DEAŞ’la yaşamanın tehlikeleri ve rejimlerin bu terörü kullanması

Büyük sloganların kılıfı altında saklanan, ‘ücretli’ ve ‘ücretsiz’ cinayetlerin sebep olduğu felaketler ne kadar da korkunç.

‘DEAŞ halifelerinin’ ABD baskınlarıyla öldürülmesi bile örgütü zayıflatmadı. (Reuters)
‘DEAŞ halifelerinin’ ABD baskınlarıyla öldürülmesi bile örgütü zayıflatmadı. (Reuters)
TT

DEAŞ’la yaşamanın tehlikeleri ve rejimlerin bu terörü kullanması

‘DEAŞ halifelerinin’ ABD baskınlarıyla öldürülmesi bile örgütü zayıflatmadı. (Reuters)
‘DEAŞ halifelerinin’ ABD baskınlarıyla öldürülmesi bile örgütü zayıflatmadı. (Reuters)

Refik Huri
DEAŞ artık “Hilafet Devleti” adı altında bir terör örgütü olduğu kadar aynı zamanda bir “marka” da. Terör, tek bir örgütün işi değildir. El-Kaide örgütünün ardından DEAŞ’ın tehlikesine ışık tutulsa da bu örgüt, zayıf tarafların güçlü rejimlere karşı silahıdır. Teröristler ne zaman iğrenç suçlar işlese bu rejimler kendilerini kazançlı hissetti. Masumlara zarar vermede kazançlı, güçlülerin silahıyla parçalanırlarsa öbür dünyada kazançlı, savaş kendileri aleyhinde küreselleştiğinde kazançlı…
Foreign Affairs dergisinde uzman Elliot Ackerman’ın, ABD’nin Afganistan ve Irak’taki savaşları kaybettiği halde teröre karşı savaşı kazandığını söyleyip söyleyemeyeceğine dair sorusu Rusya, Çin, Avrupa ve diğer güçlere ve rejimlere de yöneltilebilir. ABD, Afganistan ve Irak’taki savaşları kazansa bile teröre karşı savaşı kazanamadı. O ve dünyadaki diğer güçler bugün DEAŞ’ın terör operasyonlarını artırmasından bahsediyor.
Irak ve Suriye’de “DEAŞ Hilafetini” “coğrafi” olarak kaybeden DEAŞ, Afganistan’dan Demokratik Kongo Cumhuriyeti’ne, Şam çöllerinden Afrika ormanlarına kadar tüm coğrafyaya yayıldı. Afganistan’da Taliban’dan ayrılan Horasan gurubu, Kongo’da Musa Baluku liderliğindeki Müttefik Demokratik Güçler ve Burkina Faso, Mali ve Nijerya’daki diğer örgütlerde olduğu gibi gerek DEAŞ’a katılarak gerek diğer terör oluşumları tarafından “örgütün etiketi” ödünç alınarak gerek merkeziyetçilik yerine ademi merkeziyetçiliği savunarak ya da birkaç örgüt tarafından isimlerini ve liderliklerini korumakla birlikte DEAŞ’a bağlılık ilan edilerek…
Bunda şaşırtıcı bir şey yok. Mustafa Kemal Atatürk’ün Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılıp Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra kaldırdığı halifeliği yeniden tesis etmek, Şeyh Hasan el-Benna’nın Müslüman Kardeşler hareketini üzerine bina ettiği bir arzu ve çekici bir “fikir”dir. DEAŞ’a karşı savaşan güçler, kendi siyasetlerine hizmet etmesi için bu örgütün efsanelerini ve tehlikelerini kullanıyor. Avrupa ve Asya’dan gelip DEAŞ’a katılan gönüllülerin birçoğu Türkiye’den geçti. Türkiye, terörle mücadele ettiğini söyleyip terörü Fırat’ın doğusundaki Kürt Suriye Demokratik Güçleri ve Türkiye ile Kuzey Irak’taki Kandil dağlarında bulunan PKK ile sınırlıyor. Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi Başkanı Michael McCaul’un geçtiğimiz yıl 460 DEAŞ üyesi öldürdüğünü ve 250’sini tutukladığını belirttiği ABD, güçlerinin Fırat’ın doğusundaki varlığını DEAŞ’a karşı verdiği savaşla meşrulaştırırken Şam, Moskova ve Tahran onu Suriye-Irak-Ürdün sınırındaki et-Tanf bölgesinde DEAŞ’a eğitim vermekle suçluyor. Irak’taki İran yanlısı Haşd-i Şabi gruplarının güçleri, DEAŞ’la savaşmak gerekçesi olmazsa Salahaddin ve Ninova vilayetlerinin kontrolünü nasıl elinde tutabilir? Terörle korkutma ve terör örgütleriyle sindirme, halk devrimleriyle karşı karşıya kalan rejimlerin elinde bir silah değil mi? Böylece bu rejimlerle DEAŞ arasındaki seçimde bu rejimlerin tercih edilmesi garanti altına alınmadı mı?
“DEAŞ’lı halifelerin” Amerika’nın baskınlarıyla öldürülmesi bile örgütü zayıflatmadı. Bağdadi ölünce Ebu İbrahim el-Kureşi, Ebu İbrahim ölünce Ebu’l-Hasan el-Kureşi, Ebu’l-Hasan ölünce, kendisi de suikast listesinde olan Ebu’l-Hüseyin el-Hüseyni geldi. DEAŞ bitmiyor çünkü General Kenneth McKenzie’nin ABD Merkez Kuvvetler Komutanı iken New Yorker’da söylediği gibi “aşırılığa yol açan sebepler giderilmedi.” Hem sonra Irak’ta ABD ve İran’ın mevcudiyeti, terör örgütünün varlığının önemli bir sebebidir. Modernlikle çatışma da Francis Fukuyama’nın dediği gibi “demokratik Avrupa’daki kimlikleri için korkan birçok göçmeni terörist radikallere dönüştürüyor.” Üstelik “yalnız kurtlar” operasyonları da herhangi bir ülkedeki herhangi bir teröristin; Fransa, İngiltere, Almanya, Rusya, ABD ve birçok Ortadoğu ülkesinin tanık olduğu ve olmaya da devam ettiği türde bir operasyon gerçekleştirmesini kolaylaştırdı. Foreign Affairs dergisi yazarı Cynthia Miller-İdris’e göre teröre karşı savaşın ters etkiye sebep olan sonuçlarından biri de “aşırı sağın güçlenmesidir.” Nitekim aşırı sağın fikirleri, ana akım haline geldi ve parlamentolara giren aşırı sağ partiler içinde yerini aldı.
Uzmanlar arasında “terörle yaşamayı öğrenme” çağrısı yapanlar var. Bu, birçok ülkede halkların boğuştuğu sorunlara eklenen bir mesele. Büyük sloganların kılıfı altında gizlenen ücretli ücretsiz cinayetlerin sebep olduğu felaketler ne kadar da korkunç.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



BAE, Gazze Şeridi'nden 188 hasta ve refakatçilerini tahliye etti

Emirlik tarafından yapılan bir tahliye operasyonu (Arşiv-WAM)
Emirlik tarafından yapılan bir tahliye operasyonu (Arşiv-WAM)
TT

BAE, Gazze Şeridi'nden 188 hasta ve refakatçilerini tahliye etti

Emirlik tarafından yapılan bir tahliye operasyonu (Arşiv-WAM)
Emirlik tarafından yapılan bir tahliye operasyonu (Arşiv-WAM)

Birleşik Arap Emirlikleri, Gazze'den 188 hasta ve refakatçilerini hastanelerinde tedavi etmek üzere tahliye ettiğini duyurdu.

Birleşik Arap Emirlikleri haber ajansı (WAM), bu adımın dün gece, BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayid Al Nahyan'ın Gazze Şeridi'nden 1000 yaralı ve 1000 kanser hastası Filistinli çocuğa ülkesindeki hastanelerde tedavi ve sağlık hizmeti sunulması talimatı doğrultusunda atıldığını bildirdi.

WAM, BAE'nin Dünya Sağlık Örgütü ile iş birliği içinde, İsrail'in Ramon havaalanından Kerem Ebu Salim sınır kapısı üzerinden 101 hasta ve 87 aile ferdini taşıyan bir konvoy düzenlediğini ve şu ana kadar toplam sayının 101'e ulaştığını belirtti.

2 bin 634 hasta ve refakatçi

Şarku’l Avsat’ın WAM’dan aktardığına göre, BAE Dışişleri Bakanlığı Kalkınma ve Uluslararası Örgütler Yardımcısı ve BAE Uluslararası Yardım Ajansı Başkan Yardımcısı Sultan Al Şemsi, bu girişim "Birleşik Arap Emirlikleri'nin kardeş Filistin halkına verdiği tarihi desteğin ve Gazze halkının içinde bulunduğu krizde yanlarında durmasının bir parçasıdır. BAE’nin insani yardım girişimleri, Gazze halkının, özellikle de çocuklar, kadınlar ve yaşlıların karşı karşıya olduğu felaketlerin etkilerini hafifletmeye katkıda bulunmaktadır" ifadelerini kullandı.

Şemsi sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu kritik zamanda, BAE Filistinli kardeşlerimize yardım eli uzatmak kara, deniz veya hava yoluyla yardım girişimleri sağlamak için hiçbir çabadan kaçınmayacaktır. Birleşmiş Milletler ve uluslararası ortaklarla yorulmadan çalışmaya devam edecek ve Gazze'deki insani acıyı hafifletme çabalarını desteklemek ve tüm olası yollarla acil, güvenli, engelsiz, yaygın ve sürdürülebilir yardım akışını sağlamak için gerekli çabaları iki katına çıkarmak için öncü ve öncü bir rol oynayacaktır."

Ekim 2023'te başlayan krizden bu yana Gazze Şeridi halkına en fazla destek sağlayan ülkeler arasında BAE'nin ilk sırada yer aldığına ve sağlanan toplam yardımın yüzde 40'ından fazlasını oluşturduğuna dikkat çekti.