Köpekler gerçekten de düğmelere basarak konuşabiliyor mu?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

Köpekler gerçekten de düğmelere basarak konuşabiliyor mu?

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Son günlerde hem Türkiye'de hem de dünyadaki evcil hayvan sahipleri arasında bir akım giderek yayılıyor: Köpek düğmeleri.
Üzerinde çeşitli kelimelerin yazdığı bir dizi butondan oluşan düzenekler internette ve petshoplarda rağbet görüyor.
Bunları satın alan evcil hayvan sahipleri, köpeklerinin gerçekten de patileriyle bu butonlara basarak iletişim kurduğuna inanıyor.
Örneğin ABD'li Sascha Crasnow, Washington Post'a yaptığı açıklamada, iki yaşındaki Beagle kırması köpeği Parker'ın "ne", "kelime" ve "insan" yazılı butonlara basarak babasının adını sorduğunu iddia ediyor.
Butonları kullanarak sahipleriyle konuştuğu öne sürülen köpeklerin videoları TikTok gibi platformları dolduruyor. Örneğin hafta başında TikTok'taki #dogbuttons (köpek düğmeleri) etiketi 102 milyondan fazla görüntülendi.
Öte yandan hayvan davranışı uzmanları bu iddialara ve görüntülere ikna olmuş değil.
Barnard College'daki Köpek Bilişi Laboratuvarı'nı yöneten Alexandra Horowitz, köpeklerin sahiplerine zaten ne istediklerini "söylediklerini", dışarı çıkmak istediklerinde sinyal verdiklerini ve oynamak istediklerinde top attıklarını hatırlatıyor.
Horowitz, köpeklerin bu düğmeleri kullanmayı öğrenebileceğini kabul ediyor. Ancak uzmana göre köpekler bunu yine kendi iletişim becerileri doğrultusunda uygulayabiliyor.
Pennsylvania Üniversitesi'nde köpekler üzerine çalışan araştırmacı Clara Wilson da aynı fikirde.
"Köpekler, nesneler ve eylemlerle eşleştirilmiş sembolleri ve düğmeleri doğru bir şekilde kullanabilir" diyen araştırmacı, şöyle ekliyor:
"Ancak bu, dili insanlar gibi kullanma becerisinden çok farklı."
Yine Pensilvanya Üniversitesi'nden doktora sonrası araştırmacı Amritha Mallikarjun, "Köpeklerin düğmeler olmadan da bize ne söylemeye çalıştığını zaten anlıyoruz ama insana ait dilsel bir arayüz kullandığımızda iletişimimize çok fazla şey atfetmeye başlıyoruz" ifadelerini kullanıyor:
Bir köpek 'seviyorum' düğmesine basarsa, bunun köpek için anlamı şu olabilir: 'Bu düğmeye bastığımda herkes beni okşuyor ve adımı söylüyor'.
Araştırmacıların konuyla ilgili çalışmaları sürerken, uzmanlar, bu düğmeleri kullanmanın evcil hayvanların sahipleriyle ilişkilerini çeşitlendirebileceğini düşünüyor.
Hunter College'dan Sarah Byosiere, "İnsanların kendi köpekleriyle etkileşime girmesine ve onları daha iyi anlamasına olanak tanıyorsa bence bu harika" diyor:
"Gerçekten öyleyse düğmeye basın."
Independent Türkçe, Washington Post, ACM Digital Library



Ölüme yakın deneyimlerde zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
TT

Ölüme yakın deneyimlerde zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)
Ölüme yakın deneyim yaşayan bazı kişiler, sanki zaman ortadan kalkmış gibi hissettiğini söylüyor (Unsplash)

Ölümle burun buruna gelen kişiler, yaşadıkları deneyim sırasında zamanın durmuş veya yavaşlamış gibi geldiğini sıkça bildiriyor. 

Başından böyle bir olay geçmeyen kişilerin aklına film sahneleri gelecektir. Örneğin bir trafik kazasında hayatını kaybetmekten kıl payı kurtulan bir karakter etrafına bakarken, sahne daha yavaş akıyor. 

Ölüme yakın deneyimler üzerine çalışan psikiyatr Bruce Greyson'ın 1980-1990'larda yaptığı çalışmalarda, bu türden deneyimler yaşayan kişilerin yaklaşık yüzde 70'i "zamanın durduğunu veya anlamını yitirdiğini" bildirmişti. 

Peki bu travmatik olaylar neden böyle bir etki yaratıyor ve zamanın nasıl algılandığı hakkında neler söylüyor? 

İnsanlar zamanı nasıl algılıyor?

Liverpool John Moores Üniversitesi'nde zaman psikolojisi üzerine çalışan Dr. Ruth Ogden, yıllar önce geçirdiği bir trafik kazasından sonra bu alana ilgi duymaya başlamış. 

Psikoloji hocası, Conversation için kaleme aldığı yazıda, başka bir araçla çarpıştıktan sonra adeta zaman durmuş gibi hissettiğini anlatıyor.  

15 yıl boyunca ölüme yakın deneyimlerde neden zamanın yavaşladığı ve zamanın nasıl algılandığı üzerine araştırmalar yürüten Dr. Ruth Ogden ulaştığı sonuçları şöyle açıklıyor:

Biz saniyeleri ve dakikaları mükemmel bir doğrulukla kaydeden saatler gibi değiliz. Bundan ziyade beynimiz, zamanı çevremizdeki dünyaya duyarlı bir şekilde algılamaya ayarlanmış gibi görünüyor.

Dr. Ogden, beynin duygusal ve fizyolojik uyarılmayı düzenleyen bazı bölgelerinin, aynı zamanda zamanın işlenmesinde de rol oynadığını ekliyor. 

Bu nedenle duygular yoğunlaştığı sırada beynin zaman algısı da etkileniyor. Örneğin keyifli vakit geçirirken zaman uçup gidiyor ve sıkıcı ortamlarda geçmek bilmiyor. 

Ölüme yaklaşınca zaman neden yavaşlıyor?

Ölüme yakın deneyimlerde zamanın neden yavaşladığı kesin olarak bilinmiyor. Bilim insanları bunun altında savaş ya da kaç tepkisinin yattığını düşünüyor. Evrimsel süreçte hayatta kalma içgüdüsü olarak gelişen bu tepki, tehdit anında ortaya çıkıyor.

Tehlike karşısında beyin daha hızlı çalıştığı için ölüme yakın deneyim yaşayan kişiler çevrelerinin daha yavaş hareket ettiğini görüyor. 

Psikoloji ve Ruh Sağlığı Sınır Alanları Enstitüsü'nden araştırmacı Marc Wittmann bu durumu şöyle açıklıyor:

Organizma çevresel uyaranları normalden daha hızlı işleyerek kişinin daha kolay tepki vermesini sağlıyor. Daha hızlı algılamak, düşünmek ve hareket etmek hayatta kalmak için avantaj demek.

Yaşlandıkça zaman daha mı hızlı akıyor?

Herkes ölüme yakın bir deneyim yaşamayabilir fakat birçok kişi yaşı ilerledikçe zamanın akıp gittiğinden yakınıyor. 

Geçmişe bakınca çocukken vakit daha yavaş akıyormuş gibi gelirken, yetişkinlikle beraber sanki göz açıp kapayıncaya kadar yıllar geçiyor.

Bilim insanları bu durumun birkaç nedeni olduğunu söylüyor. Örneğin çocukken bir yıl, yaşanan sürenin daha büyük bir kısmına tekabül ediyor. Nörolog Santosh Kesari "10 yaşındaki bir çocuk için bir yıl, hayatının yüzde 10'u. 60 yaşındaki biri için ise hayatının yüzde ikisinden daha azı" diyor. 

Ayrıca çocukken sürekli yeni şeylerle karşılaşmak, hafızada daha kalıcı etkiler bırakıyor. Kesari şu ifadeleri kullanıyor:

Zamanı unutulmaz olaylarla ölçüyoruz ve yaşlandıkça hatırlanmaya değecek daha az yeni şey yaşanıyor. Bu da çocukluğun daha uzun sürmüş gibi görünmesine yol açıyor.

Bilim insanın burada bahsettiği, zamanın o an içinde nasıl algılandığından ziyade, nasıl hatırlandığı. 

Yine de bazı çalışmalarda çocukken zamanın akışının daha yavaş algılandığı bulunmuştu. Nörobilimci Patricia Costello, çocukların gelişim aşamasında olduğunu belirterek "Sinirsel iletimleri yetişkinlere kıyasla fiziksel olarak daha yavaş. Bu da zamanın geçişini algılama biçimlerini etkiliyor" diyor:

Yetişkinliğe ulaşınca zaman devrelerimiz kablolamayı tamamlıyor ve zamanın geçişini doğru bir şekilde nasıl kodlayacağımızı deneyimlerimizle öğreniyoruz.

Yaşlanınca zamanın daha hızlı akıyormuş gibi gelmesi, büyük ölçüde yeni deneyimlerin azlığıyla ilişkilendiriliyor. Costello bu histen kurtulmak isteyenlere hayatlarına yenilik katmasını öneriyor.

Bilim insanı "Her şeyin çok hızlı geçip gittiği, kendi hayatımızı kaçırdığımız hissini nasıl durdurabiliriz? İş dönüp dolaşıp yeni şeyler öğrenmeye geliyor" diyerek ekliyor: 

Yeni bir beceri öğreniyor musunuz? Farklı bir şeyler pişiriyor musunuz? Mümkün olduğunca hayatınıza yenilik katmak, anıların öne çıkmasını sağlayacak ve bir bakıma zamanı uzatacaktır.

Independent Türkçe, Conversation, Psychology Today, NBC News