Cumhuriyetçilerin önde gelen başkan adayları Ukrayna'yı desteklemekten neden uzaklaşıyor?

Eğer başkanlık yarışını Trump ya da DeSantis kazanırsa, Ukrayna büyük bir müttefikini kaybedecek

Trump ve DeSantis’in, Beyaz Saray Kovid-19 ile Mücadele Görev Gücü Koordinatörü Doktor Birx ile yaptıkları görüşmeden bir kare, 28 Nisan 2020 (AFP)
Trump ve DeSantis’in, Beyaz Saray Kovid-19 ile Mücadele Görev Gücü Koordinatörü Doktor Birx ile yaptıkları görüşmeden bir kare, 28 Nisan 2020 (AFP)
TT

Cumhuriyetçilerin önde gelen başkan adayları Ukrayna'yı desteklemekten neden uzaklaşıyor?

Trump ve DeSantis’in, Beyaz Saray Kovid-19 ile Mücadele Görev Gücü Koordinatörü Doktor Birx ile yaptıkları görüşmeden bir kare, 28 Nisan 2020 (AFP)
Trump ve DeSantis’in, Beyaz Saray Kovid-19 ile Mücadele Görev Gücü Koordinatörü Doktor Birx ile yaptıkları görüşmeden bir kare, 28 Nisan 2020 (AFP)

Tarık eş-Şami
ABD’de 2024 yılında yapılması planlanan başkanlık seçimi için mevcut ve müstakbel Cumhuriyetçi adayların çoğunluğu Rusya'ya karşı savaşında Ukrayna'yı desteklese de, Cumhuriyetçi adayların öne çıkan isimleri; eski Başkan Donald Trump ve baş rakibi Florida Valisi Ron DeSantis, Cumhuriyetçilerin ‘ABD’nin düşmanları’ ile savaşan müttefiklerine yönelik kucaklayıcı geleneği reddediyorlar. Peki bunun sebebi ne? Bu tutum, seçimlerde daha fazla destek kazanmalarını sağlar mı?

Farklı yönelimler
ABD’nin önceki başkanı Donald Trump'ın bu ay Fox News sunucusu Sean Hannity’e verdiği bir röportajda, tekrar tekrar Rusya ile Ukrayna'nın belirli bölgelerini kontrol etmesine izin verecek bir anlaşmayı müzakere edeceğini söyledi. Ardından, Fox News sunucusu Tucker Carlson'ın başkan aday adayları arasında yaptığı bir ankette yer alan sorulara verdiği bir yanıtta, Ukrayna'da Rusya'ya karşı çıkmanın ABD’nin değil Avrupa için hayati bir stratejik çıkar meselesi olduğunu, bu yüzden de Avrupa’nın Kiev’e ABD’den çok daha fazla ya da eşit ödeme yapması gerektiğini belirtti. Trump’ın bu açıklamalarla ortaya koyduğu Ukrayna savaşına ilişkin tutumları kimseyi şaşırtmadı. Ancak gerçek sürpriz, 2024’teki başkanlık seçimleri için Cumhuriyetçi Parti’den aday adayı olması beklenen Florida Valisi Ron DeSantis'ten geldi. DeSantis, ‘ABD'nin Rusya'ya karşı Ukrayna'ya vermeyi sürdürdüğü desteğin ABD için hayati bir ulusal çıkar olmadığını’ söyledi.
Açıklamasında, ABD'nin sınır ve enerji güvenliği, ordunun hazırlık durumunu yükseltme, Çin'in ekonomik, kültürel ve askeri gücünün kontrolü gibi hayati ulusal çıkarlarını ilgilendiren öncelikli sorunları olduğunu söyleyen DeSantis, “Ukrayna ile Rusya arasındaki toprak anlaşmazlığına daha fazla karışmak bunlardan biri değil” dedi.

Şaşırtıcı değişim
Fox News sunucusu Carlson'ın sorularını yanıtlayan DeSantis, Biden’ın Ukrayna’ya yardım etme taahhüdünü ABD’nin öncelikli sorunlarından uzaklaşma amaçlı olduğunu, ancak asıl amacın barış olması gerektiği eleştirisinde bulundu. Ukrayna'ya gelişmiş silahlar temin etmenin ABD'yi çatışmanın içine sürükleyeceğini söyleyen DeSantis, “Bu da bizi dünyanın en büyük iki nükleer gücü arasındaki sıcak savaşa yaklaştıracaktır” şeklinde konuştu.
Ancak 2017 yılında Rusya'ya karşı katı tutumuyla bilinen eski Başkan Ronald Reagan’ın ekolünden geldiğini söyleyen DeSantis'in tutumundaki bu değişiklik şaşırtıcıydı. DeSantis, 2014 yılında ise dönemin ABD Başkanı Barack Obama'yı, Rusya'nın Kırım'ı ilhakından sonra Ukrayna'ya yardım etmediği için eleştirmiş ve bunu ‘ölümcül bir hata’ olarak nitelendirmişti. O dönemde ABD Kongresi üyesi olan DeSantis, Kongre’deki bir oylamada Rus yetkililere karşı yaptırım uygulanması ve Ukrayna'ya ekonomik yardım sağlanması yönünde oy kullandı. Hatta Rusya ordusu Ukrayna topraklarından tamamen ayrılana kadar Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması’nın (NPT) uygulanmasını engelleyecek bir Savunma Yasası değişikliğini de destekledi.

Trump ve DeSantis'in Ukrayna’ya destek verilmesine karşı olmaları ne anlama geliyor?
Bununla birlikte, anketin sonuçları, Ukrayna'ya destek konusunda Cumhuriyetçi Parti içindeki bölünme durumunu ortaya çıkarırken, geri kalan potansiyel başkan adaylarının Kiev'i destekleyen konumları için onaylanması göz önüne alındığında.
Fox News sunucu Carlson'ın diğer Cumhuriyetçilerle de yaptığı röportajlar, başkanlık seçimlerine girmesi olası diğer aday adaylarının Kiev'i desteklemesinden ötürü Ukrayna'ya verilen destek konusunda Cumhuriyetçi Parti içinde bir bölünme olduğunu ortaya çıkardı. Trump ve DeSantis'in Ukrayna’ya destek verilmesine karşı olmaları, ikisinden birinin başkanlık yarışını kazanması ve ABD başkanı olması halinde Ukrayna'ya verilen desteğin geleceğine ilişkin soruları gündeme getirdiği için özel bir önem taşıyor. İkisinden birinin seçilmesini olası kılan ise Trump ve DeSantis'in destekçilerinin 2024 başkanlık seçimlerinde Cumhuriyetçi seçmenin yüzde 75'inden fazlasını oluşturması. Bu da eski Başkan George W. Bush'un Irak ve Afganistan'daki savaşlarda neo-muhafazakarların tutumlarının tamamen farklı olduğu bir dönemde dayattığı müdahaleci yaklaşımdan tamamen uzaklaşmaya işaret ediyor.
ABD Kongresi’nin 2022 yılında Ukrayna’ya Ukrayna'nın savaş öncesi gayri safi yurtiçin hasılasının (GSYİH) yarısından fazlasına eş değer bir meblağ olan 112 milyar doların üzerinde askeri ve askeri olmayan yardımı onaylamasıyla ABD, Ukrayna'ya askeri, ekonomik ve insani yardımın önde sağlayıcısı oldu ve olmaya devam ediyor. Sorumlu Federal Bütçe Komitesi'nin (CRFB) bir raporuna göre 112 milyar dolar, savunma alanına 67 milyar dolar, insani ve ekonomik yardıma 46 milyar dolar olarak dağılıyor. Ancak Kongre’deki bölünmüşlük ve Trump ile DeSantis'in Kiev’e ‘açık çek’ vermeyi reddeden tutumları çerçevesinde ve ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy’nin geçtiğimiz Ekim ayında, Cumhuriyetçi Parti’nin Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu elde etmesi halinde Cumhuriyetçilerin Ukrayna'ya açık çek vermeyeceğini söylemesinden sonra başka bir yardım paketinin Cumhuriyetçilerin liderliğindeki Temsilciler Meclisi'nden geçip geçemeyeceği ise belirsiz.

Diğer isimlerin tutumları
Mevcut ve potansiyel diğer adaylar, daha fazla adayın yarışa girmesiyle ve önümüzdeki aylarda seçim yarışı daha da kızıştıkça, özellikle de bazı ağır isimler henüz seçim sahasına inmediklerinden, hepsi Trump ile tezat gösterdiklerinden ve DeSantis gibi Trump ile uyumlu tutumlar sergilemediklerinden Kongre'de Ukrayna yanlısı bir atmosfer yaratılmasında rol oynayabilirler. Eski Başkan Yardımcısı Mike Pence, Carlson'ın anketi çerçevesinde sorularına verdiği yanıtlardan birinde, “Düşmanlarımızla savaşanları destekleyerek onlarla savaşmak zorunda kalmadığımızı söyleyip Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin için bahaneler üretenlerin Cumhuriyetçi Parti'de yeri yok” ifadelerini kullandı. ABD'nin eski Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi Nikki Haley ise Ukrayna'ya yardım etmenin ABD'nin ulusal çıkarı olduğunu, çünkü Rusya kazanırsa Ukrayna'da duracağını düşünmek için hiçbir neden olmadığını’ söyledi. Potansiyel adaylardan biri olan Cumhuriyetçi Senatör Tim Scott, “Rusya ordusunu küçük düşürmenin ABD’nin hayati ulusal çıkarına olduğunu’ kaydetti. Bir diğer potansiyel aday eski New Jersey Valisi Chris Christie, savaşı ‘Rusya'nın müttefiki olan Çin'in ABD'ye karşı yürüttüğü bir vekalet savaşı’ olarak nitelendirdi.
Önceki tutumu nedeniyle görüşleri özel bir önem taşıyan eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ise bu hafta Twitter hesabından paylaştığı bir tweette, Ukrayna’nın Putin’in işgalini sona erdirmesine yardım etmenin ekonomisi ve ulusal güvenliği için kesinlikle ABD’nin hayati çıkarı olduğuna inandığını ifade etti. Pompeo, “Çünkü Putin'in zaferi sadece Çin Komünist Partisi'ni güçlendirecek” diye ekledi.
Öte yandan New Hampshire Valisi Chris Sununu, Trump ve DeSantis'in görüşlerini de eleştirdi. Sununu, kaleme aldığı bir makalede, ABD’nin Ukrayna’ya yardım etmesine karşı çıkmanın uygulanabilir bir dış politika olmadığını, çünkü Ukrayna'yı terk etmenin ABD'nin içeride ve dışarıda çeşitli çıkarları olduğundan olumsuz bir olaylar zincirinin başlamasına yol açacağını yazdı. Eski Arkansas Valisi Asa Hutchinson da Sununu’ya katılarak, “ABD, Ukrayna'nın tökezlemesine izin verirse bu, ABD’nin NATO’daki müttefiklerini, burunlarının dibindeki düşman bir Rusya ile karşı karşıya bırakır” dedi.
Potansiyel adayların yanı sıra ABD Senatosu Azınlık Lideri Cumhuriyetçi Mitch McConnell ve Senatör Marco Rubio ve Senatör Lindsey Graham gibi Kongre’deki Cumhuriyetçilerin önde gelen isimlerinin çoğu, Ukrayna savaşını, ‘İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra uluslararası güvenlik çerçevesini savunma savaşı’ olarak tanımlıyorlar.

Trump ve DeSantis'in muhalefetinin nedeni
Ancak Kongre’deki etkili çoğunluğun ve potansiyel adayların büyük bir bölümünün Ukrayna'nın desteklenmeye devam edilmesini vurgulamasına rağmen Trump ve DeSantis’in Ukrayna'ya verilen desteğe karşı olmaları, doğrudan kamuoyundaki halk tabanı ile Cumhuriyetçi Parti arasındaki kaymadan kaynaklanıyor. Pew Araştırma Merkezi tarafından geçtiğimiz ocak ayında yapılan bir anket, Cumhuriyetçi ve Cumhuriyetçi eğilimli bağımsız seçmenlerin yüzde 40'ının ABD'nin Ukrayna'ya çok fazla destek sağladığına inandığını gösterdi. Ankete göre seçmenlerin sadece yüzde 17'si ABD'nin yeterince çaba göstermediğini düşünüyor.
Başka anketler de Cumhuriyetçilerin Ukrayna’ya verilen desteğe karşı benzer eğilimlere sahip olduklarını ortaya koydu. Associated Press’e (AP) göre 2022 yılının mayıs ayında yapılan bir ankette Cumhuriyetçilerin yüzde 53'ü Ukrayna'ya silah sağlanmasını desteklerken anketine göre bu sayı 2023 yılının ocak ayında yüzde 39'a geriledi. Bunun yanında 2022’nin mayıs ayındaki bir ankete göre Cumhuriyetçilerin yüzde 28'i Ukrayna'ya doğrudan mali yardımı desteklerken, 2023'ün ocak ayında yalnızca yüzde 21'i desteklemeye devam ettiklerini söyledi.

Parti tabanının yatıştırılması
Şarku’l Avsat’ın The Atlantic gazetesinden aktardığı habere göre Cumhuriyetçi Parti tabanının çekirdeğini oluşturan MAGA (Make America Great Again / Amerika'yı yeniden büyük yap) seçmeninin büyük çoğunluğu Fox News’ta yayınlanan Carlson Show'un düzenli izleyicileri. Carlson’ın anketi, adaylar için bir tür erken münazara fırsatı oldu. Bu yüzden DeSantis, şuan Trump'ı destekleyen MAGA seçmenini kendine çekmek amacıyla bir izolasyonist gibi konuşmak istedi. Bunu özellikle de bir sonraki karşılamaları yalnızca yarışın sonunda olabileceğinden yaptı. Bu yüzden Cumhuriyetçi tabanın isteklerine uygun bazı tutumlara sahip olmak onun için en iyisi olabilir.
Bundan dolayı Trump, DeSantis'in açıklamalarını eleştirerek, Iowa'ya yaptığı bir kampanya gezisinin ardından beraberindeki gazetecilere, Florida Valisi’nin kendisini taklit ettiğini ve yolunu izlediğini söyledi. Trump, bu yüzden DeSantis'in önceki tutumlarına kıyasla tam bir değişikliğin gözlemlendiğini de sözlerine ekledi. Cumhuriyetçi Senatör John Cornyn ise Politico dergisine yaptığı açıklamada, DeSantis'in tutumlarının onu seçim kaygılarını güvenlik faktörleri pahasına dile getirmeye itmiş olabileceğine inandığını söyledi.
Tüm bunlara karşın DeSantis, bu yolda tek başına ilerliyor gibi görünmüyor. Senatör Josh Hawley ve Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy gibi bazı Cumhuriyetçi isimler de enflasyon oranlarını artırabileceği ve ABD'nin Pekin'in Tayvan'a karşı başlatması muhtemel savaşı püskürtme yeteneğini zayıflatabileceğini söyleyerek Ukrayna'ya çok fazla yardım yapılmaması konusunda uyardılar.
Muhafazakarlar ise ABD'nin dikkatini Avrupa'dan Çin'e karşı savaşmaya odaklamasını istiyorlar. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) eski üst düzey yetkililerinden Elbridge Colby, DeSantis'in Çin ve sınırlardaki uyuşturucu kaçakçılığı gibi ABD’nin şu an karşı karşıya olduğu büyük tehditlere öncelik vermekte haklı olduğunu söyledi. Ukrayna meselesinin, ABD’nin dikkatini bu büyük sorunlardan uzaklaştırdığına inandığını ifade eden Colby, bir süre tarafsız kaldıktan sonra ABD’yi Birinci Dünya Savaşı'na sürükleyen Başkan Woodrow Wilson'ın ‘ilerici radikalizm’ yaklaşımına karşı olduğunu belirterek “Daha önce felakete neden olan bir politika bugün izlenirse yine felaket olur” dedi.

Cumhuriyetçiler arasındaki bölünme gelecek için ne anlama geliyor?
Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Michael McCaul gibi Temsilciler Meclisi’ndeki üst düzey Cumhuriyetçiler, Biden yönetiminin Ukrayna'ya daha fazla askeri yardım sağlaması gerektiğini, Matt Gaetz gibi Trump yanlısı Temsilciler Meclisi üyeleri ise içeriye daha fazla kaynak yönlendirilmesi gerektiğini savunuyorlar.
Cumhuriyetçilerden bazılarının duyduğu endişelerin ileride Kongre’nin desteğinde bir gerilemeye dönüşüp dönüşmeyeceği ise merak konusu olmaya devam ediyor. Kongre, geçtiğimiz aralık ayında bazı Cumhuriyetçilerin ret oyuna rağmen yıllık ödenek tasarıları çerçevesinde Ukrayna'ya yapılacak 45 milyar dolarlık yardımı onayladı. Geçtiğimiz mayıs ayında ise Temsilciler Meclisi’nin 57 üyesi, Ukrayna'ya yardım konusundaki başka bir yasa tasarısına karşı oy kullandılar. Fakat Cumhuriyetçilerin bir bölümü, Ukrayna’ya yapılan yardımlara karşı çıkmaya devam etmesi halinde ABD’nin Ukrayna’ya yönelik yardımları tehlikeye girebilir. Aynı zamanda  Temsilciler Meclisi Başkanı McCarthy'nin Temsilciler Meclisi’nin daha muhafazakar üyelerine karşısında geri adım atmaya ne kadar istekli olduğuyla yakından ilişkili olacak.
Başkan Joe Biden'ın geçtiğimiz yıldan bu yana Ukrayna'ya verdiği destekte herhangi bir değişiklik olmamasına ve savaşın devam etmesiyle Ukrayna'nın Rusya'ya karşı aldığı en önemli destek olmasına rağmen 2024 başkanlık seçimlerini izolasyonist bir Cumhuriyetçinin kazanması halinde Ukrayna, büyük bir müttefikini kaybedecek.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.