Bilim insanları: Uzaylılar toz taneciklerinde bulunabilir

Bu çalışmanın bir parçası olmamakla birlikte, mikroskopla çekilen bu fotoğraf, ABD uzay ajansı NASA'nın 2004'teki Stardust görevinden gelen küçük kuyruklu yıldız enkaz parçacıklarının çarpma yollarını ve gövdelerini gösteriyor (NASA/JPL CC-0)
Bu çalışmanın bir parçası olmamakla birlikte, mikroskopla çekilen bu fotoğraf, ABD uzay ajansı NASA'nın 2004'teki Stardust görevinden gelen küçük kuyruklu yıldız enkaz parçacıklarının çarpma yollarını ve gövdelerini gösteriyor (NASA/JPL CC-0)
TT

Bilim insanları: Uzaylılar toz taneciklerinde bulunabilir

Bu çalışmanın bir parçası olmamakla birlikte, mikroskopla çekilen bu fotoğraf, ABD uzay ajansı NASA'nın 2004'teki Stardust görevinden gelen küçük kuyruklu yıldız enkaz parçacıklarının çarpma yollarını ve gövdelerini gösteriyor (NASA/JPL CC-0)
Bu çalışmanın bir parçası olmamakla birlikte, mikroskopla çekilen bu fotoğraf, ABD uzay ajansı NASA'nın 2004'teki Stardust görevinden gelen küçük kuyruklu yıldız enkaz parçacıklarının çarpma yollarını ve gövdelerini gösteriyor (NASA/JPL CC-0)

Bilim insanları, uzaylı yaşamın başka gezegenlerden fırlatılan tozlarda bulunabileceğini söylüyor.
Başka gezegenlerden fırlatılan tanecikler, gezegenlerindeki yaşamın izlerini hâlâ taşıyor olabilir.
Bir gezegen asteroit çarpması gibi devasa bir çarpışma yaşadığında, materyalinin parçaları genellikle uzaya savrulur. Materyaller daha sonra evrende seyahat ederek çok büyük zaman dilimlerinde muazzam mesafeler kat edebilir.
Bu materyal, mikroorganizma fosilleri gibi, o gezegenlerdeki yaşamın doğrudan ya da dolaylı belirtilerini içerebilir.
Ve yeni bir makale, insanlığın bir gün bu tozu bu yaşam belirtileri için inceleyebileceğini, hatta bunu şimdi bile yapabileceğini öne sürüyor.
Yeni makalenin yazarı, Tokyo Üniversitesi'nden Tomonori Totani, "Diğer gezegenlerden fırlatılan iyi korunmuş tanecikleri olası yaşam belirtileri için incelemeyi öneriyorum" diyor:
"Güneş sistemimiz dışında yaşam arayışı genellikle iletişim belirtilerinin aranması anlamına gelir ki bu da akıllı yaşama işaret ederken teknoloji öncesi yaşamı dışarıda bırakır.
Ya da araştırılan şey yaşamı ima edebilecek atmosferik işaretlerdir fakat doğrudan teyit olmadan, her zaman yaşamın varlığını gerektirmeyen bir açıklama olabilir. Bununla birlikte, toz taneciklerinde yaşam belirtileri varsa, sadece emin olmakla kalmaz, çok yakında bulabiliriz de."
Uzaya fırlatılan daha büyük materyal parçaları genellikle gezegenlerine geri düşer veya bir gezegenin etrafında yeni kalıcı yörüngelere katılır ve çok daha küçük olanlar muhtemelen yararlı yaşam belirtileri içeremeyecek kadar ufaktır. Ancak ortada, başka yerlerde yaşam bulmaya imkan tanıyacak yaklaşık 1 mikrometre boyutunda toz parçaları olabilir.
Böyle bir toz parçası sadece tek hücreli bir organizmaya ev sahipliği yapacak kadar büyük değil, aynı zamanda muhtemelen kendi güneş sistemini terk edecek kadar da küçüktür. Profesör Totani, toz parçacığının kendi güneş sistemini bir kez terk ettikten sonra bizimkine doğru yol alabileceğini öne sürüyor.
Dahası, bu taneciklerden bazıları halihazırda Dünya'da olabilir. Başka bir güneş sisteminden geldiğini tespit etmek zor olabilir ve ekstra çalışma gerektirebilir.
Totani, "Makalem, bu senaryonun farklı yönlerine ilişkin mevcut verileri kullanarak bu fikri araştırıyor" diyor: 
"Söz konusu mesafeler ve süreler çok büyük olabilir ve her ikisi de başka bir gezegenden yaşam belirtileri içeren herhangi bir püskürüğün bize ulaşma şansını azaltır. Buna bir de uzayda ısı ya da radyasyon nedeniyle küçük nesneleri yok edebilecek çok sayıda olay eklendiğinde şans daha da azalıyor.
Buna rağmen, her yıl bu türden yaklaşık 100 bin taneciğin Dünya'ya iniş yapıyor olabileceğini hesaplıyorum. Çok fazla bilinmeyen olduğundan bu tahmin çok yüksek ya da çok düşük kalabilir ancak bunu keşfetmek için gerekli araçlar zaten mevcut, dolayısıyla bu değerli bir arayış gibi görünüyor."
Çalışmayı anlatan "Solid grains ejected from terrestrial exoplanets as a probe of the abundance of life in the Milky Way" (Samanyolu'ndaki yaşam bolluğunun bir araştırması olarak karasal ötegezegenlerden fırlatılan katı tanecikler) başlıklı makale, International Journal of Astrobiology adlı akademik dergide yayımlandı.



Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
TT

Sadece 300 ışık yılı uzakta devasa gaz bulutu keşfedildi

Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)
Bilim insanları Orion gibi bulutsularda yıldız oluşumunu incelese de sürecin öncesi hakkında daha az gözlem yapılabiliyor (NASA)

Dünya'ya beklenmedik kadar yakın bir mesafede devasa bir gaz bulutu keşfedildi. Moleküler gaz bulutu, bilim insanlarına yıldız oluşum sürecini incelemeleri için eşsiz bir fırsat sunuyor.

Moleküler bulutlar içindeki toz ve gaz kümeleri çökerek yıldızları meydana getiriyor. Hidrojen ve karbonmonoksit molekülleri içeren bu bulutları, yıldız oluşturmalarından önce görmek zorlu bir iş.

Bilim insanları moleküler hidrojen gazı neredeyse görünmez olduğu için bu bulutları ararken karbonmonoksite odaklanıyor. Ancak karbonmonoksit miktarı azsa bulut kolayca gözden kaçabiliyor.

Araştırmacılar yeni keşfedilen moleküler gaz bulutunun bugüne kadar saptanmamasını da buna bağlıyor.

Bulguları hakemli dergi Nature Astronomy'de dün (28 Nisan) yayımlanan çalışmayı yürüten ekip, bulutu daha önce hiç kullanılmamış bir yöntemle tespit etti. Araştırmacılar, buluttaki hidrojenin yaydığı ultraviyole ışık sayesinde keşfi yaptı.

Güney Kore'nin STSAT-1 uydusunun verilerini inceleyen araştırmacılar, hidrojenin doğal olarak yaydığı uzak ultraviyole ışığı fark etti. Normalde bu spektrumdaki ışığı yakalamak epey zor ancak uydunun spektrografı, bunu analiz edilebilecek dalga boylarına ayırmayı başardı. 

Rutgers Üniversitesi'nden çalışmaya liderlik eden Blakesley Burkhart, "Bu, moleküler hidrojenin uzak ultraviyole emisyonunu doğrudan bularak keşfedilen ilk moleküler bulut. Bu bulut, kelimenin tam anlamıyla karanlıkta parıldıyor" diyor.

Yunan mitolojisindeki şafak tanrıçası Eos'un adı verilen gaz bulutu Dünya'dan sadece 300 ışık yılı uzakta. Yaklaşık 3 katrilyon kilometrelik bu mesafe insan ölçeğinde muazzam bir büyüklüğe denk düşse de galaktik ölçekte çok yakın kabul ediliyor. Dünya'ya en yakın yıldız oluşum bölgesi olan Orion Bulutsusu yaklaşık 1300 ışık yılı uzakta. 

Hilale benzeyen bulutun kütlesi Güneş'in kütlesinin yaklaşık 3 bin 400 katı ve yaklaşık 40 Ay çapına (140 bin kilometre) sahip. 

Makalenin yazarlarından Thomas Haworth "Bu şey adeta kozmik arka bahçemizde ve biz onu kaçırdık" diyor.

Güneş Sistemi'nin yakın çevresini ifade eden Yerel Kabarcık'ta yer alan Eos, bugüne kadar bulunan en yakın moleküler bulut. 

Bilim insanları bu sayede yıldız ve yıldız sistemlerinin nasıl oluştuğunu çok daha iyi anlayabilecekleri bir imkana sahip. 

Burkhart, "Teleskoplarımızla baktığımızda, oluşum aşamasındaki tüm yıldız sistemlerini görebiliyoruz ancak bunun nasıl gerçekleştiğini ayrıntılı olarak bilmiyoruz" diyerek ekliyor: 

Eos'u keşfetmemiz heyecan verici çünkü artık moleküler bulutların nasıl oluştuğunu ve ayrıştığını, bir galaksinin yıldızlararası gaz ve tozu yıldızlara ve gezegenlere nasıl dönüştürdüğünü doğrudan ölçebiliyoruz.

Araştırmacılar ayrıca yeni yöntemi kullanarak yakınlarda gizlenen başka moleküler bulutları da keşfetmeyi umuyor.

Çalışmanın bir diğer yazarı Thavisha Dharmawardena "Bu teknik yıldızlararası ortam hakkında bildiklerimizi baştan yazabilir, galaksideki gizli bulutları ortaya çıkarabilir ve hatta kozmik şafağın algılanabilen en uzak sınırlarına kadar ulaşabilir" ifadelerini kullanıyor.

Independent Türkçe, Space.com, CNN, Nature Astronomy