İran silahları ve Husilerin hırsı olası Yemen barışını tehdit ediyor

Uzmanlar: Suudi Arabistan'ın krizi çözme yaklaşımı, uluslararası çabaların başarısındaki en önemli faktörlerden biri

İran’dan Husilere götürülmek üzere yola çıkan silahlar, Umman Körfezi'nde ele geçirildi (ABD Donanması)
İran’dan Husilere götürülmek üzere yola çıkan silahlar, Umman Körfezi'nde ele geçirildi (ABD Donanması)
TT

İran silahları ve Husilerin hırsı olası Yemen barışını tehdit ediyor

İran’dan Husilere götürülmek üzere yola çıkan silahlar, Umman Körfezi'nde ele geçirildi (ABD Donanması)
İran’dan Husilere götürülmek üzere yola çıkan silahlar, Umman Körfezi'nde ele geçirildi (ABD Donanması)

Yemen'de barışın sağlanması için farklı düzeylerde birçok çaba sarf edilirken, İran'dan Husilere silah ve uyuşturucu sevkiyatı akmaya devam ediyor. Araştırmacılara ve uluslararası düşünce kuruluşlarına göre bu durum, olası Yemen barışına yönelik tehditlerini artıran bir faktör.
ABD Donanması, geçtiğimiz hafta ele geçirdiği uyuşturucu sevkiyatının nereye gideceğini açıklamasa da Yemen hükümeti bu ayın başlarında el koyulan başka bir sevkiyatın Husilere giderken ele geçirildiğini duyurmuştu.
Bu tür operasyonlar, uzmanları Yemen sahnesinde olan biteni okurken daha dikkatli olmaya itiyor. İyimserler, bazı siyasi mesajların sahada tercüme edilmesinin zamana ihtiyaç duyabileceğinde ısrar ederken, diğerleri el koyulan sevkiyatları bir karamsarlık işareti olarak görüyor.
Yemen Sahil Güvenlik ve emniyet güçleri, el-Mehra ilinde 3 ton kenevir ve 173 kilo şabu, kristal (meth) ve eroin olmak üzere büyük miktarda uyuşturucu ele geçirdiler. Bu arada ABD Donanması, Umman Körfezi'nde Yemen açıklarında, bir İran balıkçı teknesinde 42 milyon dolar değerinde uyuşturucu ele geçirildiğini duyurdu.
Geçtiğimiz yıllarda gerek Yemen açıklarında denizde gerekse Yemen toprakları içinde birçok kez İran’dan Husilere giden uyuşturucu ve silah sevkiyatlarına el konuldu. Operasyonlar, ABD ve İngiltere donanmaları, Yemen Sahil Güvenlik ve emniyet birimlerce gerçekleştirildi.
Bu olaylar, İran rejiminin geçtiğimiz ay Çin’in arabuluculuğunda Suudi Arabistan ile imzaladığı anlaşmaya rağmen Yemen'deki Husi darbecilerin desteklemeyi sürdürdüğünü gösteriyor. Suudi Arabistan ile İran arasında yapılan anlaşma, İran’ın bölgenin güvenliğini tehdit eden uygulamalarından zarar gören Yemen başta olmak üzere bölgede barışın bir işareti olarak görüldü.
İranlı yetkililer, Yemen'deki savaşa barışçıl bir çözüm bulunmasını desteklediklerini birçok kez vurguladılar. Son olarak İran Dışişleri Bakanlığı yetkilileri, Yemen’deki krize yönelik bir çözümü desteklediklerini vurguladılar. Bu çözümün, ulusal bir hükümetin kurulmasını ve siyasi bir sürecin başlatılmasını gerektiriyor.

Silah yığını
Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (American Enterprise Institute/AEI) İran’ın Husilere yönelik silah sevkiyatlarının tamamen durdurulmasının, yalnızca bu silahların Husiler tarafından yığınak yapıldığını göstermediğini, daha ziyade büyük miktarda silah stoku yapılmış olabileceğini gösterdiğini, bunun da onları bölgesel bir güvenlik sorunu haline getirdiğine işaret etti.
İran’ın savaş sırasında Husilere verdiği desteği güçlendirdiğini ve Rusya'nın şu an Ukrayna'da kullanmakta olduğu İHA'ları Yemen’de savaş sahasında test ettiğini aktaran AEI, bunun İran’ın bundan vazgeçmeyeceği ve Yemen'deki İranlı askeri eğitmenlerin ve danışmanların herhangi bir uyarıda bulunmadan bölgesel saldırılar başlatabilecekleri anlamına geldiğini vurguladı.
AEI, Husilerin bölgenin güvenliğine, istikrarına ve ABD'nin çıkarlarına yönelik tehdidinin müzakere edilmiş bir anlaşmayla değiştirilmeyecek bir gerçek haline geldiğinin altını çizerek, krizi temelden çözmeden Husilerle yapılacak herhangi bir anlaşmanın, onları tüm ülkeyi kontrol etmeleri gibi uzun vadeli stratejik hedeflerinden vazgeçirmeye yetmeyeceği konusunda uyardı.
AEI ​​Yemen Uzmanı Katherine Zimmerman, Yemenli tarafların Husiler karşısında anlaşmazlık yaşamasının muhalefet cephesini bölünmüş halde kalmaya ittiğini ve bunun da diğer tarafların varlığı göz ardı edilerek iç iktidar mücadelelerini yönettiğini belirtti.

Uzlaşının tetikleyicileri
Bölgesel ve uluslararası kuruluşlarda Ortadoğu ve Yemen meselelerinde uzman araştırmacılar, Yemen'deki barış planının izlediği yol ve barışın sağlanması olasılığına dair tahminleri farklı olsa da barışa ulaşmanın zorluğu ve ulaşılsa bile kolayca çökebileceği konusunda hemfikirler. Uluslararası İran Araştırmaları Enstitüsü (IIIS), krizi çözmeye yönelik siyasi çabalar için etkenlerin ve teşviklerin yanı sıra buna karşın Yemen'de uzlaşıya engel olan faktörlere değindi.
IIIS, Suudi Arabistan'ın politikasında tutarlı ve değişmez bir tutumla tarafları bir araya getirmeyi esas alan bir yaklaşım olan Yemen'deki krizi çözme yaklaşımının, uluslararası ve bölgesel tarafların Yemen'deki siyasi yapılar ve halk kesimler arasında köprü kurmayı amaçlayan çabalarının başarılı olmasının en önemli faktörlerinden biri olmasını bekliyor.
IIIS’ye göre Suudi Arabistan, Yemen’de siyasi yapılar ve toplum arasında uyumsuzluk çatışan taraflara uygun zemin sağladığından Yemen'deki krizi sona erdirecek ve ülkede güvenlik, barış ve istikrarı yeniden sağlayacak bir anlaşma sağlanana kadar çatışan taraflar arasında diyalog ve uzlaşı için toplumda ve devlette güvenlik, barış ve istikrar tesis etmeye çalıştı.

Engeller ve senaryolar
IIIS, Yemen'de uzlaşının önünde başta Husilerin uzlaşıdan uzak durmaları, devlet kurumları lehine tavizler vermeyi reddetmeleri ve kazanımlarından vazgeçmemeleri, Husi ideolojisine bağlı kalmaları, Husi liderliğinin verdiği tavizlere itiraz eden radikal bir akımın ortaya çıkması ve uzlaşıyı engellemek için askeri araçlara başvurmaları olmak üzere engel teşkil eden faktörlere dikkati çekti.
IIIS, Husilerin suç ortaklarının rolünü, özellikle eski Cumhurbaşkanı Ali Abdullah Salih'in lideri olduğu Genel Halk Kongresi partisinin üst düzey yetkilileri bu faktörlerden biri olarak değerlendirdi. IIIS’e göre bahsi geçen parti yetkililerinin müzakerelerin dışında tutulması darbeciler arasındaki varlıkları zayıf da olsa çeşitli askeri ya da siyasi araçlar kullanarak çözümü engellemeye itebilir.
Yemen toplumunun kabilelerden oluşan ve silahlı yapısına dikkati çeken IIIS, bu yapının çözüme karşı çıkan taraflarının, siyasi çözümün ertelenmesi için baskı yapacak silahlı grupları devreye sokarak çözümü engelleyebileceklerine değinirken Husilerin liderleri arasındaki anlaşmazlıkların da Yemen’de uzlaşıyı engelleyen beşinci faktör olarak değerlendirdi.
Husiler Yüksek Devrim Komitesi Başkanı Muhammed Ali el-Husi’nin Yemen krizinin çözümüne ilişkin anlaşmanın detayları hakkındaki önerileriyle Husilerin Yüksek Siyasi Konsey Başkanı Mehdi el-Meşat’ın görüşleriyle örtüşmediğini açıkladı. Bu da Husilerin liderleri arasındaki anlaşmazlığın halen devam ettiğini gösterdi.
IIIS, Yemen krizinin geleceğine dair üç olası senaryo ortaya koyuyor. Söz konusu senaryoların ilki, krizin yoğunluğunun azaltılması ve kapsamlı çözümün önünü açan müzakerelere başlanması. Bu senaryo, tüm tarafları kapsamlı bir çözüme ulaşılmasıyla sonuçlanacak ciddi müzakerelere girmeye teşvik eden birtakım tavizler vererek başta Husiler olmak üzere Yemen'de çatışan tarafların çatışmayı sona erdirmeyi gerçekten istemeleriyle ilişkili.
İkinci senaryo, İran’ın ve Husilerin krizin çözümüne dair verdikleri sözleri tutmamaları halinde Husilerin Sana şehrini kontrol etmesi, meşru hükümetin Aden üzerindeki kontrolünün devam etmesi ve iki taraf arasındaki çekişmenin sürmesiyle mevcut durumun devam etmesi. Bu da Suudi Arabistan'ın Husilerin Yemen'de iktidarı ele almasını ve ülkeyi parçalamasını önlemek için yeniden meşru hükümeti desteklemesine neden olabilir.
Üçüncü senaryoda IIIS, çatışmanın bir çözüme varılamaması ve devam etmesinin, Yemen'de çatışan taraflar arasında uzun bir yıpratma savaşına dönüşmesini bekliyor. Böyle bir durumda ise hiçbir taraf savaşı kendi lehine çözemeyecektir. Bu senaryo, Yemen'deki çatışmanın farklı görüşlerle ve çıkarlarla çok yönlü olduğunu gerçeğini pekiştiriyor. Husiler, devletin eklemlerinde daha fazla yayılırken gelecekteki herhangi bir müzakerede en büyük kazanımları elde etmek konusunda ısrarcılar. Ancak bu diğer taraflarca reddedilecektir.



Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
TT

Gazze’de ateşkes teklifi: Nihai çözümün kapısını aralayacak mı?

8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)
8 Temmuz'da Gazze'nin merkezindeki Bureyc Mülteci Kampında yerinden edilmiş kişilerin barındığı bir okula düzenlenen İsrail hava saldırısının yeri (Reuters)

Salim er-Rayes

Hamas ve İsrail, ABD Başkanı Donald Trump'ın desteklediği bir ABD girişiminin ardından 60 günlük ateşkes anlaşmasına varmaya yakın. Girişim, esas olarak ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un mayıs ayı sonlarında sunduğu belgeye dayanıyor. Söz konusu belge, belirtilen süre içinde ateşkesi ve esir takasını sağlamayı, kalıcı bir ateşkese varmak ve savaşı sona erdirmek amacıyla, anlaşmanın hükümlerinin uygulanmasıyla eş zamanlı olarak müzakereler yürütülmesini öngörüyordu.

Mevcut teklif her iki tarafın da ön onayını alırken, kalıcı ateşkesin şartları konusunda bir anlaşmaya varılamadı. Bu şartlar arasında müzakereler sırasında askeri operasyonların durması, Hamas başta olmak üzere Gazze'deki Filistinli direniş gruplarının elindeki İsrailli rehinelerin sayısını azaltma girişimleri sayılabilir. İsrail, savaşı sona erdirmek için Hamas’ın iktidardan tamamen vazgeçmesini ve Gazze Şeridi'nin tamamen silahsızlandırılmasını şart koşuyor. Hamas ise silahların teslim edilmesini kırmızı çizgi sayarak, teslim etmemekte ısrar ediyor. Buna karşılık, liderlerinden az sayıda kişinin sınırlı bir süre için Gazze Şeridi'nden ayrılması konusunda esneklik gösterdi.

Savaşın sona erdirilmesiyle ilgili şartlarda bir anlaşma sağlanamaması nedeniyle, Witkoff belgesine yakın zamanda güncellenmiş bir formül eklendi. Bu formül müzakere sürecinin geçici ateşkes süresince devam etmesine, müzakerelerde “iyi niyet” gösterilmesi halinde, altmış günlük sürenin ardından ateşkesin daha uzun bir süre uzatılabilmesine imkân tanıyor. İyi niyet gevşek bir ifade, zira İsrail'in Hamas'ın kalıcı bir ateşkese varılması konusunda iyi niyet göstermediğini düşünmesi halinde askeri operasyonlarını ve hava saldırılarını yeniden başlatmasına olanak tanıyor. Kalıcı ateşkes için daha önce de belirttiğimiz gibi hem İsrail hem de ABD, Hamas'ın iktidardan vazgeçmesini ve silahlarını tamamen teslim etmesini şart koşuyor, dolayısıyla İsrail, Hamas’ın iyi niyetli olmadığını ve silahlarını teslim etmekten ziyade “depolamayı” önerdiğini öne sürerek savaşa geri dönebilir.

Son haftalarda İsrail, Hamas’ın hem siyasi hem askeri liderlerini ve üyelerini hedef alarak hava bombardımanlarını ve topçu saldırılarını yoğunlaştırdı ve bunlar, Gazze Şeridi'nde onlarca Filistinli sivilin hayatına mal oldu. Ancak, askeri baskıyla yetinmedi; ayrıca Gazzelileri aç bırakarak ve BM’ye bağlı uluslararası kurum ve kuruluşlar aracılığıyla yardımların onlara ulaşmasını engelleyerek baskısını daha da yoğunlaştırdı. BM yerine Amerikan yardım dağıtım noktaları kurdu ve bunun sonucunda İsrail ordusunun ateşiyle, çocuklarına yiyecek götürmek isteyen 650'den fazla kişi öldü.

Buna ilave olarak, Hamas’a karşı savaşan silahlı Filistinli milis gruplar da ortaya çıktı ve bunlar, birkaç haftadır İsrail ordusu tarafından kontrol edilen bir bölge olan Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah'ın doğusunda bulunan bölgede konuşlanmış bulunuyorlar. Bu milisler, “Terörle Mücadele Birliği” veya silahlı grubu yöneten kişiye atfen “Yasir Ebu Şebab Grubu” olarak biliniyor. İsrail medyası, grubun İsrail ve Filistinli taraflarca desteklendiğini bildirdi, Ebu Şebab ise Wall Street Journal'a verdiği röportajda bu iddiayı reddetti.

İsrail'in Hamas’ın gerek askeri kanadı olan Kassam Tugayları'na gerekse İçişleri Bakanlığı'na bağlı polis kuvvetlerine mensup askeri unsurlarını yoğun bir şekilde hedef alması, İsrail ordusunun Gazze sakinlerine zorunlu tahliyeyi dayatması, Gazze Şeridi'nin 365 kilometrekarelik alanının yüzde 80'inden fazlasının kontrolünü ele geçirmesi ile birlikte, Hamas’ın iç güvenlik kontrolü azaldı. Gazze'deki önde gelen ailelere ait çeşitli gruplar arasında silahlanma yaygınlaştı. Bunlar yardım tırlarını gasp ettiler ve çaldıkları malları pazarlarda Gazzelilere normal fiyatlarının 300 ila 500 katı fiyatlara sattılar.

Haziran ayının ikinci yarısından itibaren, 2007'den beri silah zoruyla dayattığı Gazze Şeridi üzerindeki kontrol ve otoritesini kaybetmesi anlamına gelen, güvenlik gücünün zayıfladığını hissetmesiyle birlikte Hamas, yönetimini sessizce yeniden yapılandırdı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla dergisinden aktardığı analize göre adının açıklanmasını istemeyen Hamaslı bir yetkili; “Hamas, açıklanmayan kararlarla kendisine bağlı iki yeni vali (biri eski bir güvenlik görevlisi) atadı. İsrail tarafından öldürülenlerin yerine yeni güvenlik liderleri belirledi” bilgisini verdi.

Kaynak, “Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı. İşgalin, varlığını ortadan kaldırma hedefine ulaşmasına da izin vermeyecek” değerlendirmesinde bulundu.

Gazze'deki hükümet atamalarına paralel olarak, “Delici Ok” adı verilen ve varlıklarını üç merkezi bölgede yoğunlaştıran silahlı gruplar da yaygınlaştı. Bu bölgeler, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un güney-orta bölgesi, Gazze Şeridi'nin merkezi bölgesi Nuseyrat Kampı ve Deyr el-Belah şehri, Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze Şehri'nin kuzeybatı ve orta bölgesidir. Bu gruplar, siyah giyinen, maske takan, silah ve sopa taşıyan yirmili yaşlarının başındaki genç erkeklerden oluşuyor. Yardım tırlarını gasp etmeye ve çalmaya çalışan çeteleri ve haydutları hedef alıyorlar.

Delici Ok grubu, 2006 yılında Hamas ve İslami Cihat'ın askeri kanatlarını da kapsayacak şekilde kurulan Filistin Direniş Grupları Ortak Harekât Odası'na bağlı. Oda, Hamas'ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam Tugayları başta olmak üzere, Filistinli direniş örgütlerinin 12 silahlı kanadını bünyesine kattıktan sonra 2018 yılında yeniden oluşturuldu ve canlandırıldı.

Grubun operasyonları son günlerde varlığını dayatma ve göreceli olarak güvenliği sağlama amacıyla gelişti. Delici Ok’un operasyonlarına ait onlarca video dolaşıma sokuldu ve bunlarda, Gazze Şeridi'nde yakın zamanda silahlanan ailelere mensup kişilerin kurşuna dizilerek infaz edilmesi de dahil olmak üzere hırsız çetelerinin dövüldüğü ve dağıtıldığı görülüyor. Bu uygulama, aşiretlerin, sivil bir yargılama olmaksızın hırsızlık suçlamasıyla öldürülen üyeleri için intikam talep eden açıklamalar yapmasına yol açtı.

Bütün bunlar, İsrail ordusunun tüm Filistin güvenlik güçleri unsurlarını hedef almaya devam ettiği sırada yaşandı. Nitekim yardım tırlarını korumaya çalışırken veya hırsızlara ve haydutlara kurdukları pusular sırasında “Delici Ok” unsurlarını hedef aldı ve bazılarını öldürdü. Delici Ok güçleri ise çalmaya ve hatta fiyatları yükseltmeye çalışan herkesi daha güçlü ve sert bir şekilde cezalandırarak bu saldırılara karşılık verdi. Piyasada sınırlı miktarda bulunan temel gıda maddelerini, yaklaşık 650 gündür devam eden savaştan psikolojik ve mali olarak bitkin düşmüş, ailelerinin ihtiyaçlarını karşılamak isteyen sıradan vatandaşların satın alamayacağı fiyatlarla satın alıp sattıkları için kendilerine doğrudan tehditler yöneltilen bir dizi esnafı, dükkanlarını kapatmaya zorladı.

Bazıları Hamas'ın bittiğini ve İsrail suikastları ile Gazze'nin geniş alanları üzerindeki kontrolü sonucunda iktidardan düşeceğini sanıyor. Ancak hareket her zaman kendini yeniden yapılandırarak, yönetim ve güvenlik kontrolünü dayatarak herkesi şaşırttı.

Hamas ve İsrail arasında önümüzdeki günlerde ateşkese varılmasının yakın olduğu konuşulurken, Delici Ok, kanun kaçağı olarak sınıflandırdığı Yasir Ebu Şebab Grubu gibi silahlı grupları tehdit eden bir bildiri yayınladı. Ayrıca, son haftalarda ortaya çıkan silahlı aileleri tehdit etti. Güvenlik ve kontrolü sağlamak için ateşkes döneminde hırsızları, çeteleri, haydutları ve tekelleşen büyük tüccarları takip etme ve hesap sorma ile tehdit etti.

Yukarıdaki tüm saha verileri göz önüne alındığında, Hamas'ın ateşkes ışığında savaşı kalıcı olarak sona erdirmek, İsrail’in askeri operasyonlarını, liderlerini ve üyelerini hedef almasını durdurmak için nihai çözümü, müzakere etmeyi seçtiği anlaşılıyor. Hamas, İsrail ordusunun geçen mart ayındaki sınırlara kadar geri çekilmesini şart koşuyor. Bu, ordunun güney, doğu ve kuzey sınırları boyunca 700 ila 1.000 metre derinliğe çekilmesi anlamına geliyor. Geri çekilme, Hamas’a 60 gün içinde serbestçe faaliyet gösterip, hareket etmesine ve güvenliği sağlamasına olanak tanıyacak. Böylece, iki yıllık soykırım savaşının ardından Gazze Şeridi'nde hükümet ve askeri olarak varlığını kanıtladıktan sonra, diğer tarafa -ABD tarafından desteklenen İsrail'e- kendi koşullarını dayatmaya çalışacak.

fgthy
İsrail’de askeri araçlar, İsrail ile Gazze arasındaki sınırın yakınında duruyor, 7 Temmuz (Reuters)

Hamas, üyelerinin kararlılığına, yaşamak için en temel ihtiyaçlarını, çocuklarını, mallarını ve işlerini kaybeden Gazze sakinlerinin fedakarlıklarına güveniyor. Ayrıca elinde kazançlı bir kart olan İsrailli rehinelerin veya onlardan geriye kalanların bulunmasına güveniyor. Ancak bir rehine takası gerçekleşirse ve bu kartını kaybederse, İsrail'in 60 gün geçtikten sonra savaşa geri dönmemesini nasıl garantiye alacak? İsrail ve ABD'nin kalıcı bir ateşkes için ön koşul olarak iktidardan vazgeçmesi ve tüm silahlarını teslim etmesi konusundaki ısrarı göz önüne alındığında, yönetiminin devamını nasıl sağlayacak ve savaşta yıkılanları yeniden inşa etme aşamasını nasıl başlatacak?

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.