki siyasi itibarı da dahil olmak üzere çeşitli endişeleri var. Dosyayla ilgili güç dengelerini yeniden çizen bu itibar, siyaseti ticarete benzer bir durum olarak gören Trump'ın yaklaşımını etkileyebilir ve Suriye dosyasında İsrail ve Türkiye de dahil olmak üzere ittifaklarını geleneksel politikalardan uzaklaşarak bölgesel değişkenleri maksimize eden etkileşimli politikalara doğru yeniden formüle etmesine neden olabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Trump'ın son açıklamalarının İsrail'in artık Suriye'deki tek güç olmadığının ve Türkiye'nin Suriye içindeki ağırlığını arttırarak yeni angajman kuralları çizebileceğine dair işaretler taşıdığına dikkati çeken Sukkari, “Ancak bu kez durum sadece İsrail'in değil, Türkiye'nin de işine geliyor. Bu da iki tarafı çatışmak yerine koordinasyon kurmaya itiyor. Washington'ın Suriye'de İsrail ve Türkiye arasındaki angajman kuralları meselesini çözmek istediğine ve Trump'ın yeni politikasına (bölgede barış) hizmet etmediği için yeni bir savaşa sürüklenmek istemediğine inanıyorum. Tüm bu gerçekler, ABD'nin arabuluculuğuyla Suriye meselesinde ve İsrail ile Türkiye’nin yeni varlığının niteliği konusunda siyasi bir anlaşmaya varma olasılığının arttığını gösteriyor. Mümkün olan en yüksek kazanımları elde edebilecek gerilimin sürekli tırmandırılması bağlamı dışında arabuluculuk dosyası çözüme kavuşturulmadan kuralların belirlenmesi zor olabilir. Türkiye'nin şüphesiz Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurmaktan ziyade Şam ile Türkiye'nin nüfuzunu arttıracak bir ortak savunma anlaşması imzalamayı istiyor” ifadelerini kullandı.

Diğer oyuncular

Öte yandan siyasi uzman Nureddin el-Baba, Suriye'de Türkiye ile İsrail arasında tansiyonun düşeceğini ve öngörülebilir bir gelecekte bir çatışmaya dönüşmeyeceğini düşünüyor. Türkiye’nin Suriye'de askeri üsler kurmasının Türkiye ile İsrail arasında değil, Suriye ile Türkiye arasında bir anlaşmanın yapılmasını gerektirdiğini ifade eden Baba, “Temelde iki taraf arasında bir anlaşma imzalanana kadar iki taraf arasında bir çatışma yok ve her iki taraf da gelecekte çatışma niyetinde değil” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye ve İsrail arasında Türkiye'den daha fazla arabuluculuk yapabilecek taraflar olduğunu söyleyen Baba, bu tarafların kimler olduğunu söylemekten kaçındı.

Türk akademisyen ve siyasi uzman Tuşkan Tarık, Ankara ile Tel Aviv arasında olası çatışmaların önlenmesini ve Türkiye tarafından Suriye'nin orta kesimlerinde askeri üsler kurulmasını garanti altına alan bir anlaşma imzalanmasının mümkün olduğunu söyledi. Türkiye ve İsrail arasında Suriye konusunda koordinasyon olduğuna dikkat çeken Tarık, Türkiye'nin Suriye ve İsrail arasında arabulucu rolü oynayabileceğini belirtti.

Türkiye'nin Suriye dosyasındaki en önemli aktörlerden biri olduğu, Şam'ın Türkiye'nin ülkedeki rolünden memnuniyet duyduğu, Türkiye ile stratejik bir ittifak kurmak istediği konusunda hemfikir olan gözlemciler, Ankara ve Tel Aviv arasında doğrudan askeri bir çatışma olmayacağını ve silahların başaramadığını diplomatik yollarla başarabileceklerini vurguladılar.