Mescid-i Aksa’da 120 bin kişi bayram namazını kıldıhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4287891/mescid-i-aksa%E2%80%99da-120-bin-ki%C5%9Fi-bayram-namaz%C4%B1n%C4%B1-k%C4%B1ld%C4%B1
Mescid-i Aksa’da 120 bin kişi bayram namazını kıldı
Dün (Cuma) Mescid-i Aksa’da ibadet edenler (AP)
İslami Vakıflar, Din İşleri ve Kutsal Mekanlar Meclisi dün (Cuma) sabah Mescid-i Aksa’da 120 bin kişi ile kılınan bayram namazında herhangi bir sorun yaşanmadığını açıkladı.
Meclis, Müslümanların İsrail polisinin kısıtlamalarına rağmen Mescid-i Aksa’ya akın ettiğini ve caminin meydanlarını doldurduklarını duyurdu.
İsrail makamları, Ramazan ayı boyunca Filistinlilerin Mescid-i Aksa'ya erişimini kısıtladı. Batı Şeria’da 12 ila 55 yaşları arasındaki erkeklere camiye girmeyi yasakladı. Gazze Şeridi sakinlerine ise sınırlı izin verildi.
Filistinliler dün Gazze meydanlarından birinde bayram namazını eda ederken (DPA)
Ancak İslami Vakıflar Dairesi, Ramazan ayı boyunca 4 milyondan fazla kişinin Mescid-i Aksa’yı ziyaret ettiğini tahmin ediyor.
Bu kapsamda Gazze Şeridi’nde yaşayanlar, iletişimi, şefkati, dayanışmayı ve sevgiyi güçlendirme çağrıları üzerine halk meydanlarında bayram namazını kıldı. İsrail güçleri Kudüs şehrinde biri kız olmak üzere iki Filistinliyi gözaltına aldı.
Filistinli Mahkumlar Derneği (PPSMO), İsrail polisinin kızı Kalandia kontrol noktasında gözaltına aldığını, Filistinli bir genci ise işgal altındaki Kudüs kentindeki evinde gözaltına aldığını bildirdi.
Cenin şehrinde, bölgedeki işgal kuvvetlerinin yoğun bir şekilde konuşlandırılmasının ortasında, bir dizi yerleşimci Hafira bölgesine baskın düzenledi.
Hamas Hareketi’nin İsrail’e saldırısının ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik çılgın savaşının başlamasının birinci yıldönümünde medya, İsrail ve Filistin meselelerinde uzmanlaşmış gözlemcilerin ve analistlerin değerlendirmeleriyle dolu ve çoğunlukla İsrail'in Gazze'yi yok etmesinden, Batı Şeria'yı kuşatmasından, Beyrut'u bombalamasından ve Hizbullah liderlerini hedef almasından bahsediyor. Tüm bunlar hem doğru hem de değerlendirmeye değer.
Değerlendirmelerin birçoğu, İsrail basınını takip eden ve İsrail arenasında olup bitenleri ciddi ve eleştirel bir göz olmaksızın kopyalayan söylemsel ve yapısal metinlerdir. Elbette değerlendirmelerimizde, özellikle kendi iç durumumuzu değerlendirirken birçok hata yapıyoruz. Araplar ve Filistinliler olarak kendi iç durumumuza, özellikle de İsrail saldırısını mümkün olan en az kayıpla durdurmaya çalışan Lübnan'ın kötüleşen durumuna dürüstçe ve eleştirel bir gözle bakmalıyız. Aynı şekilde Filistin'deki duruma da dürüstçe ve açık yüreklilikle bakmalı ve gerçeklikten uzak hayali müdahalelere ve analizlere başvurmadan hakikatte olanları değerlendirmeye çalışmalıyız.
Filistinliler şu anda artan insani acılar, ulusal çöküş ve Hamas'ın ve sahip olduğu imkanların daha önce eşi görülmemiş bir seviyeye gerilemesiyle ulusal hareketin dağılması olarak özetlenebilecek tek bir yöne doğru giden bir gerçekliğin içindeler. Askeri direnişin zayıflaması, sahneye ve Filistinlilerin kolektif ulusal ihtiyaçlarına daha uygun fikirlere geri dönülmesini gerektiriyor.
Filistinlilerin en azından Nekbe'den (Büyük Felaket) bu yana, tarihlerinin en kötü dönemini yaşadıklarını açıkça söylemek gerekiyor. 2024 yılı Filistin tarihinde emsalsiz bir kötüleşme yılı olurken bunun açıkça kabul edilmesi önem taşıyor. Filistin tarihinde Nekbe'nin ve yıkıcı sonuçlarının tanınması 1950'li yılların başlarında ulusal hareketin başlamasını, Fetih Hareketi’nin (El Fetih) ortaya çıkmasını ve ulusal kimliğin ve kurumların yeniden canlanmasını sağladı.
“İsrail'in sahip olduğu gerçek kabiliyetler, Filistinlilerin geçtiğimiz yıl boyunca etnik temizlik ve imha da dahil olmak üzere resmi raporlar ve basında yer alan haberler tarafından kanıtlanan biçimlerde ve suçlarda acı çekmelerinin kaynağıdır.
1967 Arap-İsrail Savaşı’ndaki yenilginin kabul edilmesi, Filistinlilerin ortak kimliklerinde ve ulusal kurumlarında büyük bir uyanışa yol açtı. Önce Yaser Arafat, Filistin’in liderliğini üstlendi ve ardından Filistinlilerin ulusal kimliğini ifade ve temsil eden gruplar ortaya çıkmaya başladı. Filistinlilerin Nekbe'den günümüze kadar kesintisiz olarak acılar çektikleri, yerinden edildikleri, direndikleri, öldürüldükleri, geri döndükleri, ayrıldıkları, örgütlendikleri ve dağıldıkları herkesin malumu. Buna rağmen ne ulusal kimliklerini ne de şu an Gazze Şeridi’nde, Batı Şeria'da, Kudüs'te ve iç bölgelerde görüldüğü üzere sosyal dokularını kaybettiler. Mülteci meselesi hiçbir zaman bir kenara bırakılmadı, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) hiçbir zaman tarihinin en kötü durumuna düşmedi… Öte yandan Irak, Suriye ve Lübnan'daki mülteci kampları hedef alındı ve yirmi yıl içinde boşaltıldı. Genç nesilden göç etmeyi ve bir gelecek aramayı tercih etti. Gazze'ye yönelik savaş mültecileri ve davalarını görünmez bir köşeye sıkıştırdı.
Bazı gözlemcilerin ve analistlerin abartılı ifadelerle İsrail'in çöküşünden, yenilgisinden ve içten içe bölündüğünden söz etmeleri, bizi gerçekle hiçbir ilgisi olmayan bir dil ve fanteziyle beslemek isteyen söylem bağlamında pazarlanan yanılsamalardan ibaret. İsrail'in 7 Ekim 2023 sabahı Hamas Hareketi’nin ani saldırısıyla askeri ve sivil çözülme yaşadığı ve caydırıcılık sisteminin çöküşüyle sarsıldığı doğru olsa da tüm bunlar belirli bir anda ve belirli bir bölgede meydana geldi. Dolayısıyla bu, İsrail'in tüm güvenlik sisteminin ve kabiliyetlerinin çöktüğü anlamına gelmez.
İsrail'in gerçek kabiliyetleri, Güney Afrika'nın Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) İsrail’e açtığı dava da dahil olmak üzere resmi raporlar ve basında yer alan haberler tarafından kanıtlanan biçimlerde ve suçlarda acı çekmelerinin kaynağıdır. Travma yaşayan İsrail, önce Gazze Şeridi, ardından Lübnan’ın güneyi ve Dahiye’de olmak üzere en şiddetli ve suç teşkil eden savaşlarını planladı ve yürüttü. Her gün, meşru müdafaa hakkı adı altında şehirlerin ve mahallelerin enkaza dönüştüğü, sakinlerinin ambulans ya da hastanede uygun tedavi imkanı olmaksızın toprağın altında ölülere ya da üstünde yaralılara dönüştüğü ve geriye kalanların yeterli yiyecek, su ya da giyecek bulamadıkları bir barınak arayışıyla oradan oraya göç ettiği insanlığa karşı işlenen en büyük suçlara tanık oluyoruz. Aileler dağılmış ve insanlar tüm anlamlarıyla temel güvenlik hakkından yoksunken analistler, sahadan uzakta oturdukları yerde onların kararlılıklarından, direnişlerinden ve hatta İsrail'i yenmelerinden bahsediyor, yazıp çiziyorlar. Onlara günler, haftalar yahut en fazla birkaç ay içinde İsrail’in yenileceğini ve bitip tükeneceğini söylüyorlar!
Filistinliler, belki Batı'da öğrenciler ve protestocular, Arap dünyasında ise hüzünlü kalpler ve vicdanlar tarafından destekleniyorlar, ama yaşadıkları dehşet karşısında tek başınalar.
İsrail, ABD, Arap dünyası, İran ve diğerlerinin çıkarı ve fon bağlantılarıyla yönlendirilmeyen sıradan Filistinliler, bu yıl İsrail ve onun baskıcı mekanizmasına karşı yalnız olduklarını anladılar. İsrail'in gerek Arap gerek Arap olmayan dostlarının kendilerine yardım etmeyeceğini ve ‘meydanların birliğinin’ ancak başka hesaplarla, bunu destekleyen İran’ın çıkarlarını kendi hayatlarına tercih etmeleri halinde geleceğini biliyorlar. İsrail'in öldürme ve dağıtma makinesine ve apartheid ya da etnik temizlik ve imha suçlamalarından utanmayan, dünyaya açıkça suç işlemeyi bırakmayacağını ve planlarını uygulamaya devam edeceğini söyleyen, resmi dünya tarafından desteklenen ve projesinde başarılı olması için silah ve teçhizat sağlanan Yahudi devletine karşı yalnız olduklarının farkındalar.
Hamas Hareketi’nin 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’e karşı gerçekleştirdiği ve yine Hamas'ın geçtiğimiz ocak ayında sivillere yönelik bariz saldırılarla ilgili belgesinde kabul ettiği hatalarla noktalanan saldırı, İsrail'e ve dünyaya Filistin sorununun çözülmesi gerektiğini ve Filistinlilerin bunun için hala fedakârlık yapmaya hazır olduğunu iletilmesi açısından önemli olabilir. Ancak bu saldırı aynı zamanda kendisini kapsamlı bir saldırı başlatabilecek, Gazzelileri etkili bir şekilde savunabilecek ve hatta belki de İsrail'i yenebilecek ya da en azından geriletebilecek bir ordu olarak sunan bir direniş biçiminde ortaya çıktı. Tüm bunlar yanılsamaların ve güç dengesinin temel ve basit bir okumasını yapamamanın bir göstergesidir. Faşizme doğru bir değişim yaşayan İsrail, Filistin halkına, direnişine ve temel yeteneklerine saldırmak için fırsat anını bekliyordu, ki bu fırsatı da yakaladı. İsrail’in Gazze Şeridi'ni neredeyse tamamen kontrol altına alınmasına, Kudüs ve Batı Şeria'da kontrolün ve Yahudileştirmenin derinleşmesine ve içeride baskının artmasına yol açan bu durum çoktan gerçekleşti.
İsrail özellikle Gazze'de etnik temizlik, imha, öldürme, yaralama, yerinden etme, tehcir, aç bırakma, altyapıyı çökertme, hapsetme, işkence, yardımdan mahrum bırakma ve diğer suçları hiçbir ceza ile karşılaşmadan gerçekleştirdi. İsrail eski Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı emekli General Giora Eiland’a göre İsrail'in Lübnan'da saldırılar düzenlerken ve İran’la savaş kapıdayken Filistinlileri Gazze'nin kuzeyinde katlediyor ve dünya seyrederken Gazze'de etnik temizlik gerçekleştiriyor.
Filistinliler, belki Batı'da öğrenciler ve protestocular, Arap dünyasında ise hüzünlü kalpler ve vicdanlar tarafından destekleniyorlar, ama yaşadıkları dehşet karşısında tek başınalar. Filistin devletinin tanınması ve dünya liderlerinin Birleşmiş Milletler'de (BM) ve medya platformlarında yaptıkları konuşmalar onlara yardımcı olmadı. İsrail'in zulüm makinesi karşısında yalnız kaldılar. Fiziksel varlıkları tehdit altında. Liderliklerinin perişan olduğu ve geride kaldığı tehlikeli bir durumdalar. Sanki kendilerine bir platform bulmak ve ‘durumu tanımlamak’ için alıntılanan ya da yazılan kelimeler için İsrail'in kapsamlı bir saldırı başlatmasını beklemiş gibi ortaya atılan analizler ve makaleler deryasında bugüne kadarki tüm kazanımları rüzgarda savruluyor.
Bu durum başta Filistin'in birliğini yineleme, seçimlere gitme ve ulusal birliğin bir ifadesi olarak bir teknokrat hükümeti kurma gibi bazı ciddi ve gerçek girişimleri gerektiriyor. Ancak, tüm bu girişimler nüfuzlu gruplar ve partiler tarafından reddedildiğinden kağıt üzerinde kalıyor ve kötüleşen durum gittikçe daha sefil ve aşağılık bir hal alıyor.
Ciddi bir değişim olmadan ve bizi buraya getiren önerilere kulak vermeden bu bataklıktan çıkamayacağız ve bizi Filistin rüyasını gerçekleştirmeye götürecek gerçek bir siyasi ve ulusal eyleme geçemeyeceğiz.
Filistinlilerin, mevcut durumlarını ve ulusal projelerinin geleceğini ciddi bir şekilde değerlendirmeleri için önemli bir kavşaktayız. Hamas saldırısının trajik sonuçlarının, İsrail'in Filistinlilere ve varlıklarına yönelik suçlu eller ve irade tarafından gerçekleştirilen ve uygun anı bekleyen kapsamlı saldırının sonuçları da dahil olmak üzere ciddi şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Ayrıca, ulusal program başta olmak üzere ulusal yolda ciddi ve acil bir değişiklik yapılması gerekiyor. Burada özellikle apartheid rejiminin ve yerleşimci sömürgeciliğin etkilerini on yıllara yayılan ve yine askeri kararlılığa dayanmayan bir proje yoluyla ortadan kaldırma girişimini kastediyorum.
Tüm Filistinlilerin mücadele yöntemlerine daha fazla odaklanması, özellikle de silahlı mücadelenin uygulanabilirliğinin kapsamlı bir şekilde gözden geçirilmesi ve anavatanda sebat etmeye, sosyal bağları ve insan kaynaklarını yönetme yollarını ve halkın mücadelesini güçlendirmeye, bugün sokaklarda gösteri yapan, ancak on yıl ya da daha uzun bir süre sonra ülkelerinde lider olacak gençlere dayanan dış destekle iç destek ve iş birliği için bir strateji oluşturmaya dayanan uzun bir yola girilmesi gerekiyor. Gençlerin Filistin davası etrafında toplanmalarını sağlamalı ve Yahudiler de dahil olmak üzere, uluslararası arenada ve İsrail'de davaya olan desteği genişletmeye çalışmalıyız.
Ciddi bir değişim olmadan ve bizi buraya getiren önerilere kulak vermeden bu bataklıktan çıkıp Filistinlilerin geri dönüş hayalini gerçekleştirmemiz ve diğer uluslar gibi eşitlik ve vatandaşlık temelinde bir devlet kurmalarını sağlayacak gerçek bir siyasi ve ulusal eyleme geçmemiz mümkün değil.
Eğer kendimize, çocuklarımıza, müttefiklerimize ve düşmanlarımıza aynı kelimelerle, yaralarımızın sarılmasına ihtiyacımız olduğuyla ve gerçeklerle yüzleşmemiz gerektiğiyle ilgili gerçeği, adalet ve insanlık ilkelerine tam bağlılıkla Filistin'de tarihi dönüşümü nasıl gerçekleştireceğimiz de dahil olmak üzere gerçeği söyleyemezsek tıpkı istediğimiz ve olması gerektiği gibi, hem bizim için hem de bizimle birlikte demokratik ve özgür bir Filistin'de ve dünyanın aydınlık tarafında yaşamayı seçenler için umut verici bir geleceğe ufuk açacak şekilde tarih sahnesine geri dönmemizi sağlayacak son şansı da kaçırmış oluruz.
*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.