Franciye'nin Fransa ziyareti: Paris Franciye kartını ‘yakmadı’

Fransız çabaları bölgesel bir ‘gri alan’ ile çatışıyor.

Eski Bakan Süleyman Franciye (Reuters)
Eski Bakan Süleyman Franciye (Reuters)
TT

Franciye'nin Fransa ziyareti: Paris Franciye kartını ‘yakmadı’

Eski Bakan Süleyman Franciye (Reuters)
Eski Bakan Süleyman Franciye (Reuters)

Marada Hareketi lideri ve eski bakan Süleyman Franciye'nin, cumhurbaşkanlığı dosyasını takip eden Kriz Hücresi yetkilileriyle görüşmek ve Lübnanlıların bir anlaşmaya varamamasından dolayı geçtiğimiz Ekim ayının sonundan beri devam eden kurumsal boşluğu doldurmak üzere Fransa’nın davetiyle Paris'e gelişinden önce Fransız başkentinde iki görüş ortaya çıktı. İlki, Paris'in Lübnan'ın bir an önce cumhurbaşkanına sahip olmasını sağlama çabalarında ısrarcı olduğunu söylüyor. Hâlâ, önerdiği formülün (Yargıç Nevaf Selam'ın veya başka bir reformist Sünni şahsın başbakan olması karşılığında Franciye'yi cumhurbaşkanı seçmenin) bu amaca ulaşmak için mevcut seçenek olduğuna inanıyor. Bu durumda, İlerici Sosyalist Parti lideri Velid Canbolat'tan sonra Franciye'yi kabul etmek, seçilmesi durumunda izleyeceği politikalar hakkında onunla bir anlaşmaya varmayı amaçlıyor. Belki de ‘Şii ikili’ ile ilişkisine ek olarak, gelecekteki hükümetin kalıcılığı ve zorlamak zorunda kalacağı reformlar konusunda garantiler alıyor. İkinci hipotez ise Paris'in ‘Franciye – Selam’ seçeneğini sürdürme umudunu kaybettiğini söylüyor. Çünkü ne Lübnan Güçleri Partisi ne de Özgür Yurtsever Hareket onun cumhurbaşkanlığına katılımını kabul etmeye hazır olmadığından, bu, başta Hristiyanlar olmak üzere içeriden reddedilme nedeniyle onu çıkmaza sokacak. Ayrıca, bölgesel yol da geçilemez değil ve bu nedenle çabaları boşa harcamak ‘anlamsız’. Bu açıdan, Franciye'yi Elysee Sarayı'nda ağırlamanın amacı, yolculuğu onunla tamamlamanın zorluğunu kendisine bildirmekti.
Paris merkezli temaslara aşina olan kaynakların okumalarına göre bugün Lübnan medyasından bazı kaynakların, Franciye kartının Fransa tarafından ‘yakıldığı’ yönündeki propagandasının gerçekle örtüşmediği ortaya çıkıyor. Dün mevcut olan bilgilere göre Franciye ziyaretinin amacı, (başbakanla nasıl başa çıkılacağına ek olarak) önemli konularda kamuya açık ‘taahhütler’ hakkında ne yapabileceğini anlamak; Suriyeli mülteciler, sınır kontrolü, siyasi, ekonomik ve mali reform gündeminin içeriği ile ilgili çalışmalar yapmak. Paris bunlara ek olarak, Franciye'nin Hizbullah'tan ve eski bir kişisel ilişkisi olduğu Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'den, mülteciler ve Suriye'nin içine girmeyi reddettiği donanma da dahil olmak üzere sınır çizimi konularında neler alabileceğini bilmek istiyor. Paris ayrıca Franciye ile Hizbullah arasında kurulacak ilişkinin mahiyetini de öğrenmek istiyor. Arap dünyasına ve özellikle Körfez'e olan açıklığının boyutu ve bu iki partinin eski Cumhurbaşkanı Mişel Avn'a vermediğini Hizbullah’tan ve Suriye'den ne alabileceğine dair düşüncesinin gerekçelerini görmek istiyor.
Franciye daha önce kendisini Kültür Bakanı pozisyonu için tavsiye eden eski Kültür Bakanı Roni Areyji'yi de yanına aldı ve büyük ölçüde sağ kolu olarak kabul ediliyor.
Cumhurbaşkanlığı krizindeki dalgalanmaları ve Fransa'nın oynamak istediği rolü yakından takip eden kaynaklar, dikkate alınması gereken üç ana unsur olduğuna inanıyor. Bunlardan ilki, Franciye ziyaretinin Lübnan dosyası görüşmelerinin merkezinde yer aldığı ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman arasında Macron’un inisiyatifiyle gerçekleşen telefon görüşmesinin ardından gelmesi. Bu vesileyle Elysee Sarayı'ndan yapılan açıklamaya göre Fransız ve Suudi taraflar, Lübnan'ı her geçen gün ağırlaşan krizden kurtarmak için çalışmaya ‘bağlılıklarını’ dile getirdiler. İkinci unsur, Suudi Arabistan Kraliyet Divanı Müsteşarı Nizar el-Alula ile Suudi Arabistan'ın Lübnan Büyükelçisi Velid el-Buhari arasında Macron'un Ortadoğu İşlerinden Sorumlu Danışmanı Patrick Dorrell ile Elysee Sarayı'nda gerçekleşen görüşme. Ayrıca bu hareket, Riyad ile Tahran arasındaki diplomatik ilişkileri yeniden tesis etmek için Çin himayesinde gerçekleştirilen Suudi Arabistan-İran anlaşmasının temsil ettiği ana gelişmenin ve Lübnan için geçerli olan diğer ülkelerin iç işlerine karışmama taahhüdünün ardından geliyor. Ancak bugüne kadar Lübnan’la ilgili yeni anlaşma sonuçlarının ve Cumhurbaşkanlığı dosyasının özellikleri ortaya çıkmadı. Çünkü her iki taraf da sonucun kendi lehlerine olacağına inanıyor.
Lübnan'daki birçok kişi Fransız girişimine itirazlarını dile getirdi. Hatalarından ilki, Paris'in ‘Şii ikilisinin’ Franciye'yi ‘direnişi sırtından bıçaklamayan’ güvenilir bir kişi olarak cumhurbaşkanlığına teslim etme arzusuna ‘boyun eğmesi’. Bunlara göre en önemli şey, partinin bir B planının olmaması. Yani bir sonraki cumhurbaşkanı ya Franciye olacak ya da başkası olmayacak. Bu ise seçimleri aksatıyor. Onlara göre Hizbullah'ın diyalog çağrısı, müstakbel cumhurbaşkanının kim olacağı konusunda bir anlaşmaya varmak değil, adaylığını henüz resmi olarak açıklamamış olan Franciye'yi seçmeyi kabul etmektir. Bu konuda Marada Hareketi lideriyle yakından ilgili kaynaklar, “Seçimi kazanması henüz garanti altına alınmadığı sürece veya Lübnanlıların deyimiyle seçim ‘cepte’ olmadığı sürece adaylığını açıklamayacağını” söylüyor. İkinci dezavantaj, Paris'in Franciye'nin başbakanın sürekliliği ve reform programını engellememesi açısından sağlayabileceği garantilere ‘güveniyor’ gibi görünmesidir. Gerçek şu ki bu okuma, Washington'a resmi bir ziyarette bulunduğu sırada görevini kaybeden eski Başbakan Saad Hariri'nin başına gelenleri görmezden geliyor. Garanti vermesi gereken kişinin ‘Şii ikilisi’ olduğunu dikkate almıyor. Son zamanlarda Beyrut Havalimanı'ndaki ikinci istasyonun inşası ve Çalışma Bakanı Ali Hamiye'nin Hizbullah’ın talebi üzerine sözleşmeden çekildiğini açıklamasıyla ilgili yaşananlar, hükümetin dümenini elinde tutanın bakanlar değil, onları yönetime atayanlar olduğunu gösteriyor. Son olarak, Fransız seçeneğinin karşıtları, Cumhurbaşkanı Macron'un 2020 yazında Beyrut'a yaptığı ziyaret vesilesiyle Lübnanlı siyasetçilerin kendisine söylediği ‘sözlerden’ çok zarar gördüğünü belirtiyor.
Paris, çöküş devam ederken Lübnan'daki kurumların boşluğunu doldurma çabasında başarılı olabilecek mi? Diğer soru ise Franciye dönemini (şayet Cumhurbaşkanı seçilirse) Avn döneminden farklı kılacak değişkenlerle ilgili. Kesin cevapları olmayan iki soru. Çünkü bu denklemde bölgesel çekincelerle ilgilenen bir ‘gri alan’ var ve bu, iki büyük partinin iç muhalefeti ile sınırlanıyor. Müttefikleriyle birlikte, seçim oturumunun gerçekleşmesi için parlamentoda üçte iki çoğunluğun oluşmasını engelleyebiliyorlar. Kısacası, Franciye'nin Baabda'ya giden yolunda duran mayınlar var ve nihai hedefine ulaşmak için Fransız mayın tarama gemisinin etkinliğine bahse girdiğine şüphe yok.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.