Orta Asya'nın beş ülkesi (Özbekistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Kazakistan) giderek artan bir ilgi, bölgesel ve uluslararası rekabetin odak noktası haline geliyor. Bu, konumları, jeostratejik önemi ve bu ülkelerin sahip olduğu doğal kaynaklar nedeniyledir ve kaynakları bu ülkeleri, büyük kalkınma sıçramaları için uygun hale getirir.
Orta Asya denizlere kıyısı olmayan bir bölge olmasına rağmen, İngiliz coğrafyacı Halford John Mackinder'e göre ‘Dünyanın kalbidir’. Mackinder, "Dünyanın kalbini kontrol eden, dünyayı kontrol eder" diyerek, Orta Asya'nın jeostratejik önemini vurgulamıştır.
Eski ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Zbigniew Brzezinski, Büyük Satranç Tahtası (The Grand Chessboard) isimli kitabında "Avrasya, küresel egemenlik mücadelesinin devam ettiği satranç tahtasıdır" diye yazmıştı.
Körfez Araştırmaları Merkezi Başkanı Dr. Abdulaziz bin Sakr, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, Körfez ülkelerinin Orta Asya’ya olan ilgisinin ‘orada devam eden bölgesel ve uluslararası rekabete bir tepki olarak değil, daha ziyade güçlü ilişkiler ve ortaklıklar gerektiren gerçekçi ve stratejik değerlendirmeler sonucu olduğunu’ söyledi. Sakr, “Suudi Arabistan, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri ve genel olarak Arap ülkeleri ile Orta Asya’daki ülkeler arasında güçlü ilişkiler ve stratejik ortaklıklar gerektiriyor. Orta Asya cumhuriyetleri ile İslam fetihlerinin başlangıcından itibaren ve hicri birinci yüzyılda Arap Yarımadası'na ve Arap Yarımadası'ndan karşı göçlerin başlaması ile bölgelerdeki kabileler ve gruplar arasında kültürel yakınlaşma ve kaynaşmadan doğan kadim tarihi bağlarımız var” dedi.
Sakr ayrıca, “Bu bölge, Hicri birinci asırdan beri İslami ilimlerin yayılmasında büyük rol oynayan en ünlü fıkıh, tefsir, hadis ve din bilimleri uzmanlarını yetiştirmiştir. Bu sayede, entelektüel ve kültürel özdeşliğe varan ortak bağlar kurulmuştur. Hatta bu bağlar, İslam inancının temelini oluşturmuştur” değerlendirmesinde bulundu.
Dr. Abdulaziz bin Sakr, Körfez ülkeleri ve genel olarak Arap ülkelerinin Orta Asya'yı, Arap varlığının yokluğu veya zayıflığında dolduracak başkalarına bırakmaması gerektiğini, ancak ekonomik ve kültürel ortaklıkları etkinleştirmenin gerekli olduğunu belirtti.
Kahire Üniversitesi Ekonomi ve Siyaset Bilimleri Fakültesi'nde Uluslararası İlişkiler Doçenti Dr. Nurhan Şeyh, Kazakistan ve Türkmenistan'ın yaklaşık yarısını oluşturan Hazar Denizi'nin, Arap Körfezi bölgesinden sonra dünyanın ikinci büyük petrol rezervine sahip olduğunu vurguladı.
Dr. Nurhan Şeyh, Körfez Araştırmaları Merkezi'nde yayınlanan bir makalesinde şu ifadeleri kullandı: "Bu, bölge üzerindeki uluslararası ve bölgesel rekabeti açıklıyor. Bir yandan Moskova, Orta Asya bölgesini Rusya'nın doğal yaşam alanı olarak görüyor (...) 2000 yılında Başkan Vladimir Putin'in iktidara gelmesinden beri Rusya, bölgeye güçlü bir şekilde geri döndü ve siyasi bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne saygı göstererek yakın ilişkiler kurmaya özen gösterdi.”
Dr. Nurhan Şeyh, ABD ve onun bölgesel müttefiklerinden özellikle Türkiye ve İsrail'in yoğun rekabetine rağmen, ‘karşılıklı çıkarlar ve bu ülkelerle yakın bağları çerçevesinde Rusya'nın etkisinin hala güçlü olduğunu’ belirtti.
Dr. Şeyh’e göre başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere Körfez ülkeleri, iki taraf arasındaki tarihi ilişkiler ve bölgenin, Körfez bölgesinin doğal bir uzantısı olması nedeniyle Orta Asya ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmek isteyen ilk ülkeler arasında yer aldı. Orta Asya ve Araplar, yüzyıllar boyunca büyük bir İslam imparatorluğunun parçası oldu.
Şeyh, “Orta Asya bölgesindeki Körfez hareketinin en önemli önceliği, enerji alanında işbirliği ve koordinasyon olmalıdır. Körfez ülkeleri, iki bölgenin ekonomik temellerinin benzerliği nedeniyle Orta Asya'nın petrol ve gaz üreten ülkelerini, küresel enerji piyasasında rakipleri olarak değil, müttefikleri olarak görmelidir” değerlendirmesinde bulundu.
Daha önce Kral Hüseyin bin Talal ve Kral Abdulaziz üniversitelerinde siyaset bilimi profesörü olarak görev yapan Dr. Ahmed el-Bursan ise Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ile Orta Asya ülkeleri arasındaki işbirliğinin, ‘teröre karşı direnme ve ılımlı yayılma konusunda bölgesel ve iç istikrarı sağlamak için İslam cumhuriyetlerinde İran ve Türkiye ile dengeye yol açan bölgesel bir konsensus sağlayabileceğini ifade etti.
Bursan ayrıca “Bu ülkelerin liderlerinin yatırım ve ticari ilişkiler konusunda sık sık ziyaretlerini görüyoruz. Turizm ve bilimsel misyonların teşvik edilmesi, siyasi ve stratejik iş birliğini tamamlayacaktır. Bu iş birliği ayrıca Suudi Arabistan'ın Orta Asya İslam halkları nezdindeki dini konumu tarafından da güçlendirilmektedir” şeklinde konuştu.
Kral Abdulaziz Üniversitesi Ekonomi Danışmanı Dr. Muhammed el-Benna, ekonomik yaklaşımın, Orta Asya ülkeleri ile Körfez işbirliği stratejisinin en önemli unsuru olduğunu belirtti. Benna, “Eğitimin tüm aşamalarını geliştirme alanında iş birliği yaparak, üniversite eğitimi ve ortak araştırma merkezlerinin geliştirilmesi üzerine odaklanılmalı. Ayrıca, yenilikçi araştırmalar için gerekli finansman sağlayarak, üniversitelerin ve araştırma merkezlerinin iş sektörleriyle ilişkilendirilmesi ve üniversite çevresinde teknoloji odaklı topluluklar oluşturarak, en son yenilikler temel alınmalı ve bunları bir bütün olarak ulusal ekonomiye entegre etmeyi amaçlamalıdır” dedi.
Dr. Benna, eğitim ve bilimsel araştırmanın gelişimine katkıda bulunmakla görevli bilimsel ve teknik iş birliği için akademik ortaklıklar kurulması önerisinde bulundu. Bu ortaklıkların, eğitim, bilimsel araştırma, üniversiteleri ve araştırma merkezlerini, çevre bölgelerdeki ekonomik ve endüstriyel faaliyetlerle bağlama ve bu projelerin finansmanı için risk sermayesi kuruluşları oluşturma konusunda yardımcı olacağını belirtti.