Sudan’ın bir kez daha bölünmemesi için

Mevcut seçenekler, krize dışarıdan müdahale etme yahut etmeme arasında olmaktan ziyade Sudanlılar arasında yeniden diyalog başlatmakla bir fikir birliğine nasıl varılacağına ilişkindir.

Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan’daki Sudan askerleri (AFP)
Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan’daki Sudan askerleri (AFP)
TT

Sudan’ın bir kez daha bölünmemesi için

Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan’daki Sudan askerleri (AFP)
Kızıldeniz kıyısındaki Port Sudan’daki Sudan askerleri (AFP)

Nebil Fehmi
Herkes Sudan’daki gerilimleri ve çatışmaları, iktidar, nüfuz ve çıkar rekabetini takip ediyor. Maalesef Sudanlı kardeşler birbirinin kanını dökerken Sudan’ın potansiyeli, Sudanlı tarafların iktidarın sivillere devredilmesini öngören ‘Çerçeve Anlaşma’ üzerinde uzlaşı sağlamaya çalıştığı bir dönemde boşa harcanıyor. Bunlar tehlikeli sonuçlara yol açan, vatandaşlar arasındaki uçurumu ve bölünmeleri derinleştiren durumlardır ve ülkenin 1956 yılında bağımsızlığını kazanmasından bu yana uzun süredir güvenliğin olmadığı bu aziz vatanda istikrarsızlığa yol açtı. Sudan, 2011 yılında bölündü. Sudanlılar, ülkelerinin zengin kaynaklara ve özellikle tarım alanında büyük yatırım fırsatlarına sahip olmasına rağmen yolsuzluğa, zulme ve adaletsizliğe uğradı.
Sudan’daki gelişmeleri takip edenlerin ve bunlarla ilgilenenlerin çok olmasıyla birlikte meselenin sahibi de karar verecek olan da Sudanlılardır. Başkaları müdahil olmadan yalnızca onlar, çıkarlarını koruyacak, özlemlerini karşılayacak ve herkesin razı olduğu rasyonel bir siyasi sistem getirecek şekilde geleceklerini siyasi, güvenlik, sosyal ve ekonomik olarak belirleme hakkına sahipler.
İlk ve son önemli adım olarak Sudanlılar, ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) öncülüğünde çatışan taraflar diyalog masasına dönmedikçe netleşmeye başlamayacak ve çözülmeyecek olan kararları vermek zorundalar. Bu, ülkeyi uçurumun eşiğine getiren ve 15 yıldan kısa bir süre içinde yeniden parçalayan acil bir meseledir.
Sudanlı tarafları ateşkes ilan etmeye ve ülkedeki sivillerin ve yabancıların güvenliğinin ve sivil yönetime geçiş aşamasının tamamlanması bağlamında başta HDK’nın orduya entegrasyonu başta olmak üzere çeşitli askeri düzenlemeler konusunda anlaşmazlığa düşen taraflar arasında bir diyalogun başlatılabileceği koşulların sağlanması için bu ateşkese uymaya çağırıyorum. Egemenlik Konseyi’nin iktidarı hızla sivil bir hükümete devretmesine ilişkin öne çıkan diğer birtakım sorunlar da söz konusu. Bunlar, gelecekte Sudan'ın yönetimiyle ilgili asker ve sivil taraflar arasındaki müzakerelerin tamamlanması ve Sudan'a insan haklarını koruyan sivil bir hükümetin kurulmasıyla halkın yönetime katılma isteklerine yanıt veren rasyonel bir yönetim getirmek amacıyla üzerinde anlaşmaya varılmış bir planın uygulanması için çözülmesi gereken önemli sorunlardır.
Karar verme hakkının Sudanlılara ait olduğu gerçeğine bağlı kalmakla birlikte, Birleşmiş Milletler (BM) ve Afrika Birliği (AfB) temsilcilerinin ortak çabalarına ve önerilerine dayanan Çerçeve Anlaşma çerçevesinde Sudanlıların uzlaşıya doğru ilerlemelerinin de göz ardı edilmemeli. Dış güçler olaylara dahil ve bu yeni bir şey değil. Öyle ki bu, çözülmemiş noktalar hakkında çekinceleri olanlar da dahil olmak üzere çeşitli taraflarca kabul edildi.
İnsani kayıpları ve sıkıntıları azaltmakla ilgilenenlerin yanı sıra binlerce sivilin ve diğer bazı grupların akın akın gitmeye başladığı Mısır, Etiyopya ve Çad gibi komşu ülkeler de dahil olmak üzere ekonomik kaygılar, Nil Nehri’ne olan bağlantısı, Kızıldeniz’in güvenliği ve hatta İsrail gibi bölgesel siyasi nedenlerle Sudan'ın durumuyla ilgilenen ve yakından takip eden birçok uluslararası tarafın olduğu da herkes tarafından biliniyor. Bu yüzden bölgesel ve uluslararası bazı taraflar, hiç vakit kaybetmeden Sudanlı taraflara ateşkes çağrısında bulundu. Birçok ülke, Sudan’daki vatandaşlarını tahliye etmek için harekete geçti. Sudan'daki durumun önümüzdeki mayıs ayında Suudi Arabistan'da yapılacak Arap Birliği (AL) Zirvesi’ndeki toplantıların başlıca gündem maddelerinden biri olmasını bekliyorum.
Dolayısıyla, Sudan'ın durumuyla ilgili dış güçlerin çıkarları için mantıksal nedenlerin olmasından ötürü halihazırda hem içeriden hem de dışarıdan siyasi katkılar söz konusu ve mevcut seçenekler, krize dışarıdan müdahale etme yahut etmeme arasında olmaktan ziyade Sudanlılar arasında yeniden diyalog başlatmakla bir fikir birliğine nasıl varılacağına ilişkindir. Bu da ülkenin kaderini belirleyen kararların alınmasında Sudanlılara ait olan haklara müdahale etmeden ve bunlara halel getirmeden oynanması gereken önemli bir roldür.
Sudan’ın hassas konumunun yanı sıra Arap ve Afrika ülkeleriyle olan bağları göz önüne alındığında, komşuları Nil Nehri ve ortak çıkarları gereği Sudan’ın Mısır’ın en büyük kaygısı haline geldiğini söylemek abartılı olmaz. Bu nedenle Sudan'da güvenliğin, istikrarın ve sürdürülebilirliğin sağlanması çözüm için gerekli unsurlar olarak değerlendiriliyor. Çünkü bu unsurlar, Mısır'ın ulusal güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Bu, 2013 ve 2014 yıllarında o dönem Sudan’da siyasal İslamcı bir yönetimin olmasına rağmen, Mısır Dışişleri Bakanı olarak ilk seyahatimin Hartum'a olması konusunda ısrar etmemin en büyük nedeniydi. Müslüman Kardeşlerin (İhvan-ı Müslimin) Mısır’da iktidardan ayrılmalarından sonra kurulan ilk hükümette görev yapıyordum. Bunun yanında farklı siyasi yönelimlerimize rağmen Mısır Dışişleri Bakanı'nın ilk yurt dışı ziyaretini Sudan’a yapmasının verdiği siyasi mesajın öneminin yanı sıra Sudanlıların kimliklerini yansıtan şekilde çok olumlu bir karşılamayla ağırlanmış olmam da şaşırtıcı değildi. İki ülke arasında bu denklemin devam etmesi gerekiyor. Çünkü iki ülke arasındaki tarihi köklere sahip ilişkiler son derece önemli ve uzlaşı yahut uzlaşmazlık durumlarında, hükümetlerin ve ideolojilerin ötesine geçiyor.
Bu gerçekleri ve gözlemleri, başta Mısır olmak üzere uluslararası ve bölgesel toplumun Sudan'da olup bitenleri en üst düzeyde koordineli ve aktif bir siyasi ve diplomatik perspektifle ele almasının önemini teyit etmek için sıralıyorum. Bunu yapmamın bir diğer nedeni de tarafları çatışmayı durdurmaya ve ulusal diyalog masasına dönmeye zorlamaya, ardından da Sudanlı tarafları siyasi geçiş sürecin üzerinde anlaşmaya varma ve bu süreci başlatma yolunda ortaya çıkan engelleri aşmalarına yardımcı olacak tamamlayıcı rol oynamaya yönelik bir çabadır.
Ayrıca bunları, Sudan'da çıkarı ve nüfuzu olan, kardeş ya da düşman herkese bir mesaj olarak da dile getiriyorum. Mısır, Sudan'ın egemenliğine ve seçimlerine saygı duyuyor. Taraflar, bunun Mısır için bir ulusal güvenlik meselesi olduğu hesaba katmalılar. Böylece Sudanlılara güvenlik, istikrar ve sürdürülebilirlik sağlayan bir siyasi fikir birliğine varmalarında aktif olarak yardım edebilirler. Tarafları, Mısırlı yetkililerle koordinasyon kurmaya ve istişareye davet ediyorum.
Bu konudaki uluslararası çabalara gelince; Sudanlı taraflar arasında imzalanan çerçeve anlaşmanın BM ve AfB temsilcilerinin önerilerine ve ortak çabalarına dayandığını tekrarlıyorum. Dolayısıyla halihazırda uluslararası taraflar müdahil olduğundan ve bu durum yeni olmadığından, ulusal kararın devamlılığı Sudanlıların elinde. Bu çabaların, ilerleyen süreçte ilgili bölgesel kuruluşların rolünün yoğunlaştırılarak desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Bu kuruluşlar, çerçeve anlaşmayı onaylayacak, geliştirecek ve gerekirse başka bir anlaşma formüle edecek olan AfB ve Arap Ligi’dir  (AL). Bununla birlikte insanların tahliyesi için güvenlik koridorları oluşturulmalı, çatışmalar sırasında sivillere yardım edilmeli, güvenlikleri sağlanmalı ve taraflar bir kez daha siyasi bir uzlaşıya geri dönmeye zorlanmalı. Sorun sadece askeri bir anlaşmazlık değil, Sudan halkının iyi yönetimden yararlanması, özgürlüklerinin ve insan haklarının sağlanması da gerekiyor. Ayrıca uluslararası toplum, üzerinde anlaşmaya varılanların uygulanmasını takip edecek ve düzenlenebilecek, seçimleri denetleyecek ve insani yardım ve yeniden inşayı koordine edecek güvenli sivil gözlemciler temin etmeli. Son olarak, yabancı taraflarla attıkları adımların Sudan'ın çıkarlarıyla ve mevcut ulusal siyasi çözüme ulaşma çabalarıyla uyumlu olduğundan emin olmak için istişarelerde bulunulmalı. Bu bağlamda AL ve AfB’nin mevcut ve gelecekteki başkanı tarafından ortaklaşa denetlenecek ilgili uzmanlardan oluşan ortak bir bölgesel komite oluşturulmasını öneriyorum.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independet Arabia’dan çevrildi.



Fırat’ın doğusunda tansiyon Suveyda'daki çatışmaların etkisiyle yükseldi

İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Fırat’ın doğusunda tansiyon Suveyda'daki çatışmaların etkisiyle yükseldi

İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Sobhi Frangieh

Suriye'nin güneyindeki Suveyda ilinde yaşanan çatışmalar ve gerginlikler, Fırat'ın doğusunda tansiyonu yükseltti. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 15 Temmuz Salı günü Deyr Hafir bölgesine büyük bir takviye güç gönderdi ve Suriye ordusu ile bölgede saatlerce süren çatışmanın ardından Rakka sokaklarında askeri güç gösterisinde bulundu. Bu olaydan kısa bir süre önce Suriye hükümeti, büyük bir seferberlik ilan etmiş ve SDG ile temas hatlarına yönlendirmek üzere askeri güçlerini toplamıştı.

Bu gelişme, Suriye hükümeti ile SDG arasında Şam'da, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın da katıldığı bir toplantının ardından yaşandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suriye Savunma Bakanlığı'nın Suveyda iliindeki çatışmalarla eş zamanlı olarak SDG ile temas hatlarına doğru asker ve teçhizat takviyesi talebinde bulunduğunu öğrendi. Bu talebe SDG'nin Suveyda'daki gerginliklerden yararlanarak Suriye ordusuna karşı saldırılar düzenlemesinden duyulan endişeler neden oldu. Bu endişeler, iki taraf arasında Halep kırsalında yaşanan çatışmaların ardından ortaya çıktı. Takviye güçler, Halep'teki mevcut kuvvetlerin yanı sıra Şam ve Hama kırsalından gönderildi. Al Majalla'ya konuşan kaynaklar, Suriye hükümetinin SDG ile çatılmaya girmek istemediğini, ancak Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında varılan anlaşmanın uygulanması için tüm yolların, müzakerelerin ve arabuluculukların başarısız olması durumunda çatışmadan kaçınmayacağını söylediler.

Tıkanan müzakereler ve Batılı ülkelerin arabuluculuğu

Suriye devleti ile SDG arasında 9 Temmuz Çarşamba günü ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın da katıldığı toplantıdan Suriye hükümeti operasyonel düzeyde bir sonuç çıkmasını beklemiyordu. Şara ve Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın öngördüğü komitelerin önceki toplantıları hiçbir pratik düzeyde ilerleme sağlamamıştı. Çünkü her iki taraf da ülkenin geleceği için en uygun olduğunu düşündüğü görüşte ısrarcıydı.

Edinilen bilgilere göre Suriye hükümeti, Barrack’ın Şam'da yapılan toplantıya katılmasını olumlu bir şekilde karşıladı. Barrack’a SDG'nin geçtiğimiz mart ayında Washington'ın teşvik ettiği ve kolaylaştırdığı anlaşma üzerinde pratik bir uzlaşmaya varılmasını geciktirdiğini açıklamak isteyen Suriye hükümetinin hedefi gerçekleşti ve Barrack, SDG'yi ‘oyalamakla’ suçladı. Müzakerelerin yolunun Şam'a çıktığını söyleyen Barrack, “Bağımsız bir devletin içinde ayrı veya vatansever olmayan bir yapı olamaz” diye ekledi. ABD’li yetkili, ‘tek bir ulus, tek bir halk, tek bir ordu ve tek bir Suriye’ye ulaşmak için taviz vermenin önemini vurguladı.

Suriye hükümeti, Suveyda'daki gerginliğin kendi lehine ve sosyal ve askeri düzeyde kayıpsız bir şekilde sona ermesini, SDG ile müzakerelerde imajını ve elindeki kozları korumak için önemli bir faktör olarak görüyor.

Suriye hükümeti tarafından toplantının ardından yapılan açıklamada, ‘Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne aykırı her türlü bölünme veya federalleşme biçiminin’ reddedildiği belirtildi. Açıklamada, “Ayrılıkçı projeler veya dış gündemlere bahis oynamak, kaybeden bir bahistir ve Suriye ordusu, tüm vatandaşları birleştiren ulusal bir kurumdur” sözlerine yer verildi. Bunun yanında Suriye hükümeti, ‘Suriyeli SDG üyelerinin onaylanmış anayasal ve yasal çerçeve içinde saflarına katılmasını’ memnuniyetle karşıladığını da vurguladı. Suriye hükümeti, bu üç temel ilke üzerinden müzakere kurallarını ‘tek ordu, bireysel katılım, federalizm veya ademi merkeziyetçiliğe geçit vermeme’ olarak belirledi. Ancak bu üç kural, SDG'nin gelecek dönem için öngördüğü senaryolarla tamamen çelişiyor. Yani pratik olarak başlangıç noktasına geri dönülüyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre taraflar müzakerelere açık olmaya devam ediyor ve ABD'nin arabuluculuğuna olumlu yaklaşıyor. Buna son olarak, Suriye devleti ile SDG arasında anlaşmanın uygulanmasına yönelik mekanizmanın oluşturulmasını kolaylaştırma sürecinde daha büyük bir rol oynamak isteyen Fransa'nın güçlü isteği de eklendi. Suriye devleti, SDG'ye düşman olan bölgelerdeki unsurların durumu karmaşıklaştıracak askeri hareketlerde bulunmasından endişe duyduğu için dosyanın etkili bir şekilde ilerlemesini istiyor gibi görünüyor. Ayrıca hükümet, Suveyda'daki gerginliklerin kendi lehine ve sosyal ve askeri düzeyde kayıpsız bir şekilde sona erdirilmesini, SDG ile müzakerelerde imajını ve elindeki kozları korumak için önemli bir faktör olarak görüyor.

dfbghyju
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri'ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti birçok dosya üzerinde aynı anda çalışıyor ve askeri hazırlık yapıyor

Suriye hükümeti, Fırat'ın doğusu ile ilgili birkaç dosya üzerinde aynı anda çalışıyor. Bu dosyaların başında ABD'nin DEAŞ dosyasını ve terör örgütü üyeleri ile ailelerinin tutulduğu hapishaneleri kapatma isteğine güvenmesi geliyor. Suriye hükümeti, ABD'nin Suriye'deki güçlerini azaltmasını bir fırsat olarak görüyor ve ABD'ye müttefik olarak örneğin, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmak veya DMUK’la koordinasyon sağlamak gibi bazı teklifler sunuyor. Heyet Tahrir’uş-Şam (HTŞ) ve eski lideri Şara terör listesinden çıkarıldıktan sonra bu yol açılmış oldu. ABD tarafıyla Suriye'deki askeri varlığının niteliği konusunda bir uzlaşma sağlanması ise bir diğer koz olarak görülüyor. Buna göre Washington'ın, İran'ın nüfuzunun yeniden yayılmasını engellemek ve bölgedeki müttefiklerini koruma imkânı sağlayan stratejik öneme sahip et-Tanf Askeri Üssü’nün yakın ve orta vadede varlığını sürdürmek istediği belirtiliyor.

Şam ile Washington arasındaki yakınlaşma Şam tarafından ABD’nin SDG'ye verdiği desteğin önemli ölçüde gerilemesi ve Beyaz Saray'ın SDG ile Suriye devleti arasındaki uzlaşıyı destekleme eğilimi olarak görülüyor. Şam bugün buna güveniyor, çünkü SDG ile savaşın alternatifinin yavaşlamak ve ABD'nin SDG üzerindeki baskısına boyun eğmek olduğuna inanıyor. Öte yandan Şam bu baskının karşılıksız olmadığının tamamen farkında.

SDG saflarında yer alan üçüncü bir taraf ise çözümün Şam ile müzakere etmek olduğuna ve Washington ile Şam arasındaki yakınlaşmanın SDG'ye yönelik uluslararası desteğin devamını tehdit ettiğine inanıyor.

Suriye hükümetinin üzerinde çalıştığı ikinci dosya ise Fırat'ın doğusunda bulunan ve SDG tarafından silah altına alınan Arap ve Kürt unsurları pasifize etmek suretiyle güvenliği sağlama dosyası olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de SDG’nin kontrolü altındaki bölgelerde, binlercesi yabancı uyruklu olmak üzere DEAŞ üyelerinin tutulduğu yaklaşık 24 hapishanenin yanı sıra birkaç yıl önce DMUK tarafından DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlar sırasında bu kamplara sığınan DEAŞ üyelerinin ve Suriyeli sivillerin ailelerine ev sahipliği yapan El Hol ve Roj kampları bulunduğundan, bölgenin sahneyi daha da karmaşık hale getirecek bir savaş durumuna sürüklenmesini ve bunun Suriye'nin geri kalan bölgelerine yansımasının önlenmesi amaçlanıyor.

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre 9 Temmuz Çarşamba günü Şam'da hükümet heyeti ile SDG heyeti arasında yapılan toplantının ardından Suriye devleti tarafından yapılan açıklamanın amaçlarından biri de SDG'ye kızgın olan kesimlere, Suriye devletinin onlar adına da müzakere ettiği, dolayısıyla şu anda Arap ya da Kürt tarafların heyetlerinin üçüncü bir taraf olarak SDG ile müzakere etmesine ya da SDG'ye karşı çıkmasına gerek olmadığı mesajını vermekti.

Üçüncü dosya ise ekonomik dosya. Çünkü Şam, SDG ile petrol ekonomisi konusunda varılan mutabakatı kaybetmek istemiyor. Suriye hükümetinin tükettiği petrolün bir kısmı SDG'nin kontrol ettiği bölgelerden geldiğinden SDG ile çatışmaya girmek ekonomik, siyasi ve güvenlik düzeyinde maliyetli olur. Bu da hükümetin sona erdirmeye çalıştığı güvenlik tehditlerinin varlığıyla ilgili şu an istemediği bir durum ortaya çıkarıyor.

uı
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilindeki Ömer Petrol Sahası’nda düzenlenen askeri geçit törenine katılan SDG üyeleri, 23 Mart 2021 (AFP)

Şam aynı zamanda müzakere sürecinin başarısız olması durumunda askeri çözüm seçeneklerini ve bunun sonuçlarını da değerlendirmeye çalışıyor. Askeri planlar hazırlamaya ve bölgeye takviye güçler göndermeye başladı. Ayrıca askeri operasyonların uluslararası ve bölgesel etkilerini de değerlendiriyor. Bunun yanında DEAŞ'ın kaosu kendi lehine kullanarak Fırat'ın doğusundaki hapishanelere veya askeri güçlere saldırılar düzenlemesi açısından askeri operasyonların yansımalarını da dikkatle inceliyor.

SDG içinde anlaşmazlıklar ve en kötü senaryolara karşı hazırlık

Al Majalla, SDG'nin karar alma merkezlerinde iç anlaşmazlıklar olduğu bilgisine ulaştı. Edinilen bilgilere göre bölünme, SDG’nin bazı üst düzey isimlerinin PKK lideri Abdullah Öcalan'ın silahlı mücadeleyi sonlandırıp Türk devletiyle çözüm yoluna gitme yönündeki eğilimine yakın durmalarından kaynaklanıyor. Öte yandan SDG içindeki bazı çevreler, PKK'nın Türk devletiyle olan deneyiminin SDG'nin deneyimiyle tamamen uyumlu olmadığını ve SDG'nin bugünkü gücünün uluslararası destek ve uluslararası güvenlik alanında büyük ilgi gören dosyalar, özellikle DEAŞ ile mücadele ve DEAŞ üyeleri ile ailelerinin bulunduğu hapishanelerin ve kampların yönetimi üzerine kurulu olduğunu düşünüyor.

PKK lideri Abdullah Öcalan, 8 Temmuz Salı günü, yaklaşık 26 yıl sonra ilk kez bir videoda göründü ve videoda Türkçe olarak “Silahlı mücadele dönemi sona erdi, ulusal kurtuluş savaşı dönemi sona erdi. Bugün silahın değil, siyasetin ve demokratik mücadelenin gücüne inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Öcalan ayrıca PKK'nın tüm destekçilerine ve Kürt güçlerine barışa yönelmeleri ve şiddetten uzak durmaları çağrısında bulundu.

Rusya arabulucu rolünü oynamaya, bir yandan SDG ile iletişim kanallarını açık tutarken diğer yandan Suriye'de siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmek için Şam ile müzakere gücünü artırmaya çalışıyor.

SDG ve Fırat'ın doğusundaki Kürt güçlerin önümüzdeki günlerde birkaç toplantı düzenleyerek Öcalan'ın mektubunu, bölgenin geleceğini ve Öcalan'ın barışa yönelme talebine dayalı Kürt meselesini ve bunun SDG'nin askeri ve siyasi yapısı içindeki Kürtlerin birliği üzerindeki etkilerini tartışmaları bekleniyor.

Bu arada SDG, Rakka ve Kamışlı'da yeni silahlı üyeler yetiştirmek için çeşitli askeri eğitim kursları düzenliyor. Bu üyelerin çoğu, Suriye rejiminin eski mensupları. Al Majalla'ya konuşan birkaç kaynak, SDG'nin geçtiğimiz aylarda yüzlerce eski rejim mensubunun SDG bölgelerine gelmesine izin verdiğini ve ailelerini bölgeye getirmelerini kolaylaştırdığını söyledi. Bu kişilerin Şam ile geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinmesi ve savaş kararı alınması durumunda SDG'nin yararlanacağı yeni bir güç olması bekleniyor. SDG, bu kişilerin hükümetin kontrolündeki bölgelere geri dönemeyeceklerinden dolayı kendisi için daha güvenli olduğunu düşünüyor. Bu kişiler de SDG ile Şam arasında bir anlaşma sağlanmasının kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşünüyor.

Rusya, Fırat'ın doğusundaki karmaşık durumu sessizce kullanmaya çalışıyor

Rusya, Suriye rejiminin düşmesinden bu yana Fırat'ın doğusunda sessiz ve sakin bir şekilde hareket ediyor. Son aylarda Kamışlı Hava Üssü’ndeki güçlerine takviye gönderen Rusya, Fırat'ın doğusunda bulunan eski Suriye rejimi ordusu komutanlarıyla iletişim kanallarını açtı ve onları üsse davet ederek iş birliği teklifinde bulundu. Ayrıca hava üssünde her iki taraf arasında neredeyse haftalık olarak yapılan toplantılarla SDG ile temas ve müzakere kanallarını açık tutmaya devam ediyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Rusya, Suriye'nin Batı eksenine kaymasının kaçınılmaz olmadığını ve Suriye hükümetine yeni Suriye ordusunu güçlendirmek için Rus silahları satın alması için kolaylıklar sağlayarak Şam ile askeri açıdan temas kurma ve anlaşma fırsatı olduğunu düşünüyor. Bunun Rusya'nın Şam'ın Lazkiye'nin güney doğusunda yer alan Hmeymim Hava Üssü’nde ve Kamışlı'da kalmasına onay vermesini sağlamasını bekliyor.

dfgthy
Suriye güvenlik güçleri güneydeki Suveyda’da, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti, Fırat'ın doğusunda Rusya'nın faaliyetlerini endişeyle izliyor. Özellikle Rusya'nın Hmeymim üssünden Kamışlı havaalanına askeri personel ve teçhizat nakli faaliyetlerini. Al Majalla'ya konuşan birçok kaynak, Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda bugün, Şam'ın Fırat'ın doğusundaki Rus faaliyetlerinden memnun olmadığını belirten açık bir mesajın Ruslara gönderilmesi yönünde seslerin yükseldiğini söyledi. Fırat'ın doğusundaki halkın ruh hali çelişkilerle kaynıyor ve siviller arasında gerginlik hâkim. Bu durum bölgede çatışmayı alevlendirmek isteyenler için elverişli faktörler oluşturuyor. Bu faktörler de bölgede çatışmayı alevlendirmek isteyen her türlü güce yardımcı oluyor.

Rusya arabulucu rolünü oynamaya, bir yandan SDG ile iletişim kanallarını açık tutarken diğer yandan Suriye'de siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmek için Şam ile müzakere gücünü artırmaya çalışıyor. Rusya'nın SDG ile ilişkisi ve Suriye devletinin otoritesinden uzak olan Kamışlı havaalanındaki askeri varlığı, Rusya'nın elindeki güçlü kozlardan biri. Bu da Suriye devletinin, bir yandan Rusya’nın varlığını ve bunun güvenlik ve sosyal açıdan doğurduğu sonuçları, diğer yandan da siyasi boyutu ve bu varlığın Suriye devletinin Batı eksenindeki güçlerle, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu zayıflatmaya çalışan anlaşmaları üzerindeki etkisini gündemine eklemesine neden oluyor. Buna siyasi boyut ve bu varlığın Suriye devletinin, Suriye'deki Rus nüfuzunu zayıflatmak isteyen Batı eksenindeki güçlerle olan mutabakatları üzerindeki etkisi de ekleniyor.

SDG de çatışmaya girmek için acele etmiyor. Daha önce Rusya’nın arabuluculuğunda Beşşar Esed rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor.

Herkes sabırla beklerken Suriye Halk Meclisi oluşuyor

Suriye hükümeti, askeri çözümün Fırat'ın doğusu sorununu çözmede en etkili yol olmadığının farkında. İç, bölgesel ve uluslararası düzeydeki karmaşıklıkların farkında olan Suriye, PKK'nın silah bırakması ve siyasi yollara yönelmesi için atılan adımların başarısı veya başarısızlığının SDG ve devam eden müzakere süreci üzerinde etkisi olacağını düşünüyor. Şam, SDG ile yapılan anlaşmanın sadece iç mesele olmadığını, bölgesel ve uluslararası tarafların (Türkiye ve Batı ülkeleri) endişelerini de dikkate alması gerektiğini de çok iyi biliyor.

Öte yandan Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Suriye Halk Meclisi üyelerinin seçilmesi ve atanması için hazırlık yapan komite, Cumhurbaşkanlığının talimatı doğrultusunda çalışmalarını yavaşlatarak, Fırat'ın doğusundaki güçlerin içinde etkili olan kişilerin katılımına imkan tanımak ve bu kişileri değerlendirmeye almak için zaman kazanıyor. Bu hamle, Şam’ın müzakere sürecini kolaylaştırmak ve bir anlaşmaya varmak için attığı yeni bir adım olarak görüldü.

SDG de savaşa acele etmiyor ve daha önce Rus arabuluculuğunda Esad rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda savaş senaryosuna da hazırlanıyor ve elinde uluslararası düzeyde sıcak dosyalar var: Irak sınırları, DEAŞ ve Kamışlı havaalanında Ruslarla varılan mutabakatlar.

SDG de çatışmaya girmek için acele etmiyor. Daha önce Rusya’nın arabuluculuğunda Beşşar Esed rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda savaş senaryosuna da hazırlanıyor ve elinde Irak ile ortak sınırlar, DEAŞ, Kamışlı Hava Üssü ve Ruslarla varılan mutabakatlar gibi uluslararası düzeyde önemli dosyalar bulunuyor.

Dosyanın karmaşıklığı, Şara-Abdi anlaşması uyarınca yıl sonuna kadar dosyanın çözülmesini zorlaştırıyor, ancak uluslararası arenadaki ve Suriye'deki koşullar baskı yaparsa bu mümkün olabilir. Bunun yanında Türkiye ile PKK arasındaki müzakerelerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması ve iç diplomasi yolunun tercih edilmesi, özellikle de askeri çözümlere yönelmenin hem iç hem dış olmak üzere her açıdan maliyetli olacağı düşünüldüğünde önem kazanıyor. Diplomatik çabaların arasında, barışçıl yolların tıkanması durumunda her türlü duruma hazırlanan iki taraf arasında askeri çatışma ihtimali de göz kırpıyor.