Diş dolgusu sonrası dikkat edilmesi gerekenler…

Diş dolgusu sonrası dikkat edilmesi gerekenler…
TT

Diş dolgusu sonrası dikkat edilmesi gerekenler…

Diş dolgusu sonrası dikkat edilmesi gerekenler…

Hindistan’ın başkenti Yeni Delhi'deki Hari Nagar Hastanesi'nde görev yapan Hintli diş hekimi Dr. Nihal Yadav, diş dolgusu işleminin doğru yapılması halinde herhangi bir komplikasyonun yaşanmaması gerektiğini belirtti. Bununla birlikte, özel tıbbi web sitesi ‘only my health’ tarafından yayınlanan ve aşağıdaki gibi bir dizi prosedür öneren rapora göre, diş dolgularıyla boşlukları onardıktan sonra bazı şeylere dikkat edilmeli.
Peki, nedir bu dikkat edilmesi gerekenler…

1-Dişlerinizi nazikçe fırçalayın
Diş dolgusu yapıldıktan sonra ağrı ve rahatsızlık nedeniyle diş fırçalamamak normal görünebilir. Ancak Dr. Yadav, uygun ağız hijyenini sağlamak için dolgu işlemi yaptırdıktan sonra da dişlerinizi fırçalamanız gerektiğini söylüyor. Ağzınızda mikrop birikmesi riskini ortadan kaldırmak için dişlerinizi günde en az iki kez nazikçe fırçalamanız gerekir. Dişlerinize çok sert bastırmayın, nazikçe ve dikkatli bir şekilde fırçalayın. Bunun nedeni, sert fırçalamanın dişlerinize zarar vermesi ve daha fazla ağrıya neden olabilmesi.

2 – Diş ipini doğru kullanın
Dr. Yadav, dişlerinizi nazikçe fırçalamanın yanı sıra diş ipi kullanmayı da ihmal etmemeniz gerektiğinden bahsetti. Ayrıca dişlerinizi günde iki kez diş ipi ile temizleyebilirsiniz. Bu, dişlerinizin arasında yiyecek parçacıklarının kalmamasını sağlayacak.

3 - Katı gıdalardan kaçının
Dr. Yadav ayrıca fındık ve şeker kamışı gibi sert yiyeceklerin yenmemesini tavsiye etti. Bunu yapmak, diş iyileşirken aşırı strese neden olur. Bu da, düzgün yerleştirilmemişse diş dolgusunun yerinden çıkmasına neden olabilir.

4- Yapışkan gıdalardan kaçının
Diş dolguları ile boşluklar onarıldıktan sonra sert yiyeceklerin yanı sıra yapışkan yiyeceklerden de kaçınılmalı. Bu yiyecekler dişlerinize yapışabilir ve bakteri oluşumunu artırabilir. Ayrıca, dolgunun sertleşmesi zaman alıyorsa, nadiren görülse de bazı durumlarda yapışkan gıdalar dolguları yerinden oynatabilir.

5- Su içmekten kaçının
Yadav, “Dolgu cam iyonomer siman (GIC) ise, hastalara genellikle diş restorasyonundan sonra 30 ila 45 dakika su içmemelerini tavsiye ederiz. Bu, hastaların o sırada alması gereken acil önlem. Ancak kompozit dolgularda bu durum farklılık gösterir ve hastanın bu önlemlere uymasına gerek yok” diyor.

6- Şiddetli ısırmaktan kaçının
Hintli doktor, yiyeceklerin sert bir şekilde ısırılmaması veya çiğnenmemesi gerektiğini belirtiyor. Nazik olun, hafifçe ısırın ve yavaş çiğneyin. Bunun nedeni, ısırdığınızda dişlerinize çok fazla baskı uygulamanız, bunun da dolgu yerinde ağrı ve sızıya neden olması. Yavaş çiğnemeniz, diş dolgusunun yerleştirildiği bölgeyle sert bir temas kurmamanızı sağlayacak.



Bezelye ete alternatif olabilir mi?

Bilim insanları tadı bezelyeye benzemeyen bezelye geliştirdi (Arşiv)
Bilim insanları tadı bezelyeye benzemeyen bezelye geliştirdi (Arşiv)
TT

Bezelye ete alternatif olabilir mi?

Bilim insanları tadı bezelyeye benzemeyen bezelye geliştirdi (Arşiv)
Bilim insanları tadı bezelyeye benzemeyen bezelye geliştirdi (Arşiv)

Giderek daha fazla insan bitkisel gıdalara yönelirken, gezegen için daha uygun ve yerel olarak yetiştirilmesi soya fasulyesi ithal etmekten daha kolay bir alternatif üretmeyi umuyorlar.

Bezelyenin protein açısından zengin olduğu ancak vejetaryen yemeklerde büyük miktarlarda et ikamesi olarak kullanıldığında tadını maskelemenin zor olduğu bildiriliyor. Bilim adamları 30 yıl önce bezelyenin lezzeti için bir gen keşfetmişlerdi ancak daha sonra araştırma faydasız olduğu gerekçesiyle durdurulmuştu. Ancak bu ürün şimdi yeni bir endüstrinin temeli olabilir.

Proje üzerinde çalışan bilim insanlarından Norwich'teki John Innes Merkezi'nden Dr. Claire Domony şunları söyledi “Dünya değişti ve insanlar giderek artan bir şekilde diyetlerinde hayvansal değil bitkisel protein istiyor. Tatsız bezelye birdenbire çağın lezzeti haline geldi.”

Şarku’l Avsat’ın Londra hükümetinin inovasyon ajansı UK Innovation'dan aktardığı habere göre Birleşik Krallık gıda ve hayvan yemi için yılda 4 milyon ton soya ithal ediyor ve bunun yarım milyon tonu bitkisel gıdalar için kullanılıyor. İthalatın çoğu, soya üretiminin yağmur ormanlarının yok edilmesiyle bağlantılı olduğu Güney Amerika'dan geliyor.

Birleşik Krallık hükümetinin inovasyon ajansına göre, et alternatiflerine olan talep yılda yüzde 30, sütsüz süte olan talep yüzde 50 ve peynir alternatiflerine olan talep yüzde 40 artıyor. Birleşik Krallık çiftçilerinin bezelye üretimini arttırması bu boşluğu doldurabilir.

Ayrıca bezelye, çevre dostu olarak dikkate değer niteliklere sahiptir. Ekinler, enerji yoğun olan azot bakımından zengin gübrelere ihtiyaç duymaz. Aslında, azot ve diğer besin maddelerini toprağa geri vererek, çiftçiler mahsullerini yönetirken gübre ihtiyacını büyük ölçüde azaltırlar.

Ancak pek çok insan onları sevse de lezzetleri bitki bazlı ürünlerde bir dezavantaj olabilir, bu nedenle kendinizi etten vazgeçirmeye çalışıyorsanız, muhtemelen bir sebze burgerinin bezelye tadında olmasını istemezsiniz.


Psikiyatride devrim yaratan hikaye: Katatonik halde 20 yıl kalan kadın uyandı

50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)
50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)
TT

Psikiyatride devrim yaratan hikaye: Katatonik halde 20 yıl kalan kadın uyandı

50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)
50 yaşında girmeye hazırlanan April Burrell, üç senedir rehabilitasyon merkezinde kalıyor (Reuters/Temsili)

ABD'de katatonik halde 20 yıl boyunca kalan kadın kendine geldi. April Burrell'i tedavi eden doktorlar, kadının aslında katatonik şizofreniden değil lupustan mustarip olduğunu belirledi. 

Bu tespit, şizofreni gibi psikiyatrik rahatsızlıklara sahip bazı hastaların aslında beyne saldıran bu otoimmün hastalıktan mustarip olabileceğini ortaya koydu. Psikaytri dünyasında bir devrim yapan uzmanlar, dünyanın dört bir yanına bulgularını gönderip diğer araştırmacıları bilgilendirdi.

Burrell hasta olmadan önce Maryland Eastern Shore Üniversitesi'nde muhasebe bölümünde okuyan dışa dönük ve başarılı bir öğrenciydi. Talihsiz kadın, 1995'te 21 yaşındayken başından geçen travmatik bir olayın ardından psikoza girdi. Görsel ve işitsel halüsinasyonlar yaşamaya başladı. Washington Post (WP) kadının başından geçenleri mahremiyet sebebiyle açıklamadı.

Artık iletişim kuramayan ve banyo bile yapamayan Burrell'e, psikiyatri hastanesinde birkaç ay kaldıktan sonra katatonik şizofreni teşhisi kondu. Dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 1'ini etkileyen bu rahatsızlıkta hastalar motor hareketlerde azalma, konuşmama, karşıdakinin söylediklerini ve hareketlerini tekrarlama, kaslarda katılık, hareket ettirmeye karşı direnç gibi belirtiler gösteriyor.

Ailesi, Burrell'e bakmak için ellerinden geleni yaptı. Ancak sürekli bakıma muhtaç olan kadın, 2000'de New York'taki bir psikiyatri merkezine yatırıldı. Genç kadın kendi psikoz dünyasına hapsoldu. Ailesini bile tanıyamaz hale geldi.

"Dejavu yaşamış gibiydim"

Aynı psikiyatri merkezinde o yıllarda tıp öğrencisi olan Sander Markx da staj yapıyordu. Markx, yaklaşık 20 yıl sonra kendi laboratuarını açtığında şans eseri stajyerlerden biri, Markx'a Burrell'den bahsetti. Markx, 2018'deki sohbete dair şöyle konuştu:

Hikayeyi anlatmaya başladığında dejavu yaşamış gibiydim. 'Adı April mi?' dedim.

Psikiyatr Markx, geçen onca yıla ve uygulanan tedavilere rağmen hastanın durumunun hiç iyileşmemesi karşısında afalladığını vurguladı. Bunun ardından 2018'de harekete geçen doktor, ailesinden de onay olarak Burrell'i incelemeye koyuldu. Nöropsikiyatrist, nörolog ve nöroimmünologların da aralarında yer aldığı 70 kişilik bir uluslararası uzman ekibi toplandı.

Kan tahlili, Burrell'in bağışıklık sisteminin çok sayıda antikor ürettiğini ve bunun vücuda saldırdığını gösterdi. Beyin taraması bu antikorların özellikle şizofreni ve psikozla ilişkili şakak loblarına zarar verdiğini ortaya koydu.

Hasta kadın şizofreninin tüm belirtilerini taşısa da araştırma ekibi altında yatan nedenin lupus olduğuna kanaat getirdi. Kelebek hastalığı diye de bilinen bu rahatsızlıkta kişinin bağışıklık sistemi, vücuttaki doku ve organlara saldırıyor. Ancak Burrell'de hastalık sadece beyni etkiliyor gibi görünüyordu.

Araştırmacılar hastanın bağışıklık sistemine karşı koymak için çalışmalara başladı ve 6 ay boyunca tedavi uygulandı. Burrell çok sayıda ilaç kullandı. Hasta neredeyse hemen iyileşme belirtileri göstermeye başladı. Ancak bilişsel sorunları atlatmaya başlasa da psikoz devam etti. 

Markx, bu sebeple araştırma ekibindeki bazı kişilerin hastayı psikiyatri merkezine tekrar göndermek istediğini, kendisinin de aynı dönemde Hollanda'ya gitmek zorunda olduğunu ve yokluğunda kadının gönderilmesinden korktuğunu açıkladı. Psikiyatr, uçuşunun olduğu gün hastasını son kez ziyaret ettiğinde bir sürprizle karşılaştı.

Zira doktor, Burrell'in katatonik durumda olmadığını, adeta farklı bir kadın gördüğünü ifade etti:

20 yıldır tanıdığım ve fazlasıyla hasta gördüğüm birine benzemiyordu. Biraz daha yakından baktım ve 'Aman Tanrım. Bu o' dedim.

2020'de Burrell, psikiyatri hastanesinden taburcu edilecek kadar iyi durumdaydı. Hasta, rehabilitasyon merkezine nakledildi. Burrell'in kardeşleri, Kovid-19 pandemisi sebebiyle ertelenen görüşmelerini geçen sene gerçekleştirdi. Abisi Guy Burrell şöyle konuştu:

Kız kardeşimin eski haline dönmesini hep istemiştim. Oraya geldiğinde, onun yepyeni bir insan olduğunu düşündük. Hepimizi tanıyordu. Çocukluğuna dair farklı şeyler hatırlıyordu.

Burrell'in, hastalığın beynini etkilemeye başladığı zamana kadar yaşananları hatırladığı tespit edildi.

200 hasta belirlendi

Hastadaki iyileşmenin ardından araştırmacılar, antikor açısından benzer hastaları belirlemek için diğer hastanelerle temasa geçti. Birkaç ay sonra Devine Cruz adlı bir hasta bulundu. Hastaya önceden şizoaffektif bozukluk, zeka geriliği ve lupus gibi teşhisler konsa da doktorlar hiçbir zaman bunlar arasında bağlantı kurmamıştı. 

Markx ve ekibinin uyguladığı tedaviyle 20 yaşındaki kadın iyileşmeye başladı. Artık annesiyle yaşayan Cruz, annesine mutfakta yardım ediyor, markete gidiyor ve toplu taşıma araçlarını kullanabiliyor.

Araştırma ekibi, psikiyatrik sorunların bağışıklıktan kaynaklandığı çok fazla hasta olduğunu düşünüyor. Yetkililer New York'ta benzer durumda olan yaklaşık 200 hasta belirledi.

Dünyanın pek çok bölgesinde bilim insanları artık benzer araştırmalar yürüyor. WP, mevcut araştırmanın muhtemelen küçük bir hasta grubunun işine yarayacağını ancak etkisinin psikiyatride teşhis ve tedavi yöntemlerini tekrar şekillendirmeye başladığını yazdı.

Markx şöyle konuştu:

Bunlar unutulmuş ruhlar. Bu insanların hayatlarını iyileştirmekle kalmıyoruz, aynı zamanda onları geri dönebileceklerini düşünmediğim bir yerden geri getiriyoruz.

Burrell ve Cruz vakalarının ardından New York'taki Columbia Üniversitesi'nde yer alan SNF Hassas Psikiyatri ve Akıl Sağlığı Merkezi'ne 75 milyon dolar bağışlandı. Merkez, hastalıkların genetik ve otoimmün nedenleriyle ilgili yeni tedaviler geliştirmeyi amaçlıyor.

Markx, Nisan 2023'te açılan bu merkezde yaklaşık 40 hastanın tedavisine başladığını bildirdi. 

Markx ve ekibinin araştırmasının tam olarak kaç hastanın işine yarayacağı soru işareti olmaya devam ediyor. WP, araştırmanın hastaların beyninde neler olup bittiğini daha iyi anlama potansiyelinin bilim camiasında heyecan uyandırdığını yazdı. Notel Tıp Ödülü sahibi Richard Axel, "Bence temel sinirbilimciler olarak artık hem kavramsal hem de teknolojik açıdan katkı sağlayabilecek bir konumdayız. Bunu yapmak bizim sorumluluğumuz" dedi.

Molecular Psychiatry adlı hakemli bilimsel dergide geçen yıl yayımlanan bir çalışmada, otoimmün rahatsızlık taşıdığından şüphelenilen 91 psikiyatri hastası belirlendi. Bağışıklık sistemine uygulanan immünoterapilerin bu hastalara fayda sağladığı görüldü.

 

Independent Türkçe, Washington Post


İngiltere’de denenen kan testiyle her üç kanserden ikisi tespit edildi

AA
AA
TT

İngiltere’de denenen kan testiyle her üç kanserden ikisi tespit edildi

AA
AA

İngiltere’de araştırmacılar, Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) tarafından yapılan kan testiyle her üç kanserden ikisinin tespit edildiğini açıkladı.

BBC’nin haberine göre, kan testi İngiltere ve Galler’de aile hekimlerine şüpheli belirtilerle başvuran 5 bin kişiye yapıldı.

Her üç kanserden ikisinin tespit edildiği testin 50’den fazla kanser tipinin tespiti konusunda umut vadettiği belirtildi.

“Galleri” isimli testte pozitif vakaların yüzde 85’inde kanserin asıl noktası da saptandı.

Oxford Üniversitesinden araştırmacılar, testin “devam eden bir çalışma olduğunu” ancak erken teşhis sayısının artabileceğini bildirdi.

Araştırmaya katılanların 350’den fazlasına tarama ve biyopsiler gibi geleneksel yöntemler kullanılarak kanser teşhisi konuldu.

Kan testi pozitif çıkan hastaların yüzde 75’inin, negatif çıkanların ise yüzde 2,5’inin kanser olduğu tespit edildi.

Araştırmacılardan Prof. Mark Middleton, “Testten elde edilen tahmin ile hastalar için endoskopi mi yoksa tarama mı isteyeceğimize karar verebileceğiz.” açıklamasında bulundu.

Testin bulguları, Chicago’da düzenlenecek Amerikan Klinik Onkoloji Derneğinin konferansında sunulacak ve The Lancet Oncology dergisinde yayımlanacak.


İnsanların çoğunun vücudunda habersiz bir şekilde bulunan bir virüs

İnsanların çoğunun vücudunda habersiz bir şekilde bulunan bir virüs
TT

İnsanların çoğunun vücudunda habersiz bir şekilde bulunan bir virüs

İnsanların çoğunun vücudunda habersiz bir şekilde bulunan bir virüs

ABD nüfusunun yarısından fazlasının 40 yaşına kadar CMV (Sitomegalovirüs) ile enfekte olacak olmasına ve bu virüsün dünya çapında yaygın olmasına rağmen, çok az kişi bu virüsün ismini duymuştur.

CMV, ömür boyu vücutta yaşayan uçuk ve su çiçeği virüsleri ile aynı aileden geliyor.

Çoğu çocuk ve yetişkin, ilk enfeksiyonla birlikte çok hafif semptom gösteriyor veya hiç göstermiyor.

Genellikle sağlıklı bir bağışıklık sistemi CMV’yi kontrol altında tutabiliyor, böylece enfekte kişi hastalanmıyor ve hatta virüsün vücutlarında yaşadığını bile anlamıyor. Peki çoğu insanın herhangi bir yaşta CMV’den rahatsızlanma olasılığı düşükse, bu virüsü anlamak neden bu kadar önemli? UMass Chan Tıp Fakültesi Tıp ve Pediatri Doçenti olan Laura Gibson “Bir bulaşıcı hastalık uzmanı ve immünolog olarak, 20 yıllık kariyerimin çoğunda bu soruya odaklandım. Bunun ana nedenlerinden biri, CMV’nin ebeveynlerdeki diğer virüslerin aksine hamilelik sırasında anneden fetüse geçebilmesidir. Konjenital sitomegalovirüs yani cCMV, en yaygın doğum öncesi enfeksiyondur aynı zamanda da en büyük bulaşıcı doğum kusuru sebebidir” ifadelerini kullandı. ABD’de genel olarak her yıl 20 bin ila 30 bin bebek (yaklaşık her 200 bebekten biri) cCMV ile doğuyor. Bu bebeklerin yaklaşık yüzde 20’si işitme kaybı veya serebral palsi gibi kalıcı nörogelişimsel sorunlarla dünyaya geliyor. Gebeliğin sonraki dönemlerine kıyasla, ilk üç aylık dönemdeki cCMV enfeksiyonu, bağışıklık sistemi ve beyin gibi organlar gelişmekte olduğu için ölü doğu5’m veya ciddi etkiler açısından en yüksek riski taşıyor. cCMV oranları, ırka ve diğer demografik faktörlere göre büyük ölçüde değişiklik gösteriyor, siyahi ve çok ırklı çocukların enfekte olma olasılığı, diğer gruplara göre iki kat fazla oluyor. Ayrıca, The Conversationdan alıntı yapan Science Alert adlı bilimsel siteye göre, siyahi ve Kızılderili bebeklerin beyaz bebeklere kıyasla CMV’den ölüm riski daha yüksek olarak kaydediliyor.

Gibson diğer, sağlık hizmeti sağlayıcılarının bazı testleri yorumlamalarının zor olabileceğini belirtti. Zira test, ebeveynde CMV enfeksiyonu olup olmadığı hakkında bilgi sağlar, ancak fetal bulaşma riskini veya ciddi semptomlarına yönelik yeterli bir belirti göstermez. Aynı zamanda normal bir hamilelikten doğan sağlıklı bir kişinin doğum öncesi taraması genellikle yararlı bilgiler sağlamaz. Çünkü, hamileliklerinden önce veya daha önce pozitif veya negatif test yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın, herkesin cCMV’li bir bebeği olabilir. Bununla birlikte daha hassas testler mevcut olsa bile, şu anda Gıda ve İlaç İdaresi (FDA) tarafından fetal CMV enfeksiyonu riskini azaltmak için onaylanmış herhangi bir tıbbi müdahale bulunmuyor. Gibson “CMV’ye karşı iki haftada bir yapılan antikorların, gebelikte veya ilk üç aylık dönemde hastalığın fetüste geçmesini azalttığı görülüyor. Ancak CMV nadiren hamileliğin erken döneminde teşhis ediliyor” ifadelerini kullandı.

Gibson, araştırmacıların şu anda ‘Valasiklovir’ ilacını, hastalığın fetüse bulaşmasını önlemek için potansiyel bir tedavi olarak değerlendirdiklerini belirtiyor. İlaç, en yaygın olarak hamilelik sırasında genital herpes’i önlemek veya tedavi etmek için kullanılıyor.

Genel olarak valasiklovir, insanların hamileyken alamadıkları diğer CMV ilaçları kadar etkili olmuyor. Bu nedenle hamile kadınlar için önemli yan etkilere neden olabilen fetal CMV enfeksiyonu riskini azaltmak için çok daha yüksek bir doza ihtiyaç oluyor. Ancak CMV profilaksisi için valasiklovir kullanımı ABD’de bir standart olmamasına ve etkinliği ile ilgili araştırmalar hala sınırlı kalmasına rağmen dünyanın bazı yerlerinde bu amaçla kullanılıyor.

Bu nedenle çocuklar potansiyel olarak ciddi birçok durum için testlere tabi tutuluyor. Yeni doğanlar için bir CMV testi bulunuyor ve birçok çalışma CMV’nin erken teşhisinin faydalarını destekliyor. Ancak bazı doğum merkezleri erken CMV testi sağlarken, çoğu ABD eyaleti yeni doğanların CMV testini zorunlu tutmuyor.

Diğer yandan, çoğu insanın CMV’yi duymadığını ve hamilelik sırasında buna yakalanma şansını azaltmak için neler yapabileceklerinin farkında olmadığını belirtmek gerekiyor. Pek çok yetişkin bu virüsle enfeksiyon için ana risk faktörlerinden birine sıklıkla maruz kalırken, enfeksiyon çocuklar arasında kolayca yayılıyor.

Sağlıklı görünen çocukların enfeksiyondan haftalar hatta aylar sonra tükürüklerinde ve idrarlarında CMV tespit edilebiliyor. Çocuklu kadınlar açısından bebeği dudaklarından öpmek yerine kafasından öpmek, yiyecek ve diğer kapları kimseyle paylaşmamak ve sık sık el yıkamak gibi basit davranış değişiklikleri CMV enfeksiyonu riskini önemli ölçüde azaltabiliyor.


Gizli depresiflerin sayısı bilinenden çok daha fazla

Gizli depresiflerin sayısı bilinenden çok daha fazla
TT

Gizli depresiflerin sayısı bilinenden çok daha fazla

Gizli depresiflerin sayısı bilinenden çok daha fazla

Bir hastanın bağışıklık tepkisinde yer alan gen ifadesini (gen ekspresyonu) değerlendirmek için yürütülen yakın tarihli bir çalışmanın sonuçları, majör depresif bozukluğu (MDB) olan hastaların sayısının şu anda bilinen sayıdan çok daha fazla olduğunu ve hastaların aktif bağışıklık sistemleri nedeniyle hastalığa yakalandıklarının çoğu zaman anlaşılmadığını göstermekte.

King's College London Psikiyatri, Psikoloji ve Nörobilim Enstitüsü'ndeki (IoPPN) ekibin çalışmaları, bu ilişkide yer alan moleküler mekanizmaları tanımlayarak bu hastaların daha iyi anlaşılmasının yolunu açıyor. Söz konusu çalışmalar, bu bozukluğun tedavisine ve yönetimine daha doğru bir yaklaşım sağlamaya yardımcı olabilir.

Translational Psychiatry dergisinde yayınlanan araştırma, MDB olan birçok kişide aktif bir bağışıklık tepkisi olduğunu gösteren önceki bulgulara dayanıyor.

Önceki araştırmaların çoğu, C-reaktif protein (CRP) gibi enflamatuar proteinlerin seviyelerine odaklandı ve depresyonu olan kişilerin yaklaşık yüzde 21 ila yüzde 27'sinin aktif bir bağışıklık tepkisine sahip olduğunu, ancak CRP seviyelerinin bu bağışıklık tepkisinin tam resmini yakalayamadığını buldu.

Çalışmanın ilk araştırmacısı Luca Sforzeni Çarşamba günü enstitünün internet sitesine yaptığı açıklamada şu sözlere yer verdi: "Bu kanıt, aktif bağışıklıkla ilişkili depresyon bilgimize katkıda bulunuyor. Bu bağışıklık değişikliklerine sahip depresif kişilerin standart antidepresan ilaçlara yanıt verme olasılığı daha düşüktür ve durumlarına göre özel ilaçlara, özellikle de bağışıklık sistemini hedef alan müdahalelere ihtiyaç duyarlar".

Enstitünün internet sitesinde Çarşamba günü yayınlanan yeni çalışma, CRP seviyeleri tarafından yakalanmayan daha geniş bağışıklık özelliklerini izlemeyi amaçlıyor. Bu protein, karaciğerin vücuttaki iltihaplanma durumunda ürettiği proteinlerden biridir, çünkü karaciğer yabancı mikropları yok etmek için yüksek miktarda protein üretmeye başlar ve bu da onu kanda ölçülen iltihaplanma göstergelerinden biri yapar. Ancak bu inceleme genel bir inceleme olup, özel olarak iltihabın yerini belirlemez.

Biyobelirteçler, önceki bir depresyon çalışmasında, 128'i doğrulanmış MDB tanısı olan ve CRP seviyelerine göre üç alt gruba ayrılan 168 katılımcıdan elde edildi.

Araştırmacılar, aktivasyonu bağışıklık tepkisine dahil olan 16 genin ifadesini analiz etti. İlk analiz, depresyon teşhisi konmamış olanlara kıyasla, MDB olan kişilerde bağışıklıkla ilgili gen ifadesinin arttığını buldu.

Gen ifadesi, genlerimizdeki bilgilerin özelliklerimizin ve davranışlarımızın oluşumunu etkilediği normal bir biyolojik süreçteki ilk aşamadır.

Yüksek CRP düzeyleri olan MDB hastaları, düzeyi yüksek olmayanlarla karşılaştırıldığında, 16 genin ifadesinde hiçbir fark bulunamadı. Bu da bu gen ifadesi modelinin CRP düzeylerinden bağımsız olduğunu, muhtemelen başka bir farklı mekanizmadan kaynaklandığını düşündürttü.

Araştırmacılar daha sonra CRP değerleri 1'in altında olan, yani herhangi bir iltihaplanmaları olmadığı düşünülen tüm katılımcılar (hem teşhis konulmamış hem de depresyonda) üzerinde başka bir analiz gerçekleştirdi.

Araştırmacılar, depresyon ve düşük protein C seviyeleri olan katılımcıların, depresyon teşhisi konmamış olanlara kıyasla, hala önemli ölçüde daha yüksek bağışıklık geni ifadesine sahip olduğunu buldu.

Enstitüde biyolojik psikiyatri profesörü ve bu araştırmanın baş yürütücüsü olan Profesör Carmine Pariante, şunları söyledi: "Önceki araştırmalar, ciddi şekilde depresyondaki kişilerde iltihaplanmanın bilinen bir göstergesi, ancak bağışıklık tepkisinin sadece bir parçası olan C-reaktif protein seviyelerine odaklanmıştı. Çalışmamız bu odağı genişletmeyi başardı ve hastaların genlerinde, CRP testi ölçülerek enflamasyonun yakalanmadığı hastalarda bile, CRP seviyelerinden bağımsız bir bağışıklık tepkisi olduğunu gösterdi. Bu, bağışıklığın artması ve bağışıklık aktivasyonu sürecinin birçok depresif hastada düşünülenden daha fazla mevcut olduğu anlamına gelir. Bu önemli bulgular, depresyonla ilgili moleküler yolları belirlememize olanak tanıyacak ve aynı zamanda, daha amacı belli tedavi yaklaşımlarının önünü açabilecek farklı türde bağışıklık tepkileri olan insanları belirlememize yardımcı olacak. Bu bulguların, mevcut ve gelecekteki araştırmaların, depresif bireylerin bağışıklık özelliklerine dayalı olarak tedavi yöntemlerinin kullanılacağını ve mevcut antidepresanlardan fayda görmeyen çok sayıda insan için daha etkili klinik stratejiler sağlayacağını umuyorum".


Tartıdan doğru sonucu almak için ne yapmalı?

Uzmanlara göre kilo vermenin anahtarı, sağlıklı beslenme ve egzersiz (Unsplash)
Uzmanlara göre kilo vermenin anahtarı, sağlıklı beslenme ve egzersiz (Unsplash)
TT

Tartıdan doğru sonucu almak için ne yapmalı?

Uzmanlara göre kilo vermenin anahtarı, sağlıklı beslenme ve egzersiz (Unsplash)
Uzmanlara göre kilo vermenin anahtarı, sağlıklı beslenme ve egzersiz (Unsplash)

Uzmanlara göre gün içinde tartıya çıkınca en doğru sonuçların görülebileceği belirli zamanlar var. 

Kilosunu sıklıkla kontrol edenler, günün farklı saatlerinde tartının farklı rakamlar gösterdiğini muhtemelen biliyor.

Amerikan Fizyoloji Derneği'ne göre bunun nedeni, gece boyunca daha az yemek yenmesi ve terleme ya da nefes alma yoluyla su kaybedilmesi.

En doğru sonuç

Bu noktada akşa şu soru geliyor: Sabah tartılmak, ne kadar kilo kaybettiğimiz veya aldığımız hususunda bizi yanıltır mı?

Aslında bunun aksine, tartıdan en doğru sonucu, sabah tuvalete çıktıktan sonra ve kahvaltıdan ya da ilk suyu içmeden önce tartılanlar alıyor.

Uzmanlara göre sabah saatleri en iyi zaman.

Zira vücudunuza bir önceki gün yediğiniz ve içtiğiniz her şeyi düzgün bir şekilde sindirme fırsatı vermiş ve midenizi nispeten boş bırakmış oluyorsunuz.

Günün ideal zamanında tartılmanın yanı sıra, kilo kaybını veya hedefe yönelik ilerlemeyi daha iyi takip etmenin başka yolları da var.

Bununla ilgili öneriler şu şekilde:

Haftada bir kez, günün aynı saatinde tartılın.

Tartınızı sağlam, düz bir yüzeyde tutun.

Ağırlığınızı her iki ayağınız arasında eşit olarak dağıtın.

Tartı üzerinde çıplak ayakla durun.

Tartı üzerinde olabildiğince az kıyafet giyin.

Öte yandan uzmanlar, tartıyla kurulan sağlıksız ilişkilere de dikkat çekiyor.

Kilo kontrolünün hayatları üzerinde olumsuz etkisi olduğunu düşünenler, bir uzmandan destek almayı veya tartıdan bir süreliğine ayrılmayı düşünebilir.

Zira bunun sonucunda beden algı bozukluğu gibi ciddi durumlar ortaya çıkabilir.

 

Independent Türkçe, CNET, Consumer Reports


Evde doğru tansiyon nasıl ölçülür?

Evde doğru tansiyon nasıl ölçülür?
TT

Evde doğru tansiyon nasıl ölçülür?

Evde doğru tansiyon nasıl ölçülür?

Evde tansiyon takibi, kardiyovasküler sağlığı yönetmek için önemlidir. Uzmanlar, kendi kendinizi izlemenin sağlığınız üzerinde daha güçlü bir kontrol hissi verebileceğini öne sürmektedir. Daha iyi beslenme, fiziksel aktivite ve uygun ilaç kullanımı yoluyla tansiyonunuzu ölçmek kendinizi daha motive hissetmenize yardımcı olabilir.

Şarku’l Avsat’ın sağlık temalı web portalı onlymyhealth’tan  aktardığı araştırmaya göre, evde düzenli olarak tansiyon ölçmek size uygulanacak tedavinin işe yarayıp yaramadığının belirlenmesine yardımcı olurken, doğru ölçümler elde etmek sağlığınız hakkında bilinçli kararlar almanız için de büyük önem taşıyor. Mumbai'deki Asya Kalp Enstitüsü'nden Baş Kardiyolog Prof. Dr. Tilak Suvarna, evde doğru tansiyon ölçümü için bazı ipuçlarını açıkladı

Üst kol monitörlerini seçin

Yüksek kaliteli bir tansiyon ölçüm cihazı seçmek, doğru ölçümler elde etmenin ilk adımıdır. Bu nedenle, daha doğru olma eğiliminde oldukları için bilek veya parmak monitörleri yerine üst kol monitörlerini seçin.

Ayrıca, otomatik şişirme (önce diyastolik basıncı, ardından sistolik basıncı belirlemeye yardımcı olurlar) gibi özelliklere sahip monitörleri düşünün. Büyük ekranlı ve okunması kolay olanları seçin. Ayrıca aletin bantının boyutunun kolunuzun çevresine doğru şekilde oturduğundan emin olmalısınız; uygun olmayan bir bant yanlış ölçümlere yol açabilir.

Ölçüm öncesi rutin

Tansiyonu geçici olarak yükseltebileceğinden, ölçümden en az 30 dakika önce kafein tüketmekten, sigara içmekten veya fiziksel aktivite yapmaktan kaçının.

Ölçüm için sessiz bir yer bulun

Stres ve dışarıdaki dikkat dağınıklığı ölçümlerinizi etkileyebileceğinden, ölçüme başlamadan önce mesanenizi boşaltmanız ve birkaç dakika dinlenmeniz de önerilir.

Doğru kurallara uyun

Herhangi bir tıbbi ölçüm söz konusu olduğunda, doğruluğu sağlamak için belirli gereklilikler olduğunu unutmayın. Rahat bir pozisyonda oturun, kolunuzu kalbinizle aynı seviyede olacak şekilde bir masaya veya kol dayanağına dayayın. Kemer şişirme işlemi başladığında ekranınızdaki başlat düğmesine basın. Ölçüm sırasında hareketsiz kalın ve konuşmaktan kaçının. Kemer yavaş yavaş sönecek ve monitör tansiyon değerlerinizi gösterecektir.

İki veya daha fazla ölçüm yapın

Doğru sonuçlar elde etmek için, her ölçüm arasında kısa bir dinlenme süresi bırakarak iki veya üç ölçüm yapın. Tüm ölçümleri kaydedin ve güvenilir bir değer elde etmek için ortalamasını hesaplayın.

Ölçümler düzensizse bir doktora danışın

Tansiyon ölçümlerinizin kaydını tutmak, ilerlemenizi takip etmek için çok önemlidir. Bu veriler, doktorların ve sağlık hizmeti sağlayıcılarının tedavi planınız ve genel kardiyovasküler sağlığınızla ilgili bilinçli kararlar almasını sağlar.

İnternette okuduğunuz her şeye inanmak yerine doktorunuzdan size nasıl yapılacağını göstermesini isteyin.

Evde tansiyon takibi tıbbi ziyaretlerin yerini tutmasa da doğru evde tansiyon ölçümü bireylerin kardiyovasküler sağlıklarını etkin bir şekilde yönetmelerini sağlayabilir.


Kanadalı kardiyolog açıkladı: Sevdiğiniz 5 yiyeceğin kalp dostu alternatifi

Kardiyoloğun değiştirilmesini önerdiği yiyecekler arasında dana burger de var (Pixabay)
Kardiyoloğun değiştirilmesini önerdiği yiyecekler arasında dana burger de var (Pixabay)
TT

Kanadalı kardiyolog açıkladı: Sevdiğiniz 5 yiyeceğin kalp dostu alternatifi

Kardiyoloğun değiştirilmesini önerdiği yiyecekler arasında dana burger de var (Pixabay)
Kardiyoloğun değiştirilmesini önerdiği yiyecekler arasında dana burger de var (Pixabay)

Sağlıklı yaşamak isteyen çoğu kişi, beslenme düzeninden bazı yiyecekleri çıkarmakta zorlanıyor.

Bunların başında hamburger, dondurma veya cips gibi sevilen lezzetler geliyor.

Öte yandan Kanadalı kardiyolog Dr. Beth Abramson, bu yiyecekler yerine sağlıklı alternatiflerini ikame etmenin işleri kolaylaştıracağı görüşünde.

Toronto'daki St. Michael's Hastanesi'nde görev alan Abramson, kalp dostu bir beslenme düzeni için 5 gıda değişikliği önerdi.

Dana burger yerine tavuk

Abramson'a göre canı burger çekenler, hemen bir kafetaryaya gidip dana burger yemek yerine kendi burgerlerini evde yapabilir.

Burada püf nokta burgerde kırmızı et yerine tavuk kullanmak.

Zira Amerikan Kalp Derneği tavuk, balık ve sebze gibi diğer protein kaynaklarından daha fazla doymuş yağ içerdiği için kırmızı et tüketiminin sınırlandırılmasını teşvik ediyor.

Doymuş yağ, kolesterol seviyelerini yükselterek kalp hastalığı ve inme riskini artırıyor.

Önceki bir çalışma, günlük olarak kırmızı et tüketmenin kalp hastalıklarına bağlı bir kimyasalın seviyesini üç katına çıkardığını ortaya koymuştu.

Abramson bunu göz önünde bulundurarak ailesini tavuk burgerle besliyor veya kıyılmış tavuktan köfte yapıyor ve buna bazen dana eti de ekliyor.

Bu, kırmızı et içeriğini azaltmanın güzel bir yolu. Hem de kendinizi hamburger yiyormuş gibi hissedersiniz.

Kızarmış tavuk yerine fırınlanmış tavuk

Abramson yağda kızartılmış tavuk yerine parmak tavukları fırınlamayı seviyor.

Araştırmalar, kızarmış yiyeceklerin kardiyovasküler hastalık riskini artırdığını gösterirken Abramson da, "Daha az kızartın, daha çok ızgara yapın ve daha çok fırınlayın" dedi.

Kardiyolog, parmak tavuk yapmak için eti şerit halinde kesiyor. Onları düşük kalorili ve az yağlı salata sosuyla kaplayarak ekmek kırıntılarına buluyor. 

Daha sonra bunları fırınlıyor ve sağlıklı bir kızarmış tavuk alternatifi elde ediyor.

Kızarmış cips yerine fırınlanmış cips

Kızarmış patates cipsi gibi doymuş yağ oranı yüksek atıştırmalıkları azaltmak önemli.

Benzer şekilde patatesleri de kızartmak yerine fırınlamak daha sağlıklı olarak kabul ediliyor.

Yumurtalı ekmekte tereyağını sütle değiştirin

Abramson, çok fazla doymuş yağ içeren tereyağında kızartılan yumurtalı ekmeklerin bile sağlıklı bir şekilde yapılabileceğini söylüyor.

Bazı kişiler halihazırda yumurtalı ekmekleri pişirirken hiç tereyağı kullanmasa da bu yiyeceğin Fransız tostu diye anılan versiyonunda tereyağı ve krema sık kullanılıyor.

Ancak Abramson, ekmeği yumurta ve yağsız süte batırdıktan sonra pişirmeyi tavsiye ediyor.

Dondurma yerine donmuş yoğurt

Süt, özellikle çocuklarda kemik gelişimi için gerekli. Ancak kardiyolog, tüketilen kolesterol miktarını azaltmak için daha az yağlı süt ürünlerini tavsiye ediyor.

Bu nedenle, akşam yemeği sonrası dondurma yemek isteyenler bunun yerine dondurulmuş yoğurdu tercih edebilir.

 

Independent Türkçe, Insider, ABD Ulusal Sağlık Enstitüleri


Psikologlar: Saati kontrol etmek uykusuzluğu artırıyor mu?

Psikologlar: Saati kontrol etmek uykusuzluğu artırıyor mu?
TT

Psikologlar: Saati kontrol etmek uykusuzluğu artırıyor mu?

Psikologlar: Saati kontrol etmek uykusuzluğu artırıyor mu?

Yeni bilimsel bir çalışma, uykusuzluk çekenlerin saatin kaç olduğunu kontrol ederek durumlarını nasıl daha stresli hale getirebileceklerine dikkat çekiyor.

Psikologlar, bu durumun uykusuzluğu arttırabileceğini, hayal kırıklığını ve uykuya dalmaya yardımcı araçların kullanımını artırabileceğini düşünüyor. Araştırmacılar ayrıca, saati kontrol etmenin (TMB - Time-monitoring behavior) uykusuzluğu ve buna bağlı rahatsızlıkları şiddetlendirerek saati daha fazla izlemeye vb. durumlara yol açtığı sonucuna ulaşıyor.

Şarku’l Avsat’ın Science Alert dergisinden aktardığına göre, Indiana University Bloomington’dan Klinik Psikolog Dr. Spencer Dawson, “İnsanlar yeterince uyumadıklarından endişe duyuyorlar, sonra tekrar uykuya dalmalarının ne kadar süreceğini ve ne zaman kalkmaları gerektiğini tahmin etmeye başlıyorlar. Bu da, uykuya dalma yeteneğini kolaylaştırmaya yardımcı olacak bir adım değil. Zira ne kadar stresli olursanız, uykuya dalmanız o kadar zor olur” dedi.

Siteye göre, Dawson ve meslektaşları, Arizona’daki bir uyku merkezinde bir anketi tamamlayan 4 bin 886 hastanın uyku verilerini inceledi. Bu bağlamda, uykusuzluk durumlarının ciddiyeti, uyumaya çalışırken harcanan zaman, reçeteli ve reçetesiz uyku ilacı kullanımları gözlemlendi. Ekip daha sonra, bir ilişki bulmak üzere değişkenlerin birbiriyle istatistiksel olarak karşılaştırıldığı analizleri kullandı. Burada uykusuzluk ‘neden’, uyku ilacı kullanımı ‘sonuç’ ve saati takip etme ile üç değişken de şüpheli ‘araç’ olarak belirlendi. Verilerde her üç faktör arasında güçlü bir bağlantı bulundu. Uykusuzluğa ve bunla ilişkili psikiyatrik rahatsızlıklara sahip olanlar, daha fazla kez saate baktıklarını ve uyku yardımcılarını daha fazla kullandıklarını bildirdi.

Bu çerçevede, araştırmacılar ayrıca katılımcılara TMB’nin kendisinin neden olduğu hayal kırıklığını sordu. Bu hayal kırıklığını, daha iyi uyumak için ilaç kullanımına bağlayabilecekleri anlamına geliyordu. Söz konusu durum, saati kontrol etmenin uyku yardımcılarının kullanımına yönlendirdiği hipotezi için önemli bir kanıt, zira sonuçta ortaya çıkan hayal kırıklığı uykusuzluğu daha da kötü hale getiriyor.

Dawson “Saati kontrol etme davranışının, uykusuzluk semptomlarını şiddetlendirdiği için temel olarak uyku ilacı kullanımı üzerinde bir etkisi olduğunu bulduk. Bununla birlikte, ilaca yönlendiren için tek itici TMB değildi. Araştırmacılar, uykusuzluktan kaynaklanan hayal kırıklığının, uykusuzlukla başa çıkmak kadar önemli olduğunu belirtti” ifadelerini kullandı.

Bunun için, araştırmacılar, hayal kırıklığını daha da hafifletmek böylece uyku ilaçlarının kullanımını daha da hafifletmek için bilişsel yeniden yapılandırma veya duygusal işlemeyi ele alan belirli terapiler önerdi.

Araştırma, sağlık riskleri ve uzun vadeli etkinlik konusunda endişelere neden olan reçeteli ve reçetesiz uyku ilaçlarının sık kullanımına daha geniş bir bakış açı sağlamanın bir parçası olarak gerçekleştirildi. Zira söz konusu ilaçları ne kadar az insan kullanırsa o kadar iyi olduğu düşünülüyor. Uyumaya çalışırken saati daha az kontrol etmek gibi basit müdahalelerle ilaç kullanma sayısı azaltılabiliyorsa, bu konu araştırmaya değer oluyor.

Araştırmacılar, daha uzun süreler boyunca daha büyük insan gruplarında TMB ile ilgili çalışmalar yapılmasını önermenin yanı sıra, zamanı kontrol etmeyi ortadan kaldırmak için önlemler almanın yararlı olabileceğini öne sürüyor.

Dawson, “İnsanların yapabileceği bir şey, sırlarını dönmek veya saatlerini kapatmak, akıllı saati bir kenara bırakmak, telefonu uzaklaştırmak ve böylece zamanı kontrol etmemek olabilir” ifadelerini kullandı ayrıca “Saati izlemenin özellikle yardımcı olduğu hiçbir yer yoktur” ifadelerini de sözlerine ekledi.


WHO: 30'lu yaşlarda sigarayı bırakanlarda yaşam süresi yaklaşık 10 yıl artıyor

AA
AA
TT

WHO: 30'lu yaşlarda sigarayı bırakanlarda yaşam süresi yaklaşık 10 yıl artıyor

AA
AA

AA muhabirinin 31 Mayıs Dünya Tütünsüzlük Günü dolayısıyla WHO'dan derlediği verilere göre, tütün ürünü kullanımı, her yıl milyonlarca insanın sağlığını ve yaşamını kaybetmesine sebep olan önlenebilir risk faktörlerinin başında geliyor.

Dünyada genelinde 1,3 milyar tütün ürünü kullanıcısının yüzde 80'inden fazlası düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Tütün ürünü kullananların yaklaşık yarısı, tütün kullanımıyla ilişkili hastalıklar nedeniyle beklenen yaşam süresinden daha erken dönemde hayatını kaybediyor.

Her yıl tütün ürünü kullanımına bağlı yaşamını kaybeden 8 milyondan fazla kişinin yaklaşık 1,3 milyonunu, kullanmadığı halde tütünün dumanına maruz kalanlar oluşturuyor.

Tütün dumanından yaklaşık 700 milyon çocuk etkileniyor. Her yıl 65 bin çocuk, pasif etkilenimin yol açtığı solunum yolu enfeksiyonları nedeniyle 5 yaşından önce yaşamını yitiriyor.

Ekonomik kaybın yıllık 1,4 trilyon dolar olduğu öngörülüyor

Tütün endüstrisi, sigara, pipo, puro gibi tütün ürünlerinin yanı sıra elektronik sigara, nargile, meyve aromaları, mentol topları gibi ürünlerle çeşitlilik sağlayarak tütün bağımlılığının sürdürülmesini sağlamaya çalışıyor. WHO, bu ürünlerin tamamının sağlığı tehdit ettiğine dikkati çekiyor.

Tütün ürünleri sağlığın yanı sıra ekonomiye de zarar veriyor. WHO, tütün ürünü kullanımına bağlı ekonomik kaybın yıllık 1,4 trilyon dolar olduğunu öngörüyor.

Çevreye de zarar veren sigara izmaritleri, dünyada en yaygın atılan atıkları oluşturuyor. İzmaritlerdeki kimyasallar ve elektronik sigara atıkları, su ve toprağa sızarak doğaya zarar veriyor.

Tütün endüstrisi, sigara üretimi için yıllık yaklaşık 600 milyon ağaç kesilmesinden sorumlu tutuluyor.

İlk sigara bırakma gününden itibaren sağlık verileri iyileşiyor

Bu bağımlılıktan kurtulmak sağlık, sosyal, ekonomik ve çevresel pek çok kazanç elde edilmesine olanak sağlıyor.

DSÖ, 30'lu yaşlarda sigarayı bırakanların yaşam süresinin, sigara içmeye devam edenlere göre yaklaşık 10 yıl arttığına dikkati çekiyor.

İlk sigara bırakma gününden itibaren yüksek kalp atış hızı, kan basıncı, karbonmonoksit seviyesi normale dönüyor ve zamanla bağışıklık sistemi güçleniyor. Yaklaşık 2-12 hafta içinde dolaşım düzeliyor, akciğer kapasitesi artıyor.

"ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı ile canlı destek sağlanıyor"

Sağlık Bakanlığınca tütün ürünü kullananlara, bu bağımlılıktan kurtulmaları için ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı ve sigara bırakma poliklinikleri aracılığıyla destek veriliyor.

ALO 171 Sigara Bırakma Danışma Hattı, 7 gün 24 saat kesintisiz ve canlı destek sağlıyor. Danışma Hattını arayan bireyler, motivasyonel görüşmelerle bırakma girişiminde bulunmaları için teşvik ediliyor.

Nikotin bağımlılık düzeyini belirlemek amacıyla nikotin bağımlılık testi uygulanan kişilere, bağımlılık düzeyine göre sigara bırakma planı hazırlanıyor, sigara bırakma sürecinde rehberlik ediliyor ve nikotin yoksunluk belirtileriyle baş etmeye yönelik davranış değişiklikleri hakkında danışmanlık veriliyor.

Nikotin bağımlılık düzeyi daha yüksek olanlar, sigara bırakma hizmeti sunan sağlık birimleri hakkında bilgilendiriliyor ve sigara bırakma polikliniklerine yönlendiriliyor. Bu kişilerin randevusu Danışma Hattı tarafından alınıyor.

Sigara bırakma planı yapılanların onay vermeleri halinde Danışma Hattı tarafından yapılan geri dönüş aramalarıyla, bu kişiler bir yıl boyunca takip ediliyor.