ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

Şarku'l Avsat ABD’li yetkililerle görüştü

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
TT

ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)

"Durum trajik". "Sudan halkı iki generalin rehinesi”. "Sudan'daki durumun kötüleşmesinden ABD yönetimi sorumludur." Sivil liderlik zayıftı ama gerekliydi Sudan, Libya ya da Suriye'ye dönüşebilir.” Bunlar, Şarku'l Avsat’ın Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Daklu (Hamideti) ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan arasındaki mevcut krize ilişkin konumlarını gözden geçirmek için röportaj yaptığı eski ABD siyasi liderleri ve temsilcilerinin söylediği cümlelerden sadece birkaçı.
Senatör James Risch, eski Afrika Boynuzu ABD Özel Temsilcisi Jeffrey D. Feltman, ABD'nin eski Sudan ve Güney Sudan Temsilcisi Donald E. Booth, Hartum'daki eski ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Alberto Fernandez, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilci Ofisi Direktörü Cameron Hudson mevcut duruma ilişkin vizyonları ve krizin çözümüne yönelik tavsiyelerinden bahsettiler. ABD yönetiminin genel olarak Afrika ve özel olarak Sudan'daki stratejisine ilişkin değerlendirmelerine ek olarak, ‘en büyük endişelerini’ dile getirdiler.

James Risch: Biden yönetiminin başarısızlığı
Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki kıdemli Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda ABD'nin Sudan'daki stratejisi hakkında konuştu. Risch, “ABD'nin Sudan'daki politikasının, Sudan'da demokrasi yanlısı eylemler pahasına herhangi bir kısa vadeli anlaşmaya varmaya odaklanmaya devam etmesinden ve böylece daha fazla askeri çatışmanın önünü açmasından endişe duyuyorum” şeklinde konuştu.
Risch, “ABD, Biden yönetiminin sürdürülebilir bir çözüm yerine hızlı bir galibiyet deneme kararıyla Burhan ve Hamideti'ye gereksiz bir itibar kazandırdı” dedi. Başkan Joe Biden yönetimini ‘sabotajcıları eylemlerinden sorumlu tutma tehdidini yerine getirmemekle’ suçladı. Risch, sözlerini "Sudan'daki Amerikan politikasının ciddi bir liderlik ve yaklaşım gözden geçirmesine ihtiyacı var" diyerek bitirdi.

Sudan'daki mevcut durum
Nisan 2021'den Ocak 2022'ye kadar görev yapan Feltman, Sudan'da yaşananların ‘henüz bir iç savaş olmadığı’ değerlendirmesinde bulundu. Aksine, iki general ve kurumları arasındaki dostane bir çatışmadır. Feltman, Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti) iktidar arzusuyla 46 milyon Sudanlı sivili rehin aldığını belirtti.
Öte yandan 2007-2009 yılları arasında Sudan'da görev yapan Fernandez, Sudan Ordusu’nun şu anda HDK’den üstün olduğunu kaydetti. Fernandez, “Ancak HDK hâlâ kararlı ve hava saldırılarından kaçınmak ve devam etmek için Hartum'daki yerleşim bölgelerinde saklanmak gibi korkutucu ama zekice bir stratejileri var. Uluslararası toplum ateşkes istiyor, ancak çatışmanın her iki tarafı da zafer istiyor” şeklinde konuştu. Bugün Sudan'da olanları ‘korkunç bir trajedi’ olarak nitelendirdi.
2019-2021 yılları arasında Sudan'ın eski Özel Elçisi Booth, bununla birlikte, ‘birkaç başarısız girişimden sonra, sivillere çatışma bölgelerinden kaçma veya yiyecek ve su elde etme fırsatı veren ateşkesin başarılı olduğu görülüyor’ şeklindeki iyimserliğini dile getirdi. Booth, “Mesele iki general arasındaki bir güç mücadelesinden daha fazlasıdır, ne yazık ki her zaman barışçıl yöntemlerden ziyade askeri çatışma ile temsil edilen Sudan'ın merkezi ile çevresi arasındaki rekabetin bir devamıdır. Sudanlıların çoğunluğunun ülkelerini barışçıl bir siyasi yolla inşa etme fırsatını istediğine ve bunu hak ettiğine inanıyorum” dedi.
Ayrıca 2005-2012 yılları arasında Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı'nda Afrika dosyası üzerinde çalışan Hudson, “Siviller çapraz ateş arasında kaldığı ve güvenlik ve yardım aramaya çalıştıkları için durum acı verici. Görünüşe göre, uluslararası diplomatlara söylediklerine rağmen, çatışmanın her iki tarafı da çatışma planlarına bağlı” dedi.

ABD'nin Sudan stratejisi
Görevden bir yılı aşkın bir süre önce ayrılan Feltman, “Washington'ın bugün Sudan'daki önceliğinin insani ateşkes olduğu açık. Bu doğru bir karar, çatışmalar devam ettiği sürece Sudanlılar yiyecek ve su bulamayacak. Ülkeden ayrılmak isteyenler bunu güvenli bir şekilde yapamazlar. İki generalin rehin aldığı 46 milyon Sudanlı için acil hedef çatışmayı durdurmak olmalı” şeklinde konuştu.
Ancak Fernandez, farklı bir görüşe sahipti. Biden yönetimini mevcut şiddet olaylarına neden olmakla suçladı. Fernandez, “ABD stratejisinin, özellikle Dışişleri Bakanlığı'nın stratejisinin, özellikle 25 Ekim 2021'den sonra bugün gördüğümüz durumu yaratan şiddete doğrudan katkıda bulunduğuna inanıyorum. Çünkü sivil bileşen yerinden edildiğinde böyle oluyor. Başlangıçta sivil hükümet vardı ve durum kaotik ve eksik olmasına rağmen bir denge vardı. 25 Ekim'den sonra sivil unsur devrildiğinde, ABD’liler, işleri normale döndürmeye çalıştılar ve başarılı olamadılar ve ardından stratejiler oluşturmak için mevcut taraflarla birlikte çalışmaya çalıştılar, ancak denklemde sivil bileşenin varlığının gerekli olduğunu bilmiyorlardı. Bu bileşeni kaldırdığınızda, iki askeri bileşen üçüncü taraf olmadan kalır ve bu felakettir. Bence Biden yönetimi ve Afrika İşleri Ofisi bunu hafife aldı; Çünkü eski Başbakan Abdullah Hamduk'un ve sivillerin etkisiz hale getirilmesi, kompozisyondaki dengeleri bozmuş, ordu ile destek güçleri arasındaki çatışmanın yoğunluğunu ve vahşetini artırmıştır” dedi.
Öte yandan Booth, ABD kamu politikasına bir göz atarak ‘kesin gerçeklikle başa çıkma’ gereğini vurguladı. Boot, “Kendi ekonomik çıkarları sağlam olan silahlı aktörler, sırf Sudan halkı istiyor diye ya da biz öyle dememiz gerektiğini söylüyoruz diye gücü ve zenginliği teslim etmeyecek” dedi. Booth, ABD'nin Temmuz 2019 siyasi bildirgesini ve geçiş anayasasını desteklediğini kaydederek, “Bu, sivillere Sudan'ı yönetme konusunda eksik de olsa bir temel sağladı. Bu nedenle, Hamduk hükümetini desteklemek için uluslararası çabalara öncülük etti. 25 Ekim darbesinden sonra ABD, insani olmayan yardımı dondurdu ve çabalarını yeni bir sivil geçiş hükümeti kurmaya odakladı. Şimdi, Sudanlıların ülkelerinde istikrarı nasıl empoze edecekleri, yönetecekleri ve yeniden inşa edecekleri konusundaki diyaloğu yeniden başlatabilmeleri için çatışmayı durdurmaya odaklanıyor” ifadelerini kullandı.
Hudson'a gelince, "ABD öncelikle çalışanlarını ve vatandaşlarını oradan çıkarmaya ve güvenliklerini sağlamaya odaklanıyor ve muhtemelen bu görev tamamlanana kadar zincirlenmiş gibi hissediyor” dedi.

Krizi çözmek için öneriler
Feltman, Bugün önceliğin sivillerin korunması olması gerektiğini ve bunun ateşkes lehine çabaları seferber etmek anlamına geldiğini vurguladı. Ancak Fernandez, yönetimin 25 Ekim'den sonra askeri bileşene yaptırım uygulamadığı için fırsatı kaçırdığını düşünüyor. Fernandez, “Askeri bileşenin durumun tersine çevirmek ve eski haline getirmek için erken yaptırımların ve zorlamanın bugün birçok hayatı kurtarabileceğine inanıyorum. Bugün gördüğümüz kandan iki generalin ama aynı zamanda uluslararası toplumun da sorumlu olduğuna inanıyorum. Çünkü durumu düzeltmek için yeterli zamanı olduğunu düşündü. Uluslararası toplumun durumu kontrol altına alabileceğini düşünüyorum. 25 Ekim'den sonra hükümetsiz iki ordu kaldı. Bu çok büyük bir hatadır. Çünkü zayıf bir sivil hükümetin ve zayıf bir sivil varlığın mevcudiyeti, iki tarafın kendi aralarında rekabete girmesini engelleyebilirdi” dedi. Fernandez, ABD'nin Rusya ve Çin'in çıkarları nedeniyle yalnızca Afrika ile ilgilendiğini düşünüyordu. Ayrıca “Yönetimin Wagner grubuna olan takıntısı, onu Afrika'ya odaklanmaya sevk etti. Yani yatırımın nedeni rekabetti, başka bir şey değil. Sudan'da bir süredir savaşın sona ermesine yönelik bir ilgi var ancak bu ilgi, 25 Ekim'den sonra bugün gördüğümüz çatışmanın tohumlarını eken feci kararı telafi etmiyor” şeklinde konuştu.
Booth kendince tavsiyelerde bulunarak “Mevcut ateşkesi temel almalı ve istikrar bozucular şiddeti canlandırmasın diye bunu kuvvetler ayrılığı müzakerelerini de içeren kalıcı bir anlaşmaya dönüştürmeliyiz.  Bu, ortak kolaylaştırma gerektirebilir. Askeri güçlerin kamplarda ayrılması ve sınırlandırılmasından sonra, siyasi müzakerelerin derhal başlaması gerekiyor. Müzakereler, direniş komiteleri, sivil toplum örgütleri ve diğer grupların temsilcilerini, Beşir hükümetinin bir tarafı olmayan siyasi partileri ve Cuba anlaşması taraflarını ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey, ordu ve HDK gibi diğer bileşenleri içermelidir” ifadelerini kullandı.
Hudson, Burhan ve Hamideti'ye tekrar güvenmenin erken olduğunu ve ülkeyi doğru yola geri getirmek için konuşmanın henüz erken olduğunu belirterek uyarıda bulundu. Ayrıca “Bu generallerin bu çatışmadan sonra siyasi olarak kurtulmalarına asla izin verilemeyeceği açıktır. İnançlarını kaybettiler ve yönetimde ikinci bir fırsat verilmemelidir” dedi.

Sivil bileşen hakkında
Şarku'l Avsat’ın “Sivil bileşen hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusu üzerine Fernandez, ‘sivil liderliğe sahip olmanın, sahip olmamaktan çok daha iyi olduğunu’ söyledi. Alberto Fernandez, “Hamduk ve hükümetinin (üyelerinin) mükemmel olmadığı doğru. Ama yeterince güvenilmemesi ve generallere güvenmesi dışında iyi ve dürüst bir adam. Bence bu, doğrudan bugün gördüğümüz çatışmaya yol açan büyük bir hataydı” dedi.
Öte yandan, Booth, Beşir'e karşı gerçekleştirilen devrimi başlatan ve sivil yönetim talebini sürdüren kadınlar ve gençlere olan güvenini ifade ederek, “Bu kişiler Haziran 2019'daki şiddetli saldırıdan sonra Hartum'da ısrarla sivil yönetim talebini sürdürdüler, Ekim darbesine karşı protesto düzenlediler ve kriz sırasında direniş komiteleri aracılığıyla topluluklarını desteklediler. Geleneksel Sudan partileri aracılığıyla sesleri duyulamaz, çünkü birçoğu güçlülerle anlaşmalar yapmaya alışkınlar” dedi.
Ancak Hudson'ın görüşü daha karamsardı ve yanıtında şu ifadeleri kullandı: “Hangi liderlikten bahsediyoruz? Sivil liderlik yok. Sanki hiç var olmamış gibi ortadan kayboldu.”

Çatışma alanının genişlemesi
Feltman, şiddetin yayılmasından endişe edip edemediği sorulduğunda şunları söyledi: "Beni endişelendiren şey, Sudan'ın komşularından veya bölgedeki ortaklarından hiç kimse bu çatışmanın çıkmasını istemedi. Bu şiddetin, genel olarak istikrarı sarsması halinde Sudanlı sivillerin ve tüm bölgenin ödeyeceği ağır bedeli herkes biliyor. Ancak, çatışma uzadıkça, bu komşular ve dış aktörler, uzun bir savaş görmek isteyen generallerin lehine müdahale etmeye başlayabilirler. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin Sudan ordusuna ve HDK’ya somut destek vermeye başlaması durumunda, bu savaşı körükleyebilir ve komşu ülkelere kadar uzanan bir göç krizine yol açabilir."
Booth, çatışmanın Sudan dışına yayılma olasılığını dışlayarak, “Sudan dışında müdahale edebilecek destekçileri olduğu için ordu ve HDK askeri çatışmalarda devam ederse, çatışmanın yoğunluğunu ve süresini artıracak şekilde Sudan'da şiddet döngüsünün genişlemesi gerçek bir olasılıktır. Sudan güçleri arasındaki çatışmanın komşu ülkelere yayılacağını düşünmüyorum, ancak olasılık var” dedi.

En büyük endişe
Son soru Sudan hakkında en büyük endişelerinin ne olduğuyla ilgiliydi. Feltman, “İki rakip arasındaki iç çatışmanın Suriye veya Libya'ya benzer bir şeye dönüşmesi. Tek fark, çok daha kalabalık nüfusa sahip ülkelerde yaşanacak olmasıdır” dedi.
Feltman’ın değerlendirmesine dolaylı olarak katılan Hudson, kendi özel değerlendirmesini ekleyerek şunları söyledi: " Korkarım, HDK’yı sona erdirme çabaları çerçevesinde ana şehirlerin tamamen yıkılmasıyla Sudan, silahlı milis grupları tarafından yönetilen Libya gibi veya Suriye gibi olacak. Her iki durumda da Sudan'ın sivil yönetime giden yolu, Beşir'in iktidara gelmesinden önceye dayanıyor.”
 



ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

İbrahim Hamidi

Al Majalla ABD, Suriye ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan ve Şam ile hem Washington hem de BM arasındaki ilişkilerin potansiyel yönünü gösteren üç belgeye ulaştı.

ABD tarafından hazırlanan belgede, yaptırımların hafifletilmesi ve iki yıllık bir muafiyet için Şam'ın bazılarını kabul etmekte zorlandığı sekiz talep yer alıyor. Bu taleplerin ilki, tüm Filistinli grupları ve siyasi faaliyetleri yasaklayan genel bir resmi bildiri yayınlanması, ikincisi ise hem İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) hem de Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırarak ABD’nin kendi güvenliğine karşı tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almasını kabul etmesiydi. ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Natasha Franceschi tarafından geçtiğimiz mart ayı ortalarında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’ye teslim edilen mektuba Şam'ın verdiği yazılı yanıtta, eski Suriye rejimine ait kimyasal silahların imhası, DEAŞ ve terörle mücadele ve ordunun kurulması da dahil olmak üzere çeşitli konularda ilerleme kaydedildiği belirtildi.

BM Genel Sekreter Yardımcısı ve eski Suriye Başbakan Yardımcısı Abdullah Dardari tarafından hazırlanan BM belgesinde ise Şam'ın BM Kalkınma Programı'nın (UNDP) Avrupa'da dondurulan ve yarım milyar dolar olduğu tahmin edilen Suriye devletine ait fonların ABD’nin yaptırımlarından muaf tutularak Suriye'deki projelere harcanmasını denetlemesini kabul etmesi önerisi ele alınıyor.

Suriye’nin Avrupa'da dondurulan 500 milyon doları serbest bırakılacak

Öte yandan Maliye Bakanı Muhammed Yasir Berniye ve Suriye Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir el-Husriyye’nin de yer aldığı bir heyetin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantılarının yanında hafta sonunda Suriye konulu bir yuvarlak masa toplantısına katılmak üzere Washington'a yapacağı ziyaret için hazırlıklarda sona gelindi. Dışişleri Bakanı Şeybani de hafta sonunda BM Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) bakanlar toplantısına katılmak ve Suriye bayrağını göndere çekmek üzere New York'u ziyaret edecek.

Reuters , Suudi Arabistan hükümeti ve Dünya Bankası'nın ev sahipliğinde ev sahipliğinde Washington'daki uluslararası finans kuruluşlarının yıllık toplantıları çerçevesinde Suriye konulu bir toplantının gerçekleştirileceğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre  Suudi Arabistan, Suriye'nin Dünya Bankası'na olan borcunun yaklaşık 15 milyon dolarlık kısmını ödeyerek, Suriye'nin yeniden inşası ve diğer ekonomik destek konuları için milyonlarca dolarlık potansiyel hibelerin önünü açmayı planlıyor.

Bu çerçevede Dünya Bankası, geri ödemenin ardından Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA) aracılığıyla elektrik ve altyapı sektörü için beklenen 300 milyon dolar ile Suriye'yi destekleyebilir.

Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

Öte yandan Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

UNDP tarafından hazırlanan belgede, 2011 yılından sonra Avrupa'nın eski rejime yaptırım uygulamasından bu yana, Suriye devletine ve Suriyeli şahıslara ait, yaklaşık yarım milyar dolar (500 milyon dolar) olduğu tahmin edilen ve uluslararası yaptırımlar kapsamında dondurulan yurt dışındaki mal varlıkları olduğu belirtiliyor. Belgede UNDP'nin Suriye Merkez Bankası ile koordinasyonlu olarak bu sorunun çözümü için Suriyeli ve uluslararası taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı bir rol oynaması öneriliyor.

Belgedeki öneriler arasında dondurulan söz konusu fonların doğrudan Suriye devletine verilmesi yerine BM, yani UNDP aracılığıyla Suriye'deki kalkınma ve yeniden inşa projelerinin finansmanına yatırılması için kurumsal bir mekanizma kurulması da yer alıyor. Zira bağışçı ülkeler, bu fonları meşruiyeti ve kötüye kullanılma potansiyeli ile ilgili hukuki ve siyasi sorunlar nedeniyle doğrudan Suriye makamlarına teslim etmekten çekiniyor.

dsfv
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills ile Suriye'nin başkenti Şam'daki Halk Sarayı'nda bir araya geldi (SANA)

Batılı bir diplomat, dondurulan fonların Suriye devletine ait olduğunu ve aracı olmadan elden çıkarılabileceğini, bunun da paranın harcanması ve ülkedeki projelerin finanse edilmesindeki mali yükü arttıracağını söyledi.

Bu arada BM, bu dosyadaki herhangi bir hamle için gerekli yasal ve kurumsal senaryoları geliştirdi. Bu senaryolar arasında, birkaç gün önce Suriyeli ekonomist Abdulkader Husrieh tarafından teslim edilen ve Suriye Merkez Bankası'na bu fonların uluslararası yasalara uygun olarak talep edilmesi ya da kullanılması, şeffaflığın ve yaptırım kararlarına uyumun sağlanması için yasal yollar konusunda danışmanlık yapılması yer alıyor.

New York'ta Suriye bayrağının göndere çekilmesi

Hafta sonunda New York'a gidecek olan Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’nin BM merkezinde Suriye bayrağını göndere çekeceği ve BMGK toplantılarına katılacağı bir programı var. BMBGK’daki toplantılar çerçevesinde 25 Nisan'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen bir brifing verecek ve 29 Nisan'da Ortadoğu'nun durumuna ilişkin bir oturum düzenlenecek.

Şeybani ziyaretini, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulunmasının ardından gerçekleştirdi. Washington, Beşşar Esed rejiminin son on yıllık dönemi boyunca bu adımı hiç atmamıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulundu.

ABD’de hakim olan iki eğilim

Esed rejiminin 8 Aralık'ta düşmesinin ardından Arap ve Avrupa ülkeleri, Şam’daki yeni hükümet ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile ilişkilerini başlattı. Washington temkinli bir yaklaşım benimserken ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Şam'da Ahmed eş-Şara ile görüştü. Washington ayrıca Şara hakkında verilecek bilgi için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü de iptal etti.

Öte yandan terörle mücadele alanında da ABD ile Suriye arasında iş birliği ve bilgi alışverişi yapıldı. Washington Şam'a en az sekiz terör eyleminin engellenmesini sağlayan bilgiler sağladı. Ayrıca Cumhurnbaşkanı Şara, Trump'a başkanlık seçimlerindeki zaferi dolayısıyla bir tebrik telgrafı gönderdi. Şara, İngilizce olan tebrik mesajında, “Onun (Trump’ın) Ortadoğu'ya barış getirecek ve bölgeye istikrarı yeniden kazandıracak bir lider olduğuna eminiz. İki ülke arasındaki ilişkileri diyalog ve anlayış temelinde geliştirmeyi dört gözle bekliyoruz. Yeni yönetim altında ABD ve Suriye, her iki ülkenin de isteklerini yansıtan bir ortaklık kurma fırsatından yararlanacaktır” ifadelerini kullandı.

dfvgt
Suriye'nin Haseke vilayetinin kuzeydoğusunda, Suriye-Türkiye sınırındaki petrol sahalarında devriye gezen ABD askerleri, 3 Eylül 2024 (AFP)

Ancak ABD yönetimi, bazı Arap ülkelerinin Washington'a Suriye konusunda daha açık bir yaklaşım benimsemesi yönündeki tavsiyeleri karşısında tutumunu değiştirerek daha temkinli bir yaklaşım benimsedi. ABD'nin tüm kurumlarının katılımıyla Suriye'ye ilişkin bütüncül bir ABD politikası oluşturulması için ülke içinde çalışmalar devam ediyor. Eski Başkan Barack Obama yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Joel Rubin, Suriye dosyasını denetleyecek en önemli pozisyonu devralması bekleniyor.

Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills’i Şam’daki Halk Sarayı'nda kabul etti. Böylece yeni yönetimin göreve gelmesinden bu yana ilk kez bu tür bir ziyaret gerçekleşmiş oldu. Dışişleri Bakanı Şeybani de Mills ile bir araya gelerek Suriye'deki güvenlik ve ekonomik durum ile Şam ve Washington arasında karşılıklı saygı ve ortak çıkarlara dayalı stratejik bir ortaklık kurulması olasılıklarını görüştü.

Toplantıda ayrıca sınır ötesi milisler, uyuşturucu ve organize suçların yayılması ve ABD'nin Suriye'ye uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisi gibi iki ülkenin ve bölgenin karşı karşıya olduğu ortak tehditler ele alındı. Suriye tarafından yapılan resmi açıklamaya göre görüşmede Suriye tarafı, iki ülke arasında güvenin tesis edilmesi ve yapıcı bir iş birliğine girilmesi yönünde temel bir adım olarak bu yasadışı yaptırımların kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Al Majalla’ya konuşan yetkililere göre ABD yönetiminin iki eğilimi var. Bunlardan ilki Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, Ulusal İstihbarat Direktörü DNI) Tulsi Gabbard ve Trump'ın Terörle Mücadele Danışmanı Sebastian Gorka tarafından temsil ediliyor. Gabbard ve Gorka, Suriye’deki yeni hükümetle herhangi bir angajman anlaşmasına karşı çıkarken BMGK’nın ve Washington'ın HTŞ'yi ve HTŞ yöneticilerini ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırma kararı merceğinden bakıyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından temsil edilen ikinci eğilimdeki grup ise şartlı angajman anlaşması yapılmasını destekliyor. Bu gruptakiler, yeni Suriye yönetiminin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.

ABD’de yeni Suriye yönetimimin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını kabul eden güçlü bir eğilim var.

ABD'nin sekiz talebi

Bu doğrultuda ABD’nin eski ve yeni yönetimlerinden temsilciler, ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Franceschi’nin geçtiğimiz mart ayında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’ye teslim ettiği ve ‘güven inşa edici’ sekiz talep ve Washington'ın atabileceği ilgili adımları içeren bir mektup hazırladılar.

Al Majalla’nın bir kopyasına ulaştığı belgeye göre bu talepler arasında ‘profesyonel bir ordunun kurulması, kritik öneme sahip komuta kademelerine yabancı askeri isimlerin yerleştirilmemesi, tüm kimyasal silah tesislerine ve programlarına erişim izni verilmesi, başta gazeteci Aston Tice olmak üzere Suriye’de kaybolan ABD vatandaşları için bir komisyon kurulması, Suriye'nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki el-Hol Kampı’nda kalan DEAŞ üyelerinin ailelerinin teslim edilmesi, DEAŞ'a karşı mücadelede Uluslararası Koalisyonla iş birliği yapılacağı taahhüdünde bulunulması, ABD’nin Suriye topraklarında Washington'ın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü herkese karşı terörle mücadele operasyonları yürütmesine izin verilmesi, Suriye'deki ‘tüm Filistinli milisleri ve siyasi faaliyetleri yasaklayan’ resmi bir bildiri yayınlanması ve ‘İsrail'in endişelerini gidermek için’ Filistinli grupların üyelerinin sınır dışı edilmesi, İran'ın Suriye’de konuşlanmasının engellenmesi ve hem DMO hem de Hizbullah'ın terör örgütü olarak tanımlanması’ yer alıyor.

dfrgt
ABD Kongre Üyesi Cory Mills, Suriye'nin başkenti Şam’da Eski Şehir bölgesinde yürürken, 18 Nisan 2025 (Reuters)

Listede ‘kapsayıcı bir hükümet’ kurulması talebi ya da geçiş dönemi adaleti, insan hakları, anayasal reform ve siyasi süreçle ilgili somut konular ise yer almadı. Buna karşın belgede, 6 Ocak'ta muafiyetlerin ilan edilmesinin ardından, altı aylık süre temmuz ayında sona erdiğinde yaptırımların hafifletileceği ve muafiyetlerin uzatılacağı sözü verildi. Ayrıca talepler konusunda ilerleme kaydedilmesi halinde Başkan Donald Trump'ın Suriye ekonomisinin hareketlenmesi ve dış yardım sağlanmasının önündeki başlıca engel olan ‘Caesar (Sezar) Yasası'nın belirli bir süre için dondurulmasına yönelik bir kararname imzalayabileceği belirtildi.

Şam’ın yanıtı iş birliği ve yaptırımların hafifletilmesi talebi oldu

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Şam, çeşitli tarafların, özellikle grupların ‘siyasi faaliyetlerinin’ yasaklanması, ‘şahısların peşine düşülmesi’ ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin Suriye topraklarında serbestçe hareket etmesine izin verilmesi yönündeki tavsiyelerine rağmen bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz hafta sonu, attığı adımları ve bazı taleplere ilişkin çekincelerini içeren yazılı bir yanıtı Washington'a gönderdi. Washington, şu an bu talepleri inceliyor. Batılı yetkililer, Şam'ın kimyasal silahlarla ilgili adımların birçoğunu zaten yerine getirdiğini düşünüyor.

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, geçtiğimiz şubat ayında Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktör Fernando Arias başkanlığındaki bir heyeti kabul etti. Bu görüşme, ‘Suriye’de savaş sırasında kimyasal silah kullanmakla’ suçlanan Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra OPCW tarafından Şam'a yapılan ilk resmi ziyaretti.

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı ve bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Arias, OPCW heyetinin Şam'daki görüşmelerinin Suriye'nin kimyasal silah dosyasının nihai olarak kapatılmasının önünü açtığı yorumunda bulundu. Şam'a yaptığı ziyaretin ‘yeni bir başlangıç’ için bir fırsat olduğunu söyleyen Arias, Esed döneminde yıllarca süren gerginliğin ardından bu konuda yeni bir sayfa açma şansı yakaladıklarını belirtti. OPCW, Suriye'nin silah programıyla bağlantılı olabilecek ve Esed rejiminin çöküşünden sonra keşfedilen 100'den fazla alan olduğunu tahmin ediyor.

Şam ayrıca Filistinli silahlı grupların faaliyetlerini engellemek, DEAŞ ile mücadele etmek ve Washington'ın müttefiki SDG ile ilişkilerini geliştirmek gibi adımlar da attı.

Bu çerçevede Şara, ABD yapımı helikopteriyle iki kez Şam'a giden SDG lideri Mazlum Abdi ile bir anlaşma imzaladı. Şam'da 10 Mart'ta imzalanan ilkeler belgesinin uygulanması için çeşitli adımlar atıldı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) önümüzdeki aylarda Suriye'de konuşlu ABD askerlerinin sayısını binin altına indirmeyi planladığını açıkladı. ABD gazetesi New York Times’ın (NYT) haberine göre ABD ordusu Suriye'nin kuzeyinden yüzlerce askerini çekmeye başlarken bölgedeki sekiz askeri üsten üçünü kapatmaya hazırlanıyor.

Şara'nın Abdi ile yaptığı anlaşmanın uygulanmasının yanında SDG ile Türkiye arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda, Washington'ın ABD askerlerinin sayısını azaltma söylemiyle bağlantılı olarak bir ateşkes hali hakim.