Japonya’da ‘Ağlayan Bebek Sumo’ festivali düzenleniyor: ‘Ağlayan çocukların sağlıklı şekilde büyüdüğüne inanıyoruz’

Japonlar çocukların ağlamasının onların sağlıklarına iyi geldiğine inanıyor (AFP)
Japonlar çocukların ağlamasının onların sağlıklarına iyi geldiğine inanıyor (AFP)
TT

Japonya’da ‘Ağlayan Bebek Sumo’ festivali düzenleniyor: ‘Ağlayan çocukların sağlıklı şekilde büyüdüğüne inanıyoruz’

Japonlar çocukların ağlamasının onların sağlıklarına iyi geldiğine inanıyor (AFP)
Japonlar çocukların ağlamasının onların sağlıklarına iyi geldiğine inanıyor (AFP)

Pandemi nedeniyle verilen dört yıl aradan sonra, onlarca Japon çocuğun ağladığı ve bunun onların sağlıklarına iyi geldiğine inanılan ‘Ağlayan Bebek Sumo’ festivali geri döndü.
Başkent Tokyo'da bulunan ‘Sensoji’ tapınağında gerçekleştirilen festivalde, her turda iki çocuk sumo üniformalarıyla yarışıyor.
Festival ekibinin ‘oni’ maskeleri takan üyeleri iki çocuğu ağlatmaya çalışıyor ve ilk çığlık atmaya başlayan çocuk kazanırken, geleneksel kıyafetler giymiş ve elinde ahşap bir yelpaze tutan sumo hakemi kazananın adını anons ediyor.
Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığı habere göre sekiz aylık bir kız çocuğu annesi olan Hisai Watanabe, “Çocuğun sağlığını nasıl ağladığına bakarak anlayabiliriz. Bugün çocuğum gergin olabilir ve fazla ağlamayabilir ama ben onun sağlıklı şekilde ağlayışını dinlemek istiyorum” dedi.
‘Ağlayan Bebek Sumo’ festivali, Japonya'daki çeşitli tapınaklarda düzenleniyor.
Etkinliği düzenleyen Asakusa Turizm Derneği Başkanı Shigeme Fujii, “Bazı insanlar çocukları ağladığı için yarışmayı korkunç bulabilir ancak Japonya'da ağlayan çocukların sağlıklı şekilde büyüdüğüne inanıyoruz. Bu tür yarışmalar Japonya'nın birçok bölgesinde düzenleniyor” dedi. Organizatöre göre Ağlayan Bebek Sumo festivaline 64 çocuk katıldı.
Festivalin kuralları bölgeler arasında farklılık gösteriyor. Bazı yerlerde ilk ağlayan çocuk kazanırken, diğer bölgelerde ise ilk ağlayan çocuk yarışmayı kaybediyor.



2 bin yıllık köpek penisi kemiği, doğurganlık ritüelinden kalmış

Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)
Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)
TT

2 bin yıllık köpek penisi kemiği, doğurganlık ritüelinden kalmış

Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)
Roma dönemine ait taş ocağı kuyusunda keşfedilen köpek penisi kemiğinin alt yüzeyinde kırmızı aşıboyası var (Ellen Green)

Birleşik Krallık'ın Surrey bölgesindeki Roma dönemine ait bir taş ocağı kuyusunda türünün ilk örneği olan, bir köpeğe ait boyanmış penis kemiği keşfedildi. Arkeologlar bu tarihi eserin, uzun zaman önce kaybolup giden bir doğurganlık ritüelinde kullanıldığından şüpheleniyor.

Surrey'nin Ewell bölgesindeki yaklaşık 4 metre derinliğindeki kireçtaşı kuyusu 2015'te bulunmuş ve MS 1. yüzyıldan kalma alanda o zamandan beri yapılan kazılarda, insan ve hayvanlara ait çok sayıda eski kemik ortaya çıkarılmıştı

Roma-Britanya dönemine ait kuyudan çıkarılan kalıntılar arasında domuz, at, inek, koyun ve köpek gibi 300 civarında evcilleştirilmiş hayvan var ve çoğunda herhangi bir kesme, yakma ya da hastalık izine rastlanmadı.

Araştırmacılar, Nescot kuyusu adı verilen kazı alanında bulunan köpeklerin avcılık veya çiftçilikte kullanılanların aksine çoğunlukla korgi gibi daha küçük evcil hayvan cinsleri olduğunu söylüyor.

Oxford Journal of Archaeology'de yayımlanan yeni bir çalışmada, kazı alanında bulunan ve "potansiyel olarak ayinsel önem" taşıdığından şüphelenilen boyalı bir köpek baculumu veya penis kemiği incelendi.

Çalışmanın tek yazarı olan arkeolog Ellen Green, köpek kemiğini boyamak için kırmızı aşıboyası kullanıldığını ancak bu rengi veren demir oksit mineralinin Nescot bölgesinde doğal bir şekilde bulunmadığını tespit etti.

Bu durum Dr. Green'i, kırmızı aşıboyasının özellikle seçildiğinden ve kemiğin boyandıktan sonra muhtemelen şans tılsımı olarak kuyunun içine atıldığından şüphelenmeye itti.

Arkeolog kuyuya atılan pek çok hayvanın çok genç olması nedeniyle ritüelin doğurganlıkla bağlantılı olabileceğinden de şüpheleniyor.

Kuyudaki insan ve hayvan kalıntılarından oluşan "eşsiz derleme" (ve Roma-Britanya dönemine ait bir kemik üzerinde kırmızı aşıboyası kullandığına dair kayıtlardaki ilk örnek) Dr. Green'in, bölgenin eski sakinlerinin ritüel aracılığıyla "doğurganlıkla kozmolojik bağlantılar" kurma arayışında olduğu sonucuna varmasına yol açtı.

Dr. Green, "Ritüel kuyularının doğurganlıkla ilişkili olduğu fikri yeni olmasa da bu araştırma, çok sayıda kanıttan yararlanarak bu fikri destekleyen ilk çalışmalardan biri" diyor.

Mevsimsellik ve kullanılan hayvanların doğum zamanları nedeniyle ritüel, yeni yaşam ve tarımsal döngü fikirleriyle bağlantılı olabilir.

Araştırmada "Bu durumda ölülerle dolu bir unsur, yeni yaşam ve yenilenmenin potansiyel bir sembolü haline geliyor ve Roma-Britanya inancının sürekli büyüyen dokusuna katkı sağlıyor" ifadeleri yer alıyor.

İnsan ve hayvanların, kullanılmayan taş ocağı kuyusunda yaklaşık yarım yüzyıl boyunca birikmesinin ardındaki nedenleri kesin bir şekilde bilmek imkansız olsa da kanıtlar; bereket, yeni yaşam ve tarımsal döngü fikirleriyle bağlantılı olduğunu destekliyor.

Independent Türkçe