Arap üniversiteleri neden ‘dünyanın en iyileri’ listesinde yer almıyor?

Finansman sorunları ve zayıf rekabet gücü ön plana çıkıyor.

Harvard, Cambridge ve Oxford, en iyi üniversitelerin başında yer alıyorlar.
Harvard, Cambridge ve Oxford, en iyi üniversitelerin başında yer alıyorlar.
TT

Arap üniversiteleri neden ‘dünyanın en iyileri’ listesinde yer almıyor?

Harvard, Cambridge ve Oxford, en iyi üniversitelerin başında yer alıyorlar.
Harvard, Cambridge ve Oxford, en iyi üniversitelerin başında yer alıyorlar.

Arap üniversitelerinin uluslararası sıralamalarında üst sıralarda yer almaması tekrarlanan bir olgu haline geldi. Dünyanın en iyi 500 üniversitesi listesinde bir veya iki Arap üniversitenin bulunması kutlanmaya değer bir haber haline gelirken bunlar, en üst sıraları paylaşan Batılı üniversitelerle rekabet etmekten uzak.
Üç uluslararası üniversite sıralamasında; QS, Times Higher Education ve Shanghai’da önde gelen ilk 100’de herhangi bir Arap üniversitesi yer almıyor. 2023 yılı sıralaması ise henüz yayınlanmadı.
Amerikan ve İngiliz üniversiteleri genellikle bu sıralamalarda ilk sıralarda yer almak için yarışıyorlar. Listedeki sıralamada, bilimsel araştırma çıktıları, uluslararası bilimsel dergilerde yayınlanan atıflar ve eğitim çıktılarının kalitesiyle doğrudan ilişkili ve Üniversiteler tarafından sunulan rekabetçi öğretim programları da sıralama kriterlerinin yarısından fazlasını şekillendiren bir öneme sahip.
Merkezi Birleşik Krallık'ta bulunan ve yükseköğretim alanında analizler yapan küresel şirket ‘Quacquarelli Symonds’ tarafından hazırlanan 2023 QS sıralamasına göre en iyi 300 üniversite listesinde dört Arap üniversitesi yer aldı: Katar Üniversitesi (208) ve Kral Suud Üniversitesi (237), Beyrut Amerikan Üniversitesi (AUB) (252) ve Birleşik Arap Emirlikleri Üniversitesi (296).
İlk 500 listesinde ise beş Arap üniversitesi vardı:
Sharjah Amerikan Üniversitesi (369), Umman Sultan Kâbus Üniversitesi (384), Kahire'deki Amerikan Üniversitesi (416), Ummul Kura Üniversitesi (449) ve Suudi Arabistan'daki İmam Abdurrahman bin Faysal Üniversitesi (477).
QS sıralamasında ikisi ilk kez olmak üzere 16 Suudi üniversitesi yer aldı. Bu da dünyanın en iyi 30 üniversitesi arasında beş üniversite olduğu anlamına geliyor.
Aynı sıralamaya göre, en iyi 500 üniversite listesine üç Birleşik Arap Emirlikleri üniversitesi girdi. Halife Bilim ve Teknoloji Üniversitesi iki basamak yükselerek 181’inci sıraya yerleşti.
Mısır aynı sıralamada halen Afrika ülkeleri arasında en yüksek sayıda temsile sahip. 2022'de 32 Afrika üniversitesi arasında 14 üniversitesi sıralanırken, 2022'de bu sayı 13’tü. Ancak 2023 yılı için ‘Times’ sıralaması Mısır’dan dokuz üniversiteyi listeledi. Mısır, Afrika düzeyinde bir sıra geriledi. Bu listede Güney Afrika ve Nijerya'nın ardından üçüncü sırada yer alıyor.
Fas’ta bulunan Fes şehrindeki Sidi Muhammed bin Abdullah Üniversitesi'nden Prof. Dr. Said es-Sıddıki konuya dair Şarku’l Avsat'a şu değerlendirmede bulundu:
“Arap üniversitelerinin söz konusu uluslararası sıralamalarındaki başarısızlığının ardında iç içe geçmiş faktörler yatıyor. Bunların başında da pek çok Arap üniversitesinin bu sıralamaların değerlendirmelerinde dayandığı kriterlere ilişkin farkındalık eksikliği geliyor. Buna ek olarak Arap üniversitelerinde, özellikle de sosyal bilimlerde, çoğu araştırmacı ve öğretim üyesinin, bilimsel saygınlığı yüksek bilimsel dergilerde akademik yayının İngilizce olmasına karşın, Arapça ile yayın yapmakla yetinmeleri de bir diğer eksiklik olarak görüyor. Uluslararası sıralamaların da bağlı olduğu göstergeler var ve bunlar akademik itibar ve akademik kriterler de dahil olmak üzere Arap üniversiteleri tarafından dikkate alınmıyor. Birçok Arap üniversitesi işgücü piyasasının gerekliliklerini öğrenmek için istihdam kurumlarıyla iletişim kurmakla bile ilgilenmiyor. Değerlendirme kriterlerini inceleyen Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri üniversiteleri ile bazı Mısır üniversiteleri geçtiğimiz yıllarda sıralamalarını yükseltmeyi başardı.”
‘The Academic Ranking of Arab Universities: Emirates Center for Studies and Research’ tarafından 2016 yılında yayınlanan ‘The Academic Ranking of Arab Universities: Reality and Challenge’ adlı kitabın yazarı Dr. es-Sıddıki, finansman konusunun önemine rağmen bunun sıralamalarda belirleyici bir unsur olmadığını belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Güney Afrika'da, Doğu Asya'daki bazı ülkelerde, Türkiye'de ve Latin Amerika'da da önemli miktarda finansman almayan üniversiteler var. Ancak bunlar uluslararası üniversite sıralamalarında üst sıralarda yer alıyor.”
Prestijli uluslararası sıralamalarda üst sıralarda yer alan üniversitelerin devlet üniversiteleri olmaması ise dikkat çekiyor. QS sıralamasında dünyanın en iyi üniversitesi olarak zirvede yer alan Harvard Üniversitesi, 2015 yılında Arap Dünyasında Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırmadan Sorumlu Bakanların 15. Konferansı'nda yayınlanan bir araştırmada ele alındı. Buna göre söz konusu üniversitenin yıllık bütçesi 28 milyar doları aşarken, öğrenci sayısı 27 bini geçmiyor. Yaklaşık 37 milyar dolar değerinde de bir bağış potansiyeline sahip olduğu görülüyor.
Diğer yandan, Arap Ligi Eğitim, Kültür ve Bilim Örgütü (ALECSO) tarafından yayınlanan rakamlara göre çoğu Arap ülkesinde üniversite eğitimi ve bilimsel araştırma için yapılan harcamalar, bu ülkelerin gayri safi milli hasılalarının yüzde 1'inden azını teşkil ediyor.
Aynu’ş-Şems Üniversitesi'nde eğitim uzmanı ve müfredat profesörü olan Dr. Hassan Şahata, duruma dair yaptığı açıklamada, ‘uluslararası sıralamalarda kullanılan standartlara uyma kültürünün yokluğunun, Arap üniversitelerinin bu sıralamalardaki statüsünün düşmesinin nedenlerinden biri olduğunu ve aynı zamanda çoğu Arap üniversitesi tarafından sağlanan eğitim hizmetinin kalitesini de etkilediğini vurgulayarak önceki görüşe katılıyor. ‘Bu üniversitelerin sayıca çokluğa sahip olmalarına rağmen niteliklerinin zayıf olduğunu’ belirtiyor.
Dr. Hassan Şahata, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada ‘bilimsel araştırma ve akademik yayıncılığa yönelik kontrollerin çoğu Arap üniversitesinde, bilimsel uzmanlaşma alanında bir etkisi olmaksızın, görevde yükselme prosedürleri ve bürokratik standartlarla bağlantılı olduğunu’ söyledi. Konferans düzenlemeyen çoğu Arap üniversitesinin uluslararası etkileşimden yoksun olduğunu vurguladı. Şahata’ya göre küresel üne sahip araştırmacı ve uzmanların nadiren katıldığı uluslararası bir karaktere sahip olan konferanslar, Arap üniversitelerindeki profesörler ve araştırmacılar ile gelişmiş ülkelerdeki meslektaşları arasındaki etkileşim fırsatlarını azaltıyor.
Dr. Hassan Şahata, yüksek öğrenim ve bilimsel araştırma bütçelerinin çoğunun ‘maaşlar ve harcamalar tarafından yutulduğunu’ ve araştırmacılara uluslararası ülkelerde yayınlanmaya değer araştırmalar yapma fırsatı sağlayacak hiçbir şey kalmadığını, ayrıca birçok Arap üniversitesinde eğitim sistemini yönetme vizyonunun bulunmadığını söyledi. Bunun da Batılı meslektaşlarıyla rekabet standartlarını kaybetmesine neden olduğunu vurguladı.



Daniel Craig, James Bond rolünü neden ilk önce reddettiğini anlattı

Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)
Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)
TT

Daniel Craig, James Bond rolünü neden ilk önce reddettiğini anlattı

Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)
Daniel Craig, 1962'den beri devam eden film serisinde en uzun süre rol alan oyuncu (MGM)

Daniel Craig, James Bond'u oynamayı başlangıçta reddettiğini çünkü bunun sinema sektöründeki diğer fırsatları sınırlayabileceğinden korktuğunu açıkladı.

56 yaşındaki aktör, 2006 yapımı Casino Royale'den 2021 yapımı Ölmek İçin Zaman Yok'a (No Time To Die) kadar 5 filmde 007'yi canlandırdı. Ancak efsanevi casus rolünü üstlenme konusunda çekinceleri olduğunu itiraf etti.

Hollywood Reporter'ın Awards Chatter Podcast'ine konuk olan Craig'e, Bond rolünü kabul ederken gergin olup olmadığı soruldu. 

Britanyalı aktör, "Evet, kesinlikle. Bu yüzden geri çevirdim" diye açıkladı. 

Yani, 'Hayır' dedim. O sırada ortada bir senaryo yoktu. 'Senaryoyu görmeden bir karar vermem mümkün değil' diyordum.

Rolün hayatını nasıl değiştireceğinden korktuğunu itiraf eden Craig, "O zamanlar epey iyi kazanıyordum, yani hayatımı o zamanlar yaptığım şeyi yaparak geçirseydim, çok daha mutlu olurdum" diye ekledi.

Ama bu gerçekten de öyle bir şeydi ki... Yani sürekli James Bond'u oynamak mı?

Craig, Bond filmleri arasında Direniş (Defiance) ve Kovboylar ve Uzaylılar (Cowboys and Aliens) gibi yapımlarda da rol aldı. Ama bir oyuncu olarak çok yönlülüğünü sergileme çabasının onu tükettiğini de ifade etti.

"Bond sizin hayatınız"

"Sanırım kendimi kanıtlamak zorunda olduğumu hissettim" diyen Craig, ekledi: 

Bir süre sonra bunu yapacak enerjiye sahip olmadığımı fark ettim. Bunu Diriliş gibi filmleri eleştirmek için söylemedim çünkü onlarla gurur duyuyorum. Ama Bond sizin hayatınız. Her bir film hayatınızdan yaklaşık iki yıl çalıyor. 6 aydan fazla bir süre evden uzak kalıyorsunuz. Ve dünyaya çeşitli rolleri oynayabiliyor olduğumu kanıtlama ihtiyacı yüzünden başka filmleri araya sıkıştırma fikri biraz saçma, bu yüzden bunu yapmayı bıraktım.

Craig, son olarak Beni Adınla Çağır'ın (Call me By Your Name) İtalyan yönetmeni Luca Guadagnino'nun yeni filmi Queer'de oynadı.

William S. Burroughs'un 1985 tarihli romanından uyarlanan film, küçük Amerikan topluluğunun diğer üyeleriyle birkaç temas dışında günlerini neredeyse tamamen yalnız geçiren Amerikalı göçmen Lee'yi merkeze alıyor.  

Geçen hafta, filmin ABD'deki sınırlı gösteriminin tanıtımı sırasında New Yorker'a konuşan Craig, Bond'u oynamakla ilgili en büyük çekincelerinden birinin serideki erkeklik anlatısı olduğunu söylemişti.

Queer, bu yıl ikinci kez düzenlenmesi ve 7 Kasım'da başlaması planlanan MUBI FEST'in açılış filmi olacaktı. 

İki eşcinsel erkeğin aşkını anlatan filmin gösterimi, "toplum barışını tehlikeye atacak provokatif içerik taşıdığı" gerekçesiyle Kadıköy Kaymakamlığı tarafından yasaklanmıştı.

Independent Türkçe, Deadline, New Yorker, Daily Mail, Hollywood Reporter