‘Rusya’nın bahar taarruzu’ tökezlemeye mi başladı?

Piyade savaş araçları ve Ukrayna'nın karşı taarruzunun ivmesini koruyacağına dair bir bahis

Foto: Savaş aracı ‘Bradley’
Foto: Savaş aracı ‘Bradley’
TT

‘Rusya’nın bahar taarruzu’ tökezlemeye mi başladı?

Foto: Savaş aracı ‘Bradley’
Foto: Savaş aracı ‘Bradley’

Birkaç ABD askeri analizine göre ABD'nin Ukrayna'ya, özellikle ‘HIMARS’ sistemi, ‘Howitzer’ (Obüs) ve ‘Bradley’ savaş araçları için mühimmat içeren 350 milyon dolarlık yeni askeri yardım paketini duyurmasıyla, Washington'un hâlâ Kiev'in ‘bahar karşı taarruzunun’ başarısı için gerçekten ihtiyacı olan şeyin modern uçaklar ve hatta yalnızca ağır tanklar olmadığı, aynı zamanda doğrudan savaş silahları olduğuna bahse girdiği ortaya çıktı. Batılı ülkelerin Ukrayna'yı muharebe tanklarıyla desteklediklerini ve Polonya ile Çek Cumhuriyeti'nin MIG-29 uçaklarını teslim ettiklerini duyurmasından önce geçtiğimiz aylarda, yaklaşan Rus saldırısını püskürtmek için Ukrayna ordusuna söz konusu ağır teçhizatı sağlama olasılığı hakkında büyük bir tartışma yaşandı. Bu analizler, en azından daha sonraki bir aşamada Washington'un F-16'ları teslim etme konusundaki tutumunda bir değişikliği nihai olarak dışlamasa da Foreign Affairs raporuna göre, Kiev hedeflerine ulaştıktan sonra, NATO'ya resmi katılımı olmasa bile gelecekte onu nasıl koruyacağına dair bahis değişecek.
Şarku’l Avsat’ın rapordan aktardığına göre, Ukrayna ordusunun muharebe etkinliğini artıran siyasi ve yapısal değişikliklerle birlikte Rusya ile savaşındaki başarılarının tüm beklentileri aştığını ve ülke liderliğinin ‘yozlaşmış’ grupların siyasi veya kişisel çıkarlarını tehdit eden reformları benimseme konusundaki isteksizliğinin ötesine geçen bir dizi reform ve yeniliğin uygulanmasını ekliyor. Ayrıca Batılıların Ukrayna'ya güvenlik yardımı sağlama mücadelesini basitleştiren bu reformlar olmadan belirleyici ABD askeri yardımının hiçbir etkisinin olmayacağını vurguluyor. Milyarlarca doları bulan ABD yardımı ve eğitim, tavsiye ve kurum inşasına yönelik sözleşmeler, Afganistan ve Irak ordularının çökmesini engelleyemedi. “Eğer liderler ordularını güçlendirecek kurumsal reformlara öncelik vermeye istekli değillerse, dış desteğin çok az sonucu olacaktır.”
Foreign Affairs dergisinin bir başka raporunda, ağır tankların Ukrayna kuvvetlerinin beklenen Rus saldırısını püskürtmesi için bir katalizör görevi görse de “kara savaşındaki başarının yalnızca tanklara bağlı olmadığı”, daha çok tankların diğer ekipmanların geri kalanıyla, özellikle Ukrayna'nın talep ettiği silah listesinin başında yer alan piyade savaş araçlarıyla ne kadar iyi entegre edildiğine bağlı olduğu tespit edildi. Raporda, piyade savaş araçları olmadan, “ülkeye gelen Batılı tankların sayısına bakılmaksızın, bu baharda hızlı ve başarılı bir Ukrayna saldırısı olmayacağı” belirtildi ve ağır tankların zırhlı araçların yanında görev yaptığı açıklandı. Bu araçlar, tanklardan daha hafiftir ve ağır tankları düşmandan korumak için savaşlarda ilerlemek üzere tasarlanmıştır. ABD geçtiğimiz Ocak ayında, Kiev'e muharebe tanklarından daha hızlı olan ‘Bradley’ zırhlı araçlarını sağlayacağını duyurdu. ABD'de bunlardan binlercesi var. 1983 yılında hizmete giren bu araçlar Körfez Savaşı'nda ve Irak'ın işgalinde ABD ordusunun bel kemiğiydi. Rapor, tanklar ve savaş araçlarıyla ortak silah tatbikatlarının Rus cephe hattına nüfuz etmeye, Ukrayna'nın topçu mühimmatı ihtiyacını ve kayıplarını azaltmaya yardımcı olabileceğini ekliyor.
Wall Street Journal, Moskova'nın 9 Mart gecesine kadar Ukrayna elektrik santrallerini şiddetli bombalama saldırılarına devam ettiğini söylüyor. Kremlin'in füzeleri ve insansız hava araçları (İHA), “şehirlerini yaşanmaz hale getirmek” ve halkını teslim olmaya zorlamak için gece boyunca elektrik, su, ısıtma ve iletişim istasyonlarına saldırdı. Ancak sabah, son seyir füzesi salvosundan bir saatten az bir süre sonra, Kiev sokakları ve kafeler insanlarla doluydu. Isıtma ve aydınlatma talebi hızla düşerken Ukrayna, azalan elektriği mümkün olduğu kadar çok eve dağıtmak için kullandığı elektrik kesintilerinin planlanmasını durdurdu. Bu, Moskova'nın bir insani kriz yaratma girişiminin başarısız olduğu anlamına geliyor. Bunun yerine, Rusya'nın hassas güdümlü füze stoklarını tüketmesi Ukrayna'nın hava savunmasını güçlendirdi. Batılı ülkeler, Ukraynalı operatörleri eğitirken, daha önce göndermeyi reddettikleri Patriot bataryaları ve diğer gelişmiş savunma sistemleri gibi gelişmiş füzesavar sistemlerini Ukrayna'ya sağlamaya devam ettiler.
Rusya'nın 10 Ekim'de başlattığı 70 füzelik saldırı ve onlarca İHA’nın Ukrayna'nın enerji altyapısının yaklaşık yüzde 30'unu vurduğu saldırı gibi yoğunlaştırılmış saldırılarıyla, Rus devlet televizyonundaki sunucular, hayati hizmetlerin çökmesinin nasıl “Kiev'i yok edecek bulaşıcı hastalıkların” salgınına neden olacağını tartıştılar. İran'ın Rusya'ya sağladığı İHA’lara karşı Ukrayna ordusu, yeni Batı teknolojisini on dokuzuncu yüzyılın sonlarında tasarlanmış silahlarla birleştirdi. Gazeteler, Ukraynalı bir askeri sözcünün, Rus kuvvetlerinin ağır kayıplar verdiğini ve Ukrayna ordusunun bildiği yöntemlerle saldırdıkları için rezervlerini tükettiklerini söylediğini aktarıyor. Rusya, son haftalarda doğu Ukrayna'da, özellikle doğudaki Bahmut ve Avdiivka şehirlerinde birkaç yönde ilerlemeye çalıştı, ancak geçen yazdan bu yana Ukrayna'nın önemli bir şehrini ele geçiremedi. Ukraynalı yetkililer Rusya'nın saldırılarında bocaladığını doğrularken, Washington'daki Savaş Araştırmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan bir raporda bunun Rus bahar taarruzunun ivme kaybedebileceğinin bir göstergesi olduğu belirtildi. Bu, ‘özel operasyonunun’ doğru yolda olduğunu söylemeye devam eden Rusya tarafından yalanlandı.
Rusya, Donetsk ve Luhansk'ın doğu bölgelerini ele geçirmek olan ana hedefini sürdürüyor. Ancak Wall Street Journal, Rusya'nın hipersonik füzelerini kullanmaya devam etmesi halinde Ukrayna'nın hassas enerji arzı ve diğer hizmetler dengesini koruyamayacağını söylüyor. Oysa Foreign Policy can alıcı sorunun Ukrayna'nın saldırı ivmesini ne kadar süre koruyabileceği ve bunun savaşın gidişatını önemli ölçüde etkilemeye yetip yetmeyeceği olduğunu söylüyor?



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.