Büyük İskender: Küreselleşmenin ilk kıvılcımı

Genç imparator bir savaşçı mıydı yoksa kâinat, insanlık, medeniyet ve kültürler konusunda kuşatıcı bir felsefi vizyon sahibi mi?

Büyük İskender’in hükümranlık süresi otuz yılı aşmadı (Getty)
Büyük İskender’in hükümranlık süresi otuz yılı aşmadı (Getty)
TT

Büyük İskender: Küreselleşmenin ilk kıvılcımı

Büyük İskender’in hükümranlık süresi otuz yılı aşmadı (Getty)
Büyük İskender’in hükümranlık süresi otuz yılı aşmadı (Getty)

Hükümranlık süresi otuz yılı aşmadı ama bu yıllar, insanı derin bir tefekküre sevk eden bir insanlık tarihinin temsilcisi olarak dünyanın doğusundan batısına göz açıp kapayıncaya kadar geçen kozmik bir ışın gibiydi. Britanya’daki Cambridge Üniversitesi’nde Yunan Medeniyeti Profesörü Paul Cartledge’a göre o, ellerinin değdiği her şeyi değiştirdi.

Kimden bahsediyoruz?
Tabi ki Makedonyalı İskender’den, nam-ı diğer Büyük İskender. Unvanı çok. Günümüzde tarihçiler onunla daha yakından ilgileniyor ve hayat hikâyesine eşlik eden fetihleriyle, imparatorluğunun doğasına dair o soruyu gündeme getiriyor: O, vahşet ve kan dolu savaşlarla karakterize edilen savaşçı biri miydi yoksa onu kadim dünyayı birleştirme, coğrafi bağlamları fikrî ve manevi bir çerçeveye dahil etme ve çağdaşları arasında daha uzlaşmacı bir insan ruhunu yaymanın yolunu aramaya sevk eden insani bir medeniyet vizyonuna sahip biri mi?
Büyük İskender’in küreselliği meselesi, çağımızda gündeme gelen bir soru. Nitekim son on yıllarda pek çoklarının müjdelediği küreselleşme modeli çökmeye yüz tuttu, tecrübesi başarısız oldu ve rüzgârı kesildi. Ayrıca medeni ve ahlaki görüşlerin baskın gelmediği, insani kimliklere dair felsefi bir bilinç ve milletlerle halkların mahremiyetine saygının olmadığı bir durumda kaba kuvvet bir yol ve silahlı güç bir yörünge olarak benimsendi.

İskender’in doğum efsanesi: Kimin oğlu?
Burada Büyük İskender’in kökenlerini araştıracak değiliz elbet, ancak doğumuna ve büyüdüğü koşullara hızlı şekilde bir göz atmanın zararı yok. Bu bakış bize, bu etkileyici genç imparatorun içine doğduğu coğrafi ve tarihî bağlamlar hakkında bir fikir verecek.
Uluslararası ansiklopedilere göre MÖ 26 Haziran 356 tarihinde, muhtemelen Makedonya Krallığı’nın başkenti Pella şehrinde doğdu.

İskender’in babası kim?
Bu konuda üç rivayet var:
Bir iddiaya göre babası Makedonya Kralı Philip, annesi de Olympias’tır. Olympias, Philip’in dördüncü karısı olmakla birlikte özellikle kendisine varis olacak bir erkek çocuğu doğurduğu için onun en sevdiği karısıydı.
Yunan rahiplerinden biri olan Callisthenes’in MÖ 300’de yazdığı İskender biyografisi “Sözde Kallisthenes (Pseudo-Callisthenes)” bize etkileyici bir anlatı sunuyor. Buna göre Makedonyalı Philip, İskender’i çok seviyordu, ancak bir keresinde ona, kendisine benzemediğini söyledi. Bu da İskender’i, gerçek babasını aramaya sevk etti ve onun saray falcısı olduğunu öğrendi.
Kadim Grek yazar Plutarkhos’un (MÖ 120-64) aktardığı üçüncü efsanevi rivayete göre ise annesi Olympias, Philip ile evlendiği gece rüyasında, rahmine bir yıldırım isabet ettiğini ve ondan sönmeden önce “her yere” yayılan bir ateş doğduğunu gördü.
Plutarkhos, yazılarında bu rüyaları, Olympias’ın hamile olduğu ve İskender’in gerçek babasının Yunan tanrılarının kralı Zeus olduğu gibi çeşitli şekillerde yorumlarda bulundu.
Bu hikâyelerin aslı ne olursa olsun şurası kesin ki İskender iki şeyle dolu bir dünyaya doğdu: bir yanda askerî bir hayat ve siyasi çekişmeler, diğer yanda felsefi görüşler ve ahlaki bağlamlar. O özellikle filozof Diogenes el-Kelbî’ye (Köpek Diyojen- MÖ 400-323) yakınlığının getirdiği kozmopolit izlenime sempati duydu ve doğrudan hocası olan en ünlü Yunan filozofu Aristoteles’ten etkilendi.
aresto.png
I. İskender’in öğretmeni Aristoteles (Getty)

İskender’in eğitimi ve erken yaşları
İskender eğitim çağına geldiğinde mürebbiyesi, yemeklerinden sorumlu Melas Leondes’in kız kardeşi Lanike idi. Polineks, müzik eğitiminden sorumluyken Peloponnesos ekolünün bir üyesi olan allame Mineliks’ten de geometri dersleri aldı.
Felsefe derslerini Aristo’dan, hitabet derslerini Anaksimenes’ten öğrendi. Daha sonra Sinoplu ya da Köpek Diyojen, İskender’in zihnini şekillendirmede ve küresel ya da o zamanki kozmopolit düşünceyi billurlaştırmada en önemli ve büyük rolü oynayacaktı.
İskender, astronomi de dahil olmak üzere tüm teorik konularda ders görüyordu. Derslerini bitirdiğinde okul arkadaşlarını yakınına toplar ve onlara bir ders anlatır ya da onlarla askerî oyunlar oynardı; onlara birbirleriyle savaşmalarını emreder, bir takımın diğerine yenildiğini görürse mağlup takımın yanında savaşa katılır ve galip gelene kadar ona yardımcı olurdu. Gerçi zaferi getirenin o olduğu tamamen ortada olurdu.
İskender, piyade eğitimlerine katılır, sırt üstü ya da doğrudan yerden atlayarak at binerken işte böyle büyüyüp olgunlaştı.

İskender’in küreselliği ve Diyojen’in etkisi
Uzman tarihçi yazar Susan Abernethy’nin ifadesine göre İskender’in farklı ve benzeri görülmemiş bir karizmatik kişiliği vardı ve uzak yakın herkesin konuştuğu güçlü bir şahsiyet halesiyle çevriliydi.
Bu yüzden bu soru, İskender hakkında birçok tarihçi arasındaki tartışmanın odak noktası olmuştur. Bazıları, onun kaba kuvvete dayanan bir savaşçı olduğunu kabul etmiyor. Onlara göre İskender, bilgisini Aristoteles’ten aldığı ve Diyojen’le karşılaştığından beri hayallerini süsleyen bir rüyayı, fetihleri üzerinden hayata geçirmek istedi.
Bu rüya, medeniyetleri birbirine katma ve tüm kültürleri barındıran bir insani oluşum arayışında temsil edildi. Bu, iki yakasında ahlaki ölçütler ile evrensel siyasi değer ve ilkeleri taşıyan kozmopolit model olarak biliniyor.  
Ebu’l-Feth eş-Şehristanî, meşhur “el-Milel ve’n-Nihal” (Dinler, Mezhepler ve Felsefi Sistemler) adlı kitabında Köpek Diyojen’i “hiçbir şeye sahip olmayan ve bir evde yaşamayan sert ve erdemli bir bilge” olarak tarif eder.
Kozmopolit kavramının kökleri, bu kinik filozofa kadar uzanır. Bir defasında kendisine ülkesi veya milleti sorulduğunda genel anlamıyla “dünya” cevabını verdi ve ekledi: “Ben dünya vatandaşıyım.” Bununla ırk, renk, din veya başka herhangi bir kriter bakımından bir kişi ile diğeri arasında hiçbir fark olmadığına dair ahlaki bir mesaj vermek istiyordu.
İskender, Diyojen’den baskı veya silahlı güç ile değil de ahlak ve felsefe yoluyla birleşik bir dünya kurma fikrini benimseyecek şekilde mi etkilendi?
Antik Yunan mirasında İskender ile Diyojen’in buluşmasını anlatan bir hikâye vardır. Buna göre Diyojen bir gün sabah güneşinin ışığında dinlenirken İskender onun yanından geçiyordu. En meşhur imparator, büyük filozofla karşılaştığı için büyük mutluluk duyduğunu dile getirdi ve kendisi için yapabileceği bir şey olup olmadığını sordu. Diyojen buna yanıtı: “Gölge etme başka ihsan istemem.” oldu.
Diyojen’in bu cevabı, İskender’de bariz bir etki uyandırdı ve şöyle dedi: “İskender olmasaydım, Diyojen olmak isterdim.”
Başka bir rivayet, felsefi ve manevi bir boyut taşır ve şüphesiz ki İskender’in imparatorluk geleceğine damgasını vurmuştur. Buna göre İskender, Diyojen’i bir insan kemiği yığınını incelerken buldu. Ne yaptığını sorunca filozof şöyle yanıt verdi: “Babanın kemiklerini arıyorum ama onları bir kölenin kemiklerinden ayırt edemiyorum.”
Alexander_the_Great_mosaic111.jpg
Büyük İskender’i atının üzerinde gösteren bir mozaik (Tarih Müzesi)

İskender’in düşünce dünyasında Aristoteles’in etkisi
İskender on üç yaşına geldiğinde, babası onun için felsefe ve çeşitli beşerî ilimleri öğretecek bir hoca aramaya başladı. Kendisine sunulan büyük bir alim grubu arasından Aristoteles’i seçti.
Yunan felsefesinin babası, İskender’in ders mekânı olarak denizler tanrısı Poseidon’un kızları olan perilerin tapınağını seçti. İskender, bu eğitim binasında yalnız değildi. Ona daha sonra, yakın arkadaşlarına ve gelecekteki ordusunun komutanlarına dönüşecek ve genellikle İskender’in ders arkadaşları ve yoldaşları olarak anılan Ptolemaios, Hephaestion ve Cassander gibi Makedon soylusu birçok genç de katıldı.  
Bu gençler, Aristoteles’ten tıp, felsefe, ahlak, din, mantık ve sanat ilkelerini öğrendi. İskender, Homeros’un eserlerine, özellikle de İlyada destanına büyük bir ilgi gösterince Aristoteles ona, eserin açıklamalı bir nüshasını verdi ve İskender, tüm askerî seferlerinde onu beraberinde götürdü.
Aristoteles, İskender’in zihninde siyasi ve felsefi boyutu bir araya getirdi ve bu onu, başarılı bir komutan ve akıl hocası bir düşünür haline mi getirdi?
Şurası kesin ki bu iki boyut esasında kozmopolit hayatın omurgasını temsil ediyor. Nitekim önce klasik Yunan, ardından Roma düşüncesinde siyaset, ahlakla yakından bağlantılıydı.
Hiç şüphe yok ki Aristoteles, çocukluğundan beri İskender’in zihnine askerî fetihlerin ötesine geçen bir vizyon yerleştirdi. Bu, sayesinde insanlığın durumunun düzeltilebileceği tek bir dünya veya tek bir vatan ve tek bir siyasi örgütlenme çağrısına bağlanan bir vizyondu.
Daha sonra Mısır baş tanrısı Amon’un İskender’in siyasi ve ahlaki inancında Olimpos Dağı’ndaki Yunan baş tanrısı Zeus’un yerini nasıl işgal ettiğini göreceğiz. Babil tanrısı Belos da aynı ölçüde yer etmişti. Tyre kentinin tanrısı Melkart da İskender’in nazarında Hint tanrısı Krishna ile aynı saygı ve takdire sahipti.
İskender, ilahlar arasında herhangi bir ayrım yapmadı. Sanki dünyayı, tek bir kaynaktan çıkmış ve insanlığı tek bir aile gibi görüyordu. Siyasi projesini bu anlam üzerine bina etti ve dünyayı birleştirmeye, medeniyetleri tek bir insanlık medeniyeti potasında birleştirmeye çalıştı. Bu anlayış çağımızda küreselleşme adıyla anılıyor.

İskender ve gölgede kalmış tarih görüşü
Mısırlı araştırmacı yazar Velid Fikri, “Gölgede Bir Tarih: Karanlık Bölgelerde Bir Hakikat Arayışı” başlıklı kitabında İskender’in dâhi kişiliğinden bahsediyor. Bu deha, onun askerî dehasının ya da kadim dünyanın fatihi olma başarısının ötesine geçerek, Doğu ve Batı medeniyetlerinin tek bir dünya medeniyeti içinde kaynaştığı tek bir dünya devleti kurma vizyonuna sahip bilge dehasına kadar uzanıyor. Söz konusu bu küresel medeniyet ise Yunan (Helen) medeniyetinin Doğu, Mısır, Irak, Suriye, Fars ve Hint medeniyetleriyle olan evliliğinden doğan meşru kızı Helenizm’dir.
Velid Fikri, İskender’in çağdaşı olan fatihler gibi esaret, açgözlülükle ganimet toplama veya miras yeme gibi tavırlar sergilemediğini belirtiyor. Ayrıca fethedilen bölgelere Makedon sömürgesi gibi muamele etmeyip buraları, yeni küresel dünyanın toprakları olarak kabul ediyordu. Buraların halkları da “ezilen halklar” değil, kozmopolit ulus devletin tebaasıydı. O bölgelerin medeni ve insani unsurlarını “yeni doğan bu oluşumun” bileşenleri olarak ele alması da bunun kanıtı.
İskender, fethettiği toprakların sahipleriyle, İran ve Irak’ta onlarla evlenmek, İskenderiye’de Mısırlılarla yaptığı gibi küreselleşmiş şehirlerini kurmak gibi çeşitli yollarla bağlantı kurmaya çalıştı.
İskender, bayrağını diktiği her ülkenin “insan dilini” okumuş ve her birine dili ve kültürü ile yaklaşmıştır. O kadar ki komutanlarına, bir ülkeye girdiklerinde oranın geleneklerine saygı duymalarını, âdetlerini takip etmelerini ve kıyafetlerini giymelerini emretmişti.
Peki bu, Yunan kimliğinden vazgeçtiği anlamına mı geliyordu?
Çok ilginçtir ki İskender, iki bin yıldan daha uzun bir süre önce medeniyetlerde viskozite kavramına, yani farklı durumlara göre şekillenme haline dikkat etmiş görünüyor.
Gelişmekte olan medeniyetlerle kültürlendikten sonra köklerini unutup yok saymadı. Aksine, ötekiyle bütünleşme ve kimliğe tutunma arasındaki o zor denklemi başarıyla kurdu. Takipçilerine, içlerine girdikleri halkların âdetlerine uymalarını emretti ama Yunan köklerini ve kimliklerini unutmadan, unutturmadan…
İskender’in küresel tecrübesinin tarihî örnekleri var mı?
portre.jpg
Büyük İskender, siyasi ve askerî düşünceyi ahlakla birleştirdi (Getty)

Mısır’daki İskender ve tanrılara saygı
İskender hocasından, bir medeniyet ve o dönemde büyük bir ekonomik güç olarak Mısır’ın ne kadar değerli olduğunu öğrenmişti.
Irak kökenli Romalı tarihçi Nicomedialı Arrianus (MS 86-160), İskender’in Mısırlılara karşı muamelesinin güzel olduğundan, başkent Memphis’teki Tanrı Ptah tapınağını ziyaret ettiğinden ve tanrılara adak adadığından bahsediyor.
İskender’in, Mısır’ın dinî geleneklerine göre kendini firavun olarak konumlandırdığı söylenir.
Aslında İskender’in seferlerini takip eden biri, onun fetihleri esnasında benimsediği bu âdet üzerinde Mısır dışında başka herhangi bir mekânda da sürekli duracaktır.
İskender batıya, kuzey batıya doğru yöneldi ve Siva Vahası’nda Tanrı Amon’un tapınağını ziyaret etti. İskender ve adamları, batı sahile doğru giderken Pharosma adlı bir adaya bakan ve güneyinde Mariout Gölü’nün bulunduğu Rakude adlı bir köye vardı.
Bu noktada İskender, İskenderiye şehrinin kurulmasına karar verdi ve bu şehrin, Mısır’ın başkenti olmasını emretti. Tabi buranın, İskender’in ölümünden (MÖ 323) sonrasına tarihlenen Helenistik dünyanın başkenti olacağını bilmiyordu. Nitekim İskenderiye o zamandan itibaren kadim küresel model olmuştur.
İskender Mısır’a girdiğinde, Mısırlı kahinlerden Perslerin kralı Darius’a ödedikleri vergileri kendisine ödemelerini talep etti. Ancak bu parayı işgalci imparator olarak istemedi. Mısırlılara şöyle demişti: “Bana ana hazineme koymak için değil, sizin şehriniz, tüm dünyanın başkenti İskenderiye’nin inşasında harcamam için cizye verin.”
Mısırlılar bu sözü duyduklarında tam bir gönül rızasıyla ona yüklü miktarda para verdiler ve onu onurlandırdılar…
İskender’in Mısır’da yaptığı şey, dünyanın başka yerlerinde de tekrarlandı mı?

İskender’in Pers kralı Darius’a karşı tutumu
Perslerin kralı Darius, İskender’le savaşmaya karar verdiğinde Pers eyaletlerinin valileri, özellikle İskender’in kendilerine yaklaştığını öğrendikten sonra kötü niyetli düşündüler. Bu kötü niyetlilerin başında, İskender’in kendilerini ödüllendirmesini umarak Dara’yı öldürmeyi ve ondan kurtulmayı planlayan Bessus ve Ariobarzanes vardı.  
Dara, onlarla tek tek yüzleşti, ancak onlar hançerleriyle onu yaralamayı başardılar. Çok kan akmaya başlamıştı. İskender oraya vardığında gördüklerinden ötürü acıyla bağırdı ve hatta ölümle savaşan düşmanı için gözlerinden yaş geldi. Peleriniyle onu sardı, şefkat gösterdi ve katillerinden onun için intikam alacağını söyledi.
İskender, Darius’un ölümüne gerçek duygularla ağladı. Ardından Pers kralının cesediyle ilgilenip onu Pers yasalarına göre bir kral sıfatıyla gömmelerini emretti. Sonra da silahsız Pers askerlerinden oluşan bir alay ve arabanın cenazeye eşlik etmesi için emir verdi.
İskender de Kral Darius’un naaşını Pers valileriyle birlikte omuzunda taşıyordu. Kral Darius’un cenaze alayını takip eden herkesin merhumun yasını tuttuğu gibi bizzat İskender’e de acıması dikkat çekicidir.
Kral Darius gömüldükten sonra İskender ona adaklar adadı, boğalar kesti ve onun için bir anıt dikti. Her bir bölge ve tüm Pers ülkesi için kararlar aldı. Bunlara örnek vermek gerekirse;
**Hayat, Darius döneminde olduğu gibi Pers âdet ve geleneklerine göre devam edecek.
**Her insanın kendi topraklarında ve memleketinde yaşama hakkı vardır.
**Her birey, herhangi bir şeyi mülk edinme hakkına sahiptir.
İskender, Perslerin başkentine barışı yaydı. Halk ondan, başlarına ölen kralın amcası Adulets’i atamasını istedi, o da kabul etti.
İskender, Kral Darius’un annesine büyük bir saygı ve ikramda bulundu. Onun, oğlunun Babil’de ani şekilde ölmesinden sonra duyduğu aşırı üzüntüden intihar ettiği söyleniyor.
Ölüm döşeğindeki Darius’un vasiyetine uyan İskender, kızı Roksana ile evlendi ve Pers ordusunun geri kalanını kendi güçlerine kattı. Böylece Perslerin Makedonlarla sulh yaptığı benzersiz bir küresel tarih yazdı.
Benzer hadiseler Hindistan için de geçerliydi. İskender, Hindistan’a gittiğinde Brahmanlarla hepsi de ahlaki nitelikte olan felsefi ve siyasi diyaloglara girdi. Sonunda da askerî işgalle bağdaşmayacak bir şekilde onlara hediyeler takdim etti.
O halde İskender, halkların kültürlerine saygı duyan ve köprüler kuran, ilk küreselleşme vizyonunun sahibi olarak, çağını geride bırakan bir adamdı. Yani, onun iktidarını miras alan Romalılar gibi sadece yıkıcı bir savaşçı değildi.



Suudi Arabistan ve ABD arasındaki tarihin en büyük askeri anlaşmasının detayları

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)
TT

Suudi Arabistan ve ABD arasındaki tarihin en büyük askeri anlaşmasının detayları

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)

İsa en-Nehari

ABD tarafından dün yapılan açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın şahitliğinde iki ülke arasında imzalanan çok sayıda anlaşma çerçevesinde değeri yaklaşık 142 milyar dolar olan bir savunma anlaşması imzalandığı belirtildi. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada savunma anlaşmasının ‘tarihin en büyüğü’ olduğu belirtilirken ABD merkezli 10'dan fazla savunma şirketi aracılığıyla Suudi Arabistan'a gelişmiş savaş ekipmanları sağlamayı amaçladığı belirtildi.

Beş temel kategori

Açıklamaya göre bu devasa anlaşma beş ana kategoriden oluşuyor ve bunlardan ilki “Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri’nin ve uzay yeteneklerinin’ geliştirilmesi. Anlaşmanın Suudi Arabistan ve bölge ülkelerinin yıllardır satın almak istediği F-35 savaş uçaklarının satışını içerip içermediği henüz belli değil, ancak bu çabalar ABD'nin İsrail'e niteliksel askeri üstünlüğünü sürdürme taahhüdüyle defalarca kez çatıştı.

Reuters'ın iki kaynaktan aktardığına göre ABD ve Suudi Arabistan, Lockheed Martin tarafından üretilen savaş uçaklarının olası satışını görüştü. F-35'lerin satışı, uygulama zamanlamasını ve bileşenlerini etkileme gücüne sahip olan ABD Kongresi'nin onayını gerektiriyor.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin, Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı'na yakın bir yetkiliye dayandırdığı haberinde Riyad'ın en yeni F-35 savaş uçakları ile milyarlarca dolar değerindeki gelişmiş hava savunma sistemlerini, özellikle hava savunma füzelerinin teslimatının Trump döneminde gerçekleşmesi koşuluyla, satın almak için çaba göstereceği aktarıldı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı habere göre İkinci kategorinin hava ve füze savunması olduğu belirtilen açıklamada bu konuda ayrıntılı bilgi verilmedi. Ancak bu ayın başlarında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Suudi Arabistan'a orta menzilli havadan havaya füze satışı için 3,5 milyar dolarlık bir anlaşmayı onayladığı biliniyor. Hava muharebesi alanındaki en gelişmiş füzelerden biri olan AIM-120C-8'in bu versiyonu, daha uzun bir menzile ve karmaşık ortamlardaki hedefleri takip etme kabiliyetine sahipken aktif radar güdümünü destekleyerek savaş uçaklarının düşman savaş uçakları ve insansız hava araçları (İHA) gibi birden fazla hedefe radarı hedefe çevirmeye gerek kalmadan aynı anda saldırabilmesine olanak tanıyor.

Üçüncü kategori, Kızıldeniz'de seyrüsefer güvenliğine yönelik artan güvenlik tehditleri nedeniyle giderek önem kazanan ve ABD'yi bu yıl Husilerin gemilere yönelik saldırılarını durdurmak için askeri müdahalede bulunmaya zorlayan deniz ve kıyı güvenliğini kapsıyor. İki ülke hazırlık ve savaşa hazır olma seviyesini yükseltmek için zaman zaman deniz manevraları ve tatbikatlar yapıyor. Suudi Arabistan ayrıca beş savaş gemisi inşa etmek için İspanya ile iş birliği yaptığı Sarawat Projesi aracılığıyla askeri deniz filosunu genişletmeye çalışıyor.

Dördüncü ve beşinci kategoriler ise sınır güvenliği, kara kuvvetlerinin modernizasyonu ile istihbarat ve iletişim sistemlerinin iyileştirilmesini içeriyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti sırasında iki ülke ‘Suudi Arabistan’ın Silahlı Kuvvetleri’nin gelecekteki savunma kabiliyetlerinin modernize edilmesi ve geliştirilmesi’ konusunda bir ‘niyet muhtırası’ imzaladı.

Ziyaret kapsamında ayrıca Suudi Arabistan Ulusal Muhafız Bakanlığı'nın özel kara ve hava sistemlerine yönelik mühimmat, destek hizmetleri, bakım, yedek parça ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bir ‘niyet muhtırası’ imzalandı.

İki ülke arasındaki imzalanan anlaşmalar, Suudi Silahlı Kuvvetlerinin kabiliyetlerinin arttırılması için Suudi Arabistan askeri akademilerinin ve askeri sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere kapsamlı eğitim ve destek projelerini kapsıyor.

Çok sayıda anlaşma imzalandı

Savunma anlaşması, enerji, madencilik, sağlık ve havacılık alanlarını kapsayan bazı anlaşmaların imzalanmasının hemen ardından imzalandı. Beyaz Saray'a göre toplam değeri 600 milyar doları aşan anlaşma, iki ülke arasında kayıtlara geçen en büyük ticaret anlaşması oldu.

Suudi Arabistan 2030 yılına kadar askeri teçhizat ve hizmetlere yönelik hükümet harcamalarının yüzde 50'sini yerlileştirmeyi hedefliyor. Askeri harcamalardaki yerlileştirme oranı şimdiye kadar yüzde 19,35'e ulaştı. Ülke, silah anlaşmalarının teknoloji ve bilginin yerelleştirilmesine katkıda bulunmasının yanı sıra askeri sanayide uzmanlaşmış yerel şirketleri desteklemesi gerektiğini vurguluyor.

İstatistik araştırma şirketi Statista'ya göre Suudi Arabistan, 2020 ve 2024 yılları arasında Ukrayna ve Hindistan'ın ardından dünyanın en büyük üçüncü silah ithalatçısı oldu. Aynı zamanda ABD silahlarının en büyük alıcılarından biri olan Suudi Arabistan’ın bu alandaki satın almaları, ABD’nin askeri ihracatının yüzde 12'sini oluşturuyor.

ABD ile Suudi Arabistan arasındaki yaklaşık 142 milyar dolarlık savunma anlaşması, 1980'li yıllarda Suudi Arabistan ile İngiltere arasında yapılan ve yaklaşık 43 milyar dolarla tarihin en büyük silah anlaşması olan Yemame Anlaşması’nı geride bıraktı.