İsrail'deki protestolar Araplarla ilişkilerin gidişatını nasıl etkileyecek?

Netanyahu, barış projelerini başlatmış olsa da bir değerlendirme sunma sürecinde gibi görünüyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu / Fotoğraf: AFP
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu / Fotoğraf: AFP
TT

İsrail'deki protestolar Araplarla ilişkilerin gidişatını nasıl etkileyecek?

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu / Fotoğraf: AFP
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu / Fotoğraf: AFP

Tarık Fehmi 
İsrail'de devam eden istikrarsızlık durumuyla birlikte ve ayrıca yargı değişiklikleri sorunuyla ilgili mevcut krizin ve Yüksek Mahkeme'nin yetkilerinin Fısıh tatili sonrasına, yani yaklaşık olarak bu nisan ayının sonuna devredilmesiyle birlikte, devam etmesi kuvvetle beklenen bu koşulların tüm ülkeye sirayet eden parçalanma durumunu etkileyip etkilemeyeceğiyle ilgili bir soru gündeme geldi. 

Devam eden gerginlik
İsrail, yalnızca yargı değişiklikleri kriziyle ilgili olmayan bir dizi nedenden dolayı istikrarsızlıktan zarar görecek.
Ancak asıl sorun, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog'un siyasi partiler arasında ulusal ortaklıklar ve diyalog kurma çerçevesinde çalışan tüm girişimlerine rağmen, esasen uzlaşma ve yakınlaşma vizyonunun olmamasıyla ilgili.
'Herzog'un girişimi' daha önce de önerilmişti ve aslında Başbakan Binyamin Netanyahu tarafından reddediliyor. Likud da bu girişimin maddeleriyle etkileşime girmemeyi tercih ediyor.
Netanyahu'nun değişikliklerin "sınırlı bir süre yaklaşımıyla" ertelendiğini ilan etmesinin ardından uzlaşı fırsatları, mevcut çerçevelerinde masada kalmaya devam edecek.
Ancak teorik düzeyde iyi, uygulanabilir ve uyumlu olmayacaktır.
Görevi devlette istikrarı sağlamak olan Ulusal Muhafız güçlerinin kurulmasından ve ardından Başbakan Binyamin Netanyahu'nun politikalarını destekleyen sağcı kamuoyunun sokaklara dökülmesinden sonra partizan ortaklık çıkarlarının uygulanması masada kalacak.
Netanyahu'nun "gerçek tecrübesi olmayan amatör grupların, üst düzey yetkililerin ve yerleşimci sürülerinin gölgesinde" uzun ve geniş tecrübesiyle karar vereceği mesele, ideolojik bir kitle için partizan politikalar uygulama hareketi çerçevesinde işleyen dar hesaplarla sokağa bel bağlamış durumda.
Ancak Netanyahu, geniş bir zeminde çalışıyor ve önünde manevra yapamayacak veya işler kötüleşirse çözüm için son seçenek olarak kendisiyle rekabet edemeyecek alternatif liderler üzerinden yürütülen mücadele bağlamında Likud'dan destek görüyor. 

ABD hamleleri
Yaşanalar çerçevesinde ABD, partizan güçlerle diyalog ve tartışmaya dayalı önemli bir etkileşimli strateji ve İsrail'in karşı karşıya olduğu tehlikeyi vurgulama girişimi yoluyla müdahalede bulundu.
Ayrıca ABD, siyaset sahnesi bu şekilde devam ederse boykot ve tecrit politikalarının olası olması karşısında İsrail'in risk altında olduğu ve bedelini tüm ülkenin ödeyeceği uyarısı yaptı.
Bu nedenle ABD'nin hamlesi, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve diğerleri de dahil olmak üzere bazı bakanlarla diyalog yönündeydi.
Bu durum ise meseleyi içişlerine müdahale ve çoğunluğun onayını ve desteğini alan İsrail hükümetinin verdiği yüce kararların ihlali olarak gören Netanyahu'nun hoşuna gitmedi.  
Bu nedenle Başbakan Netanyahu, sağcı halka açık bir mesaj gönderdi ve önümüzdeki dönemde gücüne ve halkın desteğine güveneceğini ve halen sahnenin gözlemcisi ve takipçisi olan ABD yönetimine karşı çıkmak da dahil olmak üzere sunulan her seçenek ortasında tırmanacağını söyleyerek onlara teşekkür etti.
Ancak aynı mantıkla ABD yönetimi, İsrail'in "Netanyahu'nun Washington'a yapacağı acil ziyareti tamamlama" talebine yanıt vermedi.
Özellikle de başta AIPAC olmak üzere Washington'daki Yahudi örgütlerinin İsrail'in mevcut sahnesini yönetme konusunda çekinceleri olduğu için yönetim, uygulamaları ve onu kuşatma girişimleri ortasında İsrail başbakanını desteklemek konusunda hâlâ isteksiz.
Gerçekten de mevcut sahnedeki gelişmeler İsrail'in itibarını ve dünyadaki konumunu etkileyeceğinden ötürü ABD, geri çekilmesinin gerekliliği çağrısında bulundu.
Ayrıca koşullar, yargı meselesi de dahil Netanyahu ile yüzleşmeyi ve onun yaptıklarını reddetmeyi gerektiriyor.
Zira kendisi, devletin tüm sektörlerindeki eklemlerini kontrol etme ve İsrail toplumunu uçurumun eşiğine getirme girişimleri yürütüyor.
Bu da yaşananlardan da anlaşılacağı gibi, işler olduğu gibi devam ederse İsrail'in gerçek krizlerle karşı karşıya kalacağı anlamına geliyor. 

Doğrudan etkiler
Barış anlaşmaları imzalayan Arap ülkeleri, Arap hafızasından Arap Baharı olaylarının medya ve siyasi haberlerini hatırlatarak, Arap uydu kanalları hariç, İsrail'deki durumu müdahale etmeden takip ediyor.
Özellikle Filistin topraklarında olup bitenler olmak üzere şu anda İsrail ile Arap ülkelerinde yıllar önce yaşananlar arasında karşılaştırmalar yapıyor.
Bu çerçevede şu anda Gazze Şeridi'nden ya da Gazze Şeridi'ne roketler fırlatılması veya direniş operasyonları başlatılması halinde bunların, feci sonuçlara yol açması mümkün.
Bu, daha fazla çatışmaya ve belki de İsrail halkının birleşmesi ve protesto halinden çıkıp İsrail hükümetiyle birlikte çalışmaya ve hatta herhangi bir gerçek tehdit korkusuyla hükümeti bir süre için bile olsa destekleme olasılığına yol açabilir.
Dolayısıyla Filistinlilerin herhangi bir ani davranışı farklı senaryolara yol açabilir.
Kahire ve Amman sessiz. İki ülke, Mısır ile Camp David ve Ürdün ile Wadi Araba Antlaşması uyarınca İsrail ile barış anlaşmaları imzalayan ilk ülkeler arasında yer aldı.
Abu Dabi, eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett'i kabul ederek, BAE'nin İsrail içlerine açık olduğunu ve çok sayıda hesaba ve farklı kontrollere göre ve sağlam bir iyi planlanmış çıkarlar temelinde hareket ettiğini belirtti.
Bu çerçevede İsrail'de yaşananlar, bölgesel iş birliği ve ekonomik barış projelerinin yollarını etkileyecek. Hatta bazı alanlar bir senaryoda donabilir.
Barış projelerini başlatan, ustaca onaylayan ve bununla gurur duyan kişi Başbakan Netanyahu olsa da mevcut istikrarsızlığa rağmen Netanyahu, neler olup bittiğini gözden geçirebilir.
BAE, Mısır, Ürdün ve Fas gibi Arap dünyasının ana ülkeleri de dahil olmak üzere farklı yönlerde çalışacak olan İsrail muhalefetindeki semboller tarafından ortaya koyulabilecek öneriler ışığında koşulları şekillendirebilir.
Dolayısıyla özellikle de İsrail'deki mevcut tüm gelişmeler bu yönde ilerlediği için top İsrail'de değil, Arap ülkelerinin sahasında olacak.
Bu da diğer taraflar da dahil olmak üzere birden fazla vizyon ve yöne sahip bir senaryonun habercisi olabilir.
İsrail'de yaşanan olumsuz gelişmelerin, yalnızca İsrail ile barış süreci başlatan Arap ülkelerine, İsrail ile ilişki kuran ülkelere ya da İsrail ile yıllar önce barış yapmış diğer ülkelere değil tüm bölge için farklı yansımaları olacaktır.
İlerleyen dönemde dikkate alınması gereken nokta da bu. Bölgenin güvenliği ile ilgili olarak, olumsuz gelişmelerin çoğu, ister ekonomik ister güvenlik olsun, sürmekte olan bölgesel işbirliğinin yollarını önemli ölçüde etkileyecektir.
İsrail'in tanık olduğu istikrarsızlık durumu ve sokaklarında hüküm süren büyük gösteriler ortasında koşullar, bölgede büyük rejimlerin yıkılmasına yol açan kritik gelişmeleri hâlâ hafızlarında taşıyan Arap vatandaşları üzerinde büyük bir etki yaratacaktır.

Son notlar
Nihayetinde bazı ülkeler, Ortadoğu'da yeni bir toplumsal hareket dalgası korkusu yaşarken bölge ülkelerinin İsrail'de olup bitenleri takip ve gözlem altında tutması çözüm olmayabilir.
İsrail'deki mevcut durum, ister yargı, ister Yüksek Mahkeme olsun, mevcut politikalara ilişkin çekinceler çerçevesinde yaşanıyor.
Halihazırda gerçek ve yapısal bir krizin içinde olan İsrail'de devlet için bir anayasa yazmayı, devletin yeni kurum ve yapılarını yeniden şekillendirmeyi ve devletin ve vatandaşlarının kimliğini tanımlamayı gerektiren siyasi sistemi devirme veya değiştirme talebi çerçevesinde değil.
Barış anlaşmaları imzalamış olsunlar ya da olmasınlar Arap ülkeleri, İsrail'in "bölgeye giriş şartlarını henüz yerine getirmemiş" bir ülke olarak ele alınması çerçevesinde ayrılmayacakları belirli hesaplardan hareket ederek çeşitli yönelimlerine bağlı kalmaya devam edecekler. 

Independent Türkçe



Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki stratejik ortaklığa vurgu yaptı

TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki stratejik ortaklığa vurgu yaptı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki stratejik ortaklığa vurgu yaptı

ABD ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasında, İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Kral Selman bin Abdulaziz'in daveti üzerine düzenlenen Beşinci KİK-ABD Zirvesi, ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti kapsamında bugün Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da başladı.

Zirvede başta ekonomi, ticaret ve yatırım olmak üzere bölgesel güvenlik ve siyasi durumla ilgili çeşitli dosyalar ele alınıyor.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman zirvenin açılışında yaptığı konuşmada, bu zirvenin ABD ile iş birliğinin bir uzantısı olduğunu ve ABD ile Körfez ilişkilerinin stratejik bir ortaklık teşkil ettiğini vurguladı. Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki stratejik ortaklığa vurgu yapan Muhammed bin Selman, 2024 yılında KİK ülkeleri ile ABD arasındaki ticaret hacminin yaklaşık 120 milyar dolara ulaştığını belirtti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, “Bu zirve bizi ABD'ye bağlayan stratejik ilişkinin bir uzantısıdır. Ülkelerimizin ve halklarımızın arzularını karşılamak üzere ilişkilerimizi güçlendirmek ve geliştirmek için birlikte çalışma isteğimizi yansıtmaktadır” ifadelerini kullandı.

7u8
Körfez liderleri ve temsilcilerinin Riyad'daki KİK-ABD Zirvesi sırasında ABD Başkanı Donald Trump'la çektirdikleri toplu fotoğraf (Reuters)

Bölgedeki zorlukların büyüklüğünden bahseden Muhammed bin Selman, “Bölgemizin yaşadığı zorlukların büyüklüğünün farkındayız… Gazze Şeridi'ndeki savaşı durdurmak için kalıcı bir çözüm bulunmalı” dedi.

Muhammed bin Selman, Filistin sorununa Arap Barış Girişimi ve uluslararası kararlar doğrultusunda bir çözüm bulunması gerektiğini söyledi.

Veliaht Prens bölgedeki zorluklara da değinerek, bölgedeki zorlukların büyüklüğünün farkında olduğunu vurguladı. “Yemen'de kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşılması için Yemenli taraflar arasında diyaloğu teşvik ediyoruz” diyen Muhammed bin Selman, Suriye'nin toprak bütünlüğünün önemini vurgulayarak ABD Başkanı Donald Trump'ın Suriye'ye uygulanan yaptırımları kaldırma kararını övdü.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, bölgenin istikrarı için ABD ile iş birliği ve koordinasyonu sürdürmek istediklerini söyledi.

Hindistan ile Pakistan arasındaki ateşkesi de memnuniyetle karşıladığını ifade eden Muhammed bin Selman, “Bunun gerilimin kontrol altına alınmasına ve sükûnetin sağlanmasına katkıda bulunacağını umuyoruz” dedi.

Ukrayna konusunda ise “Ukrayna krizinin çözümüne yardımcı olmak için çabalarımızı sürdürmeye hazırız” şeklinde konuştu.

KİK ülkeleri ABD ile yakın ticaret ve yatırım bağlarına sahip; aralarındaki ticaret hacminin 2025 yılında 180 milyar doları aşması öngörülüyor.

Kral Abdulaziz Kongre Merkezi'nde gerçekleştirilen zirvede, bölgedeki ve dünyadaki ekonomik durumun yanı sıra İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı, ateşkes ve yardım girişi ele alınacak. Gazze Şeridi’ne yardım girişi için yeni bir mekanizma önerilecek. Ayrıca ABD'nin İran'la yürüttüğü nükleer müzakereler ve iki taraf arasında yaşananların ayrıntıları ile bölgeye barış getirmenin yolları da ele alınacak.

Diğer yandan ABD Başkanı Donald Trump, KİK-ABD Zirvesi sırasında yaptığı açıklamada, Körfez ülkelerinin gelişmiş ve müreffeh ülkelerin başında geldiğini ve dünyanın Körfez ülkelerindeki fırsatları takip ettiğini söyledi.

İran konusuna da değinen Trump, İran'ın bölgedeki vekalet savaşlarını durdurması gerektiğini belirterek, Tahran’ın nükleer silah elde edemeyeceğini, İran'la bir anlaşma yapmak istediğini, ancak İran'ın terörü desteklemeyi bırakması gerektiğini vurguladı.

gthyjuık
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ev sahipliğinde ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldi. (AFP)

Suriye konusunda ise Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile yaptığı istişarelerin ardından Suriye'ye yönelik tüm yaptırımların kaldırılması talimatını vereceğini bildirdi ve ülkesinin yeni Suriye hükümetiyle tüm ilişkileri normalleştirmek için çalışacağını kaydetti. Trump, “Suriye ile ilişkileri normalleştirmek Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Riyad'da yaptığımız görüşmeyle başladı” dedi.

dfrgthy
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın ev sahipliğinde ABD Başkanı Donald Trump ile bir araya geldi. (AFP)

Trump Lübnan'la ilgili olarak, Lübnan'ın yeni cumhurbaşkanı ve başbakanla birlikte bir fırsata sahip olduğunu ve Lübnan'da Hizbullah'tan arınmış bir gelecek için gerçek bir şans olduğunu belirtti.

Mevcut zirve, özellikle İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı, İran-ABD müzakereleri, ‘İran ekseni’ olarak adlandırılan yapının gerilemesi ve ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu yönetimi arasındaki perde arkası gerilimler gibi bölgedeki önemli değişikliklerin arka planında gerçekleşiyor.

KİK ülkeleri ile ABD arasındaki stratejik ortaklık, çeşitli siyasi, ekonomik, ticari ve yatırım alanlarında iş birliğinin geliştirilmesine katkıda bulunan güçlü ilişkilere ve ortak çıkarlara dayanıyor. Siyasi, askeri, ekonomik ve diğer yönler de dahil olmak üzere uzmanlık alanlarındaki uygulamaları takip etmek üzere ortak çalışma grupları için örgütsel bir çerçeve oluşturulmuş ve söz konusu ortaklık bu yönlerin ötesine geçerek kültür ve eğitim alanlarını da kapsamıştır.

Suudi Arabistan daha önce dört zirveye ev sahipliği yaptı. Zirvelerin ilki Mayıs 2015'te Camp David'de gerçekleşti. İkincisi Nisan 2016'da, üçüncüsü ise Trump'ın ilk döneminde katılımıyla Mayıs 2017'de Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da gerçekleştirildi. Dördüncüsü ise Temmuz 2022'de Mısır, Ürdün ve Irak'ın da aralarında bulunduğu Arap ülkelerinin katılımıyla gerçekleşti.