Suudi Arabistan-İran anlaşması Mısır-İran normalleşmesinin önünü açar mı?

Kahire, Riyad-Tahran ilişkilerinin bölgesel bağlamına geri dönmesini memnuniyetle karşılarken kaynaklara göre herhangi bir siyasi yakınlaşmadan önce davranışlar gözlemlenecek

İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP
İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP
TT

Suudi Arabistan-İran anlaşması Mısır-İran normalleşmesinin önünü açar mı?

İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP
İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP

Ahmed Abdulhakim
Riyad ile Tahran arasında Çin'in arabuluculuğunda 10 Mart'ta varılan anlaşmayla 7 yıl aradan sonra diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılacağı duyuruldu.
Bu anlaşma, Mısır ile İran arasında 40 yılı aşkın bir süre önce kopan diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasının önünü açabilecek benzer bir adımın atılabileceğinin sinyalini verdi. 
Öncelikle Mısır ile İran arasında diplomatik ilişkilerin onlarca yıldır kurulmasına engel olan tartışmalı dosyaların çözülmesi gerektiğini vurgulayan Mısırlı kaynaklara göre, bölgede yaşanan hızlı gelişmeler, Mısır-İran ilişkilerine farklı bir yaklaşımı, diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması yönünde hızlı bir ilerlemenin önünü açmadan önce daha gerçekçi bir yaklaşım gerekiyor.
Aynı kaynaklar, bir yılı aşkın bir süre önce başlayan Rusya-Ukrayna savaşının çoğu ülkeye dayattığı yeni değişikliklerden söz ederken bu değişikliklerin daha sonra bu ülkeleri denklemleri yeniden gözden geçirmeye, sıcak dosyaları soğutmaya ve aktif güçler arasındaki anlaşmazlıkları sona erdirmek için seçenekler benimsemeye ittiğini belirttiler.
Mısır'ın, İran'da 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nden sonra sürgün edilen İran Şahı'nı kabul etmesinin ardından Kahire ile Tahran arasındaki ilişkiler gerildi, iki ülke arasında düşmanlık oluştu.
İran'ın yeni yöneticileri, Mısır'ın İran Şahı'na ev sahipliği yapmasını 'düşmanca bir davranış' olarak değerlendirdiler.
Ayrıca Kahire, özellikle İran'ın 'devrim ihracı' çabalarının ardından Tahran'ı bölgenin güvenliğine karşı bir tehdit ve bölgedeki istikrarsızlığın kaynağı olarak görmeye başladı.
Aşırılık yanlısı ve dini grupları teşvik etti ve Tahran'daki ana caddelerden birine eski Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın katili Halid İslambuli'nin adının verilmesi iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden kurulmasının önündeki engellerden biri oldu.

Kahire, Riyad ve Tahran arasındaki anlaşmayı nasıl gördü?
Mısırlı diplomatik kaynaklarından biri, Suudi Arabistan-İran anlaşmasının şaşırtıcı olmadığını söyledi.
Kaynağa göre Arap Körfezi bölgesinde son iki yıldır ateşkese dair düşünceler hakimdi, çünkü bu düşünceler, Irak ve Umman Sultanlığı'nın arabuluculuğunda Riyad ile Tahran arasındaki müzakere turlarında açıkça görülüyordu.
Kahire'nin anlaşmayla ilgili düşüncesinin daha ziyade bölgesel yansımalarla ilgili olduğunun altını çizen kaynak, Kahire'nin, anlaşmanın Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da ve Yemen'de yaşanan bölgesel gerilimlerin azalmasına yol açacağını düşündüğünü söyledi.
Kahire'nin Suudi Arabistan-İran anlaşmasındaki gelişmeleri ve bunun somut olumlu sonuçlara yol açıp açmayacağını yakından izlediğini belirten aynı kaynak, Kahire'nin böylece İran'la ilişkilerin geleceğine dair daha gerçekçi bir vizyon belirleyebileceğini söyledi. 
Kaynak, Mısır güvenlik servislerinin, İran'ın devrimini Arap dünyasına ihraç etme fikrinden vazgeçmemesinin yanı sıra dini ve siyasi Şiiliğin genişlemesine ve Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale olasılıklarına ilişkin meşru güvenlik endişeleri olduğuna işaret etti.
Suudi Arabistan ve İran, 10 Mart'ta Çin'in arabuluculuğunda aralarındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması ve en geç iki ay içinde büyükelçilik ve temsilciliklerinin yeniden açılması konusunda anlaştı.
Ülkelerin egemenliğine ve iç işlerine karışmamaya saygı gösterilmesini teyit eden iki ülke ayrıca aralarında 2001 yılında imzalanan güvenlik iş birliği anlaşması ile 1998 yılında ekonomi, ticaret, yatırım, teknoloji, bilim, kültür, spor ve gençlik alanlarında iş birliğine ilişkin imzalanan genel anlaşmanın hayata geçirilmesinde mutabık kaldılar.  
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsünün ağzından Riyad-Tahran anlaşmasına dair değerlendirmede bulunan Kahire, anlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirirken anlaşmanın bölgedeki tansiyonun düşürülmesine katkıda bulunmasını umduğunu belirtti.
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, "Bu, önemli bir adım. Suudi Arabistan'ın bölgesel ilişkilerdeki gerilimi ortadan kaldırma yaklaşımı takdirle karşılanmaktadır" denildi.
Açıklamada Suudi Arabistan'ın, ülkelerin egemenliğine saygı duyulmasını, diğer ülkelerin iç işlerine karışılmamasını, iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesini ve güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesini öngören Birleşmiş Milletler Şartı'nın ilkelerine bağlılığını bir kez daha teyit ettiği vurgulandı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmed Fehmi, Kahire'nin, bu gelişmenin İran'ın bölgesel ve uluslararası politikaları üzerinde olumlu bir etkisi olmasını sabırsızlıkla beklediğini ve ilişkilerin gidişatını bölge halklarının refah ve kalkınma özlemlerini karşılayacak şekilde iyileştirmek amacıyla iş birliği fırsatlarını artırmak ve aralarındaki olumlu iletişimi güçlendirmek için bölge ülkelerinin meşru güvenlik endişelerini dikkate alan bir politika izlemesi için bir fırsat oluşturduğunu söyledi. 
Aynı görüş, Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından da dile getirildi.
Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasına yönelik anlaşmanın ilgiyle takip edildiği ve bunun bölgedeki gerginliğin azaltılmasına, istikrarın temellerinin güçlendirilmesine ve Arap ülkelerinin ulusal güvenliklerinin korunmasının yanı sıra bölge halklarının refah, gelişme ve istikrar özlemlerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmasının beklendiği belirtildi. 

Kahire'nin Tahran'a bakışı
Tahran'ın geçen aylarda Kahire ile yakınlaşmaya yönelik tutumları, aralarındaki ilişkileri geliştirmeyi istediğine dair açıklamaları ve çeşitli diplomatik kanallar aracılığıyla doğrudan ve dolaylı mesajlarla önümüzdeki dönemde iki ülke arasında bir müzakere turu başlayabileceğinin sinyalini vermesi dikkati çekti.
İran Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan, geçtiğimiz aralık ayında Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin Kahire ile Tahran arasında bir diyalog başlatma önerisini memnuniyetle karşıladı.
Abdullahiyan, Sudani'nin önerisiyle ilgili açıklamasında, "Irak Başbakanı, Ürdün'de, 2. Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı'nın oturum aralarında yaptığımız görüşmede, İran ile Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereleri başlatma ve böylece Tahran ve Kahire arasındaki ilişkilerin güçlenmesini sağlama arzusunu dile getirdi" ifadelerini kullanırken öneriyi memnuniyetle karşıladığını da sözlerine ekledi.
Abdullahiyan, şubat ayı sonlarında "İran'ın Ürdün ve Mısır ile ilişkilerinde önümüzdeki dönemde birtakım gelişmeler olacağını" söyledi.
İran'ın Al-Vefagh gazetesine konuşan Abdullahiyan, "Tahran, bölgedeki komşu ülkelerle kesintisiz görüşmelerle gelecekte daha fazla açılımda bulunma, yanlış anlamaları ortadan kaldırma, Mısır ve Ürdün dahil bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirip güçlendireme şeklinde olumlu bir vizyona sahip" dedi.
İran ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasının, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin dış politikası olduğunu da kaydetti.
Daha önce Kahire'deki İran'ın Mısır'daki Çıkarlarını Koruma Dairesi Başkanı olan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Suudi Arabistan-İran anlaşmasının ardından yaptığı açıklamada, İran ve Mısır arasındaki ilişkilerin yeniden başlatılması çağrısını yineledi.
Mısır'ın bölgenin önemli ülkelerinden biri olduğunu vurgulayan Kenani, her iki ülkenin de birbirinin önemine inandığını ve bölgenin onların rolüne ihtiyacı olduğunu kaydetti.
Amman'da İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında kısa ve olumlu bir görüşme gerçekleştiğini söyleyen Nasıri, Ürdün'ün geçtiğimiz yılın sonlarında ev sahipliği yaptığı 2. Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı'na atıfla Ürdün'ün "ilişkilerin geliştirilmesinin takipçisi" olduğunu belirtti. 
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mısır ile ilgili olarak, ilişkileri geliştirmek için yeni adımlar atılması gerektiğine inanıyoruz. Fakat ülkeler arasındaki ilişkilerin ikili çerçevede olması ve karşı tarafın ne istediğinin anlaşılması gerekiyor."
Bir diğer açıklamada, ülkesinin dost ülkelerle ilişkilerini geliştirmek ve aralarındaki sorunları ve yanlış anlamaları çözmek istediğini belirten Kenani, Mısır'ın da bu ülkelerden biri olduğunu ve Tahran'ın Kahire dahil diğer başkentlerle ilişkileri geliştirmek için her fırsatı değerlendirdiğini belirtti.
İran'ın Mısır ile müzakerelerin başlamasını istediğine dair verilen bu sinyallerle ve mesajlarla karşı karşıya kalan Kahire, Tahran'a açılım konusunda adım atmakta temkinli bir yaklaşım sahip görünüyor.
Independent Arabia'ya konuşan diplomatik kaynaklardan biri, Mısır'ın 40 yıldır dondurulmuş halde olan Mısır-İran ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye yönelik olası adımının Suudi Arabistan-İran anlaşmasının bölgesel dosyalar üzerinde olumlu yansımalarına bağlı olacağını söyledi.
Kahire'nin şu anda bu yönde herhangi bir adım atmaya gerek olmadığına inandığını belirten kaynak, bu yüzden Kahire'nin ilerleyen süreçte Tahran'ın tutumlarını izlemeye devam edeceğini vurguladı.
Bir diğer kaynak ise müzakerelerin ne zaman başlayacağı hakkında spekülasyon yapmadan, iki ülke arasındaki ilişkiler açısından gelecekte atılacak adımlara ilişkin bölge ülkelerinden birinin aracılığında "istikşafi görüşmelerin" başlatılması olasılığını da dışlamadan şu değerlendirmede bulundu:
"İlerleyen süreçte İran'a yönelik herhangi bir adım atmada tereddüt ettiren ve acilen ele alınması gereken bazı dosyalar var. Örneğin, başkent Tahran'ın önemli caddelerinden birinde Halid Islambuli'nin adı verildi. Tahran'ın Filistin, Suriye ve Lübnan'ı istikrarsızlaştıran faaliyetleri de söz konusu."
Kaynak, Mısır ile İran arasındaki iletişim kanalların açık olduğunu ve durmadığını da sözlerine ekledi.
Kahire, İran'ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı adımlarından, özellikle de Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'taki vekil güçlerine verdiği destekten duyduğu memnuniyetsizliği birden fazla kez dile getirdi.
Kahire, İran'ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı adımlarından, özellikle de Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'taki vekil güçlerin yanı sıra Filistin'deki Hamas ve İslami Cihat hareketlerine verdiği destekten duyduğu rahatsızlığı birçok kez dile getirdi. Kahire, İran'ın Arap ülkelerine müdahalesinin istikrarsızlığı artırdığını ve hem Arap hem de Mısır ulusal güvenliğini baltaladığını düşünüyor.
Bahsi geçen ülkelerin çoğunluğu arasında, ilişkilerin yeniden kurulması ya da bu ilişkilerin kurulması üzerinde çalışılmasının Tahran ile istikşafi müzakerelerin başlamasına yol açabilecek olumlu işaretler taşıdığını belirten kaynak, şu an Ortadoğu bölgesindeki büyük güçler arasında çözülmemiş sorunları çözme eğilimi olduğunun altını çizdi. Arap Dörtlüsü ülkeleri; Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile Katar arasındaki soğukluğun sona ermesine, Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesine ve Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme görüşmelerine işaret eden kaynak, Arap ülkelerinin Suriye savaşı nedeniyle on yılı aşkın bir sürenin ardından Şam ile ilişkileri yeniden kurma eğiliminde olduklarını da hatırlattı.

İlişkilere yönelik nasıl bir yol izlenmeli?
Independent Arabia'nın görüştüğü gözlemci ve eski diplomatlara göre Arap ülkelerinin çıkarlarına olumlu yansımaları olacak ve bölgedeki önemli sorunların çözümüne katkıda bulunacak olan Mısır-İran yakınlaşmasının önemine rağmen Mısır'ın endişelerini gidermek, iki ülke arasında kısa ve orta vadede olası bir yakınlaşma için bir öncelik olmaya devam ediyor.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Forumu Başkanı Samir Gattas, Kahire'nin dış ilişkilerini ulusal çıkarlarıyla birlikte düşünmesi gerektiğini söyledi.
Gattas, İran ile Mısır arasında yakınlaşma olasılığının önündeki başlıca engellerden birinin, ABD'nin böyle bir yakınlaşmaya karşı uyguladığı baskısı olduğunu söyledi.
Gattas'a göre Mısır-İran yakınlaşmasının Mısır'ın ulusal çıkarları çerçevesinde olup olmayacağının ve hem ulusal hem de Arap ülkeleri düzeyinde olumlu sonuçlar doğurup doğurmayacağının şu an cevap verilmesi gereken en önemli soru.
Gattas, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
"Başlıca çekincelerden biri, Tahran'ın Arap ülkelerinin iç işlerine karışmama ve Arap ülkelerinin güvenliğini istikrarsızlaştırmak için dini ve siyasi Şiiliği kullanmayacağına dair vereceği garantilerin boyutu olacak."
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Forumu Başkanı, Kahire ile Tahran yakınlaşması meselesinin gecikmiş bir konu olduğuna ve yıllar önce ele alınması gerektiğine inandığını ifade etti.
Ayrıca, Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Ahmed el-Kuveysni, Riyad ile Tahran arasındaki son adımın, Mısır da dahil olmak üzere birçok Arap ülkesiyle benzer adımların habercisi olduğunu düşünüyor.
Kuveysni, Mısır-İran ilişkilerinin açıklanmayan yanının, açıklananın çok ötesinde olduğu yorumunda bulundu. 
Daha önce Mısır Dışişleri Bakanlığı'nda komşu Arap ülkeleri dosyasından sorumlu olan Kuveysni, şunları söyledi:
"Geçmişte Mısırlı yöneticiler için iki ülke arasındaki ilişkilerin dondurulma sebepleri yeteriydi. Çünkü İran güvenlik servislerin, İran'ın Dini Liderine (Rehber) ve siyasi ve dini Şiiliğe bağlılık borcu olan grupları ve kuruluşları desteklemenin yanı sıra Arap ülkelerini istikrarsızlaştırmak, devrimi ihraç etmek ve nüfuzlarını genişletmek için aralıksız çalışıyorlardı. Kahire'nin buna karşın, ülkeler arasındaki diplomatik ilişkileri en düşük düzeye indirerek dondurup kültürel ilişkileri azaltması ve karşılıklı heyetler göndermekle yetinmesi gerekiyordu."
Kuveysni, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bölgenin tanık olduğu son gelişmeler, Kahire'yi Tahran'ın davranışlarını izlemeye ve Mısır'ın endişelerine yanıt vermesi ve bu endişelerle olumlu bir şekilde ilgilenmesi durumunda İran ile iletişim kurmaya itiyor."
Araştırmacı ve siyasi analist Ömer Samir ise Kahire'nin Türkiye ve İran gibi bölgenin önemli güçleriyle dengeli ve istikrarlı ilişkiler kurmaya yönelmesinin hem Mısır hem de Arap ülkelerinin ulusal çıkarlarına hizmet ettiğini düşünüyor. 
Samir, konuya ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:
"Bu tür dengeli ilişkiler, Mısır'ı siyasi durumu çözebilecek ve uzlaşmacı çözümler sunabilecek ciddi bir arabulucudan yoksun olan birçok sıcak konuda kabul edilebilir bölgesel bir arabulucu rolüne yeniden taşıyabilir."

Independent Türkçe



Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
TT

Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)

Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Başkanı Burhanettin Duran, bugün yaptığı açıklamada, Libya Genelkurmay Başkanı'nı taşıyan özel uçağın Ankara yakınlarında düşmeden önce elektrik arızası bildirdiğini ve acil iniş talebinde bulunduğunu söyledi.

Açıklamada ayrıca, Dassault Falcon 50 tipi uçağın dün TSİ 17:17'de Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan Trablus'a doğru havalandığı ve TSİ 17:33'te elektrik arızası nedeniyle hava trafik kontrolüne acil durum bildirdiği belirtildi.

Libya ve Türk yetkililer, kazada üç mürettebat da dahil olmak üzere 8 kişinin öldüğünü açıkladı.

Duran, hava trafik kontrolünün uçağı Esenboğa Havalimanı'na yönlendirdiğini ve acil durum prosedürlerinin uygulandığını, ancak uçağın iniş sırasında 17:36'da radar ekranlarından kaybolduğunu ve iletişimin kesildiğini söyledi.

gthyu
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, dün Ankara'da Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali el-Haddad ile görüşmesi sırasında (Türkiye Savunma Bakanlığı- X)

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya daha önce yaptığı açıklamada, uçağın Ankara'nın Haymana ilçesi üzerinde uçarken acil iniş talebinde bulunduğunu ve enkazın daha sonra aynı ilçenin Kesik Kavak köyü yakınlarında bulunduğunu belirtmişti.

Duran, İçişleri Bakanlığı'nın operasyonu başlatmasının ardından arama kurtarma ekiplerinin kaza yerine ulaştığını ve kazanın nedenine ilişkin soruşturmanın tüm ilgili makamların katılımıyla devam ettiğini kaydetti.

Uluslararası alanda tanınan Libya hükümeti, ölenler arasında Ordu Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Ahmed el-Haddad, Kara Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, Askeri Üretim Otoritesi Direktörü, Libya Ordusu Genelkurmay Başkanının danışmanı ve Genelkurmay Başkanının medya ofisinden bir fotoğrafçının bulunduğunu açıkladı.

Libyalı yetkililer, uçağın Malta'dan kiralandığını ve orada kayıtlı olduğunu belirterek, olayla ilgili soruşturma kapsamında uçağın sahipliği, önceki sorun kayıtları ve teknik özellikleri gibi bilgilerin inceleneceğini ifade etti.


Sudan hükümeti ‘bin günlük savaşı’ sona erdirmek için girişimde bulundu

TT

Sudan hükümeti ‘bin günlük savaşı’ sona erdirmek için girişimde bulundu

Sudan hükümeti ‘bin günlük savaşı’ sona erdirmek için girişimde bulundu

Birleşmiş Milletler’in (BM) ‘tarif edilemez ölçüde büyük insani acı’ uyarıları yaptığı bir dönemde, Sudan’da geçiş hükümetinin başbakanı Kâmil İdris, ülkesinde bin gündür süren savaşı sona erdirmeyi amaçlayan kapsamlı bir barış girişimini BM Güvenlik Konseyi üyelerine sundu. Aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’yu (Hamideti) derhal insani ateşkesi kabul etmeye çağırdı.

Burhan ile Hamideti’nin bu önerileri kabul edip etmeyeceği henüz netlik kazanmazken, HDK’nin geçtiğimiz kasım ayı başında bir insani ateşkesi kabul ettiği hatırlatıldı.

İdris, pazartesi akşamı New York’ta düzenlenen BM Güvenlik Konseyi oturumunda yaptığı konuşmada, “Sudan, savaş nedeniyle varoluşsal bir krizle karşı karşıya” dedi. Söz konusu girişimin ‘bir yanılsamadan değil, bir zorunluluktan; bir zaferden değil, bir sorumluluktan’ doğduğunu ifade eden İdris, planın BM, Afrika Birliği (AfB) ve Arap Birliği gözetiminde ateşkes ilan edilmesini, HDK’nin kontrol ettiği tüm bölgelerden çekilmesini, kamplara taşınmasını ve silahsızlandırılmasını öngördüğünü belirtti.

Zorunlu değil

ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’dan oluşan Uluslararası Dörtlü’nün desteklediği ateşkese dolaylı bir gönderme yapan Kâmil İdris, hükümetin önerisinin ‘yerel olarak hazırlandığını ve dışarıdan dayatılmadığını’ vurguladı. HDK’nin kamplarla sınırlandırılmaması halinde ateşkesin ‘başarı şansının olmadığını’ belirten İdris, BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesine girişimine destek çağrısında bulundu. İdris, “Bu girişim, Sudan’ın uçurumun kenarından geri döndüğü ve uluslararası toplumun tarihin doğru tarafında yer aldığı bir an olabilir” dedi. İdris, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘çöküşün tanığı olarak değil, toparlanmanın ortağı olarak anılması gerektiğini’ ifade etti.

frgt
New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi oturumundan (BM)

Öte yandan, İdris’ten önce BM Güvenlik Konseyi üyelerine hitap eden ABD’nin BM Daimî Temsilci Yardımcısı Jeffrey Bartos, Trump yönetiminin ilerlemenin yolu olarak insani ateşkes önerdiğini söyledi. Bartos, “Savaşan iki tarafı bu planı ön koşulsuz ve derhal kabul etmeye çağırıyoruz” dedi. Bartos, Trump yönetiminin Darfur ve Kordofan bölgelerindeki dehşet verici şiddeti ve Sudan ordusu ile HDK tarafından işlenen, hesap sorulması gereken vahşetleri şiddetle kınadığını belirtti.

Bu açıklamalar, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun geçtiğimiz cuma günü yaptığı değerlendirmeleri de hatırlattı. Rubio, yeni yılın Sudan’da insani ateşkes için bir fırsat sunduğunu belirterek, “Odaklanmamızın yüzde 99’u bu insani ateşkese ve ona mümkün olan en kısa sürede ulaşmaya yönelik” dedi. Yeni yılın iki taraf için de anlaşmaya varmak adına büyük bir fırsat oluşturduğunu ifade eden Rubio, bu yönde azami çaba gösterdiklerini söyledi. Rubio, “Orada yaşananlar dehşet verici, gerçekten korkunç” diye konuştu.

sxdcfg
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Washington'da düzenlediği basın toplantısında (AFP)

Silah tedariki konusunda Rubio, “Bu konuda bazı ilerlemeler kaydedebileceğimizi umuyoruz, ancak ilerleme kaydetmek için dış aktörlerin nüfuzlarını kullanmaları gerektiğini biliyoruz” dedi.

Silah tedariki

BM Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Halid Hıyari, gelişmiş silahların kesintisiz sevkiyatıyla körüklenen Sudan’daki savaşa ilişkin artan endişelerini dile getirdi. Hıyari, silah tedarikini durdurmayı reddeden ülkeleri eleştirirken, uzlaşmaya yanaşmayan ve gerilimi düşürme iradesi göstermeyen hükümet güçleri ile yarı askerî unsurları da hedef aldı.

Hıyari, “Bu ülkeler petrol gelirlerini korumak için çatışmaları durdurmayı başarabildi, ancak kendi halklarını korumak söz konusu olduğunda bunu yapmayı başaramadı” dedi. Her iki tarafın destekçilerine nüfuzlarını ‘katliamı durdurmaya yardımcı olmak için kullanmaları’ çağrısında bulundu.

Son gelişmelerin, ‘çatışmanın giderek daha karmaşık bir nitelik kazandığını ve bölgesel boyutlarının genişlediğini’ gösterdiği uyarısında bulunan Hıyari, bu eğilimlere müdahale edilmemesi halinde Sudan’ın komşularının ülke içinde ve çevresinde bölgesel bir çatışmaya sürüklenebileceğini söyledi. Çatışmanın özellikle kaygı verici yönlerinden birinin, her iki tarafın da insansız hava araçlarını (İHA) yoğun şekilde kullanarak rastgele saldırılar düzenlemesi olduğunu belirten Hıyari, bunun çok sayıda sivil can kaybına yol açtığını ifade etti. Silah akışının, daha gelişmiş ve daha ölümcül hâle gelerek sürmesinin çatışmanın temel itici gücü olmaya devam ettiğini vurgulayan Hıyari, “Bu akışın durdurulması yönündeki çağrılar görmezden gelindi ve kimse hesap vermedi” dedi.

Hıyari, durumun daha fazla kötüleşmesini önlemek, Sudan’ın birliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için ‘hızlı ve eşgüdümlü bir hareketin’ gerekli olduğunu kaydetti.

BM Genel Sekreteri’nin Sudan Özel Temsilcisi Ramtane Lamamra’nın, şiddeti azaltmaya ve sivillerin korunmasını güçlendirmeye yönelik somut ve uygulanabilir tedbirler üzerinde görüşmeler yapılması için çatışmanın taraflarıyla temas hâlinde olduğunu bildiren Hıyari, odağın şu anda AfB öncülüğünde yürütülecek kapsamlı bir Sudan diyaloğuna destek vermek olduğunu söyledi. Bu sürecin, sivil liderliğinde güvenilir ve kapsayıcı bir siyasi geçişin önünü açmasının hedeflendiğini ifade etti.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) Operasyonlar ve Savunuculuk Bölümü Direktörü Edem Wosornu ise “Bu çatışmanın vahşeti sınır tanımıyor” diyerek, Kordofan eyaletinin şiddet ve acının yeni merkezi hâline geldiğine dikkat çekti. Wosornu, BM’nin, HDK’nin el-Faşir’i ele geçirmesi sırasında ve sonrasında uluslararası insancıl hukukun ağır ihlallerine ilişkin yeni raporlar almaya devam ettiğini, bunlar arasında toplu katliamlar ve cinsel şiddet vakalarının da bulunduğunu söyledi.

BAE'nin pozisyonu

BAE'nin BM Daimî Temsilcisi Muhammed Ebu Şihab, insani ateşkesin derhal hayata geçirilmesi ve buna en acil şekilde ihtiyaç duyan Sudanlı sivillere yardımların ulaştırılması için acil bir fırsat bulunduğunu söyledi. Tarihten çıkarılan dersler ile mevcut gerçeklerin, savaşan taraflardan herhangi birinin tek başına yürüteceği çabaların sürdürülebilir olmadığını ve yalnızca savaşın uzamasına yol açacağını ortaya koyduğunu vurguladı. Ebu Şihab, insani ateşkesin ardından kalıcı bir ateşkes sağlanması ve ‘çatışan taraflardan bağımsız, sivil yönetime giden bir sürecin’ başlatılması gerektiğini ifade etti.


Ukrayna'da esir alınan iki Kuzey Koreli savaş esiri Güney Kore'de "yeni bir hayat" arıyor

İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)
İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)
TT

Ukrayna'da esir alınan iki Kuzey Koreli savaş esiri Güney Kore'de "yeni bir hayat" arıyor

İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)
İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)

AFP'nin bugün gördüğü bir mektuba göre, Ukrayna'da esir tutulan iki Kuzey Koreli savaş esiri, Güney Kore'de "yeni bir hayata" başlama arzusunu dile getirdi.

İki asker, ekim ayı sonlarında Seul merkezli bir insan hakları örgütüne yazdıkları mektupta, "Güney Kore halkının desteği sayesinde yeni hayaller ve özlemler yeşermeye başlıyor" ifadelerine yer verdi.

Güney Kore ve Batı istihbarat teşkilatları, Kuzey Kore'nin, Rusya'nın yaklaşık dört yıldır süren Ukrayna işgalini desteklemek için binlerce asker gönderdiğini bildiriyor. Daha önceki haberler, ocak ayında Kiev tarafından savaşta yaralandıktan sonra gözaltına alınan iki kişinin Güney Kore'den sığınma talebinde bulunduğunu belirtmişti.

Mektupta, iki adam kendileri adına çalışanlara "bizi cesaretlendirdikleri ve bu durumu bir trajedi olarak değil, yeni bir hayatın başlangıcı olarak gördükleri için" teşekkür ettiler. "Yalnız olmadığımıza inanıyoruz ve Güney Kore'dekileri babalarımız ve kardeşlerimiz olarak görüyoruz ve onlara yönelmeye karar verdik" ifadelerini kullandılar.

Mektup, güvenlikleri için isimleri açıklanmayan iki asker tarafından imzalanmıştı.