Libya’da ortak askeri güç oluşturma yolundaki fırsatlar ve endişeler

Libya askeri ve güvenlik liderleri Tunus'ta bir süre önce düzenlenen toplantılarda bir araya geldiler. (BM misyonu)
Libya askeri ve güvenlik liderleri Tunus'ta bir süre önce düzenlenen toplantılarda bir araya geldiler. (BM misyonu)
TT

Libya’da ortak askeri güç oluşturma yolundaki fırsatlar ve endişeler

Libya askeri ve güvenlik liderleri Tunus'ta bir süre önce düzenlenen toplantılarda bir araya geldiler. (BM misyonu)
Libya askeri ve güvenlik liderleri Tunus'ta bir süre önce düzenlenen toplantılarda bir araya geldiler. (BM misyonu)

Libyalı analistler ve askeri personel tarafından yapılan açıklamalarda  tarafların ortak bir askeri güç oluşturma çabalarına yönelik güven ön plana çıkıyor. Siyasi çözüm yolunu güçlendirmek ve içinde bulunduğumuz yıl genel seçimleri başarılı kılmak için bunu bir ‘fırsat’ olarak görüyorlar. Ancak, oluşumunu engelleyebilecek endişelerin varlığını dışlamıyorlar.
Libyalı kaynaklar, petrol zengini ülkede keskin kutuplaşmanın iki kutbu arasında yıllarca süren kanlı çatışmanın ardından doğu ve batı Libya güçlerinin, diğer taraftan unsurların da katılımıyla askeri güçlerin kendi bölgelerine girişini ne ölçüde kabul ettiğini sorguluyor.
Ülkenin doğusu ve batısından askeri liderlerin katılımıyla Trablus'ta gerçekleşen toplantının etkisi üzerine eski Libya Savunma Bakanı Muhammed el-Barğasi, bunu iyi bir adım olarak nitelendirdi. Barğasi, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Bu güçlerin misyonu, sınır korumasını sürdürmek, özellikle Libya'nın güneyindeki yasa dışı göçü kontrol etmek, ayrıca petrol ve gaz kuyuları ile petrol limanlarını korumak ve kaçakçılığı ve silahların yayılmasını kontrol etmek gibi ortak hayati hedefleri korumak olacaktır.”
Barğasi’ye göre bu çabalar, Komuta ve Kurmay Koleji gibi yüksek askeri eğitim kurumlarını ve Donanma, Hava Kuvvetleri ve Hava Savunma da dahil olmak üzere hafif silahlardaki kolejler ve yüksek akademileri birleştirmeyi içeriyor. Eski askeri yetkili, İtalya ve ABD'nin yasa dışı göçü kontrol altına almak ve paralı asker sorununu çözmek için atılacak her adıma verdiği desteğin büyük önemine vurgu yaptı. Libya'daki Doğu ve Batı güçlerinin, sınırları ve hayati hedefleri koruma, yasa dışı göçü izleme ve kaçakçılıkla mücadele görevlerini yerine getirmek için donatılması gerektiğine işaret etti.
Barğasi, Batılı ortakların ulusal güçlere sağlayabilecekleri desteğin niteliği hakkında şunları söyledi:
"Bu destek, sınırlarda izleme cihazları ve havacılık yoluyla Libya kuvvetlerine kara ve hava keşif sistemleri sağlamayı içermelidir. Çatışmanın tarafları, Çad ve Sudan'dan gelen silahlı ve isyancı grupların Libya'nın güneyindeki şehirlerdeki varlığını reddetme konusunda anlaştılar.”
Benzer şekilde, siyasi analist ve Libya Ulusal Geçiş Konseyi'nin eski başkan yardımcısı olan Abdulhafiz Guka da Şarkul’avsat’a, ortak askeri gücün kurulması konusunda şu değerlendirmelerde bulundu:
“Bu mümkündür. Askeri yapılanmayı birleştirmenin önünde çok fazla engel yok. Ne yazık ki 5+5 de diğer komiteler gibi askeri kurumu birleştirmek, silahlı grupları tasfiye etmek ve üyelerini terhis etmek veya bu kuruma entegre etmek konusunda başarısız oldu.”
Guka, Komite’nin Ekim 2020’de çalışmalarına başlamasından yaklaşık üç yıl sonra, bu görevde çok geç kaldığını söyledi. Ancak, ülkenin orta bölgesinde ateşkesin sürdürülmesi, uluslararası karayolunun açılması ve doğu ile batıdaki Libya şehirleri arasındaki bazı sorunların çözülmesi ve şu ya da bu taraftaki tutuklulardan bazılarının serbest bırakılması dosyasında elde ettiklerini kabul etti.
Askeri komitenin oluşturulması ile ilgili en önemli meselenin tüm silahlı grupları sınırlayıp, rehabilitasyon, terhis ve askeri kuruma entegrasyon ile ilgilenmek üzere eksiksiz bir ulusal program hazırlığı içinde karargahını, ekipmanını ve komutanlarını bilmek olduğuna dikkat çeken Guka bunun daha önce başarılamadığını ifade etti.
Abdulhafiz Guka, müşterek kuvvet oluşturmaya yönelik toplantıların geleceğine ilişkin de şunları söyledi:
“Bu hedefin önünde kesinlikle bir engel yok ve inanıyorum ki ister Tunus'ta ister Libya'nın içinde olsun, Sirte şehrinde, BM misyonunun huzurunda yapılan son toplantılar daha önce gerçekleşti. Pek çok soru yanıtlandı. Komite toplantıları başladığı sürece, herhangi bir siyasi çözümü garanti altına almak için güvendiğimiz bu ortak gücün oluşumunu göreceğimize inanıyorum.”
Abdulhafiz Guka, askeri ve siyasi dosyalar arasındaki bağlantı hakkında ise şu değerlendirmede bulundu:
“Krizi çözmeye yönelik birçok girişime tanık olduk. Bunların hepsi, kriz sona ermek üzereyken savaşın fitilini ateşleyen silahlarla ve silahlı gruplarla çarpıştı. Müşterek gücün oluşturulması ve askeri kurumun doğuda ve batıda birleştirilmesiyle, siyasi krizi çözmek için her türlü çabayı başarıya ulaştırabileceğiz.”
Libyalı analist, çözümün ‘önce askeri teşkilatın birleştirilmesinde ya da iki yolun aynı zamanda gerçekleştirilmesinde yattığına inanıyor. Bu iki yolun, askeri ve Birleşmiş Milletler öncülüğünde siyasi çözüm yolları olduğunu, çatışmanın taraflarından herhangi birine anayasal bir kurala veya seçim yasalarına herhangi bir görev veya iş atamadan seçimlerin yapılması için net mekanizmaları ve belirli bir takvimi olan bir yol haritası gerektirdiğini vurguladı. BM Temsilcisi Abdullah Bathiliy’nin bahsettiği üst düzey yönlendirme komitesi atanmasıyla, bu görevle ve uluslararası güvencelerle, birleşik bir ordu ve güvenlik gücü altında seçimleri denetleyecek ve bu krizi sona erdirecek.
Doğu ile Batı arasında ortak bir askeri güç kurulması konusunda iyimser bir hava hâkim olsa da Libya kaynakları endişelerini gizlemiyor.
Libyalı bir kaynak konuya dair şu soruları yöneltti:
“Doğu Libya'daki aktörler, petrol limanlarını güvence altına almak için batı bölgesinden unsurlar da dahil olmak üzere ortak bir gücün ülkeye girişini kabul edecekler mi? Aynı şekilde: Batı Libya'daki aktörler, Trablus'taki Mellitah petrol ve doğal gaz kompleksinin güvenliğini sağlamak için ülkenin doğusundan gelen unsurlar da dahil olmak üzere bir askeri gücün girişini onaylayacaklar mı? Yoksa sadece güneyle mi sınırlı kalacak?”
Kaynak ayrıca başlangıcın güneyde olacağını ama bunun yeterli olmadığını söyledi. Devam eden toplantıları, 5+ 5 Komitesi ile iş birliği içinde, Berlin Konferansı’ndan çıkan güvenlik çalışma grubu görüşmelerinin takip etmesi gerektiğini kaydetti.



İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
TT

İsrail, yakıtı silaha dönüştürerek Gazze'yi yaşanmaz hale getiriyor

Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)
Gazze'de yakıt, hayatı aniden durdurabilecek bir silaha dönüştü (AFP)

İzzeddin Ebu Ayşe

Gazze'de dizel yakıt ve mutfak gazı artık sadece lambaları yakmak ve makineleri çalıştırmak için kullanılan hammaddelerden ibaret değil. Yakıt tankerlerinin Gazze Şeridi'ne girişini engellemek artık sadece bir enerji krizi yaratmakla kalmıyor, bu sorunu, belirsiz bir gelecekle karşı karşıya olan savaş halindeki bir şehrin siyasi sahnesini yönetmek için stratejik bir silaha dönüştürüyor.

Gazze'de yakıt, hastanelerden su istasyonlarına, moloz kaldırma kamyonlarına ve hatta yerinden edilmiş kişilerin çadırlarına kadar hayatı aniden durdurabilen bir silaha dönüştü. Enerji, ekonomik bir kaynaktan, Gazze Şeridi'ndeki güç dengesini yeniden düzenleyen ve onu tamamen İsrail'in eline bırakan siyasi bir silaha dönüştü.

Sınırlı yakıt tankları

Hamas ve İsrail arasında ABD’nin arabuluculuğunda imzalanan ateşkes anlaşmasına göre Tel Aviv’in Gazze Şeridi’nin tüm sınır kapılarını açması ve her gün 600 ticari kamyonun Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermesi gerekiyor. Bu kamyonların dörtte biri dizel yakıt ve mutfak gazı taşıyan yakıt tankları.

Gazzeliler anlaşmayı memnuniyetle karşılarken Gazze Şeridi'nde hayatın yavaş yavaş normale döneceğini umuyordu, ancak gerçekte bunun tam tersi oldu. Tel Aviv, yakıt ithalatını kısıtladı ve bazen günlerce engelledi, bu da dizel ve mutfak gazı kıtlığı nedeniyle ekonomik durumu daha da kötüleştirdi.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofis Müdürü İsmail es-Sevabite, Gazze Şeridi’nin gerçekte ihtiyacı olan yakıtın sadece yüzde 16'sının Gazze'ye girdiğini, İsrail'in ateşkesin başlamasından bu yana toplam 660 mutfak gazı tankının girişine izin vermesi gerekirken, sadece 104 tankın girişine izin verdiğini söyledi.

Her gün çekilen çile

Yakıt ihtiyacı ile İsrail sınır kapılarından getirilen miktar arasındaki önemli fark, çok yönlü bir insani kriz yarattı. Gazze Şeridi'ndeki yakıt kıtlığı artık geçici veya acil bir kriz değil, hayatın her alanını etkileyen günlük bir çileye dönüştü.

drgthy
Gazze halkı, yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor (AFP)

Gazze halkı, artık basit bir operasyonel sorun olmaktan çıkıp şehrin altyapısını tehdit eden bir krize dönüşen yakıt kıtlığı nedeniyle karmaşık bir kriz döngüsü içinde yaşıyor. Hastaneler hizmet dışı kalırken enkaz kaldırma ve yol temizleme çalışmaları çok yavaş ilerliyor. Aileler yemek pişirmek ve su temin etmek için ilkel çözümlere başvuruyor ve kamyonlar hareket edemediğinden sokaklarda çöpler birikiyor.

Belediye hizmetleri aksadı

Gazze Belediyesi Sözcüsü Husni Muhanna, dizel yakıt sıkıntısının belediyelerin hizmet sunma kapasitesini azalttığını ve temel tesislerin işleyişini kısıtladığını söyledi.

Muhanna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ateşkesin ardından en zor dönemlerden birini yaşıyoruz. Yakıt krizi, çoğu hizmetin neredeyse tamamen durmasına neden oldu ve artık su kuyuları, pompa istasyonları ve hizmet merkezleri gibi temel tesislerin çalışması için gerekli yedek jeneratörleri çalıştıramıyoruz.”

Belediye, yolları temizlemek ve hasarlı yolları onarmak için makineleri, su nakil araçlarını, kanalizasyon araçlarını ve katı atıkları toplamakla görevli araçları çalıştırmak için acilen yakıta ihtiyaç duyduğunu belirten Muhanna, “Ateşkesin başlamasından bu yana belediyelere ulaşan yakıt, yolları temizlemek ve yerinden edilmiş kişilerin yaşamlarını kolaylaştırmak için sadece beş gün yetebilir” dedi.

Hastaneler kapandı

Daha da vahim olansa, dizel sıkıntısı nedeniyle bir hastane ve tüm tesislerinin kapanmış olması. Gazze'deki el-Avde Hastanesi'nin sunduğu tüm tıbbi hizmetler, dizel tankının boşalması nedeniyle jeneratörün çalışmayı durdurmasının ardından askıya alındı.

Şifa Tıp Kompleksi Genel Müdürü Muhammed Ebu Silmiye, Şifa Tıp Kompleksi'nin 48 saatten fazla yetecek kadar yakıtı olmadığı için birkaç hayati öneme sahip hastane ve sağlık tesisinin birkaç saat içinde kapanma riskiyle karşı karşıya olduğunu söyledi.

Gazze'de kapasitesinin üzerinde çalışan dört ana hastane bulunuyor. Şifa Tıp Kompleksi günde yaklaşık 2 bin 600 litre yakıta ihtiyaç duyuyor. Aksa Şehitleri Hastanesi'nin ihtiyacı 2 bin 100 litre, Nasır Hastanesi'nin ihtiyacı ise yaklaşık 5 bin litre. Avde Hastanesi'nin asgari tıbbi hizmetlerin devamını sağlamak için günlük temel ihtiyacı yaklaşık 2 bin 600 litre, ancak ihtiyaçları olan bu miktardaki yakıta ulaşamıyorlar.

Ebu Silmiyi'ye göre sağlık personeli sıkı bir yakıt kısıtlama politikası uygulamak zorunda kalırken sadece yoğun bakım üniteleri ve ameliyathaneler için kullanılıyor.

Avde Hastanesi faaliyetlerini durdurduğunda, her gün yaklaşık 3 bin kişi sağlık hizmetlerinden mahrum kaldı ve planlanmış ameliyatlar, doğum hizmetleri (günde yaklaşık 60 vaka) ve çocuklara yönelik klinik bakım hizmetleri tamamen askıya alındı.

Karaborsa

Gazze sakinlerinden Samira, kadınların mutfak gazı kıtlığı nedeniyle büyük zorluklarla karşı karşıya olduğunu söyledi. Çadırının yakınlarında odun kullanmak zorunda kaldıkları için yemek pişirmenin zorluğundan bahseden Samira’ya göre bu durum, çocuklara zarar veren yoğun dumanın çıkmasına neden oluyor. Eskiden normal bir rutin olan yemek pişirmek, bitmeyen bir savaşta küçük bir mücadeleye dönüştü.

Bir diğer Gazzeli olan taksi şoförü Sami, karaborsadan yakıt almak zorunda olduğu için dizel yakıt bulmakta çok zorlandığını söyledi. Sami, dizel kıtlığının, mevcut miktarın azlığı nedeniyle fiyatların sürekli yükselmesine katkıda bulunduğunu belirtti.

Enerji, siyasi karar alma anlamına geliyor

Çağdaş çatışma literatüründe, ekonomi profesörü Mazen el-Acla, yakıtın temel hizmetlerin sunulmasını engelleyen bir silah olarak adlandırıldığını, elektrik, su ve yakıt gibi sivil altyapının askeri olmayan baskı araçları olarak kullanıldığını söyledi.

Acla, şunları söyledi:

“Gazze örneğinde, bu kısıtlamanın gerçek etkisi somut siyasi sonuçlar doğurmaya yetiyor, çünkü enerji, kontrolü elinde tutan tarafların silahlı güce başvurmadan rakiplerinin kararlarını yönlendirmelerini sağlıyor. Yakıt, siyasi kontrolün en önemli araçlarından biri haline geldi ve her dizel tankeri, ölüm-kalım mücadelesinde bir karta dönüştü.”

Gazze'deki enerji modelinin, yakıtın sadece yanıcı bir malzeme değil, aynı zamanda en ölümcül koz olduğunu kanıtladığını vurgulayan Acla, çünkü her damla dizelin kontrolünün sadece hastanelerdeki hizmetlerin askıya alınması tehdidi oluşturmakla kalmayıp, İsrail'e bağımlı kalma sistemini de sürdürdüğünü açıklıyor.

Bu yüzden Gazze'ye giren yakıta uygulanan kısıtlama, temel kaynakları kontrol eden bir pazarlık kozu ve gerçek bir siyasi baskı aracı olarak kullanıyor. Dolayısıyla Gazze Şeridi’nde hayat, ‘ya yakıt ya da ölüm’ şeklinde basit bir denklem haline geldi.


UNICEF: 2025, açlık ve savaş nedeniyle milyonlarca çocuk için en kötü yıl oldu

Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
TT

UNICEF: 2025, açlık ve savaş nedeniyle milyonlarca çocuk için en kötü yıl oldu

Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)
Bir hayır kurumunun Han Yunus'taki aşevinden sıcak yemek almak için bekleyen Filistinli kız çocuğu (Reuters)

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), 2025 yılında açlık, savaş ve hastalıkların milyonlarca çocuğun hayatını etkilediğini açıkladı.

UNICEF’in yıllık raporuna (2025) göre, Ukrayna ve Sudan gibi çatışma bölgelerindeki çocuklar her gün ölüm riskiyle karşı karşıya bulunuyor.

UNICEF'in Almanya sorumlusu Christian Schneider, geçen ay Ukrayna’daki aileleri ziyaret ettiğini belirterek, “Savaş bölgelerindeki çocuklar, hak ettikleri bir çocukluk yaşamaktan tamamen uzak” dedi.

Şarku’l Avsat’ın Alman haber ajansı DPA’dan aktardığına göre Schneider, çocukların yaşamlarının gece gündüz korku içinde geçtiğini, pek çoğunun depresyon, uyku bozuklukları ve büyüme geriliği yaşadığını bildirdi. Schneider ayrıca, Ukrayna’da okulların ve oyun alanlarının sürekli bombardımana maruz kaldığını vurguladı.

UNICEF, Sudan ve Gazze Şeridi’nde bir yıl içinde iki ülkede de kıtlık yaşandığını ilk kez kaydetti. Kuruluş, her iki durumda da kıtlığın savaş ve çatışmalar nedeniyle insan kaynaklı olduğunu belirtti.

gr
Yetersiz beslenme sorunu yaşayan iki yaşındaki bir Filistinli çocuk (AFP)

Sudan’ın Darfur bölgesinde 2024 ve 2025 yıllarında kıtlık gözlemlenirken, Gazze Şeridi’nde 2025 yazında savaş ve abluka nedeniyle yardım ulaştırılamayan bazı bölgelerde kıtlık ilan edildi. Şu anda resmi olarak kıtlık olmasa da durum hâlâ kritik; bölgede 100 bin çocuk ciddi gıda güvensizliğiyle karşı karşıya bulunuyor.

Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde ise bu yılın ilk dokuz ayında çocuklara yönelik 35 binden fazla cinsel şiddet vakası kaydedildi. Ülke ayrıca son 25 yılın en ciddi kolera salgınıyla mücadele ediyor.

Schneider, “Çocukların açlık ve yoksulluk içinde olması, bizi şaşırtan doğal bir felaket değil; küresel politikalarımızın ve toplumlarımızın çocuklara karşı ciddi bir başarısızlığını yansıtıyor” dedi. Schneider, çocukların bu çatışmalardan tamamen masum olmalarına rağmen bedelini en ağır şekilde ödediklerini vurguladı.

scdfg
Sudan'ın Güney Kordofan eyaletinde bulunan Ummu’r Rahme Hastanesi'nin çocuk koğuşunda ciddi derecede yetersiz beslenen çocuğunu kucağında taşıyan bir anne (Reuters)

UNICEF, kriz ve çatışma bölgelerindeki çocuk sayısının daha önce hiç bu kadar yüksek olmadığını belirtti. Kuruluşa göre, her beş çocuktan biri bu koşullarda yaşıyor; bu oran, 1990’ların ortalarındaki sayının neredeyse iki katına tekabül ediyor.

Birleşmiş Milletler (BM) ayrıca çocuk haklarının ciddi ihlalleri ve insani yardım çalışanlarına yönelik saldırılarda rekor seviyeye ulaşıldığını açıkladı. 2024 yılında 41 bin 370 ağır ihlal belgelendi; bu, bir önceki yıla göre yüzde 25 artış anlamına geliyor. 2025 verileri henüz açıklanmadı, ancak UNICEF mevcut krizler ışığında iyileşme beklemiyor.

UNICEF, etkili yardım programlarının, en zor koşullarda bile hayat kurtarmada ve çocuklara daha iyi bir gelecek sunmada başarılı olduğunu vurguladı. Kuruluş, 2026’nın da büyük zorluklar barındıracağını belirterek, çocukları korumak için tüm çabalarını sürdürmeye devam edeceğini duyurdu.


Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
TT

Hizbullah'tan silahlarını İsrail’e değil Lübnan devletine teslim etmesi isteniyor

Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)
Mercuyun bölgesinde kimlik kontrolü yapan Lübnan askerleri (Reuters)

Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım’ın silah bırakmayı reddetmesi ve Lübnan yönetimini, silahların ABD ve İsrail lehine toplanmak istendiği suçlamasıyla hedef alması, bir dizi soruyu gündeme getirdi. Bu soruların başında, Kasım’ın açıklamalarını ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen zirvenin arifesinde yapmasının nedeni geliyor. Netanyahu’nun, Hizbullah’ın askeri kapasitesini yeniden kazandığı gerekçesiyle Trump’ı savaşı genişletmeye ikna etmeye çalıştığı bir dönemde gelen bu çıkışın, İran’a siyasi destek sağlamak amacıyla Beyaz Saray’a mesaj iletmeyi hedefleyip hedeflemediği de tartışılıyor. Bu değerlendirmeler, Washington’un Tahran’la müzakerelere yeniden dönülebileceğine dair imalarına paralel olarak yapılıyor. Kasım’ın tutumunun iç siyasete yansımaları da dikkat çekiyor. Açıklamalar, Litani Nehri’nin güneyinde ordunun ilk aşamadaki konuşlanmasını değerlendirecek ‘mekanizma’ komitesinin (Ateşkesi Denetleme Komitesi) toplantısı yaklaşırken geldi. İsrail’in sınır hattındaki bazı tepeleri işgal etmeyi sürdürmesi nedeniyle bu konuşlanma henüz uluslararası sınıra kadar tamamlanabilmiş değil.

Öte yandan Bakanlar Kurulu’nun, yeni yılın ilk haftasının sonunda, Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel’in Litani’nin güneyinde birinci aşama kapsamında yapılanlara ilişkin raporunu ele almak üzere toplanmaya hazırlandığı bildiriliyor. Bu çerçevede, bakanlık kaynakları Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada, ordunun ikinci aşamada Litani’nin kuzeyinden el-Evveli hattına kadar yayılmasının, Bakanlar Kurulu’nun Heykel’in raporuna vereceği değerlendirmeye bağlı olduğunu belirtti. Kaynaklar, Lübnan’ın, ateşkes anlaşmasının Fransa ile birlikte garantörü olan ABD’den, eş zamanlı adımların uygulanmasına ilişkin verdiği taahhütleri yerine getirmesini talep etmeyi sürdürdüğünü, ancak Netanyahu’nun iş birliği yapmayı reddetmesi üzerine Washington’un tutumunda geri adım attığını ifade etti. Kaynaklar, Başbakan Nevvaf Selam’ın ikinci aşamaya geçiş hazırlıklarının yapıldığını açıklamasına rağmen, uygulamaya ilişkin net bir takvim vermemesinin, kararın Heykel’in raporu ışığında Bakanlar Kurulu’na ait olmasından kaynaklandığını vurguladı. Bu yaklaşımın, Trump’ın Netanyahu ile yapacağı görüşme öncesinde Beyaz Saray’a iletilmek istenen bir mesaj taşıdığı; mesajda Lübnan’ın silahların tek elde toplanmasına yönelik aşamalı plana bağlılığının teyit edildiği kaydedildi. Kaynaklar ayrıca, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Lübnan’ı savaş ihtimalinden uzak tutmayı başarmasının tesadüf olmadığını, bunun başta ABD yönetimiyle yürüttüğü temasların bir sonucu olduğunu belirtti. Bu durumun, Trump’ın Netanyahu üzerinde baskı kurarak savaşı genişletme yönündeki eğilimlerini frenleyebileceğine dair bir beklentiye işaret ettiği ifade edildi.

yu
İsrail’e ait bir insansız hava aracı (İHA) tarafından hedef alınan bir otomobilin yakınında bulunan Lübnan askerleri (EPA)

Ancak kaynaklar şu soruları da gündeme getirdi: “Kasım, ABD-İsrail zirvesinin sonuçlanmasını bekleyip ortaya çıkacak tabloya göre pozisyon almak yerine neden acele etti? Neden siyasi söylemin dozunu yükselterek, silahların tek elde toplanmasını talep ettiği için devleti ABD ve İsrail adına hareket etmekle suçlayarak süreci erkenden tüketti? Bu tutumunu açıklamadan önce, Cumhurbaşkanı Avn’a sahip olduğu endişe ve kaygıları, doğrudan iletişim olmadığı için, aralıklı diyalog yürüttüğü Direnişe Vefa Bloğu Başkanı Milletvekili Muhammed Raad aracılığıyla iletti mi?” Kaynaklar ayrıca Kasım’a, “Artık hiçbir şey vermeyeceğim” sözleriyle neyi kastettiğini de sordu. “Daha fazla taviz için siyasi bir bedel mi istiyor? Oysa özellikle Litani’nin güneyinde atılan adımlar, en azından Lübnan tarafı açısından ateşkesin sağlanmasına yol açtı. Bu düzenlemeler Hizbullah’ın ısrarı üzerine kabul edildi ve Hizbullah, müttefiki Meclis Başkanı Nebih Berri’ye yetki vererek, o dönemde ABD’li arabulucu Amos Hochstein ile varılan mutabakata onay verdi; herhangi bir hoşnutsuzluk da dile getirmedi. Peki şimdi devleti, İsrail ve ABD lehine çalışmakla suçlayarak niyetler üzerinden yargılamak mı istiyor? Oysa kendisinden istenen, Lübnan’a ilişkin uluslararası kararları ve Taif Anlaşması’nı desteklemesiyle uyumlu biçimde silahlarını devlete devretmesidir; kimse ondan bunu İsrail ya da ABD’nin yararına yapmasını talep etmemiştir.”

Diğer yandan siyasi kaynaklar, Kasım’ın suçlamalarına yanıt olarak, eldeki bilgilere göre devletin ‘Hizbullah’tan silahlarını İsrail ve ABD’ye teslim etmesini istemediğini, aksine Hizbullah’tan elinde kalan silahları devlete bırakmasının talep edildiğini’ vurguladı. Bunun amacının, yalnızca Ateşkesi Denetleme Komitesi ile sınırlı kalmayan ve Washington’a uzanan müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirmek olduğu belirtildi. Zira ABD’nin, Tel Aviv’i ateşkesin uygulanmasına zorlamayı taahhüt ettiği, bunun da Hizbullah’ın askerî kapasitesini yeniden kazandığı iddiasıyla savaşın genişletilmesine gerekçe oluşturulmasının önüne geçmeyi hedeflediği ifade edildi. Kaynaklar, Hizbullah’ın silahlarını devlete teslim etmesi halinde, İsrail’in Mayıs 2000’de Güney Lübnan’dan çekilmesinin ardından uygulanması gereken ve yasa dışı silahların toplanmasını öngören 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararına verdiği desteği de fiilen yerine getirmiş olacağını kaydetti. Siyasi kaynaklar şu soruyu yöneltti: “Hizbullah, silahlarını elinde tutarken, devletin tüm topraklarda egemenliğini tesis etmesini öngören 1701 sayılı kararı; silahlı grupların silahsızlandırılmasını içeren 1559 sayılı kararı ve Lübnan-Suriye sınırının kara ve denizden denetlenmesi ile kaçakçılığın önlenmesini hedefleyen 1680 sayılı kararı desteklediğini nasıl iddia edebilir?”

dfvgh
Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım (Reuters)

Kaynaklar, Kasım’ı eleştirirken, “Kasım’ın devleti suçlamak yerine hükümetteki iki bakanını geri çekmesi gerekirdi; zira zıt çıkarların tek çatı altında bir arada bulunması uygun değil. Oysa Kasım’ın suçlamaları, kabine açıklamasına ve özellikle devletin silah tekelini öngören maddelere onay vermesiyle çelişiyor. Daha sonra ise hükümete karşı tavır aldı” değerlendirmesinde bulundu. Kasım’ın gerilimi artırıcı tutumuyla devleti zor durumda bıraktığını vurgulayan kaynaklar şu ifadeleri kullandı: “Önceki bir açıklamasında Kuzey Filistin’deki yerleşimcilere silahlarının sadece kendini savunma amacı taşıdığını ve saldırı amacı gütmediğini güvence olarak vermişti. Peki bu durumda askerî kapasitesini yeniden kazanmasının yönü nereye olacak? Netanyahu’ya bahane sağlamak zorunda mıydı?” Ayrıca, Lübnan’ın Kasım’ın bu tutumları nedeniyle ‘maddi ve insani maliyeti ölçülemez bir bedel ödediği’ belirtildi. Bunun, Hizbullah’ın Gazze’ye tek başına destek vermesinden kaynaklandığı ve hükümetin, saldırının Lübnan’da yarattığı etkileri gidermeye çalıştığı kaydedildi. Öte yandan hükümetin, yıkılan köylerin yeniden inşasının, silahların devlete teslim edilmesi koşuluna bağlandığı ifade edildi. Bu durum, ordunun desteklenmesi amacıyla uluslararası konferansın hızlandırılmasının önünde bir engel olarak gösterildi. Kaynaklar, Paris’te yapılan hazırlık toplantısında konferansın önümüzdeki şubat ayında yapılmasının planlandığını, ancak zaman ve yerin silahların tek elde toplanması koşuluna bağlı olduğunu belirtti. Kasım’ın, devlete destek vermek yerine fırsatı kaçırarak, Washington ile müzakerelerde Lübnan’ın elini güçlendirecek desteği sağlamadığı ifade edildi. Popülist tavrının, siyasi bir bedel arayarak hem yerel hem de uluslararası alanda herhangi bir fayda sağlamayacağı; istikrarın sağlanması için silahların devlete tesliminin zorunlu olduğu vurgulandı. Kaynaklar ayrıca, Kasım’ın hükümet ve muhaliflerle çatışmaya girmesinin siyasi bir macera olabileceğini ve vaat edilen yardımlar sağlanmadığı sürece Şii kamuoyunu tatmin edemeyeceğini kaydetti.