Roumieh Hapishanesi'nin mutfağındaki mahkumları gösteren arşivden bir kare (AFP)
Lübnan’daki mahkumların trajedisi, yargılamaların aksaması ve duruşmaların bölünmesi sonucunda duruşmalarının ertelenmesi ile özgürlüklerinden yoksun bırakılmaları ya da tıbbi hizmetlerin, hijyen ve onlar için uygun koşulların bulunmamasıyla sınırlı değil. Artık gıda güvenliklerini tehdit eden ve birkaç gün içinde yemekten de mahrum kalacakları bir noktaya geliyor. Binlerce mahkumu etkileyecek açlık krizi, kontrol altına alınması zor bir gerilim teşkil ediyor. Diğer yandan sivil toplum kuruluşları bu sorunun güvenlik alanındaki yansımalarına karşı uyarıda bulunuyor.
Hapishanelerin gıda güvenliği krizi, güvenlik güçlerine erzak temin eden tacirlere alacaklarını ödeyemez hale gelen Lübnan devletindeki hızlanan çöküşle doğrudan bağlantılı olarak gerçekleşiyor. Tüccarların nisan ayının başından itibaren malzemeleri teslim etmeyi bırakacaklarını açıklamasıyla endişe artıyor. Süreci yakından takip eden bir kaynak, bu gelişme hakkında şunarı söyledi:
“Özellikle de tacirlerle imzalanan sözleşmelerin 4 Nisan’da sona ermesi ve yenilemek istememeleri nedeniyle bu endişe verici bir durum. Tüccarlar güvenlik güçlerine haber vererek, malzemeleri teslim etmeyi bırakacaklarını bildirdiler ve yasa onları buna devam etmekle zorunlu tutmuyor.”
Kaynak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, krizi çözmek ve tüccarlara yönelik borçların bir kısmını ödemek için bir mali avans toplama girişimi kapsamında güvenlik güçleri ile Maliye Bakanlığı arasında görüşmelerin başladığını açıkladı. Ayrıca “Derneklere ve sivil toplum kuruluşlarına yapılan bazı katkılar krizi geçici olarak hafifletebilir ama devletin yerini kimse tutamaz” dedi.
Lübnan para biriminin doların yükselişi karşısında değer kaybetmesi, mahkumların beslenmesi için gerekli olan et, tahıl, sebze, ekmek ve meyve gibi gıda maddelerini devlete ulaştıran tüccarla ilişkilere ağır bir zarar verdi. Tüccarlardan biri yaklaşık dokuz bin mahkuma, bireysel işletmeler ve küçük tüccarlar pahasına malzeme tedarik edilemeyeceğini’ öne sürdü. İsmini vermek istemeyen bir tüccar, İç Güvenlik Güçleri ile sözleşme yapan dört ticari işletmenin, sözleşme süresinin dolarken devletin borçlarının birikmesi nedeniyle 4 Nisan’da malzeme tedarikini durduracağını duyurdu. Tüccar açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Kayıplarımız her geçen gün katlanarak artıyor. Yedi aydır devletin borçları birikti ve yaklaşık 100 milyar lirayı buldu. Bu önceden 500 bin dolara denk geliyordu. Şimdi lira değerini kaybetti ve 100 bin dolardan daha aza denk geliyor. İntihar etmeye devam etmeyi kabul etmeyeceğiz. Sorun Maliye Bakanlığı’nın ödeme yapmamasından kaynaklandı. Bütçe rezervinden bir ödenek aktarması ve bunu aylık veya haftalık avans olarak ödemesi gerekiyordu.”
Bu gelişme, Restart Şiddet ve İşkence Mağdurlarına Yönelik Rehabilitasyon Merkezi’nin dikkatini çekti. Merkez mahkumların sıkıntılarını hafifletmek ve kriz patlamadan kontrol altına almak için bir program belirlemek için inisiyatif aldı. Restart’ın yönetici direktörü olan Susan Cabbur, merkezin ‘hapishane yemekleri konusunda mütevazı bir bütçesi olduğunu, zira bu konunun merkezin işinin temelleri arasında yer almadığını’ söyledi. Cabbur Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Mahkumlar ve ailelerinin içinde bulunduğu koşulları göz önüne alarak, devletin ödeme yapamamasından kaynaklanan boşluğun bir kısmını doldurmak için finansman ortaklarımızla üzerinde mutabık kaldığımız bir bütçe ayırdık. Yabancı yardım kurumlarını mahkumların gıda güvenliği için bütçe ayırmaya ikna etmek kolay değil. Zira bu Lübnan devletine ait yükümlülüklerden biridir.”
Restart Merkezi bu krize ‘Mahkumlara işkence yapmak ve onlara şiddet uygulamak fiziksel işkence kısıtlı değildir, mahkumları ilaçtan ve yemekten mahrum bırakmak işkencenin bir parçasıdır” kuralına istinaden müdahale edebildi.
Cabbur konuya dair şunları söyledi:
“Lübnan’da parmaklıklar ardında özgürlükleri ve iradeleri gasp edilmiş insanlar olduğunu dünyaya anlatmak için bu krize karşı yüksek sesle yardım istenmesi gerekiyor. Krizlerine yanıt vermek için bir acil durum planı bulunmalıdır. Aynı zamanda Lübnan hükümeti, zayıf yeteneklerine rağmen sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor. Zira mahkumları açlık tehlikesine maruz bırakmak, hayatta kalma haklarına bağlı olarak ahlaki ve yasal sorumluluklar gerektirir.”
Lübnan’da ekonomik krizin başlamasından bu yana ve Kovid-19 pandemisinin şiddetlenmesiyle birlikte, Restart Merkezi dikkati hapishanelerdeki sağlık durumlarına çekti. Bu bağlamda, İç Güvenlik Güçleri ile iş birliği içerisinde mahkumlar için ilaç temin edildi, Kovid-19 ve bulaşıcı hastalıklara yakalananlar için karantina merkezleri sağlandı. Trablus’taki el-Kubbe Hapishanesi’nin şartlarının çok kötü olması nedeniyle buraya öncelik verildi. Merkez hapishaneye sağlık ocağı kurulmasına, binanın bakımının yapılmasına, şilte, battaniye, sterilizasyon işlemleri, suyunun içmeye ve kullanıma uygun hale getirilmesine ve içeride havalandırmanın sağlanmasına katkıda bulundu.
Cabbur’un değerlendirmesi şöyle oldu:
“Merkezin artık hapishanelerdeki gıda krizini ele almak için birden fazla programı var. Nezarethanelerde ve İç Güvenlik Güçleri’nin hapishanelerde tutuklu bulunan mahkumlara odaklansa da artık kişisel giysi ve ilaç ihtiyaçlarının yanı sıra yemek sağlamakla da yükümlü hale geldi. Zira tutukluluk süresinde ailelerin mahkumlara ulaşması zor.”
Gıda sorununa müdahale eden Dar el-Fetva, Roumieh Hapishanesi’nin B bloğunda bulunan tutuklulara kahvaltı sağlıyor. Ancak güvenlik kaynağı bununla ilgili olarak şunları söyledi:
“Bu yardımlar her yıl Ramazan Ayı boyunca yapılır ve sonrasında durur. Bu da İslami tutukluların çektiği sıkıntıların, tüm mahkumların başına gelen büyük krizin bir parçası olacağı anlamına geliyor.”
İsrail, Doha'da Hamas'ı bombalarken saldırı müzakerelere zarar verdihttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/5184641-i%CC%87srail-dohada-hamas%C4%B1-bombalarken-sald%C4%B1r%C4%B1-m%C3%BCzakerelere-zarar-verdi
İsrail, Doha'da Hamas'ı bombalarken saldırı müzakerelere zarar verdi
Katar'ın başkenti Doha'da İsrail’in hava saldırısı düzenlediği bina (Reuters)
İsrail, dün Hamas liderlerini ilk kez Katar'da hava saldırısıyla hedef alarak Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirmeyi amaçlayan müzakerelere büyük bir darbe indirdi.
Savaşı sona erdirmek için ABD tarafından sunulan öneriyi değerlendiren Hamas liderlerinin ofislerinin ve konutlarının bulunduğu Doha'daki bir konut kompleksini hedef alan İsrail’in hava saldırısının ardından Hamas liderleri hayatta kaldı. Ancak, birden fazla yeri hedef alan hava saldırılarında, aralarında Hamas Siyasi Büro Üyesi Halil Hayye’nin oğlu ve Katarlı bir güvenlik görevlisinin de olduğu altı kişi öldü.
Katar Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, ‘İsrail'in bu pervasız davranışının ve bölgesel güvenliği sürekli olarak bozmasının, Katar’ın güvenliğini ve egemenliğini hedef alan bu eyleminin tolere edilmeyeceği’ belirtildi. Bakanlık, ‘bu suç niteliğindeki saldırının uluslararası hukuk ve normların açık bir ihlali olduğunu ve Katarlıların ve Katar'da yaşayanların güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit oluşturduğunu’ vurguladı.
Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada ABD Başkanı Donald Trump'ın saldırının yeri konusunda çekincelerini dile getirdiği ve İsrail'in Katar'a yönelik saldırısının ‘İsrail’in ve ABD’nin çıkarlarına hizmet etmediğini’ düşündüğü ifade edildi. Açıklamaya göre Trump, Özel Temsilcisi Steve Witkoff'a Doha'yı saldırı konusunda uyarması talimatı verdi. Beyaz Saray sözcüsü, Trump'ın saldırıdan sonra İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad Âl-i Sani ile görüştüğünü ve Katar Emiri’ne ‘böyle bir şeyin kendi topraklarında bir daha olmayacağına’ dair güvence verdiğini söyledi.
Ancak Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, Katar'ın saldırıdan haberdar edildiğine dair haberleri yalanladı. Ensari, ABD'li bir yetkilinin, Doha'da İsrail tarafından düzenlenen hava saldırılarının patlama sesleri duyulurken telefon ettiğini belirtti.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Katar'ın başkenti Doha’da bazı Hamas liderlerinin konutlarını hedef alan saldırılarının ‘tamamen bağımsız’ olarak yürütüldüğünü söyledi. Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada, saldırının ‘İsrail tarafından başlatıldığı ve yürütüldüğü, bunun tüm sorumluluğunun İsrail'e ait olduğu’ belirtildi. Netanyahu, ABD’nin Kudüs'teki büyükelçiliğinde düzenlenen bir etkinlikte ‘terörist liderlerin hiçbir yerde güvende olmayacağını' söyledi. Operasyonu ‘katillerle hesaplaşmak ve gelecekte İsrail vatandaşlarının güvenliğini sağlamak için’ emrettiğini açıklayan İsrail Başbakanı, “Terörist liderlerin hiçbir yerde dokunulmazlık hakkına sahip olduğu günler geride kaldı” diye ekledi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Hamas’tan bir kaynak, İsrail’in saldırısını özellikle Hamas liderlerinden Halil el-Hayye’nin evine yoğunlaştırdığını, liderlik toplantısının ise Hamas’ın merhum lideri İsmail Heniyye'nin kullandığı yakındaki bir evde yapıldığını söyledi. Kaynak, bu evin de ‘saldırıya uğradığını ancak yoğunluğunun daha az olduğunu’ belirtti. Kaynak, Hamas liderlerinin bulunduğu yerin ara sıra özel toplantılara ev sahipliği yaptığını ve toplantının yapıldığı yerin liderlerin hayatta kalmasının nedeni olabileceğini söyledi.
İsrail ordusu ve İç İstihbarat Servisi Şin-Bet (Şabak) Hamas'ın ‘üst düzey liderlerini’ hedef aldığını söyledikleri operasyondan sorumlu olduklarını açıkladı. İsrail ordusunun resmi internet sitesinde yayınlanan bir açıklamada, hedef alınan kişilerin ‘yıllardır terör örgütünün faaliyetlerini yönettikleri’ ve ‘7 Ekim 2023'teki katliamı gerçekleştirip İsrail Devleti'ne savaş açmaktan doğrudan sorumlu oldukları’ belirtildi.
Saldırı, sarsılan küresel piyasalarda yankı buldu ve yatırımcıları petrol ve altına yöneltti. Bu durum petrol fiyatlarının 1 dolardan fazla artmasına neden olurken, Brent ham petrolü yüzde 1,8 artışla varil başına 67 doların üzerine çıktı. West Texas Intermediate (WTI) ham petrolü ise yaklaşık yüzde 1,8 artışla 63,40 dolara yükseldi. Altın da 3 bin 674 dolar ile yeni bir rekor seviyeye ulaştı. Buna karşılık, kripto para birimlerinin fiyatları sert bir düşüş yaşadı ve tasfiyeler sadece bir saat içinde 52 milyon dolara ulaştı.
Rakiplerin ortadan kaldırılması, Irak seçimleri ve İran modelinden çıkan tehlikeli derslerhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5184492-rakiplerin-ortadan-kald%C4%B1r%C4%B1lmas%C4%B1-irak-se%C3%A7imleri-ve-i%CC%87ran-modelinden-%C3%A7%C4%B1kan
Rakiplerin ortadan kaldırılması, Irak seçimleri ve İran modelinden çıkan tehlikeli dersler
Bağdat'ın Karh bölgesindeki Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu genel merkezlerinden birinde kapalı bir oy sandığı, 23 Aralık 2023 (AFP)
Akil Abbas
Irak kamuoyu, ülkedeki tüm seçim işlerini yürütmekle sorumlu anayasal kurum olan Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun, önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan parlamento seçimlerinde aday olmaya hak kazanamayan adaylara ilişkin açıklamalarıyla çalkalanıyor. Bu hafta itibarıyla, yaklaşık 8 bin adaydan 620'den fazlası diskalifiye edildi. Irak'ta bugüne kadar kaydedilen en yüksek oran.
Bu kararlar, Aday Uygunluk İnceleme Komitesi tarafından Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun Komisyon Üyeleri Kurulu'na sunulan önerilerle değerlendirilmeye başlıyor. Kurul, Komite'nin önerilerini onayladığında (ki genellikle onaylar), bu öneriler uygulanabilir kararlar haline gelir. Hakkında diskalifiye kararı alınan aday, daha sonra yargı sisteminin bir parçası olan ve Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu ile bağlantısı olmayan Seçim Yargı Otoritesi’ne itiraz edebilir. Otorite, Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu’nun kararını onaylayıp diskalifiye edilen adayın itirazını reddederse, karar kesinleştirilir.
Diskalifiye kararlarının nedenlerinin çok azı, gerekli belgelerin eksikliği gibi idari nitelikteyken bazıları, Irak devletinde kronikleşmiş ve kökleşmiş kaos ve kötü yönetimi ortaya koyuyor. Örneğin, eski İletişim Bakanı Muhammed Tevfik Allavi, lise diploması olmadığından değil, devletin kurumsal eksiklikleri nedeniyle lise mezunu olduğunu kanıtlayamadığından seçim yarışından diskalifiye edildi. Allavi, 1980 yılında Beyrut’taki Amerikan Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden mezun. Allavi, Irak devleti tarafından arşivleri kaybolan Bağdat'taki Frank Ayni Okulu'ndan ortaokul diplomasına sahip.
Akademik kalitesiyle tanınan Frank Ayni Okulu, 1940'ların başlarında özel bir Yahudi okulu olarak kuruldu. Burada Iraklı Müslüman ve Hıristiyan öğrenciler de eğitim gördü. Dönemin monarşi yönetimi okulun verdiği diplomaları tanıdı. Daha sonra 1958 yılında kurulan cumhuriyet döneminde de tanınmaya devam etti. 1970'lerde Baas Partisi hükümeti okulu kapatmaya karar verdi ve okulun arşivleri hükümet tarafından saklanacaktı, ancak bazı nedenlerden dolayı (belki de o dönemde Irak'ta Yahudilere karşı ulusal ve dini düşmanlığın dalgası bağlamında kasıtlı olarak imha edildiğinden) bu arşivler kayboldu. Sonuç olarak, bu akademik açıdan seçkin okulun hiçbir mezunu, bu okuldan mezun olduğunu kanıtlayamıyor.
2003 yılından sonra çıkarılan tüm Irak seçim kanunları, adayların Baas Partisi üyesi olmadıklarını, Hesap Verebilirlik ve Adalet Komisyonu'ndan bu yönde resmi bir onay alarak kanıtlamaları gerektiğini öngördü.
Irak Temsilciler Meclisi tarafından 2023 yılında kabul edilen seçim yasası değişikliği, seçime katılan her seçim ittifakının listesindeki adayların yüzde 80'inin lisans derecesine, yüzde 20'sinin ise hazırlık sertifikasına sahip olması gerektiğini öngörüyor.
Ancak en endişe verici olan, Irak yasalarına aykırı bir şekilde alınan bu diskalifiye kararlarının çoğunun açıkça ideolojik nitelikte olmasıdır. Seçim yasasına göre bir adayın seçimlere katılmasını veya üst düzey bir hükümet görevini üstlenmesini engelleyen iki neden var. Bunların ilki, adayın hukuki terimlerle ‘iyi hal ve davranıştan’ yoksun olmasıdır. Bu durum, rüşvet, zimmete para geçirme, uyuşturucu kaçakçılığı, gasp ve fuhuş gibi Irak yasalarına göre onursuz kabul edilen suçlarla ilgili nihai mahkeme kararıyla doğrulanır. İkinci neden ise, adayın 2008 tarihli Baas Partisi'nden Arındırma Yasası hükümlerine tabi olmasıdır. Bu yasa, eski Baas Partisi üyelerinin başta Cumhurbaşkanlığı, Temsilciler Meclisi ve Bakanlar Kurulu olmak üzere Yargı Konseyi, bakanlıklar, güvenlik kurumları ile Dışişleri ve Maliye Bakanlıklarında bölüm üyesi veya üstü, yani sıradan üyelikten daha yüksek rütbeli olan devlet görevlerinde bulunmasını veya bu görevleri icra etmesini yasaklıyor. Karmaşık ve zor bir karar dışında kimse bu durumdan olmasa da bu mümkün ve bunun örnekleri daha önce de oldu. Yasanın 12. maddesine göre Bakanlar Kurulu, yetkili bakanın talebi ve ilgili kurumla koordineli olarak, kamu yararı gereklilikleri çerçevesinde bu yasanın kapsadığı kişilerin işe iadesi için istisnai durumları değerlendirme ve bu konuda uygun kararı alma hakkına sahiptir. Karar, ancak Temsilciler Meclisi'nin onayı ile yürürlüğe girer.
Bağdat'ın Karkh bölgesindeki merkezlerinden birinde elektronik sayımı doğrulamak için oyları elle sayan Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun bir çalışanı, 23 Aralık 2023 (AFP)
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Baas Partisi'nden Arındırma Yasası süreci seçimlere de uzanıyor. Zira 2003 yılından bu yana yürürlükte olan tüm Irak seçim kanunları, adayların Baas Partisi üyesi olmadıklarını, Hesap Verebilirlik ve Adalet Komisyonu'ndan bu yönde resmi bir onay alarak kanıtlamaları veya partinin destekçisi olmadıklarını kanıtlamaları gerektiğini şart koşuyor. Anayasa ile yasaklanmış olan bu destekçilik, hükümet veya sivil kurumlar ya da bireyler tarafından Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu'nun Siyasi Partiler Departmanı’na, Baas Partisi'ni desteklemekle suçlanan adaylar hakkında yapılan şikayetler yoluyla gerçekleştirilir. Bölüm bu şikayetleri uygun bulursa, bunları Aday Uygunluk İnceleme Komitesine havale eder. Komite suçlamaların geçerliliğinden emin olursa, Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu’na adayın seçimlere katılma hakkını elinden alması tavsiyesinde bulunuyor.
Denetim Komitesi, yasal dayanağı olmayan belirsiz şikayetlere dayanarak adaylara karşı haksız diskalifiye önerileri yayınladı.
Sorun, yasada öngörülen prosedürlerde değil. Çünkü bu prosedürler totaliter veya diktatörlük rejiminden demokratik rejime geçişte birçok geçiş dönemi adaleti deneyiminde yaygın olarak görülüyor. Irak'taki prosedürler bu bakımdan (her ne kadar Irak'taki geçiş dönemi, diğer ülkelerdeki benzer dönemlere kıyasla haksız nedenlerle çok daha uzun sürmüş olsa da) uluslararası standartlarla uyumlu. Asıl sorun, bu prosedürlerin siyasallaştırılması ve yorum ve uygulamalarının keyfi olarak genişletilmesi. Örneğin, bazı adaylar, aleyhlerine açılan davalar mahkeme kararıyla sonuçlanmamış, aksine mahkemeler tarafından reddedilmiş olmasına rağmen, ‘iyi hal, itibar ve davranış’ gerekçesiyle diskalifiye edildi. Bu durum, bir kişiye karşı dava açılması, onun iyi karakterini, itibarını ve davranışlarını lekelen bir suistimalin yeterli kanıtı olarak kabul edilerek yapılır. Burada, genellikle zayıf argümanlara ve yanlış iddialara dayanan kötü niyetli davalar, 2003 sonrası Irak'ta siyasi şantaj araçlarından biridir. Siyasi partiler genellikle destekçilerinden, kendilerine karşı çıkan siyasi veya kamuoyunda tanınmış kişilere karşı dava açmalarını isterler. Örneğin, silahlı grupları sürekli eleştirdiği için tanınmış bir siyasiye karşı yaklaşık 2 bin kötü niyetli dava açılmış ve bu davalar, resmi görevlerinin sona ermesiyle birlikte kendilerine sağlanan yasal korumanın da sona ermesi nedeniyle mahkemelerde takip etmek zorunda kaldığından görevinden ayrıldıktan sonra hayatını cehenneme çevirmiştir.
Irak'ın Bağdat kentinde hükümet karşıtı protestoların dördüncü yıldönümünü anmak için düzenlenen mitinge katılan Iraklı bir protestocu, 1 Ekim 2023 (Reuters)
Örneğin Denetim Komitesi, el-Bedil Seçim İttifakı Başkan Yardımcısı ve milletvekili Seccad Salim hakkında, yasal dayanağı olmayan belirsiz şikayetlere dayanarak adaylara haksız diskalifiye tavsiyelerinde bulundu ve bunlar diskalifiye için yeterli gerekçe olarak kabul edildi. Salim'e göre Denetim Komitesi, Halk Seferberlik (Haşdi Şabi) Güçleri Güvenlik Müdürlüğü tarafından sunulan ve isimleri belirtilmeyen ‘bir grup vatandaş’ tarafından imzalanmış, diktatörlüğün geri dönüşünü talep ettiği için adaylığının reddedilmesini talep eden bir sayfalık şikâyet nedeniyle onu seçimlerden men etti! Aynı keyfilik, Baas Partisi'ni desteklediği gerekçesiyle adaylıktan çıkarılan milletvekili adayı Zafer el-Ani'nin durumunda da görüldü. Oysa Irak Temsilciler Meclisi 2010 yılında, Ani ve eski milletvekili Salih el-Mutlak'ı Baas Partisi'nden Arındırma Yasası hükümlerinden muaf tutarak seçimlere katılmalarına ve o dönemde birer milletvekili koltuğu kazanmalarına izin vermişti. Ancak bu kez Denetim Komitesi, Ani'nin attığı tweetleri gerekçe göstererek Baas Partisi'ni destekleyen açıklamalar yaptığını öne sürdü. Ancak, bu tweetlerin Baas Partisi’ne davet eden, geri dönüşünü talep eden, hatta olumlu bir şekilde bahseden herhangi bir içerik barındırmaması, aksine yalnızca İran’ın Irak'taki nüfuzunu ve bu nüfuzun en önemli dayanaklarından biri olarak görülen Iraklı silahlı grupları eleştiren tweetler olması dikkati çekti. Ani davası, tıpkı Salim davası gibi, karar için Seçimler için Yargı Ayrımcılık Otoritesi'ne havale edildi.
Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu’nun eylemlerini savunanlar, onun silahlı grupların siyasi kanatları da dahil olmak üzere Koordinasyon Çerçevesi güçlerinden çok sayıda adayı, Baas Partisi ile bağlantıları veya iyi hal ve davranış şartını yerine getirmemeleri gerekçesiyle de dışladığını söylüyor. Gerçekte, bu adayların diskalifiye edilmesi, kararın haklı olup olmadığına bakılmaksızın, gerçek bir fark yaratmıyor. Bu diskalifiyenin çoğu tanınmayan, sadık ancak etkisiz adayları hedef aldığı ve Koordinasyon Çerçevesi için büyük bir tehdit oluşturabilecek etkili muhalefet adaylarının diskalifiyesini meşrulaştırmak amacıyla yapıldığı ortada.
İran’daki seçimlerde, Anayasayı Koruyucular Konseyi adayları inceler ve İslam Devrimi'nin değerlerine yeterince sadık olmadığını düşündüğü adayları diskalifiye ederek, gerçek muhaliflerin Şura Meclisi’ne girmesini engeller.
Cevap, seçim komisyonunu siyasi ve idari olarak domine eden Koordinasyon Çerçevesi’nin, yaklaşan seçimlerin sonuçları ve bu temelde kurulabilecek Temsilciler Meclisi hakkındaki endişelerinde yatıyor. Koordinasyon Çerçevesi bu diskalifiyelerle ciddi bölünmeler, zayıf etkinlik ve az sayıda muhalif ve cesur milletvekili tarafından gündeme getirilebilecek kamuoyu baskısı olmadan gerekli yasaları ve anlaşmaları geçirmek için uzlaşı veya parlamento çoğunluğu oluşturmada zorlukları olan mevcut parlamentodan farklı bir parlamento oluşturmayı amaçlıyor. Koordinasyon Çerçevesi önümüzdeki dönemin hem dışarıda hem de içeride kendileri için birçok zorluk getireceğinin farkında. 7 Ekim'den sonra bölgede yaşanan gelişmeler, ‘direniş ekseninin’ dağılması, Suriye'deki müttefiklerinin (Beşşar Esed rejimi) kaybı ve İran'ın bölgedeki nüfuzunun azalmasıyla görüldüğü gibi, dış müttefiklerini büyük ölçüde zayıflatmış olması dış zorluklardır. İçeride ise Mukteda es-Sadr destekçilerinin seçimlere katılmayı reddederek parlamentonun dışındaki muhalefete geçmesi ve parlamentodaki diğer siyasi güçlerle ittifak kurma olasılığı endişe yaratıyor. Koordinasyon Çerçevesi, bu güçleri, Sadr Hareketi ile birlikte kendisine karşı güçlü bir parlamento-halk ittifakı kurmadan önce dışlayarak bunun olmasını önlemeye çalışıyor.
Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) yapılan parlamento seçimleri sırasında seçim listesinde isimlerini kontrol eden Kürt seçmenler, 20 Ekim 2024 (AFP)
Bu yüzden Koordinasyon Çerçevesi, ideolojik açıdan kendisine sadık ve kurumsal olarak disiplinli bir parlamento oluşturma arzusunda. Bu parlamento, tıpkı mevcut parlamentoda olduğu gibi skandallara yol açamayacak veya yeter sayıyı bozamayacak marjinal, resmi bir muhalefetle birlikte az sayıda nüfuz sahibi lider tarafından kontrol edilmeli. Koordinasyon Çerçevesi, yaklaşan zorluklara yanıt olarak anlaşmaları hızlı bir şekilde geçirmek için ‘uyumlu’ bir parlamentoya ihtiyaç duyuyor. Bunun için de anlaşmalarına karşı kamuoyunu harekete geçirebilecek güçlü muhalif milletvekillerinin dışlanması gerekiyor.
Bu çabada yaşanan en büyük kayıplardan biri, zaten kırılgan ve birçok Iraklı arasında güvenilirliğini yitirmiş olan Irak demokrasisinin, İran seçimlerinde olduğu gibi ideolojik kontrol yoluyla daha da zayıflatılması. İran’daki seçimlerde, Anayasayı Koruyucular Konseyi adayları inceler ve İslam Devrimi'nin değerlerine yeterince sadık olmadığını düşündüğü adayları diskalifiye ederek, gerçek muhaliflerin Şura Meclisi’ne girmesini engeller. Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin bu tutumu, kabul veya reddedilme kriterini ideolojik sadakat haline getirirken, adil seçimler, halkın temsilcilerini seçtiği fikirlerin serbest rekabetine dayanır. Irak'ın Aday Uygunluk İnceleme Komitesi’nin tutumu ise yasal gibi görünen ancak esasen ideolojik yöntemler kullanılarak gerçekleştirildiğinden İran modelinden çok da farklı değil.
Irak ile İran arasında sorun olan Koordinasyon Çerçevesi ittifakı yıllarca Irak’ın meşru çıkarları pahasına hayatta kalmaya devam etti, ancak İran seçim modelini Irak'ta uygulanabilecek bir öğrenme kaynağı olarak görmek, ona tehlikeli bir yeni boyut ekliyor. Bu yeni boyutun temelinde Koordinasyon Çerçevesi’nin Iraklı muhaliflerini kurumların dışındaki yeni muhalefet biçimlerine itmesi ve bunun kurumların içinden gelen muhalefetten daha zararlı olması yatıyor.
Trump'ın “son” uyarısı, Gazze’de ateşkes müzakerelerindeki çıkmazı sona erdirecek mi?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5184357-trump%C4%B1n-%E2%80%9Cson%E2%80%9D-uyar%C4%B1s%C4%B1-gazze%E2%80%99de-ate%C5%9Fkes-m%C3%BCzakerelerindeki-%C3%A7%C4%B1kmaz%C4%B1-sona
İsrail'in Gazze'nin er-Rimal Mahallesi’nde Filistinli mültecilerin kaldığı çadırların yakınlarındaki bir binaya düzenlediği saldırı sırasında yükselen duman (AFP)
Trump'ın “son” uyarısı, Gazze’de ateşkes müzakerelerindeki çıkmazı sona erdirecek mi?
İsrail'in Gazze'nin er-Rimal Mahallesi’nde Filistinli mültecilerin kaldığı çadırların yakınlarındaki bir binaya düzenlediği saldırı sırasında yükselen duman (AFP)
Gazze Şeridi’nde ateşkes sağlanması yönündeki çabalarda ABD’nin ivmesi artıyor. Son olarak ABD Başkanı Donald Trump, Hamas'tan İsrail'in kabul ettiğini doğruladığı kapsamlı bir öneriyi kabul etmesini istedi. Trump, bu öneriyi Hamas’a yönelik ‘son uyarı’ olarak değerlendirdi.
Hamas ise bu öneriye yanıt vermedi. Hamas, bu öneriden aylar önce, ABD'nin savaşı sona erdirme sözünü yerine getirmeden, geçtiğimiz nisan ayında ABD vatandaşı İsrailli rehine Edan Alexander'ın serbest bırakılması için Washington ile bir anlaşma imzalamıştı.
Bu senaryonun geleceği hakkında Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, Washington'ın ciddiyetini ve ‘yakında’ kısmi veya kapsamlı bir ateşkesin sağlanabileceğini düşünenler ile yakın zamanda bir anlaşma olasılığı olmadığını düşünenler olarak ikiye bölünmüş durumda. Onlar bunu Hamas için en önemli pazarlık kozunu elinden alacak ve savaşın devam etmesini engellemeyecek bir tuzak olarak görüyorlar.
Trump, sosyal medya platformu Truth Social'da pazar günü yaptığı bir paylaşımda şunları söyledi:
“Herkes rehinelerin eve dönmesini ve bu savaşın sona ermesini istiyor. İsrailliler benim şartlarımı kabul etti, şimdi Hamas'ın da bunları kabul etme zamanı geldi.”
Trump, Hamas’ı “Bu son uyarım. Bundan sonra başka uyarı olmayacak” diye uyardı.
Bu açıklama, 18 Ağustos'ta Hamas’ın kabul ettiği, ancak ABD'nin yorum yapmadığı ve İsrail'in onaylamadığı Mısır-Katar önerisine yanıt vermemesinin yanı sıra Hamas'ın önerdiği bazı maddeleri de reddetmesinin ardından Washington'ın geçtiğimiz temmuz ayı sonlarında İsrail ile birlikte Doha'daki ileri düzey müzakerelerden çekildiğini açıklamasından bu yana beş gün içinde attığı bazı adımlardan sadece biriydi.
İsrail’in düzenlediği hava saldırısı sonrası Gazze şehrinin er-Rimal Mahallesi’ndeki bir binanın enkazını inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail Yayın Kurumu (IBA) pazar günü, ABD Başkanı Donald Trump’ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un müzakereleri sürdürmek amacıyla bir aracı aracılığıyla Hamas'a ön genel ilkeleri ilettiğini bildirdi. Bu ilkeler arasında kapsamlı bir anlaşma önerisi de yer alıyor. Netanyahu'nun yakın arkadaşı olan İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer'in bu hafta bazı görüşmeler için Washington'a gitmesi bekleniyor.
ABD’nin bu yeni adımı Trump'ın cuma gecesi ABD'nin Hamas ile ‘çok yoğun müzakereler’ yürüttüğünü ve Hamas'ın tüm rehineleri serbest bırakması gerektiğini söylemesinin ardından attı.
Trump’ın açıklamalarından bir gün önce ABD'nin Hamas ile ilişkilerinden sorumlu koordinatörü Bashar Bahbah televizyon ekranlarında bir açıklama yaptı. Bahbah, ABD'nin savaşı sona erdirmek ve Gazze'de tutulan tüm rehineleri serbest bırakmak için kapsamlı bir anlaşma hazırladığını doğruladı. Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel’den aktardığına göre Witkoff perşembe günü Paris'te Katarlı yetkililerle ateşkes konusunu görüştü.
Öneri uyarınca, Gazze şehrinde devam eden askeri operasyonun durdurulması karşılığında, 48 rehine ve yaralı ile birlikte binlerce Filistinli mahkum anlaşmanın ilk gününde serbest bırakılacak. İsrail televizyon kanalları Kan 12 ve Kanal 13 pazar günü, Trump’ın önderliğinde savaşı sona erdirmek için acil müzakerelerin başlayacağını duyurdu.
Mısır Stratejik Araştırmalar Merkezi Direktörü Dr. Halid Ukkaşe, Mısır'ın Witkoff ile yaptığı son görüşmelerin ardından ABD'nin müzakere masasına geri dönmesiyle Trump'ın bu kez ciddi olduğunu düşünüyor. Washington'ın üçlü arabuluculukta kilit bir rol oynadığını belirten Dr. Ukkaşe, savaşı sona erdirmek için uluslararası baskıların artması ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul toplantılarının birkaç hafta sonra başlayacak olması ve bu toplantılarda Filistin devletinin tanınması olasılığı göz önüne alındığında, Washington'ın bir anlaşma yoluyla savaşı sona erdirmekle daha fazla ilgilenebileceğini belirtti.
Öte yandan Filistinli siyasi analist Nizar Nazzal, Trump'ın ilk kez bu tür açıklamalarda ve tehditlerde bulunmadığını ve Hamas'ın, özellikle Washington'ın savaşı sona erdirme sözünü tutamadığı ve geçtiğimiz mart ayında İsrail'in ocak ayında varılan ateşkesi ihlal etmesine sessiz kaldığı Edan Alexander anlaşmasıyla ilgili krizin ardından, Trump'ın sözlerine güvenmediğini düşünüyor. Nazzal, anlaşmanın hayata geçmeyeceğini, özellikle de Netanyahu'nun rehineleri geri alıp İsrail'i tekrar savaşa sokmak için bir tuzak kuruyor gibi göründüğünü ifade etti.
Çatışmanın taraflarına gelince, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Hamas'ın uzlaşmaz tutumunu sürdüreceğini öngörürken, Trump'ın önerisini ciddi olarak değerlendireceğini açıkladı. Ancak Kanal 13, Hamas'ın öneriye ilişkin olumlu mesajlar gönderdiğini ve öneriyi kategorik olarak reddetmediğini vurguladı.
Bu arada İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, sosyal medya platformu X hesabından dün yaptığı bir paylaşımda, Hamas'ın teslim olmaması halinde yok edileceği tehdidinde bulunarak, bunun Hamas'a yönelik ‘son uyarı’ olduğunu belirten Trump'ın açıklamasını yineledi.
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Kahire'de ABD Merkez Komutanlığı Komutanı General Brad Cooper ile bir araya geldi (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısırlı ve Katarlı arabulucular ise Trump'ın açıklamalarına henüz yanıt vermediler. Ancak Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Kahire'de ABD Merkez Komutanlığı (CENTCOM) Komutanı General Brad Cooper ile yaptığı görüşmede, ‘acil ateşkes sağlanması amacıyla Mısır, ABD ve Katar tarafından yürütülen arabuluculuk çabalarının önemini’ vurguladı.
Dün Brezilya'da düzenlenen BRICS zirvesine telekonferans aracılığıyla katılan Sisi, Mısır'ın Gazze Şeridi’nde acil ateşkesin sağlanması, insani yardımın ulaştırılması ve rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için yoğun çabalar sarf ettiğini ve Gazze Şeridi’nin yönetimi ve yeniden inşası için hazırlıkların başlaması konusunda çalışmalar yaptığını doğruladı.
Dr. Ukkaşe, Hamas'ın özellikle arabuluculardan Mısır’a yeni bir senaryoya kapıyı aralaması için baskı yaptığından, Hamas'ın yakın zamanda bir anlaşmayı kabul edebileceğine dair işaretler olduğunu düşünüyor. Dr. Ukkaşe’y göre Hamas, talep ettiği garantiler konusunda tavizler verdi ve bu gelişmeler çerçevesinde kısmi veya kapsamlı bir anlaşmanın yakında sağlanması bekleniyor.
Öte yandan Nazzal, Hamas'ın Trump'ın şartlarına yumuşak tavizlerle değil, özel çekincelerle yanıt vereceğini, çünkü tavizlerin son aşamasına geldiğini ve yeni bir tuzağa düşmek ya da en önemli ve güçlü kozlarını kaybetmek istemediğini düşünüyor. İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşı sürdüreceğine inanan Nazzal’a göre Hamas'ın Trump'ın önerisini reddetmesi beklendiğinden bu sadece bir örtbas ve gerilimi meşrulaştırma girişiminden ibaret kalıyor.
Yaklaşan bir sonraki aşamada kısmi veya kapsamlı bir anlaşma yapılmayacağını öngören Nazzal, Gazze'deki durumun ve orada yaşanan gelişmelerin bir sonraki aşamayı belirleyeceğini ve müzakere masasına giden yolu değil, bir anlaşmaya giden yolu açacağını vurguladı.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة