Bilim insanları az uyumanın etkilerini gidermenin yolunu buldu

Yeterince egzersiz yapmak, "gece iyi uyumamanın zararlı etkisini kısmen telafi edebilir"

Unsplash
Unsplash
TT

Bilim insanları az uyumanın etkilerini gidermenin yolunu buldu

Unsplash
Unsplash

90 binden fazla yetişkinin değerlendirildiği yeni bir çalışmaya göre egzersiz yapmak, çok az ya da çok uzun süre uyumanın olumsuz etkilerinin bir kısmını giderebilir.
Aralarında Çin'deki Guangzhou Tıp Üniversitesi'nden isimlerin de bulunduğu araştırmacılar, önceki çalışmaların hem yeterli egzersizin hem de sağlıklı uykunun beklenen yaşam süresini uzatabileceğini ortaya koymasına rağmen, fiziksel aktivitenin sağlığı geliştirmek için uyku süresiyle nasıl etkileşime girdiğinin belirsizliğini koruduğunu söyledi.
The Independent'ın haberine göre, yakın zamanda European Journal of Preventive Cardiology adlı akademik dergide yayımlanan yeni araştırma, Birleşik Krallık'ta 2013 ile 2015 arasında bir hafta boyunca ivme ölçer bileklik takan 40 ila 73 yaşındaki 92 bin 221 yetişkinin üzerindeki ortak etkileri inceledi.
Bilim insanları gece başına uyku süresini kısa (6 saatten az), normal (6 ila 8 saat) veya uzun (8 saatten fazla) olarak sınıflandırarak fiziksel aktivite verilerini düşük, orta veya yüksek diye ayırdı.
7 yıllık medyan takip süresince, 1074'ü kardiyovasküler hastalıklardan ve 1871'i kanserden olmak üzere 3 bin 80 katılımcı hayatını kaybetti.
Düşük miktarda egzersiz yapanlarda kısa uyku yüzde 16, uzun süreli uykuysa yüzde 37 oranında tüm nedenlere bağlı ölüm riskinde artışla ilişkilendirildi.
Bilim insanları, orta düzeyde egzersiz yapan ve çok az uyuyan katılımcılarda tüm nedenlere bağlı ölüm olasılığının yüzde 41 arttığını kaydetti.
Ayrıca, yüksek miktarda egzersiz yapanlarda uyku süresinin ölüm riskiyle bağlantılı olmadığını tespit ettiler.
Bilim insanları, düşük egzersiz yapıp kısa uyuyanların kalp hastalığından ölüm riskinin yüzde 69 arttığını ve egzersiz orta veya yüksek düzeye çıktığında bu riskin ortadan kalktığını söyledi.
Guangzhou Tıp Üniversitesi'nden çalışmanın ortak yazarı Jihui Zhang, "Bulgularımız, hem fiziksel aktiviteyi hem de uyku süresini hedefleyen sağlığı geliştirme çabalarının, orta yaşlı ve yaşlı yetişkinlerde erken ölümü önlemede veya geciktirmede tek bir davranışa odaklanmaktan daha etkili olabileceğini gösteriyor" dedi.

"İdeal bir senaryoda, insanlar her zaman sağlıklı miktarlarda uyuyup fiziksel aktivite yapar. Bununla birlikte, çalışmamız yeterli egzersiz yapmanın gece iyi uyumamanın zararlı etkisini kısmen telafi edebileceğini gösteriyor."



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature