Putin'in yakın ekibinden bir kişinin Türkiye'ye kaçtığı ortaya çıktı

Gleb Karakulov verdiği röportajda Putin'in sağlığı ve alışkanlıklarıyla ilgili detayları anlattı

Karakulov, Putin'in Kazakistan'daki Rus Büyükelçiliği'ne güvenli iletişim hatlarına sahip bir sığınak yapılması talimatı verdiğini söyledi (AP)
Karakulov, Putin'in Kazakistan'daki Rus Büyükelçiliği'ne güvenli iletişim hatlarına sahip bir sığınak yapılması talimatı verdiğini söyledi (AP)
TT

Putin'in yakın ekibinden bir kişinin Türkiye'ye kaçtığı ortaya çıktı

Karakulov, Putin'in Kazakistan'daki Rus Büyükelçiliği'ne güvenli iletişim hatlarına sahip bir sığınak yapılması talimatı verdiğini söyledi (AP)
Karakulov, Putin'in Kazakistan'daki Rus Büyükelçiliği'ne güvenli iletişim hatlarına sahip bir sığınak yapılması talimatı verdiğini söyledi (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yakın korumasını sağlayan FSO'dan bir kişinin geçen ekimde Rusya'dan Türkiye'ye kaçtığı ortaya çıktı.
Putin'e şifrelenmiş iletişim sağlayan bir birimde mühendis olarak görev yapan Gleb Karakulov'un Rus liderle, son 13 yılda 180'den fazla geziye katıldığı belirtildi.
Dossier Center isimli araştırma sitesine bir röportaj veren Karakulov, Ekim 2022'de Putin'in Kazakistan ziyareti sırasında ailesiyle birlikte Türkiye'ye kaçtığını söyledi.
Karakulov'un röportajı Türkiye'den ayrılıp başka bir ülkeye gittikten sonra yayımlandı.
Ülkeden kaçmasının Rus yasalarını ihlal etmek olduğunu bildiğini söyleyen Rus mühendis, "Eğer görevde kalsaydım bu daha büyük bir suç olacaktı. Putin'in bir savaş suçlusu olduğunu düşünüyorum. Konuşmanın ve bu savaşı bitirmenin zamanı geldi" diye konuştu.
Karakulov, bir dönem Rusya'nın en zengin kişisi olan sürgündeki Mihail Hodorkovski'nin sahibi olduğu siteye verdiği röportajda Putin'in alışkanlıkları, ailesi ve sağlığıyla ilgili detayları da paylaştı.
Putin'in akıllı telefon ya da internet kullanmadığını belirten Karakulov, Rus liderin dış seyahatlerinde Rus devlet televizyonunu izlemek istediğini belirtti.
Karakulov, "Tüm görev sürem boyunca, onu asla bir cep telefonuyla görmedim. Ona gelen tüm bilgi yakınındaki konuştuğu insanlardan geliyor. Bir bilgi boşluğu içinde yaşıyor" dedi.
Putin'in uçakların takip edilmesinden hoşlanmadığını belirten Karakulov, Rus liderin zırhlı bir trenle yolculuk etmeyi tercih ettiğini söyledi. 
Rus liderin birden fazla lokasyonda ofisi bulunduğunu ve bazen resmi açıklamalarda bulunduğu yerin bilinçli olarak yanlış söylendiğini belirten Karakulov, "Putin Soçi'deyken, güvenlik görevlileri kasıtlı olarak o ayrılıyormuş gibi yapar, bir uçak ve konvoy hazırlar. Ancak o Soçi'de kalmaya devam ediyordur. Çocuklar bunun hakkında konuşur ve gülerdi. Bu, istihbarat servislerinin kafasını karıştırmak ve olası suikast girişimlerini engellemek için yapılıyordu" şeklinde konuştu.

Sağlık sorunu olduğu iddialarına yalanlama
Rusya Devlet Başkanı'nın Kovid-19 konusunda halen endişeli olduğunu belirten Rus mühendis, Putin'le aynı odada bulunması gereken kişilerin iki haftalık karantinaya girdiğini öne sürdü.
Karakulov, FSO görevlilerinin de bu şekilde 2 haftalık vardiyalar halinde çalıştığını belirtti.
Karakulov, "Son birkaç yıldır bir kozanın içinde yaşıyor. Anormal şekilde hayatından korkuyor. Çeşitli bariyerlerle kendini dünyadan koparmış durumda. Gerçeklikle bağı bozuk" ifadelerini kullandı.
Putin'in açıklanmayan bir hastalığa sahip olduğu iddialarını yalanlayan Karakulov, "Sağlığı, onun yaşındaki birçok insandan daha iyi durumda" dedi.
Rus mühendis, iyi bir Putin destekçisi olan annesine dahi haber vermeden yeni bir hayat kurmadan Rusya'yı terk ettiğini söyledi.

Rusya'da arananlar listesine alındı
Karakulov'la değişik zamanlarda röportaj yapan Londra merkezli Dossier Center, toplamda 6 saati aşan görüntüleri AP haber ajansı, Danimarka kanalı DR, İsveç televizyonu SVT ve Norveç'ten NRK ile paylaştı.
AP haber ajansı Karakulov'un kimliğini doğrularken, Rusya İçişleri Bakanlığı'nın Rus mühendisi 26 Ekim'de arananlar listesine aldığı bilgisine ulaştı.
AP'nin konuştuğu bir NATO ülkesinin güvenlik yapılanmasında bulunmuş bir isim, Karakulov benzeri rütbedeki birinin ilticasının "büyük ilgi çekeceğini" söyledi.
Kaynak, "Bu, kendi güvenliği konusunda aşırı hassas olan Putin'e ciddi bir darbe olarak görülebilir. Bu durum onu çok mutsuz etmiştir" dedi.
FSO'nun Rus güvenlik servisi içerisindeki en gizemli servislerden biri olduğu biliniyor.

Karakulov'un savaş yanlısı ailesi
Rusya'dan kaçan Gleb Karakulov'un ailesi vatansever askeri gelenekten geliyor.
Dağıstan'da dünyaya gelen Rus mühendis de buna göre yetiştirildikten sonra askeri akademiden mezun olarak FSO'da göreve başlamış.
Eski bir asker olan Karakulov'un babası, son yıllarda "Savaşçıların Yüzleri" isimli bir proje yürütüyordu ve bu kapsamda Rus askerlerinin ve gazilerin portrelerini çekiyordu. Erkek kardeşi ise daha önce vatanseverlik madalyası almış bir yerel hükümet yetkilisi.
Karakulov verdiği röportajda, bağlılığını sorgulamaya Rus üst düzey yöneticilerin lüks hayatını gördükten sonra başladığını söyledi. Resmi heyetlerin bir aylık maaşını bir gecede harcağını belirten Karakulov, "Eğer bu bütçedense, bir kişinin bu kadar harcaması fazla değil mi? Eğer bütçeden değilse, o zaman bu tam bir yolsuzluk" ifadelerini kullandı.
Ukrayna savaşının başlamasının ardından FSO'da birlikte görev yaptığı bazı arkadaşlarının cepheye gönderildiğini belirten Karakulov bunun bir kırılma noktası olduğunu söyledi.
Karakulov konuyu ailesiyle konuşamadığını çünkü savaşın ilk günlerinde Ukrayna'nın bağımsız bir ülke olduğunu anlatmaya çalıştığı annesinin kendisini "ajan" olmak suçladığını söyledi.

Kazakistan'dan Türkiye'ye kaçış
Putin'in yakın ekibinde yer alan Rus mühendisin ilticası, Kazakistan'ın başkenti Astana'da 6 Ekim'de başlayan resmi görüşmeler serisi sırasında gerçekleşti.
Eşiyle birlikte tüm hayatlarının üç valize sığdırdıklarını belirten Karakulov, kendisinin 6 Ekim'de eşi ve kızınınsa 2 gün sonra Astana'ya ulaştıklarını söyledi.
Resmi ziyaretin son günü olan 14 Ekim'de iş arkadaşlarına hediyelik eşya almaya gittiğini söyleyerek bir taksiye binen Karakulov, Türkiye'ye gitmek üzere havaalanına doğru yola çıktı.
Uçaklarının bir saat rötar yapması üzerine panik yaptıklarını belirten Karakulov, eşinin çok üzgün olduğunu ve o sırada FSO'daki iş arkadaşlarından "Seni şerefsiz" şeklinde mesaj aldığını ancak Türkiye'ye yaptıkları 5,5 saatlik yolculuğun sorunsuz geçtiğini belirtti.
The Dossier Center, röportajın daha önce yapıldığını ancak Karakulov Türkiye'den ayrılarak güvenli bir yere geçtikten sonra yayınlandığını belirtti.



HDK, Kadugli'deki BM merkezine saldırdı

Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
TT

HDK, Kadugli'deki BM merkezine saldırdı

Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli’ye insansız hava aracı (İHA) saldırısı düzenleyerek Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Bu saldırı sonucunda Bangladeşli altı asker hayatını kaybetti. Şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, personelini tahliye etmeye başladı. Şehir ayrıca sakinlerinin toplu göçüne tanık oluyor.

Sudan Geçici Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranıştır ve uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saymayı ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etmeyi amaçlamaktadır.”

Açıklamada, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunmasını sağlamak için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler’ alınması çağrısı yapıldı.

Bu gelişme, BM Genel Sekreteri António Guterres'in HDK’yı ‘kötü aktörler’ olmakla suçlamasından iki gün sonra yaşandı. Buna karşın HDK, BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladı.


İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir