Suudi Arabistan-İran anlaşması Mısır-İran normalleşmesinin önünü açar mı?

Kahire, Riyad-Tahran ilişkilerinin bölgesel bağlamına geri dönmesini memnuniyetle karşılarken kaynaklara göre herhangi bir siyasi yakınlaşmadan önce davranışlar gözlemlenecek

İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP
İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP
TT

Suudi Arabistan-İran anlaşması Mısır-İran normalleşmesinin önünü açar mı?

İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP
İran Dışişleri Bakanı, Irak Başbakanı Sudani'nin İran ve Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereler başlatma girişiminden duyduğu memnuniyeti dile getirdi / Fotoğraf: AFP

Ahmed Abdulhakim
Riyad ile Tahran arasında Çin'in arabuluculuğunda 10 Mart'ta varılan anlaşmayla 7 yıl aradan sonra diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılacağı duyuruldu.
Bu anlaşma, Mısır ile İran arasında 40 yılı aşkın bir süre önce kopan diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasının önünü açabilecek benzer bir adımın atılabileceğinin sinyalini verdi. 
Öncelikle Mısır ile İran arasında diplomatik ilişkilerin onlarca yıldır kurulmasına engel olan tartışmalı dosyaların çözülmesi gerektiğini vurgulayan Mısırlı kaynaklara göre, bölgede yaşanan hızlı gelişmeler, Mısır-İran ilişkilerine farklı bir yaklaşımı, diplomatik ilişkilerin yeniden kurulması yönünde hızlı bir ilerlemenin önünü açmadan önce daha gerçekçi bir yaklaşım gerekiyor.
Aynı kaynaklar, bir yılı aşkın bir süre önce başlayan Rusya-Ukrayna savaşının çoğu ülkeye dayattığı yeni değişikliklerden söz ederken bu değişikliklerin daha sonra bu ülkeleri denklemleri yeniden gözden geçirmeye, sıcak dosyaları soğutmaya ve aktif güçler arasındaki anlaşmazlıkları sona erdirmek için seçenekler benimsemeye ittiğini belirttiler.
Mısır'ın, İran'da 1979 yılında gerçekleşen İslam Devrimi'nden sonra sürgün edilen İran Şahı'nı kabul etmesinin ardından Kahire ile Tahran arasındaki ilişkiler gerildi, iki ülke arasında düşmanlık oluştu.
İran'ın yeni yöneticileri, Mısır'ın İran Şahı'na ev sahipliği yapmasını 'düşmanca bir davranış' olarak değerlendirdiler.
Ayrıca Kahire, özellikle İran'ın 'devrim ihracı' çabalarının ardından Tahran'ı bölgenin güvenliğine karşı bir tehdit ve bölgedeki istikrarsızlığın kaynağı olarak görmeye başladı.
Aşırılık yanlısı ve dini grupları teşvik etti ve Tahran'daki ana caddelerden birine eski Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat'ın katili Halid İslambuli'nin adının verilmesi iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden kurulmasının önündeki engellerden biri oldu.

Kahire, Riyad ve Tahran arasındaki anlaşmayı nasıl gördü?
Mısırlı diplomatik kaynaklarından biri, Suudi Arabistan-İran anlaşmasının şaşırtıcı olmadığını söyledi.
Kaynağa göre Arap Körfezi bölgesinde son iki yıldır ateşkese dair düşünceler hakimdi, çünkü bu düşünceler, Irak ve Umman Sultanlığı'nın arabuluculuğunda Riyad ile Tahran arasındaki müzakere turlarında açıkça görülüyordu.
Kahire'nin anlaşmayla ilgili düşüncesinin daha ziyade bölgesel yansımalarla ilgili olduğunun altını çizen kaynak, Kahire'nin, anlaşmanın Filistin'de, Suriye'de, Irak'ta, Lübnan'da ve Yemen'de yaşanan bölgesel gerilimlerin azalmasına yol açacağını düşündüğünü söyledi.
Kahire'nin Suudi Arabistan-İran anlaşmasındaki gelişmeleri ve bunun somut olumlu sonuçlara yol açıp açmayacağını yakından izlediğini belirten aynı kaynak, Kahire'nin böylece İran'la ilişkilerin geleceğine dair daha gerçekçi bir vizyon belirleyebileceğini söyledi. 
Kaynak, Mısır güvenlik servislerinin, İran'ın devrimini Arap dünyasına ihraç etme fikrinden vazgeçmemesinin yanı sıra dini ve siyasi Şiiliğin genişlemesine ve Arap ülkelerinin iç işlerine müdahale olasılıklarına ilişkin meşru güvenlik endişeleri olduğuna işaret etti.
Suudi Arabistan ve İran, 10 Mart'ta Çin'in arabuluculuğunda aralarındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılması ve en geç iki ay içinde büyükelçilik ve temsilciliklerinin yeniden açılması konusunda anlaştı.
Ülkelerin egemenliğine ve iç işlerine karışmamaya saygı gösterilmesini teyit eden iki ülke ayrıca aralarında 2001 yılında imzalanan güvenlik iş birliği anlaşması ile 1998 yılında ekonomi, ticaret, yatırım, teknoloji, bilim, kültür, spor ve gençlik alanlarında iş birliğine ilişkin imzalanan genel anlaşmanın hayata geçirilmesinde mutabık kaldılar.  
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsünün ağzından Riyad-Tahran anlaşmasına dair değerlendirmede bulunan Kahire, anlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirirken anlaşmanın bölgedeki tansiyonun düşürülmesine katkıda bulunmasını umduğunu belirtti.
Mısır Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü tarafından yapılan açıklamada, "Bu, önemli bir adım. Suudi Arabistan'ın bölgesel ilişkilerdeki gerilimi ortadan kaldırma yaklaşımı takdirle karşılanmaktadır" denildi.
Açıklamada Suudi Arabistan'ın, ülkelerin egemenliğine saygı duyulmasını, diğer ülkelerin iç işlerine karışılmamasını, iyi komşuluk ilişkilerinin sürdürülmesini ve güvenliğin ve istikrarın güçlendirilmesini öngören Birleşmiş Milletler Şartı'nın ilkelerine bağlılığını bir kez daha teyit ettiği vurgulandı.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Ahmed Fehmi, Kahire'nin, bu gelişmenin İran'ın bölgesel ve uluslararası politikaları üzerinde olumlu bir etkisi olmasını sabırsızlıkla beklediğini ve ilişkilerin gidişatını bölge halklarının refah ve kalkınma özlemlerini karşılayacak şekilde iyileştirmek amacıyla iş birliği fırsatlarını artırmak ve aralarındaki olumlu iletişimi güçlendirmek için bölge ülkelerinin meşru güvenlik endişelerini dikkate alan bir politika izlemesi için bir fırsat oluşturduğunu söyledi. 
Aynı görüş, Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından da dile getirildi.
Bakanlık tarafından yapılan açıklamada, Suudi Arabistan ile İran arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlatılmasına yönelik anlaşmanın ilgiyle takip edildiği ve bunun bölgedeki gerginliğin azaltılmasına, istikrarın temellerinin güçlendirilmesine ve Arap ülkelerinin ulusal güvenliklerinin korunmasının yanı sıra bölge halklarının refah, gelişme ve istikrar özlemlerinin gerçekleşmesine katkıda bulunmasının beklendiği belirtildi. 

Kahire'nin Tahran'a bakışı
Tahran'ın geçen aylarda Kahire ile yakınlaşmaya yönelik tutumları, aralarındaki ilişkileri geliştirmeyi istediğine dair açıklamaları ve çeşitli diplomatik kanallar aracılığıyla doğrudan ve dolaylı mesajlarla önümüzdeki dönemde iki ülke arasında bir müzakere turu başlayabileceğinin sinyalini vermesi dikkati çekti.
İran Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan, geçtiğimiz aralık ayında Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'nin Kahire ile Tahran arasında bir diyalog başlatma önerisini memnuniyetle karşıladı.
Abdullahiyan, Sudani'nin önerisiyle ilgili açıklamasında, "Irak Başbakanı, Ürdün'de, 2. Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı'nın oturum aralarında yaptığımız görüşmede, İran ile Mısır arasında güvenlik ve siyasi düzeylerde müzakereleri başlatma ve böylece Tahran ve Kahire arasındaki ilişkilerin güçlenmesini sağlama arzusunu dile getirdi" ifadelerini kullanırken öneriyi memnuniyetle karşıladığını da sözlerine ekledi.
Abdullahiyan, şubat ayı sonlarında "İran'ın Ürdün ve Mısır ile ilişkilerinde önümüzdeki dönemde birtakım gelişmeler olacağını" söyledi.
İran'ın Al-Vefagh gazetesine konuşan Abdullahiyan, "Tahran, bölgedeki komşu ülkelerle kesintisiz görüşmelerle gelecekte daha fazla açılımda bulunma, yanlış anlamaları ortadan kaldırma, Mısır ve Ürdün dahil bölge ülkeleriyle ilişkileri geliştirip güçlendireme şeklinde olumlu bir vizyona sahip" dedi.
İran ile bölge ülkeleri arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfanın açılmasının, Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi hükümetinin dış politikası olduğunu da kaydetti.
Daha önce Kahire'deki İran'ın Mısır'daki Çıkarlarını Koruma Dairesi Başkanı olan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Nasır Kenani, Suudi Arabistan-İran anlaşmasının ardından yaptığı açıklamada, İran ve Mısır arasındaki ilişkilerin yeniden başlatılması çağrısını yineledi.
Mısır'ın bölgenin önemli ülkelerinden biri olduğunu vurgulayan Kenani, her iki ülkenin de birbirinin önemine inandığını ve bölgenin onların rolüne ihtiyacı olduğunu kaydetti.
Amman'da İran Dışişleri Bakanı Abdullahiyan ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında kısa ve olumlu bir görüşme gerçekleştiğini söyleyen Nasıri, Ürdün'ün geçtiğimiz yılın sonlarında ev sahipliği yaptığı 2. Bağdat İşbirliği ve Ortaklık Konferansı'na atıfla Ürdün'ün "ilişkilerin geliştirilmesinin takipçisi" olduğunu belirtti. 
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mısır ile ilgili olarak, ilişkileri geliştirmek için yeni adımlar atılması gerektiğine inanıyoruz. Fakat ülkeler arasındaki ilişkilerin ikili çerçevede olması ve karşı tarafın ne istediğinin anlaşılması gerekiyor."
Bir diğer açıklamada, ülkesinin dost ülkelerle ilişkilerini geliştirmek ve aralarındaki sorunları ve yanlış anlamaları çözmek istediğini belirten Kenani, Mısır'ın da bu ülkelerden biri olduğunu ve Tahran'ın Kahire dahil diğer başkentlerle ilişkileri geliştirmek için her fırsatı değerlendirdiğini belirtti.
İran'ın Mısır ile müzakerelerin başlamasını istediğine dair verilen bu sinyallerle ve mesajlarla karşı karşıya kalan Kahire, Tahran'a açılım konusunda adım atmakta temkinli bir yaklaşım sahip görünüyor.
Independent Arabia'ya konuşan diplomatik kaynaklardan biri, Mısır'ın 40 yıldır dondurulmuş halde olan Mısır-İran ilişkilerini yeniden gözden geçirmeye yönelik olası adımının Suudi Arabistan-İran anlaşmasının bölgesel dosyalar üzerinde olumlu yansımalarına bağlı olacağını söyledi.
Kahire'nin şu anda bu yönde herhangi bir adım atmaya gerek olmadığına inandığını belirten kaynak, bu yüzden Kahire'nin ilerleyen süreçte Tahran'ın tutumlarını izlemeye devam edeceğini vurguladı.
Bir diğer kaynak ise müzakerelerin ne zaman başlayacağı hakkında spekülasyon yapmadan, iki ülke arasındaki ilişkiler açısından gelecekte atılacak adımlara ilişkin bölge ülkelerinden birinin aracılığında "istikşafi görüşmelerin" başlatılması olasılığını da dışlamadan şu değerlendirmede bulundu:
"İlerleyen süreçte İran'a yönelik herhangi bir adım atmada tereddüt ettiren ve acilen ele alınması gereken bazı dosyalar var. Örneğin, başkent Tahran'ın önemli caddelerinden birinde Halid Islambuli'nin adı verildi. Tahran'ın Filistin, Suriye ve Lübnan'ı istikrarsızlaştıran faaliyetleri de söz konusu."
Kaynak, Mısır ile İran arasındaki iletişim kanalların açık olduğunu ve durmadığını da sözlerine ekledi.
Kahire, İran'ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı adımlarından, özellikle de Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'taki vekil güçlerine verdiği destekten duyduğu memnuniyetsizliği birden fazla kez dile getirdi.
Kahire, İran'ın bölgedeki istikrarsızlaştırıcı adımlarından, özellikle de Lübnan, Suriye, Yemen ve Irak'taki vekil güçlerin yanı sıra Filistin'deki Hamas ve İslami Cihat hareketlerine verdiği destekten duyduğu rahatsızlığı birçok kez dile getirdi. Kahire, İran'ın Arap ülkelerine müdahalesinin istikrarsızlığı artırdığını ve hem Arap hem de Mısır ulusal güvenliğini baltaladığını düşünüyor.
Bahsi geçen ülkelerin çoğunluğu arasında, ilişkilerin yeniden kurulması ya da bu ilişkilerin kurulması üzerinde çalışılmasının Tahran ile istikşafi müzakerelerin başlamasına yol açabilecek olumlu işaretler taşıdığını belirten kaynak, şu an Ortadoğu bölgesindeki büyük güçler arasında çözülmemiş sorunları çözme eğilimi olduğunun altını çizdi. Arap Dörtlüsü ülkeleri; Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn ile Katar arasındaki soğukluğun sona ermesine, Türkiye ile Suudi Arabistan ve BAE arasındaki anlaşmazlıkların giderilmesine ve Türkiye ile Mısır arasındaki normalleşme görüşmelerine işaret eden kaynak, Arap ülkelerinin Suriye savaşı nedeniyle on yılı aşkın bir sürenin ardından Şam ile ilişkileri yeniden kurma eğiliminde olduklarını da hatırlattı.

İlişkilere yönelik nasıl bir yol izlenmeli?
Independent Arabia'nın görüştüğü gözlemci ve eski diplomatlara göre Arap ülkelerinin çıkarlarına olumlu yansımaları olacak ve bölgedeki önemli sorunların çözümüne katkıda bulunacak olan Mısır-İran yakınlaşmasının önemine rağmen Mısır'ın endişelerini gidermek, iki ülke arasında kısa ve orta vadede olası bir yakınlaşma için bir öncelik olmaya devam ediyor.
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Forumu Başkanı Samir Gattas, Kahire'nin dış ilişkilerini ulusal çıkarlarıyla birlikte düşünmesi gerektiğini söyledi.
Gattas, İran ile Mısır arasında yakınlaşma olasılığının önündeki başlıca engellerden birinin, ABD'nin böyle bir yakınlaşmaya karşı uyguladığı baskısı olduğunu söyledi.
Gattas'a göre Mısır-İran yakınlaşmasının Mısır'ın ulusal çıkarları çerçevesinde olup olmayacağının ve hem ulusal hem de Arap ülkeleri düzeyinde olumlu sonuçlar doğurup doğurmayacağının şu an cevap verilmesi gereken en önemli soru.
Gattas, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:
"Başlıca çekincelerden biri, Tahran'ın Arap ülkelerinin iç işlerine karışmama ve Arap ülkelerinin güvenliğini istikrarsızlaştırmak için dini ve siyasi Şiiliği kullanmayacağına dair vereceği garantilerin boyutu olacak."
Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Forumu Başkanı, Kahire ile Tahran yakınlaşması meselesinin gecikmiş bir konu olduğuna ve yıllar önce ele alınması gerektiğine inandığını ifade etti.
Ayrıca, Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Ahmed el-Kuveysni, Riyad ile Tahran arasındaki son adımın, Mısır da dahil olmak üzere birçok Arap ülkesiyle benzer adımların habercisi olduğunu düşünüyor.
Kuveysni, Mısır-İran ilişkilerinin açıklanmayan yanının, açıklananın çok ötesinde olduğu yorumunda bulundu. 
Daha önce Mısır Dışişleri Bakanlığı'nda komşu Arap ülkeleri dosyasından sorumlu olan Kuveysni, şunları söyledi:
"Geçmişte Mısırlı yöneticiler için iki ülke arasındaki ilişkilerin dondurulma sebepleri yeteriydi. Çünkü İran güvenlik servislerin, İran'ın Dini Liderine (Rehber) ve siyasi ve dini Şiiliğe bağlılık borcu olan grupları ve kuruluşları desteklemenin yanı sıra Arap ülkelerini istikrarsızlaştırmak, devrimi ihraç etmek ve nüfuzlarını genişletmek için aralıksız çalışıyorlardı. Kahire'nin buna karşın, ülkeler arasındaki diplomatik ilişkileri en düşük düzeye indirerek dondurup kültürel ilişkileri azaltması ve karşılıklı heyetler göndermekle yetinmesi gerekiyordu."
Kuveysni, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bölgenin tanık olduğu son gelişmeler, Kahire'yi Tahran'ın davranışlarını izlemeye ve Mısır'ın endişelerine yanıt vermesi ve bu endişelerle olumlu bir şekilde ilgilenmesi durumunda İran ile iletişim kurmaya itiyor."
Araştırmacı ve siyasi analist Ömer Samir ise Kahire'nin Türkiye ve İran gibi bölgenin önemli güçleriyle dengeli ve istikrarlı ilişkiler kurmaya yönelmesinin hem Mısır hem de Arap ülkelerinin ulusal çıkarlarına hizmet ettiğini düşünüyor. 
Samir, konuya ilişkin değerlendirmesinde şunları söyledi:
"Bu tür dengeli ilişkiler, Mısır'ı siyasi durumu çözebilecek ve uzlaşmacı çözümler sunabilecek ciddi bir arabulucudan yoksun olan birçok sıcak konuda kabul edilebilir bölgesel bir arabulucu rolüne yeniden taşıyabilir."

Independent Türkçe



ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
TT

ABD, Suriye Demokratik Güçleri'ne baskı yapıyor: Entegrasyon dışında bir alternatif yok

 Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara (sağda), Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack'ı kabul etti, 9 Temmuz 2025

Charles Lister

Beşşar Esed'in devrilmesini takip eden yedi ay içinde, 78 yabancı hükümet ve çok taraflı kuruluşun temsilcileri, Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve geçiş yönetimiyle görüşmek üzere Şam'ı ziyaret etti; bu, modern tarihte eşi benzeri görülmemiş bir olay. Zira çatışmadan çıkan hiçbir ülke, daha önce bu kadar hızlı ve yaygın bir diplomatik etkileşime sahne olmadı.

Suriye'nin son aylarda kaydettiği ilerlemenin, 50 yılı aşkın Esed diktatörlüğü ve 13 yıllık yıkıcı çatışmanın mirasıyla karşılaştırıldığında dikkate değer olduğu şüphesiz. Ülkeye son 50 yıldır uygulanan tüm yaptırımlar ve kısıtlamalar kaldırıldı veya askıya alındı. Suriye, bölgesel ve uluslararası çok taraflı kuruluşlara hızla yeniden entegre edildi. Cumhurbaşkanı Şara'nın 1967'den bu yana 58 yıl aradan sonra bunu yapan ilk Suriyeli lider olarak, önümüzdeki eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap etmesi bekleniyor. Bu entegrasyona doğru sembolik bir adım.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Suriye ekonomisi yıllar sonra ilk gerçek toparlanmasını yaşıyor. Son haftalarda Katar, Suudi Arabistan, Kuveyt, Türkiye, BAE ve Ürdün'ün yanı sıra Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri'nden şirketlerle 20 milyar doları aşan sözleşmeler ve mutabakat zaptı imzalandı. Suriye'nin ABD’ye ilk ihracat sevkiyatı yola çıktı. Aynı zamanda, Amerikan 4G ve 5G telekomünikasyon teknolojileri Suriye’nin ana cep telefonu şebekesine (Syriatel) entegre edilirken, en az dört Amerikan enerji şirketi yeniden açılan Suriye pazarında petrol, doğal gaz ve elektrik sektörlerine girmeye hazırlanıyor.

Uzun süreli bir çatışmadan çıkan her ülke gibi Suriye de doğal olarak geçiş adaleti, ulusal uzlaşı, silahsızlandırma, savaşçıların yeniden entegrasyonu, etnik ve mezhepsel toplulukların haklarının korunması gibi meydan okumalarla karşı karşıya. Ancak ülke, herkesi şaşırtan göreceli bir istikrar durumu yaşıyor. Şiddet tamamen sona ermemiş olsa da yakın tarihin en düşük seviyelerine geriledi. Ocak ayında sahil şeridinde patlak veren hükümet karşıtı isyan sonrası, son iki ayda herhangi bir saldırı düzenlemedi. DEAŞ tehdidi ciddiyetini korurken, Suriye hükümeti ile ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon arasındaki istihbarat paylaşımı ve operasyonlar alanındaki koordinasyon oldukça etkili hale geldi.

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) sorunu, Suriye'nin istikrarı ve uluslararası arenaya dönüşü önündeki en büyük yapısal meydan okuma olmaya devam ediyor. Geçtiğimiz mart ayında imzalanan çerçeve anlaşması, iki taraf arasında somut bir ilerleme kaydedilemeyen müzakereleri sürdürmek için yeterli olmadı. Kuzeydoğu Halep'teki ateşkese ve SDG kontrolündeki bölgelerden çıkarılan petrolün merkezi hükümete satışına devam edilmesine rağmen, iki taraf arasındaki güvensizlik devam ediyor.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer tüm olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor

Bu gelişmeler medyada geniş yer bulmasa da SDG sayısız ihlalini sürdürüyor. Kuzeydoğu Halep'te Suriye ordusu ile temas hatları boyunca güçlerini ve ağır silahlarını yeniden konuşlandırmak için defalarca girişimde bulunarak, ateşkes anlaşmasının silahsızlanma hükümlerini ihlal ediyor. Bu girişimler ABD güçlerini SDG konvoylarını mevzilerine geri döndürmek için defalarca müdahale etmek zorunda bıraktı. Yerel kaynaklara göre SDG ayrıca, Rakka ve Haseke şehirlerinde aktif olarak büyük ölçekli tüneller inşa ediyor. İlave olarak, aile üyelerinin Suriye ordusuna katılmasına misilleme olarak son altı ayda kadınlar da dahil olmak üzere 100'den fazla Arap vatandaşı tutukladı. İşler, 26 Haziran ve 2 Temmuz'da iki ayrı olayda iki Arap çocuğunun öldürülmesiyle doruğa ulaştı ve bu durum, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Arap toplumu ile SDG arasındaki gerginliği daha da büyüttü.

Bu gelişmeler, Suriye sahnesinde şu anda görülen diğer bütün olumlu göstergelere rağmen, SDG meselesinin her an gerginliği yeniden alevlendirebilecek bir saatli bomba olmaya devam ettiğini teyit ediyor.

Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 MartSuriye Devlet Başkanı Ahmed Şara (sağda) ile SDG Lideri Mazlum Abdi, SDG'nin devlet kurumlarına entegre edilmesi için bir anlaşma imzaladı, Şam, 10 Mart

İçişleri Bakanlığı’ndan bir heyetin 29 Haziran'da okul sınavlarını denetlemek üzere Kamışlı ve Haseke şehirlerine yaptığı ve ABD’nin kolaylaştırdığı ziyaret sırasında Özerk Yönetim yetkilileri, hükümet yetkililerine demokratik konfederalizmin ve ademi merkeziyetçiliğin avantajlarından uzun uzun bahsettiler. Hükümet temsilcileri, iki ayrı olayda, aleni toplantılar sırasında Kürdistan İşçi Partisi (PKK) lideri Abdullah Öcalan'ın portresinin altında oturmaya zorlandılar ve bu görüntüler kamuoyuyla paylaşıldı.

Bu ziyaretten sadece on gün önce, 19 Haziran'da, Özerk Yönetim beklenmedik bir şekilde Kamışlı Havalimanı'nı işletmek üzere bir “genel idare” kurulduğunu duyurdu. Bu hamle, Şam'daki Suriye Sivil Havacılık Otoritesi tarafından derhal protesto edildi ve kararın uluslararası hukuka aykırı olduğu açıklandı. Bu olaylar, düşmanlığın derinliğini gözler önüne seriyor ve iki tarafın kapsamlı bir anlaşmaya varmaktan ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.

Ancak donukluğu kırmak amacıyla, 9 Temmuz'da Şam'da tarihi bir zirve düzenlendi. Zirvede Suriye hükümeti ve SDG temsilcileri ile ABD ve Fransa Özel Temsilcileri Thomas Barrack ve Jean-Baptiste Faivre bir araya geldi. Gösterilen önemli ve ciddi çabalara rağmen, zirvede anlamlı bir ilerleme sağlanamadı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre görüşmeler hakkında bilgili kaynaklar, SDG heyetinin bağımsız askeri yapısını korumakta ısrar ederek, Suriye ordusuna entegrasyonun ancak güçlerinin kuzeydoğuda kendi komutası altında kalıcı olarak konuşlanması ve SDG adı altında faaliyet göstermeye devam etmesi halinde kabul edilebilir olduğunu belirtti. Bu arada, Özerk Yönetim, kurumsal çerçevesinin bozulmadan olduğu gibi kalmasını, yerel yönetim ve idare üzerindeki kontrolünün sürmesini de talep etti.

Bu koşullar, hükümet heyeti tarafından hemen protesto edilirken, ABD ve Fransız arabulucular arasında hayal kırıklığı dalgası yarattı. SDG'nin anlaşmaya varılması için belirlenen son tarihin 2025 yılı sonrasına uzatılması talebine gelince, yakın gelecekte bir uzlaşıya varma niyetinde olmadığına dair açık bir mesaj verdi.

ABD Özel Temsilcisi Thomas Barrack, toplantının ardından yaptığı açıklamalarda tavrını açıkça ortaya koydu. SDG'yi bir anlaşmaya varma gerekliliğini kabul etmekte yavaş davranmakla eleştirdi ve federalizmin Suriye bağlamında uygun ve uyumlu olmadığını belirtti. “Tek bir yol var o da Şam'dan geçiyor” dedi ve “zamanın daraldığını” vurguladı. Barrack açıklamalarında ayrıca Şam'a övgüler yağdırdı ve yaklaşımını “çok istekli” ve “ortak zemin arama konusunda cömert” olarak nitelendirdi. Bu durum, bilhassa Barrack aynı zamanda ABD'nin Türkiye Büyükelçisi olarak görev yaptığı için SDG'yi zor durumda bıraktı.

Güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamak bir gerekliliktir. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli

SDG'nin en yakın savunucularından olan ABD ordusu bile önceliklerini değiştirerek, Suriye geçiş hükümetinin otoritesini sağlamlaştırmaya odaklanmaya başladı. Özel görüşmelerde, güç kullanımının Şam'ın tekelinde olmasını sağlamanın gerekliliğini vurguluyor. Başka bir deyişle, federalizme veya ayrı ya da merkezi olmayan ordulara yer yok. Aksine, SDG tamamen dağıtılmalı ve entegre edilmeli.

Koramiral Brad Cooper'ın ABD Merkez Komutanlığı’nın başına getirilmesini onaylamak için yapılan oturumda, yeni komutan bu tutumu açıkça şöyle teyit etti: “Suriye'nin istikrarı, mevcut komutan Ahmed Şara'nın görevinde kalmasına bağlıdır ve bu bizim için son derece önemlidir.” Bu arada, ABD'nin geri çekilmesi devam ederken, Öz Kararlılık Harekatı kapsamında SDG'ye tahsis edilen askeri fonlar tüm zamanların en düşük seviyesine geriledi. Fonların büyük çoğunluğu, SDG’yi desteklemek yerine DEAŞ üyelerinin bulunduğu kampların ve gözaltı merkezlerinin güvenliğinin sağlanmasına yönlendirildi.

SDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlarSDG savaşçıları, Suriye'nin Rakka kentinin kuzeyinde bir araçta bekliyorlar

Yıllar boyunca bu kamplar ve cezaevleri, SDG'nin en önemli uluslararası nüfuz araçları oldu. Ancak Başkan Trump'ın Suriye'ye yönelik ABD yaptırımlarını kaldıran son başkanlık kararnamesi, aynı zamanda bu tesislerin sorumluluğunun Suriye geçiş hükümetine devredilmesini de içeriyordu.

Aralık 2024'te Beşşar Esed'in devrilmesi, iç dinamiklerdeki toparlanma ve yeniden birleşme yönündeki radikal değişim göz önüne alındığında, SDG için kritik bir an oldu. Aylar geçtikçe, bu kader anı gerçek bir varoluşsal tehdit haline geldi. Bu da Kürt liderliğinin uzlaşmazlığını ve çözüm ve entegrasyon çağrılarını giderek daha fazla reddetmesini açıklıyor.

Ancak, ABD Özel Temsilcisi bir anlaşmaya varmak konusunda ağustos ayını gayrı resmi bir tarih olarak belirlediğinden, benimsediği bu erteleme politikası SDG’nin çıkarına görünmüyor. SDG heyetinin son Şam zirvesindeki davranışları pek iyimserlik yaratmıyor. Nitekim bu yaklaşım devam ettiği sürece, Suriye geçiş sürecinin desteklenmesi, istikrara kavuşturulması ve sürdürülebilir bir toparlanmanın sağlanması önündeki en büyük engelin SDG olduğu gerçeğini inkâr etmek zor.

*Bu anlaiz Şarku'l Avsat trafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.