Genel Mürşid’e biat Müslüman Kardeşler’in Londra Cephesi’ne kazanım sağlayacak mı?

Örgütün liderliği için mücadele sürüyor.

Muhammed Bedii (Reuters)
Muhammed Bedii (Reuters)
TT

Genel Mürşid’e biat Müslüman Kardeşler’in Londra Cephesi’ne kazanım sağlayacak mı?

Muhammed Bedii (Reuters)
Muhammed Bedii (Reuters)

Salah Abdulhak’ın Müslüman Kardeşler’in (İhvan-ı Müslimin) yeni Genel Mürşid Vekili olarak ilan edilmesinin ardından örgütün Genel Mürşidi Muhammed Bedi’e biat etmesi tartışmalara yol açtı. Abdulhak ve Londra Cephesi’nin Mısır hapishanelerinde bulunan Bedi'ye biat etmesi, İstanbul Cephesi ile örgüt liderliği mücadelesinde Londra Grubu’na bir kazanım sağlayıp sağlamadığına dair sorulara yol açtı.
Mısır hükümeti, Müslüman Kardeşler'i terör örgütü olarak sınıflandırıyor. Örgüt liderleri ve Muhammed Bedi, eski Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin halk protestoları sonrasında, 3 Temmuz 2013'te iktidardan indirilmesinin ardından patlak veren ‘şiddete’ karışmak suçlamasıyla ‘ölüm, müebbet ve ağır hapis’ cezalarına çarptırıldı.
Uzmanlar tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
“Londra ve İstanbul cepheleri arasındaki anlaşmazlıklar azalmayacak ve bölünmeler artacak ve zemin kazanmak, önde gelen unsurları çekmek ve her cephenin düzenini (meşruluğunu) teyit etmek için Mürşid’e biat kartının tekrar tekrar ortaya atılmasına yol açacak.”
Örgütün Genel Mürşid Vekilliği konusunda aylarca süren anlaşmazlıktan sonra Londra Cephesi geçtiğimiz günlerde 79 yaşındaki Salah Abdulhak'ın göreve atandığını duyurdu. Ancak İstanbul Cephesi, Abdulhak'ı reddettiğini açıkladı. Genel Mürşid Vekili olarak Mahmud Hüseyin'e biat edildiği ifade edildi.
Abdulhak, geçtiğimiz günlerde örgüt içinde saf tutması ve ayrılıkları bırakması ayrıca Mısır hapishanelerinde Müslüman Kardeşler liderleriyle iş birliği yapması yönünde çağrıda bulunduğu bir mektupta Muhammed Bedi'ye biat ettiğini bildirmişti.
İslamcı hareketler konusunda uzmanlaşmış Mısırlı araştırmacı Ahmed Zağlul’un açıklaması şöyle oldu:
“Salah Abdulhak'ın Müslüman Kardeşler Genel Mürşidi’ne biat etme konusundaki konuşması, örgütün liderliği için verdiği mücadelede Londra cephesi kazanımlar elde etmeyi amaçlıyor. Mahmud Hüseyin kendisini örgütün (gerçek lideri) olarak sunmaya çalışıyor. Mahmud Hüseyin daha önce liderliğin meşruiyeti konusunda Muhammed Badi'den onay almıştı.”
İstanbul Cephesi daha önce, Londra Grubu ile Genel Mürşid Vekilliği pozisyonuna ilişkin müzakerelerin başarısızlıkla sonuçlandığını açıklamıştı. İstanbul Grubu, Londra Cephesi’ni Müslüman Kardeşler’i parçalamaya ve gayrimeşru paralel oluşumlar kurmaya teşebbüs etmekle, Londra Cephesi’nin seçimlerine atıfta bulunarak kuralları ve düzenlemeleri açıkça ihlal eden kişileri örgütün başına dayatmakla suçladı.
Zağlul, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada, bazı hapishane liderlerinin bulunduğu örgütte Müslüman Kardeşler içinde üzerinde herhangi bir anlaşmazlık olmayan tek kişinin Bedi olduğunu söyledi. Bu nedenle, çatışan her cephe, çatışmayı daha sonra kendi lehine çözme umuduyla Genel Mürşid’de olan sadakatini teyit etmeye önem verdiklerine dikkat çekti. Her cephenin Mürşid’e biat kartını zaman zaman kendi lehine kullanmaya çalıştığını, Mahmud Hüseyin'in, eski Genel Mürşid Vekili İbrahim Münir'in daha önce kullandığını ve şimdi de Salah Abdulhak’ın kullandığını ifade etti. Abdulhak’ın Bedi'ye biat etmesini, Mahmud Hüseyin'e karşı bir hamle kazanma girişimi olarak nitelendirdi.
 Ahmed Zağlul duruma dair şu değerlendirmede bulundu:
“Müslüman Kardeşler içindeki çatışmanın taraflarından her biri, (meşru liderlik) olduğunu doğrulamak için Genel Mürşid adına hareket etmeye çalışıyor. İstanbul ve Londra cepheleri arasındaki ihtilafı Muhammed Bedi’den başka hiç kimse çözemeyebilir.”.
Londra ve İstanbul cepheleri arasındaki mücadele, Genel Mürşid Vekili pozisyonu üzerinden devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda, İbrahim Münir'in Türkiye'deki Teşkilat İşleri İdari Dairesi'ni lağvetmesi ve Müslüman Kardeşler İrşad Bürosu’na alternatif olarak bir ‘üst organ’ oluşturmasının ardından birçok anlaşmazlık yaşandı. Bunu, Londra Cephesi’nin, yeni bir Şura Meclisi’nin kurulması ve ‘İstanbul Şura Meclisi’ üyeleri ile Mahmud Hüseyin'in görevden alınması izledi.
Müslüman Kardeşler’in hareketleri hakkında çalışmalar yürüten bir kaynağa göre biat meselesinin yasal herhangi bir gerekçesi olmayabilir. Kaynak, Genel Mürşid Vekili meselesinin zemin, yeni destekleyici unsurlar kazanmak ve iki cephenin her birinin düzenini meşruiyetini doğrulamak için bağlılık yemini kartını tekrar tekrar sallanması olarak değerlendirdi.
Gözlemcilere göre Abdulhak'ın Bedi'ye biatını yenileme iddiası, ondan Genel Mürşid Vekilliği rolüne dair bir ipucu ve Bedi'ye ve hapishane liderlerine olan sadakatini teyit ediyor.



Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
TT

Hizbullah savaşçılarını Lübnan ordusuna entegre etme fikri gerçeklerle çarpışıyor

21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)
21 Mayıs 2023 tarihinde Lübnan'ın Aramta kasabasında bir askeri tatbikata katılan Hizbullah savaşçıları (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Hizbullah savaşçılarının, 1990 iç savaşından sonra olduğu gibi Lübnan ordusuna entegre edilmesi önerisi siyasi çevrelerde ve uzmanlar arasında tartışma konusu oldu.

Ordunun çeşitli sebeplerle bu savaşçıları bünyesine katamaması nedeniyle öneri henüz yaygın kabul görmezken, uzmanlar bu meselenin doğuracağı sonuçlar konusunda uyarıda bulundu. Bunun ‘silahlarını devlete teslim etmesi karşılığında Hizbullah için bir teselli ödülü’ olduğunu belirten uzmanlar, ‘dini emir alan ve ideolojik inanca sahip olan unsurların orduda yer alamayacağını’ vurguladı.

Cumhurbaşkanı Avn basına verdiği demeçte, “Ordu içinde Hizbullah savaşçılarından oluşan bağımsız bir birim oluşturmak mümkün değil. Ancak 1990'ların başında Lübnan'daki iç savaşın sonunda çeşitli taraflarla olduğu gibi üyeleri orduya katılabilir ve kurslara tabi tutulabilir” ifadelerini kullandı.

Bu öneriyi yorumlayan Güçlü Cumhuriyet Bloğu Milletvekili Giyas Yazbek, ordunun ‘Hizbullah'ın dış uzantılarla ordusunu oluşturduğunu iddia ettiği 100 bin savaşçıyı absorbe edemeyeceğini’ söyledi. Şarku’l Avsat'a konuşan Yazbek, “Hizbullah'ın 25 bin savaşçısı olsa bile, şu anda subaylarının ve üyelerinin maaşlarını dış yardımlarla güvence altına almaya çalışan askeri kuruma bunları dahil etmek imkânsız” dedi.

Yazbek, ‘ordunun cumhurbaşkanı ve hükümetle birlikte geliştirdiği ulusal güvenlik stratejisinin henüz Lübnan'ın ordu ve güvenlik güçlerinin sayısına olan ihtiyacını belirlemediğini’ vurguladı. Yazbek, “Sınırlarımızı çizdiğimizde, savaşın nedenlerini ortadan kaldırdığımızda ve Lübnan'da siyasi bir çözüme doğru ilerlediğimizde, ordunun mevcut subay ve personel sayısı yeterli olacak ve artacaktır” şeklinde konuştu.

Hizbullah savaşçılarının durumu

Askeri uzman Halid Hamade'ye göre, ‘Taif Anlaşması'ndan sonra silahlı milislerin dağıtılmasında olduğu gibi bugün de Hizbullah savaşçılarının orduya alınması önerisi, Cumhurbaşkanı'nın Hizbullah'ı silahlarını devlete teslim etmeye ikna etme çabaları bağlamında Hizbullah için bir teselli ödülüdür.’

Hamade, ‘Hizbullah savaşçılarının orduya entegre edilmesinin, özellikle ateşkes anlaşmasının imzalanmasının ardından yaşanan gelişmelerden sonra, birçok engelle karşı karşıya olduğunu’ savundu.

fvdgh
Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in 24 Şubat 2025 tarihinde Lübnan'ın güneyindeki Deyr Kanun en-Nahr kasabasında düzenlenen cenaze töreni sırasında Hizbullah üyeleri (Reuters)

“İç savaşın sona ermesinin ardından Lübnan devletinin yüzlerce milisi orduya ve güvenlik güçlerine katmayı başardığı doğrudur, ancak Hizbullah'ın durumuyla karşılaştırma yapmak artık mümkün değildir” diyen Hamade, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada şunları söyledi: “Ulusal Mutabakat Belgesi imzalandığında milis liderleri belgeyi tanıdı, milislerin feshedildiğini duyurdu, silahlarını gönüllü olarak devlete teslim etti ve siyasi sürecin bir parçası oldu. Hizbullah ise ateşkes anlaşmasını tanımıyor ve silahlarını teslim etmeyi kabul etmiyor. Dolayısıyla siyasi sürecin bir parçası haline geldiğini ve artık askeri bir kanadı olmadığını kabul etmeden milislerini orduya dahil etmekten bahsetmek bağlamdan kopuktur.”

Hizbullah'ın ideolojisi

Yazbek'e göre Hizbullah'ın ideolojisi, savaşçılarının orduya entegrasyonunun önündeki en büyük engel. Yazbek, “Hizbullah, Lübnan'ı İran'ın uzantısı olan coğrafi bir nokta olarak görüyor. Hizbullah Genel Sekreteri Naim Kasım'ın silahları teslim etmeyeceğini ve silahların devletin elinde olmasıyla ilgili konuşmalarla ilgilenmediğini açıklamasının da gösterdiği gibi bu doktrin halen varlığını sürdürüyor” ifadelerini kullandı.

ukıo
24 Şubat 2025 tarihinde düzenlenen cenaze töreninde eski Hizbullah Genel Sekreteri Haşim Safiyuddin'in tabutunu taşıyan Hizbullah savaşçıları (AP)

‘Lübnan iç savaşı sırasında milisleri olan ve devlet şemsiyesi altına giren liderlerin Lübnanlı liderler olduğunu, kararlarının Lübnanlıların kararı olduğunu’ hatırlatan Hamade, “Hizbullah ise organik olarak bölgesel bir otoriteye bağlıdır ve hem Lübnan içinde hem de dışında tehlikeli askeri ve güvenlik rolleri oynamıştır” dedi. Hizbullah'ın ‘Tahran'dan ayrıldığını, yerel bir siyasi bileşen olmayı kabul ettiğini ve askeri kolunu feshettiğini açıklamadığına, böylece savaşçılarının ordu içinde absorbe edilmesi konusunun tartışılabileceğine’ dikkat çeken Hamade sözlerini şöyle sürdürdü: “Veliyyül Fakih tarafından verilen ve uygulanması gereken meşru yetki çerçevesinde faaliyet gösteren askeri bir grup ile anayasal makamlar tarafından demokratik mekanizmalar çerçevesinde alınan siyasi bir karar çerçevesinde faaliyet gösteren başka bir grubu uzlaştırmak nasıl mümkün olabilir? İster sivil idarelerde ister güvenlik kurumlarında milislerin devlete entegre edilmesi deneyimi tekrarlanabilecek kadar başarılı oldu mu?”

Ordu disiplini

Bazılarının iddia ettiği gibi iç savaş sürecindeki milislerin orduya alınmadığını belirten Yazbek, ‘güvenlik ve askeri kurumlara alınanların Lübnan'ı yöneten Suriye rejimine yakın olduğunu, ülkenin egemenliği için savaşan ve Suriye işgaline karşı çıkanların ise kovalandığını, hapsedildiğini ve birçoğunun Lübnan'ı terk etmek zorunda kaldığını’ vurguladı. Yazbek ayrıca, ‘ordu personeli tarafından uygulanan disiplinin Hizbullah savaşçıları için geçerli olmadığını, çünkü milislerin orduyla, ordunun da onlarla uyumlu olmadığını’ belirtti.

Hamade, “Hizbullah savaşçılarının Lübnan ordusuna ve diğer devlet kurumlarına dahil edilmesinin artıları ve eksileri ne olursa olsun, doğru yol Hizbullah'ın silahlarını devlete teslim etmesiyle başlamalı. Hizbullah üyeleri Lübnan toplumundan izole edilmiş bir grup değildir ve topluma entegre edilmelidir. Ancak Hizbullah’ın silahlarını teslim etmesi için bir tür ayartma olarak özümsenmeleri konusunu gündeme getirmekte acele etmek hedefe ulaşılmasını sağlamayacaktır. Gerekli olan, Hizbullah’ın öncelikle devleti, silahların yalnızca devletin elinde olmasını, savaş ve barış kararının devletin elinde olduğunu ve bu konuda meydana gelebilecek herhangi bir düzenlemenin başlangıcı olarak uluslararası kararları uygulama ihtiyacını tanımasıdır” dedi.