Bir Suudi önerisi olarak Washington'ın önüne sürülen 'Aramco Nükleer'

Bir Suudi önerisi olarak Washington'ın önüne sürülen "Aramco Nükleer"

Bir Suudi önerisi olarak Washington'ın önüne sürülen 'Aramco Nükleer'
TT

Bir Suudi önerisi olarak Washington'ın önüne sürülen 'Aramco Nükleer'

Bir Suudi önerisi olarak Washington'ın önüne sürülen 'Aramco Nükleer'

İsa Nehari

Suudi Arabistan ile ABD arasındaki kadim ilişkilere ve ABD'nin dünyadaki ilk nükleer üreticisi olarak işgal ettiği konuma rağmen, iki ülke arasındaki nükleer iş birliği, Arap (Basra) Körfezi'ndeki benzersiz güvenlik ve askerî iş birliğine kıyasla hep mütevazı kalmıştır. 

Dört yıl önce Suudi Arabistan ile ABD arasındaki nükleer enerji görüşmeleri, eski ABD Enerji Bakanı Rick Perry ile Suudi Kralı Selman bin Abdülaziz ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman arasındaki görüşmelerin ardından doruğa ulaştı.

O dönemde Reuters haberleri, Riyad'ın iki nükleer enerji istasyonu inşa etmeye başlayıp bunu sonraki on yıllarda yaklaşık 80 milyar dolar değerindeki 16 reaktör inşasına kadar vardırma planlarını doğruladı.

Mart 2019'da Perry, ABD şirketlerinin Suudi Arabistan'a nükleer enerji teknolojisi satmalarına izin veren yedi gizli lisansa onay verdiğini açıkladı. 

Ancak bu çabaların akıbeti, Suudi Arabistan'ın 2008'de "Barış İçin Atom" programı çerçevesinde sivil bir nükleer programı inşa etmek için Washington'la imzaladığı anlaşma bildirisi kadar belirgin olmadı ve bu dosyada kayda değer bir ilerleme kaydedilmedi. 

Aramco Nükleer

Bununla birlikte nükleer enerji alanında ABD ile Suudi Arabistan arasındaki iş birliği, son zamanlarda yeniden ön plana çıktı.

Amerikalı internet sitesi Semaphore, Suudi Arabistan'ın Washington'a "Aramco Nükleer" adı altında sivil bir nükleer program inşa etmek için iki ülke arasında ortak bir proje yürütmeyi teklif ettiğini belirtti.

Buna göre Riyad, atom enerjisi üretme ve ihraç etme konusundaki ekonomik arzularına erişmeyi ve aynı zamanda ABD ile uluslararası toplumun nükleer silahların yayılmasına ilişkin endişelerini ele almayı hedefliyor. 

Habere göre "Biden yönetimi, savunma ve ekonomi düzeyinde iş birliğini güçlendirmenin yanı sıra Suudi Arabistan ile İsrail arasında bir barış anlaşmasına varmak için son aylarda Riyad'la görüşmeler gerçekleştirdi."

Suudi Arabistan, Washington'dan ülkede barışçıl nükleer enerji sanayisinin geliştirilmesi, güvenliğe riayetin artırılması ve yeni silah anlaşmalarının geçirilmesi konusunda kendisini desteklemesini istedi. 

Yine habere göre Riyad, Amerikan özel sektörle ortaklaşa kurulan Aramco şirketini, iki ülke arasındaki nükleer iş birliğinin gelişebileceği ve on yıllar önce iki ülkeye petrol zenginliklerinden faydalanma imkânı vermesinde olduğu gibi bu iş birliğinin de ekonomik getirilerinden iki ülkenin faydalanabileceği bir model olarak sundu. 

Suudi taraf, Suudi Arabistan Krallığı'nın kendi topraklarındaki uranyumu zenginleştirebilmesi şartıyla Amerikan şirketlerine ve kuruluşlarına Suudi Arabistan'daki nükleer enerji projelerinin geliştirilmesi ve denetlemesinde bir rol verecek olan Arap-Amerikan Nükleer Enerji Şirketi kurma ihtimalinden bahsetti. 

Riyad, Semaphore sitesinde yer alan haberi resmî olarak teyit etmedi. 

Suudi Arabistan'ın hedefleri

Suudi Arabistan dünyanın en büyük ikinci petrol rezervine sahip ülke olmakla birlikte uzun bir süredir nükleer enerjiye ilgi gösteriyor ve ülkenin elektrik ve tuzdan arındırılmış su üretmek ve tükenen hidrokarbon kaynaklarına bağımlılığı azaltmak için artan enerji ihtiyaçlarını karşılamada nükleer enerjinin gerekli olduğunu düşünüyor. 

Son 10 yıl boyunca Suudi Arabistan, aralarında Arjantin, Çin, Fransa, Macaristan, Kazakistan, Rusya, Güney Kore ve ABD'nin bulunduğu ülkelerle çeşitli düzeylerde ve türlerde ikili sivil nükleer anlaşmalar gerçekleştirdi. 

Suudi Arabistan, nükleer programını geliştirmek, hassas atomik ekipman ve malzemelerin taşınmasına izin vermek ve Amerikan şirketlerine hızlı büyüyen Suudi pazarına girme fırsatı tanımak için Washington'la bir sözleşme imzalamaya çalıştı.

Gelgelelim Amerikan tarafının, imzalayan ülkelerin kendi toprakları içindeki reaktörleri için nükleer yakıt üretmesini yasaklayan 123 Barışçıl İş Birliği Anlaşması'nın imzalanması konusundaki ısrarı nedeniyle müzakereler sekteye uğradı.

Washington, askerî amaçlara dönüştürülmesini engellemek amacıyla 123 Anlaşması'nı imzalayan ülkelerin yakıtı yabancı kaynaklardan ithal etmesini istiyor.  

Suudi Arabistan ise nükleer programının ve dünya rezervinin yüzde 7'sini oluşturan devasa uranyum rezervleri tarafından yönlendirilen ekonomik hedeflerinin barışçıl olduğunun altını çiziyor ve nükleer yakıt pazarında bir lider rolü oynamak, hatta ABD'ye ihracatçı olmak istiyor. 

Suudi Arabistan Enerji Bakanı Prens Abdülaziz bin Selman, bu yılın başlarında "Suudi Arabistan Krallığı'nın, uluslararası yükümlülüklere ve şeffaflık kriterlerine uygun olarak ve isteyen ortaklarla ortak projeler de dahil olmak üzere ulusal uranyum kaynaklarından istifade etmeye kararlı olduğunu" açıkladı.  

Washington'ın rakipleri

Suudi Arabistan'ın nükleer enerjiye yönelmesi, Amerika tarafından tereddütle karşılanırken Wall Street Journal gazetesi, Krallığın nükleer programını Çin'in yardımıyla geliştirdiğini ve ülkenin kuzeybatısındaki el-Ula şehrinde uranyum çıkarmak için bir tesis inşaatı başlattığını belirtti.  

Gazete, 2020 tarihli bir haberinde yeni tesisin kimlikleri belirlenemeyen iki Çinli kuruluşun yardımıyla kurulduğunu, tesise ilişkin ve faaliyete başlayıp başlamadığına dair bundan başka bilginin olmadığını bildirdi. Nükleer silahların yayılmasını önleme uzmanları ise "konumun, Suudi Arabistan'ın taraf sayıldığı uluslararası anlaşmalara aykırı olmadığını" söyledi. 

Suudi Arabistan Enerji Bakanlığı, coğrafi konuma ilişkin bilgileri kesin bir şekilde reddetti ve yaptığı bir açıklamada detay vermeden, "Krallık, belirli bölgelerde uranyum keşfetmek için Çinlilerle anlaştı. Suudi nükleer programı, nükleer enerji ve onun barışçıl kullanımıyla ilgili tüm uluslararası çerçevelere ve yasalara tamamen uygundur" dedi. 

Geçen yıl Riyad ile Washington arasındaki ilişkilerin gerildiği bir zamanda başta Veliaht Prens Muhammed bin Selman olmak üzere Suudi yetkililer, muhtemelen Washington ile Pekin arasındaki stratejik rekabete işaret ederek, Washington'ın Suudi Arabistan'daki yatırım fırsatlarını kaçırmasının doğuda ABD'nin karşı koymaya çalıştığı taraflar için yalnızca bir mutluluk kaynağı olacağını ima etti. 

Suudi Arabistan-ABD ilişkilerindeki bir durgunluğun ardından sular normale dönmüş görünürken ABD'li yetkililer, iki ülke arasındaki iletişimi güçlendiren ziyaretler için Riyad'a ve Cidde'ye akın ediyor. 

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken cuma günü, önümüzdeki hafta Suudi Arabistan'ı ziyaret edeceğini, orada Körfez İşbirliği Konseyi'nin bakanlar düzeyindeki toplantısına katılacağını ve uluslararası koalisyonun IŞİD'i yenilgiye uğratma hedefine matuf olarak bakanlar düzeyinde gerçekleştireceği toplantısına mevkidaşı Prens Faysal bin Ferhan ile birlikte başkanlık edeceğini açıkladı.  

Blinken bu ziyareti, Pekin'in 7 yıl süren bir husumetin ardından iki ülke arasındaki ilişkilerin yeniden tesis edilmesiyle sonuçlanan Suudi Arabistan-İran görüşmelerine ev sahipliği yapmasından aylar sonra gündeme geldi.

Eski ABD'li yetkililer, Çin'in rolünü Ortadoğu'da daha büyük bir rol oynamaya yönelik artan arzusunun bir işareti olarak görüyor. 

Semaphore internet sitesine göre Çin'in ve aynı şekilde Rusya'nın rekabeti, Riyad ile Washington arasındaki nükleer iş birliğini daha da karmaşık hale getiriyor.

Zira Riyad, ABD taleplerine karşılık vermediği takdirde Pekin veya Moskova'nın yardımına başvurabileceğini düşünüyor. 

Ayrıca, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü konuyu, "Biz diplomatik görüşmeleri tartışmıyoruz ve bizzat bu konuyla ilgili haberlerin çoğunun yanlış ve abartılı olduğunu görüyoruz" ifadeleriyle yorumladı. 

Biden yönetiminin tutumu

Semaphore'un haberinde Biden yönetiminin Suudi Arabistan'ın önerisini ciddiye alıp almayacağının belirli olmadığına, ancak bir hatırlatma olarak ABD'nin Ortadoğu'da nükleer silahlanma yarışını önlemeye çalıştığı bir zamanda zor bir seçimle karşı karşıya kaldığına işaret edildi. 

Haber, 2015 yılında eski ABD Başkanı Barack Obama'nın İran'la imzaladığı nükleer anlaşmaya dikkat çekerek bu anlaşmanın Tahran'ı, Birleşmiş Milletler'in desteğiyle kapsamlı bir dahili uranyum zenginleştirme altyapısıyla bırakacağı vurgulandıktan sonra üst düzey ABD'li yetkililerin İran'ın nükleer programını etkisiz hale getirmek için güç kullanımını ihtimal dışı görmemekle birlikte bu anlaşmayı canlandırmaya kararlı oldukları belirtildi. 

Amerikalı internet sitesi Suudi Veliaht Prens'in, ülkesini azılı rakibinden daha az yetenekli bırakan herhangi bir seçeneği kabul etmesinin muhtemel olmadığına dikkat çekerek 2018 yılındaki şu açıklamasını hatırlattı:

Suudi Arabistan, nükleer bir bombaya sahip olmak istemiyor. Ancak İran'ın nükleer bir bomba geliştirmesi halinde aynısını yapacaktır.

Nükleer reaktör teknolojisi, ABD'nin tekelinde değil. Nitekim ABD Demokrasileri Savunma Vakfı'nın geçen nisan ayında yayınladığı bir araştırmaya göre Çin ve Rusya gibi ülkeler, ABD'nin 123 Anlaşması ile yaptığı gibi nükleer silahların yayılmasını önleme yükümlülükleri dayatmaksızın, çeşitli sivil nükleer ürünler ve hizmetler sağlayabilir.

Bununla birlikte Rusya, Çin veya başka herhangi bir taraf, Suudi Arabistan'a zenginleştirme ve yeniden işleme teknolojisi sağlarsa ABD bu gelişmelere Nükleer Madde Tedarikçileri Grubu (NSG) aracılığıyla karşı koyabilir.

NSG, ihracatı kontrol etmek için tasarlanmış ve bağlayıcı olmayan bir sistemdir ve üyelere nükleer silahlanmayı önleme standartlarına uymayı şart koşar.

Bu standartlara, bu tür teknoloji transferleri için getirilen ek protokol de dahil. Bilindiği üzere bu protokol, Atom Enerjisi Kurumu'na bilgi edinme ve ülkelerdeki ilgili bölgelere girme için geniş haklar tanıyor ve Ajans'ın ülkelerin nükleer programları, planları, nükleer malzeme stokları ve nükleer ticaretleri hakkında daha yeterli bir şekilde bilgi edinmesine imkân sağlıyor.  

 

Independent Arabia



Hadramut, Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi ve Suudi Arabistan'ın tutumlarını nasıl karşıladı?

 Suudi Arabistan'ın Mukalla Limanı’na düzenlediği hava saldırılarının ardından imha edilen askeri araçlar (AFP)
Suudi Arabistan'ın Mukalla Limanı’na düzenlediği hava saldırılarının ardından imha edilen askeri araçlar (AFP)
TT

Hadramut, Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi ve Suudi Arabistan'ın tutumlarını nasıl karşıladı?

 Suudi Arabistan'ın Mukalla Limanı’na düzenlediği hava saldırılarının ardından imha edilen askeri araçlar (AFP)
Suudi Arabistan'ın Mukalla Limanı’na düzenlediği hava saldırılarının ardından imha edilen askeri araçlar (AFP)

Tevfik Şanvah

Geçtiğimiz ay boyunca Hadramut şehri halkı, devam eden askeri gelişmelerin kanlı bir çatışmaya yol açacağı ve her daim barış ve huzura olan eğilimiyle bilinen şehirlerini vahim sonuçlar doğuracak bir çatışmaya sürükleyeceği endişesi, korkusu ve beklentisiyle boğuştu. Ardından, salı günü Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi'nin kararları ve bundan önce, Suudi Arabistan liderliğindeki Koalisyon’un savaş uçaklarının Mukalla Limanı’nda Güney Geçiş Konseyi’ne gönderilen silah sevkiyatlarını hedef alan sınırlı bir askeri operasyonu, mevcut durumu umut edilen yöne çevirdi. Bunların gerilimi artırma faaliyetlerini durdurması, sükuneti sağlaması ve Güney Geçiş Konseyi’nin bir oldubitti dayatmaya yönelik tek taraflı icraatlarını önlemesi umuluyor. Ayrıca Geçiş Konseyi’ne bağlı güçlerin meşru hükümet ve Riyad'ın ele geçirdikleri bölgelerden çekilme ve “aklın sesine kulak verme” çağrısına uymaları da bekleniyor. Bu çağrı Yemen ve Suudi Arabistan'ın bunun “kabul edilemez bir isyan” olduğu yönündeki görüşüne dayanıyor.

Hadramut halkı, bilhassa meşru hükümetin Suudi Arabistan’ın açık tutumuna dayanan ve Hadramut ile komşu şehir Mehra’nın istikrarına yönelik kesin desteğini vurgulayan tepkisiyle birlikte, bu önlemlerin stratejik öneme sahip şehirlerine yeniden sükuneti getirmesini ve şehirlerini yönetmelerini sağlamasını umuyor.

Gerilimin durdurulması yönündeki yerel beklenti ve umut

Alimi'nin kararları arasında BAE ile ortak savunma anlaşmasının iptal edilmesi, kendisine bağlı güçlerin ve personelin 24 saat içinde Yemen'den çekilmesi kararı da yer alıyordu. Ayrıca, meşru hükümete bağlı “Vatan Kalkanı Kuvvetleri”ne harekete geçme, Hadramut ve Mehra (doğu Yemen) şehirlerindeki tüm askeri kampların kontrolünü teslim alma direktifi verdi. Gerektiğinde uzatılabilecek 90 günlük bir olağanüstü hal ilan etti. Tüm limanlara ve sınır kapılarına 72 saatlik hava, deniz ve kara ablukası uygulanması emrini verdi.

Güney Geçiş Konseyi'nin bu ayın başlarındaki eylemlerine yönelik toplumsal muhalefete dayanarak, Hadramut halkı bu önlemlerin silahlı tırmandırmayı durduracağı, sükuneti sağlayacağı, şehrin sakinlerinin Suudi Arabistan'ın himayesinde meşru hükümetle varılan uzlaşı formlarına göre kendi iç işlerini yönetmelerini sağlayacağı umuduyla memnuniyetle karşıladı. Kendi iç işlerini yönetme birçok yerel oluşumun ve genel kamuoyunun yıllardır talep ettiği bir husus.

Güney Geçiş Konseyi'ne karşı olan Hadramut Kabileleri İttifakı'nın sözcüsü Sabri bin Mehaşen, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, Hadramut halkının, Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı'nın aldığı kararları memnuniyetle karşıladığını, çünkü bu kararların, Güney Geçiş Konseyi'nin bir ay önce kontrolü ele geçirmesinden bu yana bu barışçıl şehrin sakinlerinin uğradığı ciddi zararı hafiflettiğini söyledi.

Meşru hükümet ve Suudi Arabistan tarafından alınan önlemleri “sivil barış ve doğu bölgesinde ve genel olarak Yemen'de güvenlik ve kalkınmayı güçlendirme çabaları için bir zafer” olarak değerlendirdi.

Halk ve resmi destek

Meşru hükümetin kararlarından duyulan memnuniyet, meşru hükümetin ve Suudi Arabistan'ın taleplerinin karşılık bularak tansiyonun düşmesini ve anlaşmazlığın çözülmesini bekleyen halkla sınırlı kalmadı. Bunu, Hadramut'un Yemen ve komşuları için jeostratejik önemini kavrayan güçlü bir Suudi duruşuyla pekiştirilen resmi destek izledi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Hadramut şehrindeki yerel yönetim, tüm idari, siyasi, askeri, güvenlik, kabilesel ve sosyal bileşenleriyle, bugün Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı'nın aldığı kararları memnuniyetle karşıladı. “Bu kararların, Konsey’in ülkenin egemenliğini ve toprak bütünlüğünü koruma konusundaki anayasal ve ulusal sorumluluklarına dayandığını” belirtti. Buna dayanarak, Hadramut yerel yönetimi, Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı'nın, Silahlı Kuvvetler Başkomutanı'nın, BAE ile ortak savunma anlaşmasını iptal etme ve tüm güçlerinden Yemen topraklarından çekilmesini isteme kararına tam destek verdiğini vurguladı. “Ulusal egemenliği güçlendiren ve vatanın güvenliğini ve istikrarını korumaya katkıda bulunan bu kararında, siyasi liderliği desteklediğinin” altını çizdi.

Suudi Arabistan arabuluculuğuyla krizin başlangıcında üzerinde anlaşmaya varılan çözüm önerisi kapsamında beklenen askeri çözümlerle ilgili olarak, Hadramut Valisi Salim el-Hanbaşi başkanlığındaki yerel yönetim, “vatandaşların çıkarlarına hizmet edecek ve daha fazla kan dökülmesini önleyecek şekilde askeri sorumlulukların sorunsuz ve güvenli bir şekilde devredilmesini, askeri kampların ve hayati öneme sahip mevkilerin teslim edilmesini sağlamak için Vatan Kalkanı Kuvvetleri ile koordinasyon ve iş birliğine tamamen hazır olduklarını” yineledi.

Çözüm önerisi, Güney Geçiş Konseyi'nin Hadramut şehrine güneyli güçlerin konuşlandırılmasıyla ilgili olarak tekrar tekrar kullandığı bahaneleri ortadan kaldırıyor; zira yeni kurulan Vatan Kalkanı Kuvvetleri, meşru hükümete sadık ve çoğunlukla güney şehirlerinin evlatlarından oluşan bir askeri birlik.

Daha fazla kan dökülmesini önlemek ve iç çatışmayı engellemek için Vali, “Hadramut'un tüm onurlu vatandaşlarını, silahlı kuvvetleri ve güvenlik güçlerini meşru liderliğin etrafında toplanmaya ve bu egemen kararları uygulamak için birleşik bir ekip olarak çalışmaya, böylece Hadramut ve anavatanın güvenliğini korumaya” çağırdı. Ayrıca, “Suudi Arabistan tarafından temsil edilen Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu liderliğine, samimi ve kardeşçe tutumları, Yemen'in güvenliği ve istikrarını destekleme yönündeki sürekli çabaları, devletin yeniden kurulması ve tüm zorluklarla mücadele sürecindeki değerli himayeleri için” minnettarlığını dile getirdi.

Diyaloğu önceliklendirme ve sert çatışmalardan sakınma, meşru hükümet içinde genişleme, nüfuz temelli parçalanma ve bölünmeyle devletin temel yapısını tehdit eden ayrışmayı derinleştirmekten kaçınma yaklaşımını sürdüren Yemen hükümeti, Güney Geçiş Konseyi'nin Hadramut ve Mehra şehirlerinden derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi çağrısını yineledi. Hükümet ayrıca, Konsey’den mevzilerini ve askeri kamplarını Vatan Kalkanı Güçleri’ne ve şehirlerdeki yerel makamlara devretmesini, geçiş aşaması için üzerinde anlaşmaya varılan çerçeveye uymasını ve vatandaşların güvenliğini tehdit eden ve gerilimi azaltma çabalarını baltalayan tüm askeri veya gerilimi artırıcı eylemlere son vermesini istedi. Hükümet, “bu kritik aşamada iç cepheyi parçalamanın ve ulusal çabaları başka yöne çekmenin doğrudan terörist Husi milislerine hizmet ettiğini, darbelerinin ömrünü uzattığını, bu nedenle ulusal birliğin bugün ertelenemez bir askeri ve siyasi zorunluluk olduğunu” vurguladı.

Hadramut şehrinden Salim bin Brik başkanlığındaki hükümet, “Güney Geçiş Konseyi'nin tek taraflı askeri eylemlerinin ve resmi çerçeveler dışında silah ve güçlerin devreye sokulmasının, tehlikeli bir güvenlik ihlali, geçiş aşamasının ilkelerinin ve gerilimi azaltma çabalarının açık bir ihlali, vatandaşların güvenliğine ve devletin birliğine doğrudan tehdit ve ekonomik reformlara ciddi bir engel teşkil ettiğini” vurguladı.

Temsilciler Meclisi, Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi ve Başkanı’nın olağanüstü hal ilanı da dahil olmak üzere aldığı önlemleri ve kararları, “devleti korumayı, güvenlik ve istikrarı sağlamayı amaçlayan yasal önlemler” olarak değerlendirerek “tam destek” verdiğini açıkladı.

Güney Geçiş Konseyi'ne bağlı güçler, Hadramut Vadisi ve Mehra şehrindeki bölgelerin kontrolünü ele geçirdi. Bunun ardından Konsey, uluslararası alanda tanınan Yemen hükümetindeki bakanlara, eylemlerine destek vermeleri için baskı yaptı; bu da yerel, bölgesel ve uluslararası düzeyde geniş çaplı bir tepkiyle karşılandı.

Suudi Arabistan’ın vurgusu

Hem yerel hem de bölgesel düzeyde bu gelişmelerin önemi, Hadramut şehrinin tarihi ve ekonomik önemi, krizin başlangıcında komşu ülkedeki gerilimi kontrol altına almak için hemen harekete geçmenin önemini yansıtan bir ziyaretle, güvenlik ve askeri ekip gönderen Suudi Arabistan sınırındaki hassas konumu sebebiyle, Suudi Arabistan Kabinesi, Kral Selman bin Abdulaziz başkanlığındaki toplantısında, Suudi Arabistan'ın ulusal güvenliğine yönelik herhangi bir ihlal veya tehditle mücadele etmek için gerekli adımları ve önlemleri almaktan çekinmeyeceğini yineledi. İki ülkenin birbirine bağlı kaderleri göz önüne alındığında, Kabine ayrıca Yemen'in güvenliğine, istikrarına ve egemenliğine olan bağlılığını ve Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi Başkanı ve hükümetine tam desteğini vurguladı.

Diyaloğun önemini ve askeri eylemden kaçınmayı açıkça vurgulayan açıklamada, Suudi Arabistan'ın tutumu şu şekilde ifade edildi: “Krallık, aklın galip geleceğine, kardeşlik, iyi komşuluk ilkelerinin ve Körfez İşbirliği Konseyi devletlerini birbirine bağlayan yakın ilişkilerin yanı sıra Yemen'in çıkarlarının da korunacağına, BAE'nin Yemen Cumhuriyeti'nin BAE güçlerinin çekilmesi talebine 24 saat içinde uyacağına, Güney Geçiş Konseyi'ne ve Yemen içindeki diğer tüm taraflara askeri ve mali desteği keseceğine, BAE'nin, Suudi Arabistan'ın güçlendirmek istediği iki ülke arasındaki ikili ilişkileri korumak ve bölge ülkelerinin refahını, kalkınmasını ve istikrarını artıracak her şey için birlikte çalışmak üzere gerekli adımları atacağına dair umudunu dile getirmektedir.”

Meşru hükümet ve destekçisi Riyad ile artan gerilimin gölgesinde, Güney Geçiş Konseyi, cuma günü yayınlanan kısa bir açıklamayla, operasyonlarını “halkın taleplerine yanıt olarak” gerekçelendirdi ve terörizmle mücadele etmeyi, Husi ikmal hatlarını kesmeyi ve güney vatandaşlarının kaynaklarını korumayı amaçladığını belirtti. Konsey Başkanı Riyad ile koordinasyona açık olduğunu teyit etti ama “güney halkının iradesinin müzakere edilemez olduğunu” vurguladı. Aynı askeri mantıkla muamele görme işaretleri karşısında, güçlerinin hedef alınmasının “ortaklığa hizmet etmeyeceği” konusunda uyardı.

Güney Geçiş Konseyi, BAE'nin desteğiyle Güney Yemen “devletini yeniden kurma” projesini benimseyen bir Yemenli siyasi oluşum. Başkanlık organı, liderleri ile eski Yemen Cumhurbaşkanı Abdurabbu Mansur Hadi arasında yaşanan sert anlaşmazlıkların ardından 11 Mayıs 2017'de kuruldu. Üyeleri arasında ülkenin güneyinden, coğrafi olarak geçmişte “Yemen Halk Demokratik Cumhuriyeti” olarak bilinen bölgeyi temsil eden birçok isim yer alıyor. Başında da daha sonra Husi karşıtı bir koalisyon olan Yemen Cumhurbaşkanlığı Liderlik Konseyi'ne üye olarak atanan Ayderus ez-Zübeydi bulunuyor.


Abdullah bin Zayid ve Marco Rubio, Yemen'deki gelişmeleri ve Gazze'deki durumu görüştüler

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid Al Nahyan ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (WAM)
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid Al Nahyan ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (WAM)
TT

Abdullah bin Zayid ve Marco Rubio, Yemen'deki gelişmeleri ve Gazze'deki durumu görüştüler

Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid Al Nahyan ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (WAM)
Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid Al Nahyan ve ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio (WAM)

Birleşik Arap Emirlikleri Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Abdullah bin Zayid Al Nahyan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile yaptığı telefon görüşmesinde iki ülke arasındaki stratejik ilişkileri ve bölgesel gelişmeleri ele aldı.

Şarku’l Avsat’ın WAM’dan aktardığına göre iki taraf Gazze Şeridi'ndeki durum ve Yemen'deki son gelişmeler de dahil olmak üzere karşılıklı ilgi alanlarına giren bir dizi konuyu görüştü.

Görüşme sırasında Şeyh Abdullah bin Zayid, BAE'nin bölgede kalıcı bir barış inşa etme ve halkın çıkarlarına hizmet edecek şekilde güvenlik ve istikrarı pekiştirme çabalarını desteklemek için Amerika Birleşik Devletleri ve ortaklarıyla birlikte çalışma taahhüdünü teyit etti.


Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu: Yemen’deki gerilim BAE’nin verdiği sözlerle örtüşmüyor

Kral Selman bin Abdülaziz, Riyad’da Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık ederken (SPA)
Kral Selman bin Abdülaziz, Riyad’da Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık ederken (SPA)
TT

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu: Yemen’deki gerilim BAE’nin verdiği sözlerle örtüşmüyor

Kral Selman bin Abdülaziz, Riyad’da Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık ederken (SPA)
Kral Selman bin Abdülaziz, Riyad’da Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık ederken (SPA)

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu, salı günü yaptığı açıklamada, Yemen’de yaşanan tırmanışın Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) Suudi Arabistan’a verdiği taahhütlerle bağdaşmadığını bildirdi. Kurul, Krallığın ulusal güvenliğine yönelik herhangi bir ihlal ya da tehdide karşı gerekli tüm adım ve tedbirleri almaktan çekinmeyeceğini yineledi.

Açıklamada, Suudi Arabistan’ın Yemen’in güvenliği, istikrarı ve egemenliğine olan bağlılığının sürdüğü, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi ve hükümetine tam destek verildiği vurgulandı. Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği gerilimi düşürme çabalarının, Yemen’de Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’nun kuruluş esaslarıyla örtüşmeyen ve Yemen’in güvenlik ile istikrarına hizmet etmeyen gerekçesiz bir tırmanışla karşılık bulmasından üzüntü duyulduğunu ifade etti. Açıklamada, söz konusu tırmanışın BAE’den alınan tüm taahhütlerle de uyumlu olmadığı kaydedildi.

uj6k
Kral Selman bin Abdülaziz, Riyad’da Bakanlar Kurulu toplantısına başkanlık ederken (SPA)

Kurul, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasındaki kardeşlik bağları, iyi komşuluk ilkeleri ve Yemen’in çıkarları doğrultusunda sağduyunun hâkim olmasını temenni etti. Bu çerçevede, Yemen Cumhuriyeti’nin talebi doğrultusunda BAE güçlerinin 24 saat içinde Yemen’den çekilmesi, Güney Geçiş Konseyi ile Yemen içindeki herhangi bir tarafa yönelik her türlü askeri ve mali desteğin durdurulması çağrısında bulunuldu. Açıklamada ayrıca, Suudi Arabistan’ın güçlendirilmesini önemsediği ikili ilişkilerin korunması ve bölgenin refahı, istikrarı ve kalkınmasına katkı sağlayacak ortak çalışmalara devam edilmesi için BAE’nin gerekli adımları atmasının beklendiği belirtildi.

Bu değerlendirmeler, Kral Selman bin Abdülaziz başkanlığında Riyad’da yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında, bölgesel gelişmelerin ele alınması sırasında yapıldı. Kurul, Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı’nın talebi üzerine Hadramut ve Mahra vilayetlerinde sivillerin korunması ve gerilimin düşürülmesi amacıyla faaliyet yürüten Yemen’de Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’nun rolünü takdir etti; bunun güvenlik ve istikrarın sağlanmasına ve çatışmanın yayılmasının önlenmesine katkı sunduğunu vurguladı.

u6ı
Kral Selman bin Abdülaziz başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısından bir kare (SPA)

Bakanlar Kurulu ayrıca, Suudi Arabistan’ın Somali Federal Cumhuriyeti’nin egemenliği, toprak bütünlüğü ve birliğine verdiği desteği yineledi. İsrail makamları ile “Somaliland” olarak adlandırılan bölge arasında karşılıklı tanıma yönündeki girişimlerin, uluslararası hukuka aykırı ve tek taraflı ayrılıkçı adımları pekiştirdiği gerekçesiyle reddedildiği ifade edildi.

Toplantının açılışında Kral Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’den aldığı ve iki ülke arasındaki ikili ilişkilere dair mesajın içeriği hakkında Bakanlar Kurulu’nu bilgilendirdi. Kurul ayrıca, son günlerde Suudi Arabistan’ın kardeş ve dost ülkelerle ilişkilerini güçlendirmeye yönelik çalışmaları ile ikili ve çok taraflı koordinasyon çabalarını gözden geçirdi.

Bakanlar Kurulu, Suudi Arabistan-Umman Koordinasyon Konseyi’nin üçüncü toplantısının sonuçlarını memnuniyetle karşıladı; ekonomi, ticaret, sanayi, enerji ve yatırım başta olmak üzere birçok alanda kaydedilen ilerlemeye dikkat çekti.

Kurul, Suudi Arabistan’ın insani ve kalkınma alanındaki öncü rolünü sürdürdüğünü belirterek, sağlık, eğitim, barınma ve gıda alanlarında dünyanın farklı bölgelerindeki ihtiyaç sahiplerine ve afetzedelere yönelik yardımların devam ettiğini vurguladı.

Yerel gündemde ise, “Vizyon 2030” hedefleri doğrultusunda ülke genelinde kalkınmanın güçlendirilmesi, kamu hizmetlerinin kalitesinin artırılması ve yaşam standartlarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar ele alındı. Riyad’daki çevre ve ana arter yolların geliştirilmesine yönelik üçüncü etap projelerin hayata geçirilmesinin, başkentin ulaşım altyapısını güçlendirmeyi ve Ortadoğu’da sürdürülebilir ulaşım ile lojistik hizmetlerde önemli bir merkez haline getirmeyi amaçladığı belirtildi.

Bakanlar Kurulu, gündemindeki çeşitli konuları görüşerek; Suudi Arabistan ile Pakistan arasında enerji alanında iş birliği, Ortadoğu Yeşil Girişimi Sekretaryası ile merkez anlaşması, Macaristan, Filistin, Irak ve Tacikistan ile çeşitli alanlarda iş birliği mutabakatlarına onay verdi. Ayrıca, uluslararası sivil havacılığa ilişkin Pekin Sözleşmesi’ne katılım, Sırbistan ile hava ulaştırma anlaşması ve uzayın barışçıl kullanımı konusunda Birleşmiş Milletler ile iş birliği gibi kararlar alındı.

Toplantının sonunda, bazı kurumsal düzenlemeler, özel ekonomik bölgelere ilişkin yönetmelikler, kesin hesapların onaylanması ve çeşitli üst düzey kamu görevlerine terfiler de karara bağlandı.