Sudanlı İslamcılar, varlıklarını kanıtlamak için tehdit silahları savuruyor

Siyasi hareketlerinde orduya hitap etmeyi ve diğer siyasi güçleri küçümsemeyi esas alıyorlar

İslamcılar, eski rejim destekçilerinin bir araya gelmesiyle kitlesel toplantılar düzenleme konusunda aktifler / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
İslamcılar, eski rejim destekçilerinin bir araya gelmesiyle kitlesel toplantılar düzenleme konusunda aktifler / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
TT

Sudanlı İslamcılar, varlıklarını kanıtlamak için tehdit silahları savuruyor

İslamcılar, eski rejim destekçilerinin bir araya gelmesiyle kitlesel toplantılar düzenleme konusunda aktifler / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia
İslamcılar, eski rejim destekçilerinin bir araya gelmesiyle kitlesel toplantılar düzenleme konusunda aktifler / Fotoğraf: Hasan Hamid-Independent Arabia

Mina Abdulfettah 
Sudanlı çevreler, eski Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir ve eski rejim üyelerinin serbest bırakılması talepleri zemininde İslami akım ile siyasi güçler arasındaki şiddetli anlaşmazlığa dikkat çekti.
Öyle ki bu anlaşmazlık, bazı unsurların mevcut siyasi güçlere yönelik tehditler savurması ve geçiş dönemini yönetmeye uygunluğu tartışması boyutuna kadar ulaştı.
Aynı şekilde bu çevreler, tüm siyasi partilerin ve silahlı hareketlerin Ulusal Uzlaşı Hükümeti'nde eski rejime katılmasını kınayarak, eski rejimin iktidarı sırasında 30 yıllık hatalardan onun gibi sorumlu olduklarını belirtti. 
İslamcıların kendi aralarındaki anlaşmazlıklar eskiye dayanıyor. Ancak en yeni ve kalıcı olanı, lideri Hasan et-Turabi'nin tutuklanmasının ve Beşir'in Turabi'nin eski öğrencileriyle işbirliği içinde tek başına iktidarda kalmasının ardından muhalefete dönen 'Ulusal Kongre Partisi' ile 'Halk Kongresi' arasındaki anlaşmazlıklardır. 
Aralık 2018 devriminden sonra Halk Kongresi, Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) ile birleşmeye çalıştı.
Katılımı ve siyasi faaliyetleri, zayıflığından ve liderlerinin cezaevlerindeki dağınıklığından yararlanarak Ulusal Kongre Partisi de dahil olmak üzere tüm İslami akımları içeren bir İslami ittifak kurma girişimleri ile modern İslami cephe tarafından tekelleştirilebilmesi için eski iktidar partisini reddetmek arasındaydı.
Bu son seçenek, kendisine diğer siyasi güçlerle uyum sağlamayı garanti ediyor. Bunun bir göstergesi olarak 'Halk Kongresi', nihayet Ulusal Kongre'yi ülkenin siyasi sürecini bozmak için bir karşı eyleme öncülük etmekle suçladı. 

Tiranlığın derinleşmesi
Çerçeve anlaşması, siviller ve ordu arasındaki uçurumu sona erdirmeye çalışsa da ancak eski rejimde yönetici pozisyonlarda bulunan İslamcıların ortaya çıkışı, İslamcıların ideolojik projesini geri getirebilecek derinleşen askeri tiranlık projesinin ikiye katlanmasını devamı olarak yorumlandı.
Egemenlik Konseyi Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ve yardımcısı Korgeneral Muhammed Daklu'nun (Hamideti) amaçlarının, varoluşsal hedefler olduğu görülüyor.
Sivillerle bir tür anlaşmaya varmalarına rağmen bu hedeflere daha çok hizmet ediyorlar. Ancak İslamcıları yabancılaştırma hedefi, ordu arasında tereddütle birlikte sivillerin sürekli yönelimi olmaya devam ediyor.
İslamcıların dönüşü, beraberinde başta ÖDBG olmak üzere tüm siyasi güçlere yönelttikleri doğrudan ve dolaylı tehditler taşıyor. Sudan Meslek Odaları Birliği, Ulusal Kongre Partisi'nin, saflarını yeniden düzenlemek için aktif olarak gizli toplantılar düzenlediğini söyledi.

Orduyu kendine çekmek
Burada gündeme getirilen bir konu var; İslamcıların hareketleri, ÖDBG'ye düşmanlıklarını ilan ederken, "halkın kötü ekonomik koşullardan ve politikacılar arasındaki farklılıklardan duyduğu hoşnutsuzluktan faydalanarak", orduya hareket özgürlüğü vermek ve odaklandıkları kitlesel toplantılar yapmak için orduyu kendi tarafına çekmeye çalışıyor.
Bununla birlikte Müslüman Kardeşler (İhvan) hareketinin her zaman alternatif bir planı var. Bu plan ise herhangi bir siyasi arayüz aracılığıyla seçim yarışına girme fırsatı bulmak için çerçeve anlaşmanın tam olarak uygulanmasına izin veriyor.
Ordu herhangi bir tarafı sorgulamak niyetindeyse askeri birim, demokratik geçiş sürecini baltalayabilecek kanlı bir çatışmaya girecek veya Mısır'ın Mursi dönemindeki deneyimi yeniden üretilecek.

Dini sembol
İslami hareketin ortaya çıkışı, mensupları arasındaki güven duygusunun bir göstergesi.
Ordu, kalıcı siyasi anlaşmazlığın rehinesi olmaması için ve bu meydan okumayla yüzleşmek için İslamcılara olan bağlılığını temize çıkarmalı.
Öyle ki kendilerine suçlamalar yöneltenler arasında, amacı İslamcıları yeniden iktidara getirmek olan askeri unsurla suç ortaklığı yapan taraflar da bulunuyor.
Belki de her yıl düzenlenen iftar programının amacı bu şekilde açıklanabilir. 
Ayrıca kimi taraflar, sınırlı uzlaşı halini korumak için koalisyonun İslamcılara karşı ortak hareket etmesi gerektiğine inanıyor.
Çünkü sadece ortaya çıkmaları, artan bir bölünmeye neden olarak, gelecek dönem için koordinasyonu eskisinden daha zor hale getirdi.
Bu gerginlik, tamamen emsalsiz değil. Beşir rejiminin devrilmesinden sonraki dönemde İhvan hareketi, Sudan'da toplu iftarlar veriyor.
Bu iftar programları, Bedir Savaşı'nın yıldönümüne denk gelen ramazanın 17. gecesi ülkenin bazı şehirlerinde doruğa ulaşıyor.
Bu da hareketin literatürüyle ilişkilendirilen ve bunun siyasi- askeri bir savaştan çok dini bir savaş olduğunu öne süren dini sembolizm çerçevesinde gerçekleşiyor. 
İslamcılar, her yıl düzenledikleri ramazan iftarını İslami hareketin lideri Hasan et-Turabi'nin evinde düzenliyor.
Bu iftar, mevcut koşulların ele alındığı siyasi bir forum sayılıyor. Aynı şekilde farklı bölgelerdeki diğer iftarlarda eski rejimin liderlerinin serbest bırakılması çağrısında bulunan İslami mitingler düzenleniyor.
Farklı bölgelerdeki diğer iftarlarda, eski rejimin liderlerinin serbest bırakılması çağrısında bulunan ve devrimci hükümeti başarısız olarak nitelendiren ve kötüleşen siyasi, ekonomik ve güvenlik koşullarından onu sorumlu tutan İslami toplantılar yapıldı.
İslamcılar, diğer siyasi güçleri göz ardı ederek, bu hamlelerde ve siyasi faaliyetlerini canlandırmada çabalarını orduya hitap etmeye dayandırıyor.
Bu, Beşir'in darbesiyle İslamcıların iktidara geldiği 'ikinci demokrasi' döneminde başarıya ulaşan bir taktiktir.
Ancak bu sefer de başarıya ulaşabilecek mi?
Yoksa varlığın tek delili, iade edilen ganimetle yetinmek mi?

Ana merci
Geçen yıl nisan ayında Sudanlı İslami gruplar ve partiler, 'Geniş İslami Hareket'in kuruluşuna imza attılar.
Bu partilerin başında, Ulusal Kongre Partisi'nin ana mercii olan ve partinin maruz kaldığı yasak ortasında partinin varlığını kanıtlayan bir garantör olan 'Sudan İslami Hareketi', 'Şimdi Reform Hareketi', 'Hukuk Devleti ve Kalkınma Partisi' ve 'Reform ve Kalkınma için Gelecek Hareketi' gelirken, Halk Kongresi ise imza atmadı.
Bu gruplar, 'Allah'ın hakimiyeti' hedefine ulaşmak için tüm İslami akımların tek bir liderlik altında tam entegrasyonu hususunda uzlaşı sağladı. 
'Allah'ın hakimiyeti' hedefi, sivil bir hükümete yönelik eğilimden kaynaklanıyor.
Aynı şekilde hareketin kuruluş beyanında ve liderlerinin beyannamesinde ifade edildiği gibi, "gelecek için hataları ve planları düzelten ve organizasyonda bir ayrılmaya veya ayrılığa yol açmadan farklılıklar fıkhını birleştirmeye ve sağlamlaştırmaya yardımcı olan" gelecekteki bir İslami deneyimi sunmak için incelemeler oluşturuyor.
Ayrıca uzlaşı sağlanan bir tüzük ve anayasa yazıldıktan ve temel inşa etme ve yeni yapısal inşaatı denetleme görevini üstlenen organlar oluşturulduktan sonra bir anlaşmaya varmak. 
İslamcıların bir kez daha entelektüel bir projeyi benimseme ve siyasi hedeflerine ulaşmak için onu pek çok aşırılık ile kullanma eğiliminde olduklarını görüyoruz.
Böylece Haricilerin bir slogan olarak ortaya attıkları 'hakimiyet' kavramı ortaya çıkıyor ve ardından çeşitli İslami akımlardan geçerek Ebu'l-A'la Mevdudi'nin ve Seyyid Kutub'un bu kavrama ilişkin görüşüne ulaşılıyor.
Onların görüşü uyarınca Sudan'daki İslami akım tarafından, "siyasi bir meselede insan hakemliğini kabul edenler tekfir edilerek ve Sudan halkının çoğunluğunun yaklaşımı olan İslami ılımlılığı göz ardı edilerek" yakın gelecekteki projeleri için bu kavram bir yöntem olarak benimsendi. 
Yoğun siyasi rekabet ortasında İslamcılara hâkim olan yaklaşım ise inançlara dayalı bir kutuplaşma modeli oluşturmak için Sudan toplumunun bilişsel önyargılarını etkiliyor.
Bu kritik ve istikrarsız dönemde, "siyasal İslam'da temsil edilen köktendinci sağ eğilim ve Komünist Parti'de somutlaşan radikal devrimci bir sol eğilim" olarak iki karşıt kalıp arasındaki siyasi ve ideolojik gerginlik gölgesinde gerçek bir yön seçmekle sona erecek objektif bir değerlendirmeye toplum hazır görünmüyor.

Independent Türkçe



Gazze Şeridi'nde dondurucu soğuk bir bebeğin hayatını kaybetmesine neden oldu... Yaşamını yitirenlerin sayısı 13'e yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)
TT

Gazze Şeridi'nde dondurucu soğuk bir bebeğin hayatını kaybetmesine neden oldu... Yaşamını yitirenlerin sayısı 13'e yükseldi

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus Mülteci Kampı’nda soğuktan hayatını kaybeden kızına veda eden Filistinli bir anne (Reuters)

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus bölgesinde aşırı soğuk nedeniyle bir aylık bebek hayatını kaybetti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA sağlık kaynaklarına dayandırdığı haberinde, bir aylık bebek Said Abidin’in Han Yunus’ta aşırı soğuktan yaşamını yitirdiğini bildirdi.

Kaynaklar, Gazze’deki şiddetli soğuk ve olumsuz hava koşulları nedeniyle hastanelere getirilen ölü sayısının 13’e yükseldiğini belirtti.

Şarku’l Avsat’ın WAFA’dan aktardığına göre, bu rakamlar Gazze’deki insani durumun ciddiyetini ortaya koyuyor; özellikle çocuklar ve dayanaksız çadırlarda yaşayan mülteciler, soğuk havayla baş edemiyor. Bölge halkı, barınma, sağlık hizmeti ve ısınma imkanlarından yoksun; yakıt kıtlığı nedeniyle ısınma araçları kullanılamıyor. Şiddetli ve yağışlı soğuk hava dalgası bu durumu daha da ağırlaştırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal dün yaptığı açıklamada, bölgede başlayan olumsuz hava koşullarından bu yana 17’den fazla konutun tamamen çöktüğünü duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Filistin Safa Haber Ajansı’ndan aktardığına göre Basal, hava koşullarına bağlı olumsuzluklar nedeniyle 4’ü çocuk olmak üzere 17 kişinin aşırı soğuktan hayatını kaybettiğini, diğer can kayıplarının ise bina çökmeleri sonucu meydana geldiğini belirtti.

Basal, 90’dan fazla konut binasında tehlikeli düzeyde kısmi çökmeler yaşandığını, bunun da binlerce kişinin hayatı için doğrudan tehdit oluşturduğunu söyledi. Basal ayrıca, Gazze Şeridi’ndeki barınma merkezlerinin yaklaşık yüzde 90’ının, sel suları ve yağmur nedeniyle tamamen sular altında kaldığını ifade etti.

Tüm bölgelerde vatandaşlara ait çadırların zarar gördüğünü ve sular altında kaldığını kaydeden Basal, bunun binlerce ailenin geçici barınaklarını kaybetmesine yol açtığını; giysi, yatak, döşek ve battaniyelerin zarar görerek halkın insani sıkıntılarını daha da artırdığını vurguladı.

Uluslararası topluma bir kez daha acil çağrıda bulunan Basal, vatandaşlara yardım ulaştırılması ve acil insani ihtiyaçların karşılanması için derhal harekete geçilmesi gerektiğini söyledi. Çadırların yetersiz kaldığını belirten Basal, ilgili kurum ve uluslararası kuruluşlardan çadır gönderilmemesini talep ederek, derhal ve acil şekilde yeniden imar sürecinin başlatılması, insan onurunu koruyan ve hayatı güvence altına alan kalıcı ve güvenli konutların sağlanması çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) ve yardım kuruluşları dün yaptıkları açıklamada, özellikle Gazze’deki insani yardım operasyonlarının İsrail engelleri kaldırmazsa çökme riskiyle karşı karşıya olduğu konusunda uyardı. BM ve 200’den fazla yerel ve uluslararası yardım kuruluşu, ortak açıklamalarında, onlarca uluslararası yardım örgütünün kayıtlarının 31 Aralık’a kadar iptal edilebileceğini ve bunun 60 gün içinde operasyonlarını kapatmak zorunda kalacakları anlamına geldiğini belirtti. Açıklamada, “Gazze’de uluslararası sivil toplum kuruluşlarının kayıtlarının iptal edilmesi, temel ve acil hizmetlerin sunumunu felç edecek” denildi. Ayrıca açıklamada, uluslararası sivil toplum kuruluşlarının çoğu saha hastanesini ve temel sağlık merkezlerini işlettiği veya desteklediği; acil barınma, su ve kanalizasyon hizmetleri sağlama, ciddi malnütrisyon (yetersiz beslenme) riski altındaki çocukların beslenmesini güvence altına alma ve mayınlarla mücadele gibi kritik faaliyetleri yürüttüğü ifade edildi.


Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının önümüzdeki ocak ayında hayata geçirileceğini söyledi. Bahbah, bu aşamanın ayın birinci ya da ikinci haftasında başlamasının beklendiğini belirterek, “Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin isimleri hazır. Büyük olasılıkla komitenin başkanlığını Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan üstlenecek” dedi.

fergt
Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze yönetim komitesinin başına aday gösterildi. (WAFA)

Gazze konusunda Beyaz Saray kulislerine yakınlığını sürdüren Bahbah, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Washington, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama konusunda en yetkin güç olarak gördüğü için uluslararası istikrar gücü içinde Türk askerlerinin yer almasını destekliyor” dedi. Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen görüşmenin ikinci aşama açısından belirleyici olacağını belirterek, “ABD bu görüşmede, sürecin önümüzdeki ay başlatılması ve istikrar gücünde Türkiye’nin rolünün netleştirilmesi için baskı yapacak” ifadesini kullandı.

Görev tanımlama toplantısı

Bahbah, salı günü Katar’ın başkenti Doha’da Gazze Şeridi’nde uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasına ilişkin yapılan toplantının ayrıntılarını da paylaştı. Toplantının hedeflerinden birinin, Washington’un katılıma hazır ülkeleri açık ve net biçimde belirlemesi olduğunu söyleyen Bahbah, her ülkenin katkı türünün de netleştirilmesinin amaçlandığını ifade etti. Bu katkıların asker gönderilmesi, eğitim sağlanması ya da uluslararası güce teknik ve lojistik destek verilmesi gibi başlıkları kapsadığını belirtti.

as
Amerikalı ve İsrailli askerler geçtiğimiz kasım ayında İsrail'in güneyinde bulunan ABD liderliğindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Bahbah, toplantının ikinci hedefinin bu güçler arasındaki işleyiş mekanizmasının ve komuta zincirinin netleştirilmesi olduğunu söyledi. Bu çerçevede, uluslararası gücün komutasının bir ABD’li general tarafından üstlenilmesine yönelik bir önerinin gündeme geldiğini bildirdi.

Bahbah’a göre görüşmelerde, söz konusu güçlerin konuşlanacağı bölgeler de ele alındı. Bu kapsamda, güçlerin İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran sarı hattın dışında mı, içinde mi yoksa hâlihazırda yoğun nüfuslu bölgelerde mi konuşlanacağı ile bu güçlerin finansmanının hangi taraflarca sağlanacağı konuları tartışıldı.

İsrail'in yaklaşımının reddi

Bahbah, olası konuşlanma planının ayrıntılarına ilişkin olarak konunun hâlen tartışıldığını, ancak ‘İsrail’in istediği şekilde bir konuşlanmanın, katılımcı güçlerin temsilcilerinin çok büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini’ söyledi.

Görevlerin niteliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Beşara Bahbah, katılımcı ülkelerin çoğunluğunun “silahsızlandırma” gibi bir rol üstlenmek istemediğini vurguladı. Bu ülkelerin, sivilleri korumak amacıyla İsrail güçleri ile yerleşim alanları arasında tampon bir güç olmayı hedeflediğini ifade eden Bahbah, söz konusu güçlerin varlığının nihai amacının “İsrail’in Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesi” olduğunu kaydetti.

sy65
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Bahbah, “Bu güçler özellikle silahsızlandırma meselesinde İsrail adına ya da onun yerine bir rol üstlenmeyecek. Nitekim Hamas içindeki bazı liderler bu konuda müzakereye açık olduklarını bana iletti. Ancak güç kullanımı işe yaramaz; zira İsrail iki yıl boyunca hareketi zorla silahsızlandırmayı başaramadı ve hiçbir uluslararası taraf da bunu güç kullanarak başaramaz” dedi.

Türkiye'nin katılımı çok önemli ve Trump da bunun kabul edilmesi için baskı yapıyor

Bahbah, Türkiye’nin olası katılımına ilişkin olarak Ankara’nın rolünü ‘kilit’ olarak niteledi. Türkiye’nin Hamas’a en yakın ülke olduğunu ve silah dosyası konusunda onunla en sağlıklı şekilde uzlaşabilecek aktör konumunda bulunduğunu söyleyen Bahbah, bunun birçok ülke için zor olduğunu vurguladı. Bahbah, “Türk güçlerinin Gazze’de bulunması temel öneme sahip olacak, daha iyi bir istikrar sağlayacak. Washington da bu yönde fikir beyan ediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump’ın ay sonunda ABD’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapması beklenen görüşmede, Türk güçlerinin kabul edilmesi için Netanyahu’ya baskı uygulamasını beklediğini dile getirdi.

Ancak Bahbah, İsrail’in bazı şartlar öne sürmeye çalışabileceğini, olası uzlaşının Türk güçlerinin niteliği üzerinden şekillenebileceğini belirterek, bu rolün silahlı değil daha çok teknik bir çerçevede tanımlanmasının gündeme gelebileceğini ifade etti. Bahbah, “ABD yönetiminin baskısı belirleyici unsur olacak” dedi.

İkinci aşama taahhütleri

Barış Konseyi’ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bahbah, Trump’ın birçok dünya liderinin bu yapıya katılma isteğinden söz ettiğini aktardı. Ancak Bahbah, bu üyeliğin ‘ücretsiz olmadığını’, konseye katılan ülkelerin finansman sağlama, güvenlik gücü tahsis etme ya da başka yükümlülükler üstlenmek zorunda kalacağını ifade etti.

Konseyde yer alması öngörülen isimlere değinen Bahbah, adaylar arasında ABD’li özel temsilciler Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın yanı sıra Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair’in de bulunduğunu söyledi. Ayrıca eski ABD Büyükelçisi Richard Grenell ile eski Bulgar diplomat Nikolay Mladenov’un da aday isimler arasında yer aldığını kaydetti.

Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin olarak Bahbah, Hamas, El Fetih ve Mısır arasında üzerinde uzlaşılan ve teknokratlardan oluşan komiteye üyelik için 42 ismin yer aldığı bir listenin bulunduğunu doğruladı. Bahbah, Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan’ın bu komitenin başkanlığını üstlenmesinin muhtemel olduğunu ifade etti.

İkinci aşamaya geçişte yaşanan aksamalara dair değerlendirmelere rağmen ABD’li arabulucu Bahbah, ikinci aşamanın önümüzdeki ocak ayının birinci ya da ikinci haftasında başlatılmasını beklediğini söyledi. Bahbah, bu sürecin, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılacak zirvenin ardından, askıda kalan dosyaların karara bağlanmasıyla netleşeceğini belirtti. Bahbah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bu zirveye katılımına yönelik herhangi bir düzenlemeden haberdar olmadığını da sözlerine ekledi.

cdfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ekim ayında Şarm eş-Şeyh'te düzenlenen barış zirvesi sırasında gerçekleşen görüşmeden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahbah, Trump’ın anlaşmanın başarısız olmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayarak, “Bu yüzde 100” dedi. Ayrıca, Hamas’ın İsrail’in sürekli ihlallerine rağmen ateşkese bağlı olduğunu belirtti. Bahbah, Hamas’ın, İsrail’in Gazze’deki operasyonları sürdürmek için her türlü bahaneyi aradığını bildiğini ve bu nedenle fırsatı kaçırmamak için daha sabırlı bir tutum sergilediğini ifade etti.


Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda
TT

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, güneydeki ayrılıkçıların ilerlemesinin ardından Yemen'deki tüm taraflara azami itidal çağrısında bulundu. Bu gelişme, uzun bir sakinlik döneminin ardından on yıldır süren iç savaşı yeniden alevlendirme tehdidi taşıyor.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Guterres, uluslararası örgütün faaliyetlerinin, özellikle Yemen'in başkenti Sana'a ve ülkenin yoğun nüfuslu kuzeybatısı olmak üzere, Husi grubunun kontrolündeki bölgelerde sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

Öte yandan, Yemen Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanı Muammer İryani, bazı medya platformları ve sosyal medya sitelerinde yer alan, geçici başkent Aden limanına gemi giriş izinlerinin askıya alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu iddiaların asılsız olduğunu ve ülkedeki ekonomik ve denizcilik ortamını bozmayı amaçlayan söylentiler çerçevesinde kaldığını vurguladı.