ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

Şarku'l Avsat ABD’li yetkililerle görüştü

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
TT

ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)

"Durum trajik". "Sudan halkı iki generalin rehinesi”. "Sudan'daki durumun kötüleşmesinden ABD yönetimi sorumludur." Sivil liderlik zayıftı ama gerekliydi Sudan, Libya ya da Suriye'ye dönüşebilir.” Bunlar, Şarku'l Avsat’ın Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Daklu (Hamideti) ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan arasındaki mevcut krize ilişkin konumlarını gözden geçirmek için röportaj yaptığı eski ABD siyasi liderleri ve temsilcilerinin söylediği cümlelerden sadece birkaçı.
Senatör James Risch, eski Afrika Boynuzu ABD Özel Temsilcisi Jeffrey D. Feltman, ABD'nin eski Sudan ve Güney Sudan Temsilcisi Donald E. Booth, Hartum'daki eski ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Alberto Fernandez, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilci Ofisi Direktörü Cameron Hudson mevcut duruma ilişkin vizyonları ve krizin çözümüne yönelik tavsiyelerinden bahsettiler. ABD yönetiminin genel olarak Afrika ve özel olarak Sudan'daki stratejisine ilişkin değerlendirmelerine ek olarak, ‘en büyük endişelerini’ dile getirdiler.

James Risch: Biden yönetiminin başarısızlığı
Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki kıdemli Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda ABD'nin Sudan'daki stratejisi hakkında konuştu. Risch, “ABD'nin Sudan'daki politikasının, Sudan'da demokrasi yanlısı eylemler pahasına herhangi bir kısa vadeli anlaşmaya varmaya odaklanmaya devam etmesinden ve böylece daha fazla askeri çatışmanın önünü açmasından endişe duyuyorum” şeklinde konuştu.
Risch, “ABD, Biden yönetiminin sürdürülebilir bir çözüm yerine hızlı bir galibiyet deneme kararıyla Burhan ve Hamideti'ye gereksiz bir itibar kazandırdı” dedi. Başkan Joe Biden yönetimini ‘sabotajcıları eylemlerinden sorumlu tutma tehdidini yerine getirmemekle’ suçladı. Risch, sözlerini "Sudan'daki Amerikan politikasının ciddi bir liderlik ve yaklaşım gözden geçirmesine ihtiyacı var" diyerek bitirdi.

Sudan'daki mevcut durum
Nisan 2021'den Ocak 2022'ye kadar görev yapan Feltman, Sudan'da yaşananların ‘henüz bir iç savaş olmadığı’ değerlendirmesinde bulundu. Aksine, iki general ve kurumları arasındaki dostane bir çatışmadır. Feltman, Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti) iktidar arzusuyla 46 milyon Sudanlı sivili rehin aldığını belirtti.
Öte yandan 2007-2009 yılları arasında Sudan'da görev yapan Fernandez, Sudan Ordusu’nun şu anda HDK’den üstün olduğunu kaydetti. Fernandez, “Ancak HDK hâlâ kararlı ve hava saldırılarından kaçınmak ve devam etmek için Hartum'daki yerleşim bölgelerinde saklanmak gibi korkutucu ama zekice bir stratejileri var. Uluslararası toplum ateşkes istiyor, ancak çatışmanın her iki tarafı da zafer istiyor” şeklinde konuştu. Bugün Sudan'da olanları ‘korkunç bir trajedi’ olarak nitelendirdi.
2019-2021 yılları arasında Sudan'ın eski Özel Elçisi Booth, bununla birlikte, ‘birkaç başarısız girişimden sonra, sivillere çatışma bölgelerinden kaçma veya yiyecek ve su elde etme fırsatı veren ateşkesin başarılı olduğu görülüyor’ şeklindeki iyimserliğini dile getirdi. Booth, “Mesele iki general arasındaki bir güç mücadelesinden daha fazlasıdır, ne yazık ki her zaman barışçıl yöntemlerden ziyade askeri çatışma ile temsil edilen Sudan'ın merkezi ile çevresi arasındaki rekabetin bir devamıdır. Sudanlıların çoğunluğunun ülkelerini barışçıl bir siyasi yolla inşa etme fırsatını istediğine ve bunu hak ettiğine inanıyorum” dedi.
Ayrıca 2005-2012 yılları arasında Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı'nda Afrika dosyası üzerinde çalışan Hudson, “Siviller çapraz ateş arasında kaldığı ve güvenlik ve yardım aramaya çalıştıkları için durum acı verici. Görünüşe göre, uluslararası diplomatlara söylediklerine rağmen, çatışmanın her iki tarafı da çatışma planlarına bağlı” dedi.

ABD'nin Sudan stratejisi
Görevden bir yılı aşkın bir süre önce ayrılan Feltman, “Washington'ın bugün Sudan'daki önceliğinin insani ateşkes olduğu açık. Bu doğru bir karar, çatışmalar devam ettiği sürece Sudanlılar yiyecek ve su bulamayacak. Ülkeden ayrılmak isteyenler bunu güvenli bir şekilde yapamazlar. İki generalin rehin aldığı 46 milyon Sudanlı için acil hedef çatışmayı durdurmak olmalı” şeklinde konuştu.
Ancak Fernandez, farklı bir görüşe sahipti. Biden yönetimini mevcut şiddet olaylarına neden olmakla suçladı. Fernandez, “ABD stratejisinin, özellikle Dışişleri Bakanlığı'nın stratejisinin, özellikle 25 Ekim 2021'den sonra bugün gördüğümüz durumu yaratan şiddete doğrudan katkıda bulunduğuna inanıyorum. Çünkü sivil bileşen yerinden edildiğinde böyle oluyor. Başlangıçta sivil hükümet vardı ve durum kaotik ve eksik olmasına rağmen bir denge vardı. 25 Ekim'den sonra sivil unsur devrildiğinde, ABD’liler, işleri normale döndürmeye çalıştılar ve başarılı olamadılar ve ardından stratejiler oluşturmak için mevcut taraflarla birlikte çalışmaya çalıştılar, ancak denklemde sivil bileşenin varlığının gerekli olduğunu bilmiyorlardı. Bu bileşeni kaldırdığınızda, iki askeri bileşen üçüncü taraf olmadan kalır ve bu felakettir. Bence Biden yönetimi ve Afrika İşleri Ofisi bunu hafife aldı; Çünkü eski Başbakan Abdullah Hamduk'un ve sivillerin etkisiz hale getirilmesi, kompozisyondaki dengeleri bozmuş, ordu ile destek güçleri arasındaki çatışmanın yoğunluğunu ve vahşetini artırmıştır” dedi.
Öte yandan Booth, ABD kamu politikasına bir göz atarak ‘kesin gerçeklikle başa çıkma’ gereğini vurguladı. Boot, “Kendi ekonomik çıkarları sağlam olan silahlı aktörler, sırf Sudan halkı istiyor diye ya da biz öyle dememiz gerektiğini söylüyoruz diye gücü ve zenginliği teslim etmeyecek” dedi. Booth, ABD'nin Temmuz 2019 siyasi bildirgesini ve geçiş anayasasını desteklediğini kaydederek, “Bu, sivillere Sudan'ı yönetme konusunda eksik de olsa bir temel sağladı. Bu nedenle, Hamduk hükümetini desteklemek için uluslararası çabalara öncülük etti. 25 Ekim darbesinden sonra ABD, insani olmayan yardımı dondurdu ve çabalarını yeni bir sivil geçiş hükümeti kurmaya odakladı. Şimdi, Sudanlıların ülkelerinde istikrarı nasıl empoze edecekleri, yönetecekleri ve yeniden inşa edecekleri konusundaki diyaloğu yeniden başlatabilmeleri için çatışmayı durdurmaya odaklanıyor” ifadelerini kullandı.
Hudson'a gelince, "ABD öncelikle çalışanlarını ve vatandaşlarını oradan çıkarmaya ve güvenliklerini sağlamaya odaklanıyor ve muhtemelen bu görev tamamlanana kadar zincirlenmiş gibi hissediyor” dedi.

Krizi çözmek için öneriler
Feltman, Bugün önceliğin sivillerin korunması olması gerektiğini ve bunun ateşkes lehine çabaları seferber etmek anlamına geldiğini vurguladı. Ancak Fernandez, yönetimin 25 Ekim'den sonra askeri bileşene yaptırım uygulamadığı için fırsatı kaçırdığını düşünüyor. Fernandez, “Askeri bileşenin durumun tersine çevirmek ve eski haline getirmek için erken yaptırımların ve zorlamanın bugün birçok hayatı kurtarabileceğine inanıyorum. Bugün gördüğümüz kandan iki generalin ama aynı zamanda uluslararası toplumun da sorumlu olduğuna inanıyorum. Çünkü durumu düzeltmek için yeterli zamanı olduğunu düşündü. Uluslararası toplumun durumu kontrol altına alabileceğini düşünüyorum. 25 Ekim'den sonra hükümetsiz iki ordu kaldı. Bu çok büyük bir hatadır. Çünkü zayıf bir sivil hükümetin ve zayıf bir sivil varlığın mevcudiyeti, iki tarafın kendi aralarında rekabete girmesini engelleyebilirdi” dedi. Fernandez, ABD'nin Rusya ve Çin'in çıkarları nedeniyle yalnızca Afrika ile ilgilendiğini düşünüyordu. Ayrıca “Yönetimin Wagner grubuna olan takıntısı, onu Afrika'ya odaklanmaya sevk etti. Yani yatırımın nedeni rekabetti, başka bir şey değil. Sudan'da bir süredir savaşın sona ermesine yönelik bir ilgi var ancak bu ilgi, 25 Ekim'den sonra bugün gördüğümüz çatışmanın tohumlarını eken feci kararı telafi etmiyor” şeklinde konuştu.
Booth kendince tavsiyelerde bulunarak “Mevcut ateşkesi temel almalı ve istikrar bozucular şiddeti canlandırmasın diye bunu kuvvetler ayrılığı müzakerelerini de içeren kalıcı bir anlaşmaya dönüştürmeliyiz.  Bu, ortak kolaylaştırma gerektirebilir. Askeri güçlerin kamplarda ayrılması ve sınırlandırılmasından sonra, siyasi müzakerelerin derhal başlaması gerekiyor. Müzakereler, direniş komiteleri, sivil toplum örgütleri ve diğer grupların temsilcilerini, Beşir hükümetinin bir tarafı olmayan siyasi partileri ve Cuba anlaşması taraflarını ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey, ordu ve HDK gibi diğer bileşenleri içermelidir” ifadelerini kullandı.
Hudson, Burhan ve Hamideti'ye tekrar güvenmenin erken olduğunu ve ülkeyi doğru yola geri getirmek için konuşmanın henüz erken olduğunu belirterek uyarıda bulundu. Ayrıca “Bu generallerin bu çatışmadan sonra siyasi olarak kurtulmalarına asla izin verilemeyeceği açıktır. İnançlarını kaybettiler ve yönetimde ikinci bir fırsat verilmemelidir” dedi.

Sivil bileşen hakkında
Şarku'l Avsat’ın “Sivil bileşen hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusu üzerine Fernandez, ‘sivil liderliğe sahip olmanın, sahip olmamaktan çok daha iyi olduğunu’ söyledi. Alberto Fernandez, “Hamduk ve hükümetinin (üyelerinin) mükemmel olmadığı doğru. Ama yeterince güvenilmemesi ve generallere güvenmesi dışında iyi ve dürüst bir adam. Bence bu, doğrudan bugün gördüğümüz çatışmaya yol açan büyük bir hataydı” dedi.
Öte yandan, Booth, Beşir'e karşı gerçekleştirilen devrimi başlatan ve sivil yönetim talebini sürdüren kadınlar ve gençlere olan güvenini ifade ederek, “Bu kişiler Haziran 2019'daki şiddetli saldırıdan sonra Hartum'da ısrarla sivil yönetim talebini sürdürdüler, Ekim darbesine karşı protesto düzenlediler ve kriz sırasında direniş komiteleri aracılığıyla topluluklarını desteklediler. Geleneksel Sudan partileri aracılığıyla sesleri duyulamaz, çünkü birçoğu güçlülerle anlaşmalar yapmaya alışkınlar” dedi.
Ancak Hudson'ın görüşü daha karamsardı ve yanıtında şu ifadeleri kullandı: “Hangi liderlikten bahsediyoruz? Sivil liderlik yok. Sanki hiç var olmamış gibi ortadan kayboldu.”

Çatışma alanının genişlemesi
Feltman, şiddetin yayılmasından endişe edip edemediği sorulduğunda şunları söyledi: "Beni endişelendiren şey, Sudan'ın komşularından veya bölgedeki ortaklarından hiç kimse bu çatışmanın çıkmasını istemedi. Bu şiddetin, genel olarak istikrarı sarsması halinde Sudanlı sivillerin ve tüm bölgenin ödeyeceği ağır bedeli herkes biliyor. Ancak, çatışma uzadıkça, bu komşular ve dış aktörler, uzun bir savaş görmek isteyen generallerin lehine müdahale etmeye başlayabilirler. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin Sudan ordusuna ve HDK’ya somut destek vermeye başlaması durumunda, bu savaşı körükleyebilir ve komşu ülkelere kadar uzanan bir göç krizine yol açabilir."
Booth, çatışmanın Sudan dışına yayılma olasılığını dışlayarak, “Sudan dışında müdahale edebilecek destekçileri olduğu için ordu ve HDK askeri çatışmalarda devam ederse, çatışmanın yoğunluğunu ve süresini artıracak şekilde Sudan'da şiddet döngüsünün genişlemesi gerçek bir olasılıktır. Sudan güçleri arasındaki çatışmanın komşu ülkelere yayılacağını düşünmüyorum, ancak olasılık var” dedi.

En büyük endişe
Son soru Sudan hakkında en büyük endişelerinin ne olduğuyla ilgiliydi. Feltman, “İki rakip arasındaki iç çatışmanın Suriye veya Libya'ya benzer bir şeye dönüşmesi. Tek fark, çok daha kalabalık nüfusa sahip ülkelerde yaşanacak olmasıdır” dedi.
Feltman’ın değerlendirmesine dolaylı olarak katılan Hudson, kendi özel değerlendirmesini ekleyerek şunları söyledi: " Korkarım, HDK’yı sona erdirme çabaları çerçevesinde ana şehirlerin tamamen yıkılmasıyla Sudan, silahlı milis grupları tarafından yönetilen Libya gibi veya Suriye gibi olacak. Her iki durumda da Sudan'ın sivil yönetime giden yolu, Beşir'in iktidara gelmesinden önceye dayanıyor.”
 



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”