Sudan'da sivil kurtarma hükümeti muhalefeti… Silahlı hareketlerle sıkıntılı silah kardeşliği

Sudan muhalefeti, silahlı hareketlerin kötülüğünü örtbas etti ve yargılanmasını engel oldu

Silahlı hareketler, herhangi bir tarafın ürünüyse, Aralık 2018 devriminin taraflarından biri olan sivil kurtarma muhalefetinin bir ürünüdür / Fotoğraf: AFP
Silahlı hareketler, herhangi bir tarafın ürünüyse, Aralık 2018 devriminin taraflarından biri olan sivil kurtarma muhalefetinin bir ürünüdür / Fotoğraf: AFP
TT

Sudan'da sivil kurtarma hükümeti muhalefeti… Silahlı hareketlerle sıkıntılı silah kardeşliği

Silahlı hareketler, herhangi bir tarafın ürünüyse, Aralık 2018 devriminin taraflarından biri olan sivil kurtarma muhalefetinin bir ürünüdür / Fotoğraf: AFP
Silahlı hareketler, herhangi bir tarafın ürünüyse, Aralık 2018 devriminin taraflarından biri olan sivil kurtarma muhalefetinin bir ürünüdür / Fotoğraf: AFP

Abdullah Ali İbrahim
Sivil muhalif gruplarından devrim yandaşları, başta Cuba Barış Anlaşması'na imza atanlar olmak üzere Darfur bölgesinde 'silahlı direniş' olarak bilinen rejime karşı direnişteki müttefikleri gibi Devrik Ömer Hasan Ahmed el-Beşir hükümetine (1989- 2018) karşı saldırıda bulunmadı.
Bu yandaş tarafların ellerini orduya uzatarak ortaya koydukları hareketler, muhalefet yıllarında kendileriyle olan anlaşmaya aykırıydı.
Hatta bu çerçevede geçiş hükümetine karşı 25 Ekim 2021 darbesi çağrısı yapıldı.
Elbette silahlı hareketlerin devrim öncesi ve sonrasındaki sivil muhalefete karşı olumsuz bir görüşü vardı, ama konumuz bu değil.
Bu çerçevece yazar Raşa Avad, hareketlerden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, "Darfur'da silahlı devrim yok. Peki devrimci teorisi nedir? Darfur ve Sudan'daki sosyal değişim programı nedir?" dedi.
Bu hareketlerin Halk Kongresi'ndeki İslamcılar tarafından Ulusal Kongre ile hesaplaşmak için ortaya koyulduğunu belirtti.
Bazı taraflar ise Hartum'un merkezindeki kuşatmayı sıkılaştırmak için Sudan Halk Kurtuluş Hareketi- John Garang tarafından gerçekleştirildiğini belirtti.
Ayrıca, Darfur hareketlerinin liderlerinin şu anda yönetimdeki uygulamaları, Müslüman Kardeşler'in uygulamalarından daha kötü olarak nitelendirildi.
Birçok kişi, silahlı hareketleri eleştiren Raşa Avad'a destek verebilir. Avad ise bir konuşmasında bu hareketleri uzun süredir savunurken hata yaptığını itiraf etmişti.
Ancak kimse bu hareketliliğin ahlaki ve teknik olarak marjinalleştirilmiş tarafların davalarını desteklemek için ne ölçüde yeterli olduğunu incelemeyi neden reddettiğini bilmiyor.
Aynı şekilde kimi taraflar, "Zirvede olan politikacılar, bir olguyu, silahlarla yirmi yıllık siyasi uygulama sırasındaki tezahürlerine göre değil, başlangıcından yirmi yıl sonra sonuçlarına, başarısızlığına veya başarısına göre nasıl yargılayabilir?" sorusunu gündeme getirebilir. 
Raşa, İslamcıların ve Garang'ın hareketlerinin günahını taşıyor. Kendisi yalnızca, yanlış hesapları için özür dilemekle yetindi. Onun gibiler için sadece 'Halk Kongresi'ni gerekçe göstermek yeterli. 
Silahlı hareketler, herhangi bir tarafın ürünüyse, Aralık 2018 devriminin taraflarından biri olan Sivil Kurtuluş Muhalefetinin bir ürünü.
 Tak başına Raşa Avad, bu hareketlere verdiği desteği 'barbarlık' olarak nitelendirdi. 
Bu hareketlerin siyasi pratikteki tezahürleri, yirmi yılı aşkın bir süreyi ya da daha fazlasını kapsıyor.
Bu, sivil muhalefeti akıbetinin 'hesap vermek' olmasını beklemekten kurtarıyor. Ancak büyük ve küçük hataları da açıkça görülüyor.
Bu bağlamda sivil muhalefetteki yoldaşlar arasından silahlıların affedilmiş hatalarına odaklanabiliriz. 
Adalet ve Eşitlik Hareketi, 10 Mayıs 2008'de 'Uzun Kol Savaşı'nda Omdurman şehrini işgal etti.
Şüpheli nedenlerle hesaplanmamış bir maceraydı. En büyük amacı, Çad hükümetine karşılık vermekti.
Çad muhalefeti aynı yılın Şubat ayında hükümete saldırdı ve neredeyse onu devirdi.
Bu saldırı, Sudan'daki Kurtuluş Hareketi tarafından kışkırtıldı ve finanse edildi.
Sivil muhalefet tarafından ortaya koyulan tek şey ise Adalet ve Eşitlik'in omzunu okşamak oldu. 
Hareket, bu yenilginin ardından zarar görenleri korumak için sivil muhalefet saflarından 'Ulusal Komisyon'u oluşturarak 'Uzun 'Kol' savaşını sona erdirdi.
Ayrıca, iktidara yönelik eleştirilerini yağdıran bir bildiri yayınladı. Savaş ise ardında 'ölü, tutuklu haberleri ve siyasi özgürlükler ikliminde bir gerileme' bıraktı. 
Gönüllüler komitesi, hükümetin misilleme kampanyasından etkilenenlere karşı başlattığı ayaklanmaya itiraz ederken, Adalet ve Eşitlik hareketini de barışçıl halkı terörize etmek için eşdeğer bir askeri veya siyasi dönüş olmadan savaşı tırmandırmakla suçlamaktan kaçındı.
Bildiride, güvenlik birimlerinin 'Omdurman Muharebesi'ne karışmakla suçladıkları kişileri, özellikle de Hartum eyaletinde ikamet eden Darfur vatandaşlarını milliyetleri ve etnik özellikleri nedeniyle kovuşturmaya son vermeleri çağrısı yapılırken, Geçiş Dönemi Anayasası ile hukukun üstünlüğü ve adalet standartlarının alenen ihlali olarak, kimliğe karşı arama, tutuklama, işkence ve suikast kampanyalarını körükleyen medya kampanyaları kınandı.
Ancak Kurtuluş Hareketi karşıtı sivil muhalefetten hukukçular, kanaat önderleri ve insan hakları aktivistlerinin yapamadıkları şey, Adalet ve Eşitlik Hareketi'ne karşı uzun süreli sessizlikleri oldu.
Öyle ki aktivistler, sivillerin (ister ulusal başkentte ister savaş bölgelerinde olsun) şiddete maruz kalmasını, iç veya uluslararası hukukun açık bir ihlali olduğu için açıkça kınadıklarını söyledi.
Ancak garip olan şu ki aynı kanaat önderleri, Belil şehri işgal edilirken, Adalet ve Eşitlik'i anmamışlardı. 
Sivil muhalefetin silahlı muhalefetin yaptığı vahim hataları örtpas ettiğine dair pek çok örnek var.
Nuba Dağları'nda 2011 yılından bu yana sürdürülen silahlı politikanın kökeni, Güney Kordofan eski vali yardımcısı ve Halk Hareketi lideri Abdulaziz el-Hillu'nun 2011'de Güney Kordofan eyaleti için yapılan seçim sonuçlarını reddetmesine dayanıyor.
Hillu, Ulusal Kongre adayının karşısına çıkarak, öfkesini dile getirmişti.
Muhalefet ise ülke genelinde seçimlere hile karıştırma suçlamasıyla hükümete öfkesini kusarken, seçimlerin ardından Hillu'nun demokrasiye karşı darbesinin nedenleri konusunda tamamen sessizdi.
Güney Kordofan eyaleti seçimleri, Hillu ve hareketinin 2008 nüfus sayımını protesto etmesi nedeniyle diğer eyalet seçimlerinden tam bir yıl sonraya (Nisan 2010) ertelendi.
Eyalet seçimleri, son derece yolunda giderken, seçimleri izlemekle görevli tek yabancı kuruluş olan 'The Carter Center', güvensizliklere ve prosedür ihlallerine rağmen seçimleri barışçıl ve son derece güvenilir olarak nitelendirdi.
Carter Center, ihlallere yanıt verilecek yerin ise mahkemeler olduğunu söyledi.
Ancak kendi eyaletinde Halk Hareketi Ordusu'nun 9'uncu bölüğünü yöneten General Hillu, kendi lehine olmayan sonucu kabul etmedi ve seçimlere hile karıştırıldığını iddia etti. 
Öte yandan Sudan, 2005 Kapsamlı Barış Anlaşması'nın geri kalanının uygulanmasında halk hareketinin güçlü etkisi nedeniyle Hillu'nun isyanıyla demokratik güç dengesini alt üst edebilecek bir eyaleti kaybetti.
Bu olumlu taraf. Olumsuz taraf ise eyaletin silah taşıması, ülkenin geri kalanında mevcut olan özgürlükleri daralttı.
Öyle görünüyor ki sorun silahlı hareketlerde değil. Hareketlerin amacı, sivil muhalefetin "hareketlerin, başkaları karşısında kendilerini kurtarması gerektiğini" haykırmasıydı.
Ancak siyasi iç görüyü devre dışı bırakmak, silahlı hareketlerin nedenlerini anlamayı engelledi.
Bu çerçevede silahlı hareketleri oluşturanlar, belki de diğerlerinden çok az yardım alan sivil kurtarma muhalefeti olabilir.
Bu muhalefet, silahlı hareketlerin ortaya çıktığı dönemdeki kötü eylemlerini örtbas etti.
Kurtarma hükümeti ortadan kaldırıldığında her şeyin yoluna gireceği umuduyla, yargıyı askıya aldı. 

Independet Türkçe



Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)

Hayreddin Mahzumi

Irak, ‘soruşturmalar cumhuriyeti’ aşamasından çıktığı bir geçiş sürecine tanık oluyor. Bu, devletin gerçek sonuçlar üretmeden veya kimseye hesap sormadan halkın öfkesini yatıştırmak için komiteler kurduğu bir aşamayı ifade ediyor. Hükümetler, her türlü güvenlik ihlali, suikast veya bombalama olayını bu komiteler aracılığıyla ele alırdı ve sonunda hiçbir sonuç elde edemezdi. Ülke şu an açıkça ‘nüfuz cumhuriyeti’ olarak tanımlanabilecek daha tehlikeli bir aşamaya geçiyor. Bu aşamada, devlete bağlı olmayan silahlı güçler siyaset, güvenlik ve ekonomide fiili karar vericiler haline gelirken, resmi kurumların kanunları uygulama veya hayati ulusal çıkarları koruma kapasiteleri azalır. Bu dönüşüm tek bir olaya dayalı değil, son yıllarda güçlü bir şekilde ortaya çıkan ve son seçim sürecinde daha da belirginleşen siyasi ve güvenlik gelişmelerine dayanıyor. Bu gelişmeler, Kor Mor Gaz Sahası’na art arda düzenlenen saldırılar da dahil olmak üzere, ülkenin kuzeyindeki enerji altyapısını etkileyen gerilimle doruğa ulaştı.

Kor Mor Gaz Sahası’nın önemi, 2007 yılında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Kor Mor ve Çemçemal gaz sahalarının geliştirme haklarını elde eden Dana Gas ve Crescent Petroleum şirketleri arasında imzalanan anlaşma ile başlayan ‘IKBY gaz projesinin’ merkezinde yer almasından kaynaklanıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine enerji sağlamak için bir gaz işleme tesisi ve 180 kilometrelik boru hattı inşa edildi ve bu tesisler 2 bin megavatın (MW) üzerinde elektrik sağlıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine sürekli gaz temini, Irak'ın Kürdistan Bölgesi'ndeki toplam elektrik üretim kapasitesinin yüzde 75'inden fazlasına yakıt sağlıyor ve altı milyondan fazla insana faydalanıyor. Pearl Petroleum 2009 yılında kuruldu ve daha sonra OMV, MOL ve RWE gibi uluslararası şirketleri bünyesine kattı. Bu sayede proje, bölgedeki en büyük entegre enerji projelerinden biri ve Bağdat ile Erbil arasındaki güç dengesi açısından en hassas projelerden biri haline geldi.

Irak'ta yapılan son seçimler, İran yanlısı gruplara silahlı kanatlarına siyasi meşruiyet kazandırması için tarihi bir fırsat sundu. Bu durum, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir yaklaşımdı.

Bu projenin boyutu ve ilgili bölgesel ve uluslararası şirketlerin iç içe geçmiş çıkarları, özellikle son iki yıldır neden sürekli saldırı hedefi haline geldiğini açıklıyor. Bu proje, bir yandan Bağdat ile Erbil arasında, diğer yandan İran'a yakın silahlı güçler ile bölgesel hükümet arasında yaşanan iktidar mücadelesinde açık bir çatışma alanı ve etkili bir baskı aracı haline geldi. Dahası, bu sektörü hedef almak sadece yerel bir sorun değil, aynı zamanda Türkiye ve İran'ın hesaplarının ve küresel gaz piyasasının kesişim noktalarının etkilediği daha geniş bir bölgesel çatışmanın da parçası. Bu da Kor Mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkiyi aşan bir pazarlık kozu haline getiriyor. Kor Mor Gaz Sahası’na düzenlenen saldırılar, artık sadece sabotaj değil, hesaplanmış bir siyasi mesaj, çünkü bu saha, bölgedeki elektrik santrallerinin bağlı olduğu en önemli yerel gaz üretim kaynaklarından biri ve bu sahaya verilen herhangi bir zarar, Irak'ın enerji ve ekonomik güvenliğini doğrudan etkiler.

Irak sahnesinde 2024 ve 2025 yıllarında Kor mor Gaz Sahası’na birkaç kez saldırı düzenlendi. Reuters gibi uluslararası ajansların haberleri bu saldırıların temel ayrıntılarını teyit ediyor. Kor mor Gaz Sahası’na 25 Ocak 2024'te silahlı insansız hava araçları (İHA) ve Katyuşa roketleriyle çifte saldırı düzenlendi. Saldırılar kısıtlı ölçüde hasara yol açtı. Reuters, bölgedeki enerji tesislerine karşı artan saldırıları haberleştirirken olayın ayrıntılarını da aktardı. Aynı yılın 26 Nisan'ında, saha kimliği belirsiz bir insansız hava aracının hedefi olduğunda en ciddi saldırı gerçekleşti ve dört Yemenli işçi öldü, birçok işçi yaralandı. Associated Press (AP) ve BBC bu bilgiyi belgelerken Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve IKBY Başkanı Mesrur Barzani, saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Ardından, 2 Şubat 2025'te, Reuters gibi uluslararası medya kuruluşlarında yayınlanan haberlere göre saldırılar başka bir insansız hava aracıyla yeniden başladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)

Silahlı grupların gaz üretimi ve elektrik tedariği ile bağlantılı hayati bir sektörü bozma kabiliyetlerini göstererek yeni bir güç dengesi kurmayı amaçlayan açık bir gerilim çerçevesinde, son saldırı 27 Kasım 2025 tarihinde gerçekleşti. Saldırıları kimin gerçekleştirdiği önemli değil. Önemli olan zamanlaması ve bu da devletin enerji sektörünü korumak veya Bağdat ile Erbil arasındaki çatışmayı kontrol etmek konusunda tam bir kontrole sahip olmadığı mesajını veriyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tür saldırılar, Irak'ın merkezi hükümetin egemen olduğu bir devletten, silahlı grupların karar alma gücünü paylaştığı bir nüfuz alanına kademeli olarak dönüştüğü izlenimini de pekiştiriyor.

Nüfuz cumhuriyeti

Kor mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları ve bunların yerel ve bölgesel boyutlarını inceledikten sonra, milislerin nüfuzunun devlet içinde nasıl etkili bir siyasi güce dönüştüğü netleşiyor. İran yanlısı grupların seçimlerdeki ve siyasi yükselişleriyle, hayati öneme sahip tesisleri vurma kapasitelerinin genişlemesi arasındaki tesadüf, yalnızca sahadaki bir gelişme olarak değil, Irak içindeki güç dağılımında yeni bir mantığın uzantısı olarak değerlendirilebilir. Son seçimler, bu gruplara silahlı güçlerini siyasi meşruiyete dönüştürmek için tarihi bir fırsat sundu. Bu, Washington Enstitüsü'nün önceki analizlerinde, bu grupların sandığı, sahadaki önceki hakimiyetlerini güçlendirmek için paralel bir yol olarak kullanabilecekleri konusunda uyarıda bulunduğu, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir süreç.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor.

Aslında, bu grupların siyasi nüfuzu artık silahlı kanatlarından ayrı düşünülemez. Zira ikisi de devlet içinde ve ötesinde genişleyen tek bir yapı oluşturuyor. İran yanlısı grupların 2025 seçimlerinde kurmayı başardıkları parlamento bloğu, onlara benzeri görülmemiş bir pazarlık gücü kazandırdı. Bu gücü, yürütme organına kendi koşullarını dayatmak için kullandılar ve aynı zamanda siyasi bir bedel ödemeden silahlı faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan resmi bir koruma sağladılar. Bu geniş koalisyona geçen meclisteki her bir koltukla, silahlı aktörleri hesap verebilir kılmak neredeyse imkansızlaşıyor, çünkü yetkilileri denetlemesi gerekenler, paralel iktidar merkezlerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)

Bu iç içe geçmişlik, enerji tesislerini hedef almayı sadece bir saldırı eylemi değil, aynı zamanda devlet içinde karar verme hakkına sahip olanları belirleyen yasama nüfuzunun bir uzantısı haline getiriyor. İran yanlısı gruplar, SİHA’lar aracılığıyla sert gücü ve aynı zamanda parlamento, medya ve hükümet komiteleri aracılığıyla yumuşak gücü kullandıklarında, nüfuzları karmaşık hale gelir ve enerji dosyası, bu grupların nüfuzlarının sınırlarını ve devletin tepki verme yeteneğini test ettikleri bir arena haline gelir. Bu saldırıların verdiği mesaj sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda ‘enerji dahil stratejik karar alma süreci artık hükümetin tekelinde değil’ şeklinde siyasi bir mesaj.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor. Bu da ‘devletin dilini konuşan bir hükümet ve sahada fiili otorite olarak hareket eden gruplar’ şeklinde melez bir gerçeklik yaratıyor. Bu bağlamda, silahları olanlar, fiilen açıklanmamış bir veto hakkına sahip olduklarından hükümetin herhangi bir güvenlik veya ekonomik reformu uygulama kabiliyeti zayıflıyor.

Irak, yalnızca seçim sonuçlarının değil, sahada araçlar kullanarak fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da etkisiyle yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor.

Bu yolu daha da tehlikeli kılan ise enerji tesislerine yönelik saldırıların, İran yanlısı grupların taktiksel nüfuzdan stratejik nüfuza geçişini ortaya koyması. Bu saldırılar artık duruma bağlı tepkiler değil, Bağdat ile Erbil arasındaki ve Irak ile uluslararası ortakları arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirmek ve kurumsal çerçevelerin dışında önemli sorunları çözmek için kullanılan siyasi baskı araçları olarak karşımıza çıkıyor. Her yeni saldırı ile birlikte, devletin güvenlikle ilgili kararlar üzerindeki tekelinin kalan azıcık kısmını da kaybettiği ve İran yanlısı grupların kendilerini devletin rakibi değil, vazgeçilmez bir ortak oldukları özgüveniyle hareket ettikleri hissi giderek artıyor.

Bu olay, gaz tesisleri, askeri üsler ve stratejik projelerin siyasi müzakerelere hizmet edecek şekilde zamanlanmış saldırılara maruz kaldığı bir ülkede, ‘Irak devleti hala otoritesini geri kazanabilir mi, yoksa siyasi etkinin askeri gücün doğrudan uzantısı olduğu bir modele doğru yapısal bir geçişle karşı karşıya mıyız?’ şeklindeki yıllardır sorulan bir soruyu yeniden gündeme getiriyor. Cevap ise daha karamsar bir tabloya doğru eğilimli görünüyor. Bu tabloda ‘nüfuz cumhuriyeti’ resmi cumhuriyetten daha köklü hale geliyor.

Bu aşama sadece egemenlik kavramını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Irak'taki yönetimin doğasını da yeniden şekillendiriyor. Seçimin sağladığı meşruiyet devlet dışındaki gücü pekiştirmek için kullanıldığında, ülkenin siyasi geleceği parlamentodan çok sahada değişen güç dengesine bağımlı hale geliyor ve kurumların aşınmaya devam ettiği bir yönetim modelinin önü açılıyor. Irak ekonomisinin can damarı olan enerji sektörü ise rakip taraflar arasında kalıcı bir pazarlık kozu haline geliyor.

Irak, sadece seçim sonuçlarının değil, aynı zamanda sahadaki araçlarla fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da yönettiği yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor. Kor mor Gaz Sahası’na yapılan her yeni saldırı, ‘nüfuz cumhuriyetinde’ yaşayan bir ülkenin imajını pekiştiriyor. Güç mantığı devlet mantığının önüne geçiyor ve anayasal kurumların halkın çıkarlarını korumak veya egemenliği muhafaza etmek konusunda yetkinliğini azaltıyor.

Bu tehlikeli aşama, Irak’taki denklemi sadece bir güvenlik sorunu olarak değil, devletin varlığını tehdit eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca Irak’ta yönetim kavramını ve iktidar dağılımını yeniden şekillendiren yapısal bir kriz olarak yeniden okumayı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
TT

Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)

Lübnan Ordusu bugün, Lübnan'ın güneyindeki el-Tayri-Bint Cebeli yolunda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü'ne (UNIFIL) ait bir devriyeye saldıran altı kişinin yakalandığını duyurdu.

Ordu "X" platformunda yayınlanan bir açıklamasında, UNIFIL gücüne yönelik saldırıda bir UNIFIL aracının hasar gördüğünü, ancak personel arasında herhangi bir yaralanma bildirilmediğini ifade etti.

Ordu, UNIFIL'e yönelik herhangi bir saldırının ciddiyetini vurgulayarak, olaya karışanların cezalandırılmasında hiçbir hoşgörü ve müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti.

Ayrıca, UNIFIL'in Litani Nehri'nin güneyinde bulunan bölgedeki temel rolünü, ordu ile yakın koordinasyonunu ve istikrarın yeniden sağlanmasına aktif katkısını vurguladı.

UNIFIL dün yaptığı açıklamada, Güney Lübnan'daki devriyelerinden birine ateş açıldığını, ancak herhangi bir yaralanma bildirilmediğini duyurdu.

Bint Cubeyl yakınlarında devriye gezen üç motosikletli altı kişinin barış gücüne yaklaştığını ve içlerinden birinin aracın arkasına yaklaşık üç el ateş ettiğini açıkladı. Olayda yaralanan olmadı.


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.