ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

Şarku'l Avsat ABD’li yetkililerle görüştü

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
TT

ABD kaygılı: Sudan Libya ya da Sudan olabilir

16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)
16 Nisan'da Hartum'daki çatışmalardan dumanlar yükselirken (AFP)

"Durum trajik". "Sudan halkı iki generalin rehinesi”. "Sudan'daki durumun kötüleşmesinden ABD yönetimi sorumludur." Sivil liderlik zayıftı ama gerekliydi Sudan, Libya ya da Suriye'ye dönüşebilir.” Bunlar, Şarku'l Avsat’ın Hızlı Destek Kuvvetleri Komutanı Muhammed Daklu (Hamideti) ve Genelkurmay Başkanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan arasındaki mevcut krize ilişkin konumlarını gözden geçirmek için röportaj yaptığı eski ABD siyasi liderleri ve temsilcilerinin söylediği cümlelerden sadece birkaçı.
Senatör James Risch, eski Afrika Boynuzu ABD Özel Temsilcisi Jeffrey D. Feltman, ABD'nin eski Sudan ve Güney Sudan Temsilcisi Donald E. Booth, Hartum'daki eski ABD Büyükelçiliği Maslahatgüzarı Alberto Fernandez, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilci Ofisi Direktörü Cameron Hudson mevcut duruma ilişkin vizyonları ve krizin çözümüne yönelik tavsiyelerinden bahsettiler. ABD yönetiminin genel olarak Afrika ve özel olarak Sudan'daki stratejisine ilişkin değerlendirmelerine ek olarak, ‘en büyük endişelerini’ dile getirdiler.

James Risch: Biden yönetiminin başarısızlığı
Senato Dış İlişkiler Komitesi'ndeki kıdemli Cumhuriyetçi Senatör Jim Risch, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda ABD'nin Sudan'daki stratejisi hakkında konuştu. Risch, “ABD'nin Sudan'daki politikasının, Sudan'da demokrasi yanlısı eylemler pahasına herhangi bir kısa vadeli anlaşmaya varmaya odaklanmaya devam etmesinden ve böylece daha fazla askeri çatışmanın önünü açmasından endişe duyuyorum” şeklinde konuştu.
Risch, “ABD, Biden yönetiminin sürdürülebilir bir çözüm yerine hızlı bir galibiyet deneme kararıyla Burhan ve Hamideti'ye gereksiz bir itibar kazandırdı” dedi. Başkan Joe Biden yönetimini ‘sabotajcıları eylemlerinden sorumlu tutma tehdidini yerine getirmemekle’ suçladı. Risch, sözlerini "Sudan'daki Amerikan politikasının ciddi bir liderlik ve yaklaşım gözden geçirmesine ihtiyacı var" diyerek bitirdi.

Sudan'daki mevcut durum
Nisan 2021'den Ocak 2022'ye kadar görev yapan Feltman, Sudan'da yaşananların ‘henüz bir iç savaş olmadığı’ değerlendirmesinde bulundu. Aksine, iki general ve kurumları arasındaki dostane bir çatışmadır. Feltman, Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan ve HDK Komutanı Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti) iktidar arzusuyla 46 milyon Sudanlı sivili rehin aldığını belirtti.
Öte yandan 2007-2009 yılları arasında Sudan'da görev yapan Fernandez, Sudan Ordusu’nun şu anda HDK’den üstün olduğunu kaydetti. Fernandez, “Ancak HDK hâlâ kararlı ve hava saldırılarından kaçınmak ve devam etmek için Hartum'daki yerleşim bölgelerinde saklanmak gibi korkutucu ama zekice bir stratejileri var. Uluslararası toplum ateşkes istiyor, ancak çatışmanın her iki tarafı da zafer istiyor” şeklinde konuştu. Bugün Sudan'da olanları ‘korkunç bir trajedi’ olarak nitelendirdi.
2019-2021 yılları arasında Sudan'ın eski Özel Elçisi Booth, bununla birlikte, ‘birkaç başarısız girişimden sonra, sivillere çatışma bölgelerinden kaçma veya yiyecek ve su elde etme fırsatı veren ateşkesin başarılı olduğu görülüyor’ şeklindeki iyimserliğini dile getirdi. Booth, “Mesele iki general arasındaki bir güç mücadelesinden daha fazlasıdır, ne yazık ki her zaman barışçıl yöntemlerden ziyade askeri çatışma ile temsil edilen Sudan'ın merkezi ile çevresi arasındaki rekabetin bir devamıdır. Sudanlıların çoğunluğunun ülkelerini barışçıl bir siyasi yolla inşa etme fırsatını istediğine ve bunu hak ettiğine inanıyorum” dedi.
Ayrıca 2005-2012 yılları arasında Beyaz Saray ve Dışişleri Bakanlığı'nda Afrika dosyası üzerinde çalışan Hudson, “Siviller çapraz ateş arasında kaldığı ve güvenlik ve yardım aramaya çalıştıkları için durum acı verici. Görünüşe göre, uluslararası diplomatlara söylediklerine rağmen, çatışmanın her iki tarafı da çatışma planlarına bağlı” dedi.

ABD'nin Sudan stratejisi
Görevden bir yılı aşkın bir süre önce ayrılan Feltman, “Washington'ın bugün Sudan'daki önceliğinin insani ateşkes olduğu açık. Bu doğru bir karar, çatışmalar devam ettiği sürece Sudanlılar yiyecek ve su bulamayacak. Ülkeden ayrılmak isteyenler bunu güvenli bir şekilde yapamazlar. İki generalin rehin aldığı 46 milyon Sudanlı için acil hedef çatışmayı durdurmak olmalı” şeklinde konuştu.
Ancak Fernandez, farklı bir görüşe sahipti. Biden yönetimini mevcut şiddet olaylarına neden olmakla suçladı. Fernandez, “ABD stratejisinin, özellikle Dışişleri Bakanlığı'nın stratejisinin, özellikle 25 Ekim 2021'den sonra bugün gördüğümüz durumu yaratan şiddete doğrudan katkıda bulunduğuna inanıyorum. Çünkü sivil bileşen yerinden edildiğinde böyle oluyor. Başlangıçta sivil hükümet vardı ve durum kaotik ve eksik olmasına rağmen bir denge vardı. 25 Ekim'den sonra sivil unsur devrildiğinde, ABD’liler, işleri normale döndürmeye çalıştılar ve başarılı olamadılar ve ardından stratejiler oluşturmak için mevcut taraflarla birlikte çalışmaya çalıştılar, ancak denklemde sivil bileşenin varlığının gerekli olduğunu bilmiyorlardı. Bu bileşeni kaldırdığınızda, iki askeri bileşen üçüncü taraf olmadan kalır ve bu felakettir. Bence Biden yönetimi ve Afrika İşleri Ofisi bunu hafife aldı; Çünkü eski Başbakan Abdullah Hamduk'un ve sivillerin etkisiz hale getirilmesi, kompozisyondaki dengeleri bozmuş, ordu ile destek güçleri arasındaki çatışmanın yoğunluğunu ve vahşetini artırmıştır” dedi.
Öte yandan Booth, ABD kamu politikasına bir göz atarak ‘kesin gerçeklikle başa çıkma’ gereğini vurguladı. Boot, “Kendi ekonomik çıkarları sağlam olan silahlı aktörler, sırf Sudan halkı istiyor diye ya da biz öyle dememiz gerektiğini söylüyoruz diye gücü ve zenginliği teslim etmeyecek” dedi. Booth, ABD'nin Temmuz 2019 siyasi bildirgesini ve geçiş anayasasını desteklediğini kaydederek, “Bu, sivillere Sudan'ı yönetme konusunda eksik de olsa bir temel sağladı. Bu nedenle, Hamduk hükümetini desteklemek için uluslararası çabalara öncülük etti. 25 Ekim darbesinden sonra ABD, insani olmayan yardımı dondurdu ve çabalarını yeni bir sivil geçiş hükümeti kurmaya odakladı. Şimdi, Sudanlıların ülkelerinde istikrarı nasıl empoze edecekleri, yönetecekleri ve yeniden inşa edecekleri konusundaki diyaloğu yeniden başlatabilmeleri için çatışmayı durdurmaya odaklanıyor” ifadelerini kullandı.
Hudson'a gelince, "ABD öncelikle çalışanlarını ve vatandaşlarını oradan çıkarmaya ve güvenliklerini sağlamaya odaklanıyor ve muhtemelen bu görev tamamlanana kadar zincirlenmiş gibi hissediyor” dedi.

Krizi çözmek için öneriler
Feltman, Bugün önceliğin sivillerin korunması olması gerektiğini ve bunun ateşkes lehine çabaları seferber etmek anlamına geldiğini vurguladı. Ancak Fernandez, yönetimin 25 Ekim'den sonra askeri bileşene yaptırım uygulamadığı için fırsatı kaçırdığını düşünüyor. Fernandez, “Askeri bileşenin durumun tersine çevirmek ve eski haline getirmek için erken yaptırımların ve zorlamanın bugün birçok hayatı kurtarabileceğine inanıyorum. Bugün gördüğümüz kandan iki generalin ama aynı zamanda uluslararası toplumun da sorumlu olduğuna inanıyorum. Çünkü durumu düzeltmek için yeterli zamanı olduğunu düşündü. Uluslararası toplumun durumu kontrol altına alabileceğini düşünüyorum. 25 Ekim'den sonra hükümetsiz iki ordu kaldı. Bu çok büyük bir hatadır. Çünkü zayıf bir sivil hükümetin ve zayıf bir sivil varlığın mevcudiyeti, iki tarafın kendi aralarında rekabete girmesini engelleyebilirdi” dedi. Fernandez, ABD'nin Rusya ve Çin'in çıkarları nedeniyle yalnızca Afrika ile ilgilendiğini düşünüyordu. Ayrıca “Yönetimin Wagner grubuna olan takıntısı, onu Afrika'ya odaklanmaya sevk etti. Yani yatırımın nedeni rekabetti, başka bir şey değil. Sudan'da bir süredir savaşın sona ermesine yönelik bir ilgi var ancak bu ilgi, 25 Ekim'den sonra bugün gördüğümüz çatışmanın tohumlarını eken feci kararı telafi etmiyor” şeklinde konuştu.
Booth kendince tavsiyelerde bulunarak “Mevcut ateşkesi temel almalı ve istikrar bozucular şiddeti canlandırmasın diye bunu kuvvetler ayrılığı müzakerelerini de içeren kalıcı bir anlaşmaya dönüştürmeliyiz.  Bu, ortak kolaylaştırma gerektirebilir. Askeri güçlerin kamplarda ayrılması ve sınırlandırılmasından sonra, siyasi müzakerelerin derhal başlaması gerekiyor. Müzakereler, direniş komiteleri, sivil toplum örgütleri ve diğer grupların temsilcilerini, Beşir hükümetinin bir tarafı olmayan siyasi partileri ve Cuba anlaşması taraflarını ve Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey, ordu ve HDK gibi diğer bileşenleri içermelidir” ifadelerini kullandı.
Hudson, Burhan ve Hamideti'ye tekrar güvenmenin erken olduğunu ve ülkeyi doğru yola geri getirmek için konuşmanın henüz erken olduğunu belirterek uyarıda bulundu. Ayrıca “Bu generallerin bu çatışmadan sonra siyasi olarak kurtulmalarına asla izin verilemeyeceği açıktır. İnançlarını kaybettiler ve yönetimde ikinci bir fırsat verilmemelidir” dedi.

Sivil bileşen hakkında
Şarku'l Avsat’ın “Sivil bileşen hakkında ne düşünüyorsunuz? sorusu üzerine Fernandez, ‘sivil liderliğe sahip olmanın, sahip olmamaktan çok daha iyi olduğunu’ söyledi. Alberto Fernandez, “Hamduk ve hükümetinin (üyelerinin) mükemmel olmadığı doğru. Ama yeterince güvenilmemesi ve generallere güvenmesi dışında iyi ve dürüst bir adam. Bence bu, doğrudan bugün gördüğümüz çatışmaya yol açan büyük bir hataydı” dedi.
Öte yandan, Booth, Beşir'e karşı gerçekleştirilen devrimi başlatan ve sivil yönetim talebini sürdüren kadınlar ve gençlere olan güvenini ifade ederek, “Bu kişiler Haziran 2019'daki şiddetli saldırıdan sonra Hartum'da ısrarla sivil yönetim talebini sürdürdüler, Ekim darbesine karşı protesto düzenlediler ve kriz sırasında direniş komiteleri aracılığıyla topluluklarını desteklediler. Geleneksel Sudan partileri aracılığıyla sesleri duyulamaz, çünkü birçoğu güçlülerle anlaşmalar yapmaya alışkınlar” dedi.
Ancak Hudson'ın görüşü daha karamsardı ve yanıtında şu ifadeleri kullandı: “Hangi liderlikten bahsediyoruz? Sivil liderlik yok. Sanki hiç var olmamış gibi ortadan kayboldu.”

Çatışma alanının genişlemesi
Feltman, şiddetin yayılmasından endişe edip edemediği sorulduğunda şunları söyledi: "Beni endişelendiren şey, Sudan'ın komşularından veya bölgedeki ortaklarından hiç kimse bu çatışmanın çıkmasını istemedi. Bu şiddetin, genel olarak istikrarı sarsması halinde Sudanlı sivillerin ve tüm bölgenin ödeyeceği ağır bedeli herkes biliyor. Ancak, çatışma uzadıkça, bu komşular ve dış aktörler, uzun bir savaş görmek isteyen generallerin lehine müdahale etmeye başlayabilirler. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin Sudan ordusuna ve HDK’ya somut destek vermeye başlaması durumunda, bu savaşı körükleyebilir ve komşu ülkelere kadar uzanan bir göç krizine yol açabilir."
Booth, çatışmanın Sudan dışına yayılma olasılığını dışlayarak, “Sudan dışında müdahale edebilecek destekçileri olduğu için ordu ve HDK askeri çatışmalarda devam ederse, çatışmanın yoğunluğunu ve süresini artıracak şekilde Sudan'da şiddet döngüsünün genişlemesi gerçek bir olasılıktır. Sudan güçleri arasındaki çatışmanın komşu ülkelere yayılacağını düşünmüyorum, ancak olasılık var” dedi.

En büyük endişe
Son soru Sudan hakkında en büyük endişelerinin ne olduğuyla ilgiliydi. Feltman, “İki rakip arasındaki iç çatışmanın Suriye veya Libya'ya benzer bir şeye dönüşmesi. Tek fark, çok daha kalabalık nüfusa sahip ülkelerde yaşanacak olmasıdır” dedi.
Feltman’ın değerlendirmesine dolaylı olarak katılan Hudson, kendi özel değerlendirmesini ekleyerek şunları söyledi: " Korkarım, HDK’yı sona erdirme çabaları çerçevesinde ana şehirlerin tamamen yıkılmasıyla Sudan, silahlı milis grupları tarafından yönetilen Libya gibi veya Suriye gibi olacak. Her iki durumda da Sudan'ın sivil yönetime giden yolu, Beşir'in iktidara gelmesinden önceye dayanıyor.”
 



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.