Nahda Barajı’nın dördüncü dolum aşaması Mısır ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlıkları artırdı

Addis Ababa izin almayı reddederken Kahire, Etiyopya’yı uluslararası hukuku ihlal etmekle suçluyor.

Etiyopya’nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Nahda (Rönesans) Barajı. (Reuters)
Etiyopya’nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Nahda (Rönesans) Barajı. (Reuters)
TT

Nahda Barajı’nın dördüncü dolum aşaması Mısır ve Etiyopya arasındaki anlaşmazlıkları artırdı

Etiyopya’nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Nahda (Rönesans) Barajı. (Reuters)
Etiyopya’nın Nil Nehri üzerine inşa ettiği Nahda (Rönesans) Barajı. (Reuters)

Kahire ve Addis Ababa arasında, Nil Nehri üzerindeki Nahda (Rönesans) Barajı konusundaki anlaşmazlıklar hız kazandı. Etiyopya’nın barajın rezervuarını dördüncü kez doldurmaya hazırlanması sebebiyle önümüzdeki dönemde anlaşmazlıkların daha da artması bekleniyor. Etiyopya doldurma işlemine devam etmek için ön izin almayı reddederken Mısır’ı meseleyi siyasallaştırmakla suçladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı ise Etiyopya’nın ‘yasal sorumluluğu almadığını’ vurguladı
Etiyopya, 2011 yılından bu yana Nil Nehri’nin ana kolu üzerine Nahda Barajı’nı inşa ediyor. Projeden sorumlu devlet kurumuna göre projenin yüzde 90’ı tamamlandı. Addis Ababa, aşağı havza ülkeleri Mısır ve Sudan tarafından karşı çıkılan önceki üç dolum işlemine benzer şekilde, temmuz ve ağustos aylarında yağmur mevsiminde baraj rezervuarını dördüncü kez doldurmaya hazırlanıyor.
Mısır geçtiğimiz haftalarda, ‘tek taraflı bir adım’ olarak nitelendirdiği Etiyopya’nın kararın bir kez daha tepki gösterdi. Anlaşmaya varmak amacıyla Addis Ababa'ya baskı yapmaya çalışarak diplomatik açıdan adımlar attı. Ancak Etiyopya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Meles Alem buna, ülkesinin ‘dördüncü dolum işlemi için Mısır ve Sudan’dan izin almak zorunda olmadığını’ söyleyerek karşılık verdi.
Etiyopyalı yetkili çarşamba günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Dördüncü dolum aşaması yaklaşırken Mısır, Nahda Barajı meselesini uluslararası hale getirmek ve Etiyopya’nın uluslararası hukuka saygı duymadığını göstermek için sürekli girişimlerde bulunuyor. Neden Mısır ve Sudan’dan izin alıyoruz? Nahda Barajı sahadaki bir gerçek. Eğer adalet olsaydı, barajı beraber inşa ederdik. Sadece Etiyopyalılar inşa etmezdi. Konuya Afrika içinde bir çözüm bulmak için çalışacağız.  Geri kalan ise tarih olacak.”
Mısır, Sudan ve Etiyopya barajla ilgili bir anlaşmaya varmak için 10 yılı aşkın bir süredir müzakereler yürütüyor. Afrika Birliği’nin çatışmaya bir çözüm bulmakta başarısız olmasının ardından gerilim, anlaşma girişiminin Nisan 2021'den bu yana askıya alınmasına yol açtı. Mısır daha sonra müzakereleri hızlandırma ve tüm tarafları tatmin eden bir anlaşmaya varma çağrısı yapan bir ‘başkanlık kararı’ yayınlayan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne gitme çağrısı yaptı.
Arap Birliği Bakanlar Konseyi geçen ay, Arapların Nil’in aşağı havza ülkelerinin haklarını korumaya yönelik taahhüdünü vurgulayan bir kararı kabul etti. Kararda, bu konuda Etiyopya tarafına ‘olumlu etkileşim ve esneklik gösterme’ çağrısı yapılırken konunun Bakanlar Konseyi’nin gündemine kalıcı bir madde olması da kararlaştırıldı. Bu durum Addis Ababa’yı kızdırdı ve dosyayı Güvenlik Konseyi’ne ya da Arap Birliği’ne taşımaya son verme ve meseleyi Afrika mekanizmaları yoluyla çözme çağrısında bulundu.
Etiyopya Dışişleri Bakanı Mesganu Arga, Afrika Birliği Komisyonu Başkanı Musa Faki ile yaptığı görüşmede “Mısır’ın Nil ve baraj sularını siyasallaştırma çabası hiçbir tarafa fayda sağlamaz” dedi. Ayrıca Afrika Birliği’nin müzakerelerin sürdürülmesinde sahadaki gerçekliğe dayalı olumlu bir rol oynayacağına yönelik umudunu dile getirdi.
Mısır’ın Afrika İşlerinden Sorumlu Bakan Yardımcısı Hamdi Sened Luza da şu açıklamada bulundu:
“Mısır’ın bu projenin su güvenliği üzerindeki yansımalarıyla ilgili endişeleri gerçektir ve bilimsel çalışmalara dayanmaktadır. Etiyopya’nın, Mısır’ın Nahda Barajı meselesini siyasallaştırdığı iddiası yasal sorumluluktan kaçma ve uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilkelerini hiçe sayma girişimidir. Etiyopyalı yetkililerin zaman kazanmak ve anlaşma olmadan rezerv dolumuna devam etmek amacıyla Afrika Birliği’nin himayesinde yeniden müzakere başlatma isteği ve arzusu üzücü bir durumdur.”
Mısırlı yetkili, müzakere kapsamı dışındaki tek taraflılığın bir başka kanıtı olarak, Etiyopya’nın aşağı havzadaki iki ülkenin herhangi bir hakkını gözetmeksizin doluma devam ettiğine dikkat çekti. Etiyopya’nın baraj konusunda hareket etmekte ‘mutlak özgürlüğü’ olduğuna ilişkin son açıklamalarına işaret etti.
Mısır su ihtiyacında yüzde 90’ı aşan bir oranla Nil Nehri sularına bağımlı. Barajın dolumundan Nil suyundaki payının etkilenmesinden korkan Kahire, Hartum ile birlikte barajın doldurulmasını ve işletilmesini düzenleyen bağlayıcı bir yasal anlaşma imzalama çağrısında bulunuyor. Etiyopya ise barajının inşasında ısrar ederken su kaynaklarını kullanarak kalkınma hakkı olduğunu savunuyor.
Etiyopya, doldurma işleminin Nahda Barajı’nın inşasının ayrılmaz bir parçası olduğunu ve ertelenemeyeceğini savunuyor. Ancak Mısır Eski Su Kaynakları ve Sulama Bakanı Muhammed Nasrettin Allam, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada ‘Mısır, Etiyopya ve Sudan arasında 2015 yılında imzalanan İlkeler Bildirgesi’nin iki ülkeye zarar verilmemesini şart koştuğunu ve Etiyopya’nın dolum ve işletme kurallarını belirlemek için tarafların uzmana başvurma zorunluluğu getirdiğini’ belirtti. Ancak şimdi Etiyopya’nın bunu kabul etmediğini vurguladı.
Allam, Etiyopya’nın müzakerelerin sadece Afrika Birliği’nin himayesinde olmasını ‘herhangi bir yeni müzakereden kaçınma girişimi’ olarak değerlendirdi. Ayrıca Addis Ababa’nın her yıl peş peşe yürüttüğü dolum çalışmaları ile uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Mısır’ı bir emrivaki ile karşı karşıya bıraktığını ve zaman kazanmak için kasten kaçamak davrandığını’ söyledi.
Mısırlı uluslararası kamu hukuku uzmanı Dr. Muhammed Mahmud Mehran’a göre uluslararası tüzükler ve yasalar, ülkelerin su yolu üzerinde yapılacak herhangi bir eylemden haberdar edilmesini gerektiriyor. Mehran, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, Etiyopya’nın uzlaşmazlığı, sorunu çözecek her türlü girişimi ve her ülkenin su hakkını koruyan uluslararası sözleşmelere bağlı kalmayı reddetmesi nedeniyle ülkesinin çözüm bulmak için on yıldan fazla bir süredir müzakere etme konusundaki ciddiyetinin boşa gittiğini’ belirtti.
Kahire Üniversitesi Su Kaynakları ve Jeoloji Profesörü Dr. Abbas Şaraki’ye göre dördüncü dolum aşamasının, son üç yılda depolanan miktara (18 milyar) yakın bir depolama miktarıyla, 18 milyar metreküp aralığında gerçekleşmesi bekleniyor. Şaraki “Bu yıl Nil Nehri su geliri Etiyopya’da depolanacak. Bu da Mısır’a ve Sudan’a su dağıtımı konusunda karışıklığa yol açacak” ifadelerini kullandı.



Türkiye-Irak-Katar-BAE Kalkınma Yolu’nun artıları ve eksileri

 Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
TT

Türkiye-Irak-Katar-BAE Kalkınma Yolu’nun artıları ve eksileri

 Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)
Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor (AFP)

Saad bin Tifle el-Acmi / Kuveyt eski Enformasyon Bakanı 

Türkiye, Irak, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri, 22 Nisan'da Bağdat'ta Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve dört ülkenin ulaştırma bakanlarının katılımıyla “Kalkınma Yolu” adını verdikleri bir anlaşma için bir mutabakat zaptı imzaladılar. Irak Başbakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "Stratejik Kalkınma Yolu Projesi, Doğu ile Batı arasında ekonomik entegrasyonu sağlayarak ve sürdürülebilir bir ekonomiye yönelik çaba göstererek ekonomik büyümenin teşvik edilmesine, bölgesel ve uluslararası iş birliği ilişkilerinin güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır. Aynı zamanda uluslararası ticareti artıracak, taşımayı ve ticareti kolaylaştıracak, yeni ve rekabetçi bir ulaşım rotası temin edecek ve bölgesel ekonomik refahı artıracaktır."

Anlaşma, BAE’den başlayarak Türkiye'ye kadar uzun bir kara, deniz ve hava ticaret rotası oluşturmayı amaçlıyor. Malları Avrupa'ya taşıyacak bu rota, Babu’l Mendeb'de Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları nedeniyle kesintiye uğrayan, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı üzerinden yapılan deniz ticaret hattına paralel bir yol oluşturuyor. Türkiye üzerinden 4 ülke ile Avrupa arasındaki karşılıklı ticareti artırmayı hedefliyor.

Bölgenin istikrar ve barış içinde bir arada yaşamasından yana olan herkes, bölge ülkeleri arasındaki ekonomik iş birliğinin mevcut gerçekliği anlayıp geleceğe bakmak yerine, insanları geçmişte yaşamaya iten siyasi anlaşmazlıklar ile tarihi birikimleri aşmanın, mantıklı bir kapısı olduğuna inanıyor. Bu nedenle, herhangi bir anlaşma veya mutabakat zaptı herkes tarafından memnuniyetle karşılanmalı, ancak bahsi geçen anlaşma, imzası sırasında önemini öven açıklamalara rağmen, görünüşte güzel ama özünde başarılması zor görünüyor. Aşağıdaki endişeler, bu mutabakatın kapsamlı bir ticaret anlaşmasına dönüşmesini engelleyebilecek olası senaryolar olarak karşımıza çıkıyor:

- İran, kendisini dışlayan bölgesel anlaşmalara izin vermeyecektir ve Türkiye'nin taraf olduğu anlaşmaları sabote ediyormuş gibi görünmemek için Irak'taki yandaşları aracılığıyla dolaylı da olsa bunları engellemeye çalışacaktır.

- Ev sahibi ülke daha önce de İran'a sadık Iraklı tarafların çok geçmeden vazgeçtiği anlaşmalar imzalamıştı. Örneğin, Irak Yüksek Mahkemesi ve İran'a sadık milletvekilleri, Irak ile Kuveyt arasındaki deniz seyrüseferinin düzenlenmesini öngören Hor Abdullah Sınır Anlaşması’nı geçersiz kılarak uygulanmasını engellemişlerdi.

-Mutabakat, Kalkınma Yolu adı verilen güzergâh üzerinde bulunan Bahreyn, Suudi Arabistan ve Kuveyt'i göz ardı ediyor. Her ne kadar Kuveyt kendi iç çatışmalarıyla meşgul olduğu için diplomatik olarak kendisine kayıtsız kalsa da gözlemciler hem Bahreyn'i hem de Suudi Arabistan'ı kapsamayan bir anlaşma için lojistik gerekçe görmüyorlar.

-Mutabakatın taraflarından olan Katar ve BAE, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi olan iki Körfez ülkesidirler, ancak yakın zamana kadar siyasi olarak ilişkileri kopuktu ve aralarında bir rekabet hali vardı. Bu kopukluk, yalnızca iki ülke arasında değil, genel olarak altı KİK ülkesi arasında da tekrarlanmaması için teminatlar verilmeden sona erdi. Bu ise planlanan anlaşmanın iptal olmasına ve doğmadan ölmesine neden olabilir.

- Irak'ın başkenti Bağdat'ta Erdoğan'ın katılımı ile Sudani tarafından imzalanan anlaşmada Türkiye’nin stratejik hedefi, Kuzey Irak'taki Türk işgaline meşruiyet kazandırmak. Zira pratikte anlaşma, Irak'ın Peşmergeleri eğitme ve PKK’ya karşı mücadele bahanesiyle Musul'un kuzeyinde Başika'daki Türk askeri varlığını resmi olarak kabul etmesi anlamına geliyor.

Şüphesiz her samimi insan, yukarıdaki korkuların yersiz olmasını ve Mutabakat Zaptı’nın taraflar arasındaki ticareti geliştirmeye yönelik kapsamlı ve etkili bir anlaşmaya dönüşmesini istemektedir. Bir gün, iyi komşuluğa bağlı ve kaotik sloganlar yerine, halkın çıkarlarını ön planda tutan bir ülke olarak davranışını değiştirmesi halinde, İran da dahil olmak üzere herkese açık olmasını, bölge halkları arasında, ülkelerinin kalkınmasına yol açacak ekonomik ilişkileri güçlendirilmesini ummaktadır. Böylece bölgemizi ve halklarımızı yoran çatışma ve savaşlar yerine bir arada yaşamaya ve karşılıklı çıkarlara odaklanabiliriz.

*Kuveyt eski Enformasyon Bakanı Saad bin Tifle el-Acmi tarafından yazılan bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.


"El Kassam Tugayları, İsrail bombardımanında yaralanan bir İngiliz tutuklunun öldüğünü duyurdu

El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
TT

"El Kassam Tugayları, İsrail bombardımanında yaralanan bir İngiliz tutuklunun öldüğünü duyurdu

El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde
El Kassam sözcüsü Ebu Ubeyde

Hamas'ın askeri kolu Kassam Tugayları bugün (Cumartesi) günü açıklamada, Gazze'de tutuklu bulunan İngiliz vatandaşı bir tutuklunun aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü bildirdi.

Kassam Tugayları sözcüsü Ebu Ubeyde, Telegram üzerinden yaptığı açıklamada, 51 yaşındaki İngiliz vatandaşı Nadav Bublabil adlı tutuklunun, İsrail hava kuvvetlerinin bir aydan uzun bir süre önce gözaltına alındığı yeri hedef almasının ardından aldığı yaralar nedeniyle öldüğünü duyurdu.

Ebu Ubeyde, Bublabil’in "Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin yıkılması ve hizmet dışı kalması nedeniyle yoğun tıbbi bakım alamaması nedeniyle sağlık durumunun kötüleştiğini ve hayatını kaybettiğini" belirtti.

İsrailli yetkililere göre Filistinli gruplar 250'den fazla kişiyi gözaltına aldı, 128'i halen Gazze'de tutuluyor, 37'si ise hayatını kaybetti.


İsrail ordusu: Refah'tan Kerem Şalom bölgesine 4 roket atıldı

İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
TT

İsrail ordusu: Refah'tan Kerem Şalom bölgesine 4 roket atıldı

İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)
İsrail'in Gazze yakınlarındaki “Demir Kubbe” sisteminden bir batarya (arşiv- AFP)

İsrail ordusu bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'tan Kerem Şalom bölgesine dört roket atıldığını duyurdu.

Alman haber ajansı DPA'ya göre ordu, roketlerden birinin Demir Kubbe sistemi tarafından engellendiğini, diğer üçünün ise açık alanlara düştüğünü ve herhangi bir can kaybı olmadığını açıkladı.

İsrail ordu sözcüsü Avichai Adrai, Refah'ın doğusundaki askeri operasyonun kapsamını genişletmek için daha fazla mahallenin boşaltılması çağrısında bulundu

İsrail ordusu, kentte askeri bir operasyon başlatılmasının etkilerine ilişkin bölgesel ve uluslararası uyarıların ardından geçen pazartesi günü doğudaki Refah kentinde bir operasyon başlattı. Refah, Hamas'ın 7 Ekim’de İsrail'e yönelik başlattığı "Mescid-i Aksa Tufanı" saldırısına tepki olarak İsrail askeri operasyonları sonucu Gazze Şeridi'nin dört bir yanından yerinden edilen yaklaşık 1,5 milyon Filistinliye ev sahipliği yapıyor.

Hamas hareketinin askeri kanadı El Kassam Tugayları, dün ve bugün (Cumartesi) Refah şehrinin doğusuna giren İsrail güçlerine karşı, ölüm ve yaralanmalara neden olan bir dizi askeri operasyon düzenlediğini duyurdu.


Esad, 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılması için bir kararname yayınladı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
TT

Esad, 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılması için bir kararname yayınladı

Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad (AP)

Arap Dünyası Haber Ajansı'nın (AWP)haberine  göre Suriye Cumhurbaşkanlığı bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, Devlet Başkanı Beşar Esad'ın 15 Temmuz'da parlamento seçimlerinin yapılmasına ilişkin bir kararname yayınladığını duyurdu.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesine göre seçimlerin yapılacağı dördüncü yasama dönemi için Halk Meclisi'ndeki sandalye sayısı: 127'si köylüler ve işçiler, 123'ü de diğer gruplar için olmak üzere 250 olacak.


İsrail ordusu: Refah'ın doğusundan 300 bin kişi yerinden edildi

Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail ordusu: Refah'ın doğusundan 300 bin kişi yerinden edildi

Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)
Eşyalarıyla birlikte Refah'ın doğusundan ayrılan Filistinliler (Reuters)

İsrail ordusu bugün (Cumartesi) yaptığı açıklamada, kara operasyonlarına başladığı 6 Mayıs'tan bu yana Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kentinin doğu mahallelerinden yaklaşık 300 bin kişinin tahliye edildiğini bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Şu ana kadar yaklaşık 300 bin kişi, İsrail ile Hamas arasındaki savaşın başladığı 7 Ekim 2023'ten bu yana çoğu başka bölgelerden gelen yaklaşık 1,4 milyon Filistinlinin yaşadığı Refah'ın kuzeybatısında bulunan el-Mevasi'deki insani bölgeye yerleştirildi” denildi.

İsrail ordusu bugün, Refah'ın çeşitli bölgelerinde yaşayanlara ‘el-Mevasi'deki genişletilmiş insani bölgeye gitmeleri’ için bir bildiri yayınladı. Bu, ordunun Refah'a kara saldırısı başlatma planlarında ilerleme kaydettiğinin bir başka göstergesi olarak yorumlandı.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformunda yaptığı paylaşımda, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de ve Gazze Şeridi'ndeki 11 mahallede yaşayanlardan ve yerinden edilmiş kişilerden derhal Gazze’nin batısındaki sığınaklara gitmelerini istedi. Adraee söz konusu paylaşımında, “Cibaliye bölgesi ve es-Selam, en-Nur, Tel ez-Zater, Beyt Lahiya, Cibaliye Mülteci Kampı, Ezbet Melin, er-Ravza, en-Nuzhe, el-Cern, en-Nahda ve ez-Zuhur mahallelerindeki tüm sakinlere ve yerinden edilmiş kişilere çağrı: Derhal Gazze’nin batısındaki sığınaklara gidin!” ifadesini kullandı.


Ürdün Dışişleri Bakanı: İsrail dışlanmış bir devlettir

İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)
İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)
TT

Ürdün Dışişleri Bakanı: İsrail dışlanmış bir devlettir

İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)
İsrail'in bugün (cumartesi) Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Balah'ta bulunan Aksa Şehitleri Hastanesi'ne düzenlediği saldırılar sonucu yaralanan Filistinli çocuklar (AFP)

Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safedi, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda Filistin Devleti'nin tam üyeliği lehine yapılan oylamanın “İsrail'in dışlanmış bir devlet haline geldiğini kanıtladığını” söyledi.

Safedi dün gece (Cuma) X platformunda yaptığı açıklamada, “İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki 2,3 milyon Filistinliye yönelik barbarca saldırısı devam ederken, dünyanın çoğunluğu bugün adaletten yana tavır aldı ve İsrail'in dışlanmış bir devlet haline geldiğini daha da kanıtlayan bir kararla Filistin'in BM üyeliğini destekledi. Bu duruşu sergileyen herkese teşekkür ediyoruz” ifadelerini kullandı.

Ürdün Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, kararın, ‘Filistin Devleti'nin BM'ye tam üyelik hakkı konusunda uluslararası bir mutabakatı yansıttığı’ belirtildi. Ayrıca, BM Güvenlik Konseyi'ne ‘Filistin'in üyelik başvurusunu gecikmeksizin yeniden değerlendirmesi’ çağrısında bulunuldu.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sunulan ve dün 143 lehte, 9 aleyhte ve 25 çekimser oyla kabul edilen karar tasarısında, “Filistin'in BM Anlaşması'nın 4’üncü maddesi uyarınca BM üyeliğine uygun olduğu ve bu nedenle BM üyesi olarak kabul edilmesi gerektiği” belirtildi.

Karar İsrail'i kızdırırken, Filistin Yönetimi ve aralarında Suudi Arabistan ile Katar'ın da bulunduğu Arap ülkeleri tarafından memnuniyetle karşılandı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığı habere göre, Gazze Şeridi'nde yedi ayı aşkın bir süredir devam eden savaş karşısında Filistinliler, nisan ayı başında, Filistin'in halen üye olmayan gözlemci devlet statüsünde bulunduğu BM'ye tam üye olması için 2011 yılında yaptıkları talebi yineledi.

Tam üyelik için BM Güvenlik Konseyi'nin olumlu tavsiyesinin ardından BM Genel Kurulu'nda üçte iki çoğunluğun oyu gerekiyor. Ancak ABD 18 Nisan'da karar taslağını veto etti.

Washington dün yaptığı açıklamada, konunun tekrar BM Güvenlik Konseyi'ne gelmesi halinde ‘Nisan ayındakine benzer bir sonuç’  uyarısında bulundu.


ABD ve İtalya'nın hamleleri ortasında Libya'nın ‘Rus nüfuzu’ konusunda endişesi artıyor

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)
TT

ABD ve İtalya'nın hamleleri ortasında Libya'nın ‘Rus nüfuzu’ konusunda endişesi artıyor

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)
Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'u kabul etti, Ocak 2024. (LUO Genel Komutanlığı)

Libya'daki siyasi bölünmüşlük, uluslararası güçlerin ülkenin içişlerine karışması için geniş bir kapı açtı. Politikacılara ve akademisyenlere göre söz konusu tarafların başında Rusya geliyor. Rusya, ‘Afrika Kolordusu’ olarak bilinen yapıyla ‘nüfuzunu genişleterek’ Libya'daki varlığını pekiştirdi.

Rus güçlerinin Libya'daki varlığından söz edilmesi yeni değil, ancak Moskova'nın birkaç ay önce ülkenin doğusundaki bölgelere asker ve askeri teçhizat sevk ettikten sonra bu varlığı güçlendirme eğilimine girmesi, sadece yerel değil, Amerika ve Avrupa dahil uluslararası güçler arasında da endişe ve uyarıların artmasına neden oldu.

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Eylül 2023'te Moskova'yı ziyaret etti. (LUO Genel Komutanlığı)Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter, Eylül 2023'te Moskova'yı ziyaret etti. (LUO Genel Komutanlığı)

Şarku’l Avsat'a konuşan Libyalılar her zamanki gibi, ‘Rusya'nın nüfuzunu güçlendirmek ve bazı Afrika ülkelerine yayılmak için Libya topraklarını sömürmesini eleştirenler’ ve ‘Moskova ile Mareşal Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu (LUO) Genel Komutanlığı arasındaki iş birliğine işaret eden haberlere yanıt olarak bunu küçümseyenler’ arasında keskin bir şekilde bölünmüş durumda.

Afrika Kolordusu olarak bilinen yeni Rus askeri oluşumu, 2024 yılının başlarında tanıtıldı. Raporlar, Moskova'nın ‘Rusya'nın Afrika kıtasındaki çıkarlarını desteklemek’ amacıyla Libya kapısı üzerinden Afrika ülkelerine açılmayı hedeflediğini belirtiyor.

Afrika Kolordusu’ndan söz edilmesi, Libyalıların kendi topraklarında herhangi bir uluslararası gücün varlığını reddetmeleri çerçevesinde gerçekleşiyor ki bu durum, yazar ve akademisyen Mustafa el-Fituri tarafından ‘Libya'daki Rus varlığının, diğer tüm varlıklar gibi, ülkenin egemenliğine zarar verdiği’ şeklinde dile getirilmişti.

Libya'daki çeşitli uluslararası hareketlerle birlikte, bu kolordunun güç, ekipman ve bölge açısından özellikleri şekillendi. Raporlar, söz konusu Rus gücünün beş ülke (Libya, Burkina Faso, Mali, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Nijer) arasında dağıtılacağını gösteriyor. Çad ve Senegal ise şu anda değerlendirme aşamasında. Fituri, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, Libyalıların çoğunun korktuğu şeyin ülkelerinin Rusya'nın Sahra altı Afrika'ya yayılmasının bir ayağına dönüşmesi ve bu varlığın Rusya ile Batı arasındaki nüfuz alanları çatışması içinde devam etmesi olduğunu, bunun ise Rus varlığını uzun süreli hale getirebileceğini söyledi.

Nisan ayı sonunda Libya'daki Barak eş-Şati Üssü’ne ve Tobruk Limanı’na Rus olduğu bildirilen kargo uçakları ve gemilerinin geldiğine tanık olunmasının ardından Libyalıların korkuları artmaya başlamış ve bu durum LUO Genel Komutanlığı’na yakın kişiler tarafından yalanlanmıştı.

Ancak Afrika'daki askeri meselelerle ilgilenen bir platform olan Military Africa, Afrika Kolordusu'nun ekipmanlarının Alexander Otrakovsky ve Ivan Green çıkarma gemileriyle Libya'ya ulaştığını bildirdi.

Platform, askeri teçhizatın türüne açıklık getirerek, ağır ve hafif zırhlıların yanı sıra ZU-23-2 uçaksavar topları ve Kamaz araçlarından oluştuğunu belirtti.

Rus Vedomosti gazetesi daha önce Rus yetkililere dayandırdığı haberinde, Afrika Kolordusu’nun ağırlıklı olarak Wagner Grubu savaşçılarından oluştuğunu, ancak bu kez finansman ve emirleri doğrudan Savunma Bakanlığı tarafından temsil edilen Rus makamlarından alacaklarını belirtmişti.

Olayların kızışmasıyla birlikte Rusya'nın Libya'daki hamlelerini reddeden Wagner, Hafter ile Rusya arasında iki ülke yetkililerinin karşılıklı ziyaretleriyle temsil edilen güçlü ilişkilere atıfta bulundu. LUO'ya yakın bir siyasi lider bu bağlantıyı ‘siyaset dilinde normal’ olarak nitelendirerek reddetti.

Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile İtalya Başbakanı Giorgia Meloni arasında geçtiğimiz salı günü Bingazi'de yapılan görüşmeden. (EPA)Libya Ulusal Ordusu (LUO) Komutanı Mareşal Halife Hafter ile İtalya Başbakanı Giorgia Meloni arasında geçtiğimiz salı günü Bingazi'de yapılan görüşmeden. (EPA)

LUO denetimindeki üs ve limanlara asker ve malzeme indirilmesi sorulduğunda, siyasi lider bu konuda bilgisi olduğunu reddederek, ordunun “ülkeyi yabancı planlardan korumak için çalıştığını ve bunun için büyük zorluklara katlandığını” söyledi.

Diğer yandan ‘Rusya'nın Libya'daki nüfuz alanını genişletmesine’ karşı çıkanlar, Rusya Savunma Bakanı Yardımcısı Yunus-Bek Yevkurov'un zaman zaman Bingazi'ye gidip Hafter ve oğlu Halid'le görüştüğünü, bunun Wagner Grubu Komutanı Yevgeniy Prigojin'in öldürülmesinin ardından başladığını ve kolordu fikrinin, Prigojin'in LUO Genel Komutanlığı’na yaptığı ilk ziyaret sırasında oluştuğunu ifade ediyorlar.

Şarku’l Avsat’ın İtalyan haber ajansı ANSAmed'den aktardığı habere göre İtalya Başbakanı Giorgia Meloni Hafter'den ‘Libya'da başta Ruslar olmak üzere yabancı güçlerin varlığını en aza indirmesini’ istedi.

ABD Afrika Komutanlığı (AFRICOM) Komutanı General Michael Langley, ABD’nin Libya Büyükelçisi ve Özel Temsilcisi Richard Norland'ın da hazır bulunduğu bir toplantıda, Hafter ile ‘Libya'daki Rus askeri varlığını’ görüştü.

Fituri, konu ister Rusya'yı ister başkalarını ilgilendirsin, Libya’nın ‘Afrika'ya doğru yeniden başlayan hummalı yarış ortamında halen herkes tarafından arzulandığını’ belirtti. Fituri, “Libya'nın; Akdeniz'deki konumu, uzun sahil şeridi ve Kuzey Afrika'ya açılan kapı olması, tüm büyük ülkelerin ya da Türkiye gibi yükselen bölgesel güçlerin hedefi olmaya devam edeceği anlamına geliyor” dedi.

“Bazı Libyalı taraflar, çıkarlarının her ne ad altında olursa olsun yabancılarla iş birliği yapmakta yattığına inanıyor” diyen Fituri, Libya halkının talebinin ‘tüm yabancı askeri güçlerin ülkeyi terk etmesi’ olduğunu hatırlatarak sözlerini tamamladı.


Gazze savaşının ekonomik ve sosyal yansımalarıyla yüzleşmek için Arap ‘acil durum’ planı

Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)
Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)
TT

Gazze savaşının ekonomik ve sosyal yansımalarıyla yüzleşmek için Arap ‘acil durum’ planı

Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)
Riyad'da düzenlenen son Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'ne katılan liderlerin toplu fotoğrafı (SPA)

Arap Birliği'nin zirve düzeyindeki 33’üncü olağan oturumunun ilk hazırlık toplantıları bugün (Cumartesi) Bahreyn'in başkenti Manama'da, Gazze savaşının yansımalarını ele alacak Arap ‘acil durum’ planının tartışılmasıyla başlayacak. Hazırlık toplantıları, önümüzdeki Perşembe günü yapılacak zirve toplantısının gündemini belirlemek amacıyla dört gün boyunca devam edecek.

Bahreyn ister olağan ister acil Arap zirveleri düzeyinde olsun, ilk kez bu tür bir toplantıya ev sahipliği yapıyor. Bahreyn Kralı Hamad bin İsa el-Halife, Manama'nın bu toplantıya ev sahipliği yapma isteğini geçen yıl Suudi Arabistan'da düzenlenen Cidde Zirvesi sırasında açıklamıştı.

Arap Birliği Konseyi bugün, aralarında aralık ayı sonunda Filistin Devleti daimî delegasyonunun memorandumuna dayanılarak gündeme alınan ‘İsrail'in Filistin'e yönelik saldırısının ekonomik ve sosyal yansımalarıyla başa çıkmak için acil müdahale planının’ da bulunduğu çeşitli maddeleri görüşmek üzere üst düzey yetkililer düzeyinde bir toplantı düzenleyecek.

Konsey’in gündeminde ayrıca, Arap Birliği Genel Sekreteri'nin ortak Arap kalkınma çalışmalarına ilişkin raporu, serbest ticaret anlaşmasında kaydedilen ilerleme, Gençlik, Barış ve Güvenlik için Arap Stratejisi, teknoloji ve inovasyon alanında Arap iş birliği ve Suudi Arabistan'ın sağlık sektöründeki başarılı deneyiminin gözden geçirilmesi de yer alıyor.

Konsey'in yarın (Pazar) üye ülkelerin maliye bakanlarının katılımıyla bakanlar düzeyinde bir toplantı gerçekleştirmesi planlanırken, Arap Birliği daimî delegeleri de pazartesi günü bir hazırlık toplantısı düzenleyerek, Arap liderlerine sunulmak üzere salı günü Arap Birliği Dışişleri Bakanları Konseyi tarafından kabul edilecek olan zirve gündeminin siyasi maddelerini onaylayacak.

Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı ve Arap ve Ulusal Güvenlik İşleri Başkanı Halil ez-Zevadi Manama'da yaptığı basın açıklamasında, “Koşullar, Arap ülkeleri arasında mevcut zorluklarla ve bunların Arap, bölgesel ve uluslararası olmak üzere birçok düzeyde yarattığı yansımalarla yüzleşmenin yolları üzerine toplantı ve istişarelerin yoğunlaştırılmasını gerektiriyor” dedi. Zevadi, ‘İran ve Türkiye ile ilişkilerin yanı sıra, başta Filistin meselesi ve Gazze savaşının yansımaları olmak üzere bölgesel konuları görüşmek üzere çalışan bakanlık komiteleri olduğunu’ açıkladı.

azze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerleri (Reuters)

“Manama Zirvesi gündemi, Filistin meselesindeki gelişmeler ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığı ve soykırımı gibi çetrefilli ve zor dosyalarla yüklü olacak” ifadesini kullanan Zevadi, “Manama Zirvesi'nin Filistin'in özgürlük sesini dünyaya duyurmak için bir fırsat olacağını” umduğunu belirtti. Zevadi, “Gazze savaşı, uluslararası toplumun gözleri önünde cereyan eden bu insanlık dışı trajediyi durdurmak için Arap düzeyinde sağlam ve güçlü bir duruş gerektiren büyük bir meydan okumadır. İsrail savaşını durdurmayı amaçlayan ortak bir tutum sergilemek ve ABD başta olmak üzere büyük ülkelere acılara son vermeleri, savaşı durdurmaları ve sivillere yeterli insani yardım ulaştırmaları için baskı yapmak üzere etkili bir hareket olması önemlidir” ifadelerini kullandı.

Filistinli eski bakan ve İsrail ile Oslo müzakere ekibinin üyesi olan Hasan Usfur ise Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, “acil durum planının ekonomik ve yardım desteği içereceğini, ancak Gazze'nin siyasi desteğe ve ABD başta olmak üzere büyük ülkelerin pozisyonlarını etkileyecek bir Arap kararına ihtiyacı olduğunu” vurguladı.

Ekim ayında Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesinden bu yana Arap Birliği, Gazze Şeridi'ndeki durumu görüşmek üzere delegeler ve dışişleri bakanları düzeyinde birçok toplantı gerçekleştirdi.

Riyad'da 11 Kasım'da düzenlenen Arap Birliği-İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi'nde, ‘Suudi Arabistan, Ürdün, Mısır, Katar, Türkiye, Endonezya, Nijerya ve Filistin dışişleri bakanları ile Arap Birliği ve İİT genel sekreterlerinin, Gazze Şeridi'ne yönelik savaşı durdurmak üzere uluslararası bir eylem geliştirmek için tüm üye devletler adına derhal harekete geçmeleri ve kabul edilen uluslararası referans şartlarına uygun olarak, kalıcı ve kapsamlı bir barışa ulaşmak üzere ciddi ve gerçek bir siyasi süreç başlatılması için baskı yapmaları’ kararı alındı.

 İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği hava saldırıları sonucu yükselen dumanlar (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'a düzenlediği hava saldırıları sonucu yükselen dumanlar (AFP)

Zevadi, “Gazze Şeridi'ndeki durum, 2002 yılında Beyrut'taki Arap Birliği Zirvesi'nde başlatılan ve Arap-İsrail çatışmasını kesin olarak sona erdirmeyi amaçlayan yedi maddelik Arap Barış Girişimi kapsamında iki devletli bir çözüm için çaba sarf edilmesini gerektiriyor. Araplar, başkenti Kudüs olan Filistin devletinin uluslararası alanda resmen tanınmasını sağlamak amacıyla Manama'dan Birleşmiş Milletler (BM) koridorlarında siyasi, diplomatik ve hukuki bir mücadele yürütmeye hazırlanıyor” ifadelerini kullandı.

ABD geçtiğimiz ay, Filistin'e BM'de tam üyelik verilmesini öngören Cezayir destekli bir karar tasarısını veto etmişti. BM Güvenlik Konseyi oturumunda Filistin'e tam üyelik verilmesi yönünde oy kullanan ülke sayısı 12 olurken, İngiltere ve İsviçre çekimser kaldı. ABD ise tasarıya veto etti.

Usfur, Manama Zirvesi’ni, ‘başta Washington olmak üzere küresel karar alıcıları etkileyecek kararlar almaya’ çağırdı. “Arap ülkeleri büyük bir ekonomik güçtür ve İsrail ya da Batı mallarını boykot etmek için resmi bir karar alırlarsa, bunun dünya ülkeleri üzerinde büyük bir etkisi olacaktır” diyen Usfur, ‘halkın yaptığı boykotun yeterli olmadığını’ belirtti.

Kudüs Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü olan Dr. Cihad el-Harazin, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Tüm gözler, özellikle Gazze Şeridi'ndeki savaşın ekonomik, sosyal ve siyasi yansımalarıyla birlikte Filistin meselesinin öncelikli olduğu Manama Zirvesi’ni dört gözle bekliyor. Bu da ortak bir Arap tutumu ve bölgedeki tüm ülkelere yayılan ve Rusya-Ukrayna savaşından zarar gören ekonomik durumu daha da kötüleştiren yansımalarla yüzleşebilecek bir karar gerektiriyor” şeklinde konuştu. Harazin, Arap liderlere “tarım ve sanayi sektörü ile Araplar arası ticareti geliştirecek mekanizmalar geliştirmenin yanı sıra, söz konusu ekonomik yansımalar ve artan fiyatlarla yüzleşmek için acil bir plan geliştirmeleri” çağrısında bulundu.

Aynı bağlamda Zevadi, “Arap halklarının isteklerini ve bölge ülkelerinin çıkarlarını yerine getirmek için istenen sonuçları elde etmek amacıyla, Bahreyn'in zirveye ev sahipliği yapmak üzere gerçekleştirdiği hazırlıklara” dikkat çekti. Zevadi, “Bahreyn, karmaşık siyasi koşullar altında tarihinde ilk kez zirveye ev sahipliği yapmak üzere tarihi bir gün yaşıyor” dedi.

33’üncü Zirve, ‘Arap dayanışmasının güçlendirilmesine katkıda bulunacak ve bölgede barış, güvenlik ve istikrarın tesis edilmesine yönelik çabaları destekleyecek yapıcı kararların alınmasını’ gerektiren koşullar ile güvenlik sorunları çerçevesinde uluslararası bir ivme kazanıyor.

Zirvenin logosunda Bahreyn Krallığı'nın amblemi olan altın kraliyet tacı ile Arap Birliği'nin logosu bir araya getirilmiş ve altında ‘Bahreyn Zirvesi’ ibaresi yer alıyor. Zirveye ev sahipliği yapacak Manama sokakları, Arap ülkelerinin pankart ve bayraklarıyla donatıldı. Arap Birliği Genel Sekreterliği heyeti, zirve hazırlıkları kapsamında perşembe günü Manama'ya geldi. Son dönemde Arap Birliği Genel Sekreterliği ile Bahreyn arasında zirveye hazırlık amacıyla çeşitli toplantılar gerçekleştirilmiş ve bu toplantılar sırasında Arap Birliği Genel Sekreter Yardımcısı Husam Zeki başkanlığında zirveye hazırlık amacıyla genel bir komite oluşturulmuştu.


İsrail ordusu Gazze'nin kuzeyindeki çatışmalarda en az 4 askerin öldüğünü açıkladı

 İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)
İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)
TT

İsrail ordusu Gazze'nin kuzeyindeki çatışmalarda en az 4 askerin öldüğünü açıkladı

 İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)
İsrail ordusunun 99'uncu Tümenin Gazze Şehri'nin Zeytun bölgesinde (AFP)

Alman Haber Ajsansı’nın (DPA) haberine göre İsrail ordusu dün (Cuma) Gazze Şeridi'nin kuzeyinde devam eden çatışmalarda en az dört İsrail askerinin öldürüldüğünü açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Radyosu’ndan aktardığına göre ölenlerin hepsi çavuş rütbesinde ve "Nahal Tugayı'nın 931. Taburuna mensup.

Radyo, aynı olayda taburdan iki savaşçının, 401. Tugay'a bağlı 9. Tabur'dan ise altı kişinin olmak üzere toplam sekiz kişinin ağır yaralandığını bildirdi.

İsrail radyosu olayın tam zamanı hakkında daha fazla ayrıntı vermedi.


Kuveyt Emiri, Ulusal Meclis’i feshetti ve anayasayı askıya aldı

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)
Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)
TT

Kuveyt Emiri, Ulusal Meclis’i feshetti ve anayasayı askıya aldı

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)
Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, dün (Cuma) akşam Kuveyt televizyonunda yayınlanan konuşmasında (Şarku’l Avsat)

Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah, yeni hükümet kurma girişimlerinin tıkanması üzerine dün akşam (Cuma), Ulusal Meclis’i feshetme ve anayasanın bazı maddelerini dört yıldan fazla olmamak üzere askıya alma talimatı verdi.

Şeyh Meşal dün Kuveyt televizyonu üzerinden yayınlanan konuşmasında, “Düşüşü durdurmak ve çöküş aşamasına gelinmesini önlemek için ‘Ulusal Meclis’i feshetme ve anayasanın bazı maddelerini dört yılı aşmayacak bir süre için askıya alma’ emrini verdik. Bu süre zarfında demokratik sürecin tüm yönleri incelenecek, çalışma ve incelemenin sonuçları uygun gördüğümüz önlemleri almamız için bize sunulacak” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Kuveyt televizyonundan aktardığına göre Kuveyt Emiri, “Ülke, geçtiğimiz dönemde her düzeyde yansımaları olan zor zamanlardan geçti. Bu süreçte anayasal gerçeklere aykırı davranış ve eylemler gördük. Tahammül edilemeyecek zorluklar ve engellerle karşılaştık” şeklinde konuştu.

Şeyh Meşal, “Ülkenin çıkarlarına zarar verenler var. Bazı milletvekilleri, Emir'in temel yetkilerine müdahale edecek kadar ileri gitti ve Veliaht Prens seçimine dahi müdahale etmek istedi” diyerek bunun kabul edilemeyeceğini ve hoş görülemeyeceğini vurguladı. Şeyh Meşal, “Ulusal Meclis'teki anayasaya aykırı ve kabul edilemez uygulamalara son vereceğiz” ifadelerini kullandı.

“Ülkenin önceki yıllarda yaşadığı sağlıksız atmosfer; güvenlik, ekonomi ve yargı kurumları da dahil olmak üzere çoğu devlet kurumuna ulaşan yolsuzluğun yayılmasını teşvik etti” değerlendirmesinde bulunan Şeyh Meşal, “hiç kimsenin yasaların üstünde olmadığını ve kamu parasından yararlanan her kim olursa olsun, makamı ya da mevkisi ne olursa olsun cezasını çekeceğini” vurguladı.

Kuveyt televizyonu, Ulusal Meclis'in yetkilerinin Emir ve Bakanlar Kurulu tarafından üstlenileceğini bildirdi.