Rabıta Genel Sekreteri Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a konuştu: Nefreti körükleyenler ‘geri kalmış anayasalardır’

Rabıta Genel Sekreteri, ifade özgürlüğünün ilke ve değerlerle çerçevelenmesi gerektiğini söyledi.

Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
TT

Rabıta Genel Sekreteri Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a konuştu: Nefreti körükleyenler ‘geri kalmış anayasalardır’

Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)

İsveç ve Danimarka'da Kur'an-ı Kerim yakma olayları, güvenlik kaosu başta olmak üzere olumsuz etkilere neden olan gayri resmi tepkilere yol açtı. Batı medyası tarafından izlenen diğer ülkelerde de aynısını yapma çağrıları doğrultusunda, özellikle bazı Batı ülkelerinde ‘Kur'an-ı Kerim yakma’ olgusu durdurulmazsa, önümüzdeki dönemde bu tepkilerin artması muhtemel görünüyor.

Bazılarının geciktiğini düşündüğü bir yanıtla İsveç Göçmen İdaresi cumartesi günü, Stockholm'de son zamanlarda birkaç kez Kuran'a hakaret eden Iraklı bir mültecinin ikamet izin başvurusunu yeniden gözden geçirdi. Bu, İsveç ve Danimarka'da Kuran nüshalarının da yakılması olayları ile aynı zamana denk geldi. Danimarka, İsveç'e benzer bir açıklama yaparak bu olayları kınadı, ancak ‘ifade özgürlüğü ve toplanma özgürlüğünün korunması gerekliliğine’ de dikkat çekti.

Dünya İslam Birliği (Rabıta) liderliğindeki İslami kuruluşların, çeşitli uluslararası ve bölgesel düzeylerde nefrete karşı ılımlılık değerlerini teşvik etme çabalarına birçok kişi tanık oluyor. Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri Şeyh Muhammed el- İsa bu bağlamda, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun geçtiğimiz çarşamba günü dinler ve kültürler arasında diyalog, hoşgörü ve şiddete karşı nefret söyleminin ele alınmasıyla ilgili kararı kabul etmesinden memnuniyet duyduğunu ifade etti. Rabıta’nın her zaman ‘radikalizm ve şiddetin en tehlikeli kolları’ olarak ‘dini nefretin fitilini ateşlemeye’ karşı uyarıda bulunduğunu vurguladı.

Dr. İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği özel röportajda, fail ile mensup olduğu din veya kültür arasındaki farkı vurguladı. İfade özgürlüğünün ilke ve değerlerle çerçevelenmesi gerektiğine, özellikle de düşmanlıkları ateşlemek ve nefreti yaymak için kullanılabilecek kaotik özgürlüklere işaret eden Dr. İsa’nın verdiği röportajın tam metni aşağıdaki gibidir:

-İsveç ve Danimarka'da Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakılması da dahil olmak üzere art arda gelen olayları nasıl tanımlarsınız?

Kısacası, Kur'an-ı Kerim yakma suçu, bir yandan nefretten kaynaklanan tahrik edici bir eylemdir. Öte yandan, akılsızca tepki aksi yönde bahse konu bazı gündemlerden kaynaklanmaktadır. Elbette bu bahis, nihayetinde İslam'ı ve Müslümanları devirmeyi hedeflemektedir. Ancak bu kötü niyetli beyinlerin kendilerine ait ahlaki ve insani bir sözlüğü yoktur. Başkalarının onuruna, hele müminler olarak bizler için en değerli olan şeylere yani dini kutsallarımıza saygıyı bilmezler.

Bu suçlular bu şekilde yetiştirilmiş olabilir, kendilerini bu şekilde yetiştirmiş olabilirler veya gizli bir kötü niyete sahip taraflar onları bu suça azmettirmiş olabilir, her ne olursa olsun asıl mesele onlara verilen resmi izindir.

İfade özgürlüğü, ilke ve değerlerle çerçevelenmelidir. Bu kaotik özgürlükler düşmanlıkları ateşlemek ve nefreti yaymak için özellikle de çatışma ve medeniyetler arası çatışma ateşini tutuşturmak için kullanılabilirken, bazı ülkeler, özgürlüklerin (mutlak) korunmasından nasıl gurur duyabiliyor?

Günümüz dünyası milletler ve halklar arasında köprüler kurmanın önemini haykırırken, resmi kalkanlarla korunan Kur’an yakma suçu işleniyor ve onlara “Kin ve nefreti körüklemeye hakkınız var. Çatışmaları ateşlemek için provoke etme hakkına sahipsiniz. Tüm bunları yaparken de benim korumam altında güvendesiniz” deniliyor. Özgürlük ilkesi kayıtsız ve şartsız olmamalı.

O suçluların Kur'an-ı Kerim yakmasına izin verenler için bile kırmızı çizgiler vardır. Özgürlüğün geçmemesi gereken kırmızı çizgiler vardır. Ancak dini mukaddesler, (özellikle İslami mukaddesler) söz konusu olunca bunlar ortadan kalkıyor. Dini mukaddeslere saygı, ulusal çeşitliliğe sahip toplumların uyumunun, hatta dünya barışının önemli bir ayağıdır.

Dünyamızın barış içinde yaşaması için insanların birbirine saygı duyması gerekir. İhtilaflı konularda anlaşmazlık olur ve bu normaldir. Ancak saygı başka bir şeydir. Saygı, haysiyetle ilgilidir ve bir mü’minin sahip olduğu en değerli şey onuru ve dini kimliğidir.

İnançlı insanlar birçok dini konuda farklılık gösterebilir, kat’i İslâmî meseleler dışında icmâ edilmesi zor bir durum. Ancak bu, icmâ edilen konulardan biridir. Dolayısıyla bugün İslam ümmeti, Kur’an-ı Kerim yakma suçunun ardından bu suçun ümmet onuru ve dini mukaddeslerine zarar verdiği konusunda görüş birliği içindedir. Çeşitli mezhepleri, akımları ve gruplarıyla tek ses halinde konuşuyor.

Tarihsel çatışmaların çoğunun dini arka planı olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu nedenle “Din büyük, hassas ve tehlikeli bir meseledir” diyoruz. Dolayısıyla dini mukaddeslere oldukça dikkat ve ihtiyatla yaklaşılması gerekiyor. Dikkatli bir incelemeyle günümüz dünyasındaki en tehlikeli çatışmalarını kökeninde dini sebeple olduğunu görebilirsiniz. Örneğin;

Avrupa'da Otuz Yıl Savaşları dinsel bir çatışmayla başladı.

(İslam dünyasının doğusuna gerçekleştirilen) Haçlı Seferleri dini bir slogan taşıyordu.

Azınlıklara yönelik zulüm (tüm dünyada ve insanlık tarihi boyunca), bunlar çoğunlukla nefret dolu ve dışlayıcı dini nedenlerle yapılan zulümlerdir. Ancak bu zulmü yapanlar tarihe dikkatle kulak verirlerse, sonunda kaybedecek tarafın kendileri olduğunu görürler. Savaşın yanı sıra itibarlarını da sonsuza dek kaybedecekler. Zulmün utancı, onura hakaret ve provokatif uygulamalar peşlerini bırakmayacak.

Bazı seçimlerde özellikle (seküler ülkelerdeki) aşırı sağcılar, elbette ki kampanyalarını desteklemek için dini konular üzerine eğiliyor. Sonra bundan doğan komplikasyonlara, özellikle de dini kimlikle ilgili kışkırtmalarla ulusal bütünlüğün istikrarının kaybedilişine tanık oluyoruz.

Bu konudaki sözlerimi Kur’an-ı Kerim’in Allahu Teâlâ’nın sözü olduğunu, kimsenin ona zarar veremeyeceğini ve Kur’an’ın Allah tarafından korunduğunu söyleyerek bitirmek istiyorum. Ancak Kur’an-ı Kerim nüshası yakanlar, sadece ellerine geçen bir nüshayı yakarlar. Onları koruyan anayasalar oldukça, onları bu suçu işlemekten alıkoymak mümkün değil. Ancak biz Müslümanlar, bu menfur suç karşısında öfkemizi güçlü bir şekilde ifade etmeli ve en büyük nefret suçlarından biri olarak sınıflandırdığımız bu nefret dolu hakarete karşı derin öfkemizi barışçıl bir şekilde ifade etmek için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız.

Fotoğraf Altı: İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)
İsa, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda özgürlükler ilkesinin kayıtsız şartsız olmaması gerektiğini vurguladı. (Şarku'l Avsat)

-Bu eylemlerin faillerine yasal izin veren ülkelerin üzerine düşen sorumluluklar olduğunu düşünüyor musunuz?

Dünya barışına karşı sorumluluk hisseden bir ülke, inşa etmek yerine yok eden, aşırılık ve radikalizmin önünü açan bu tür suç eylemlerine göz yumamaz.

Ne yazık ki, bazı ülkeler provokatörler ve dini ve fikri çekişmeler için bir sığınak haline geldi. Bu tür eylemlerin tehlikeli sonuçlarından muaf olduğunu düşünen herkese ‘tarihin öğütlerine kulak verme’ çağrısında bulunuyoruz.

Bunun özellikle dini çeşitliliğe sahip toplumların dokusuna yönelik tehlike büyük olduğundan, tüm ülkeleri şiddeti, ayrımcılığı ve düşmanlığı körükleyebilecek nefret söylemini yasaklamaya ve ‘suç haline getirmeye’ davet etmek için bir fırsat olduğunu düşünüyoruz.

Ayrıca medeni olduklarını iddia edenlerin, anayasal sistemlerinde insanlık iddiasında bulunanların, halkının değerlerini, evet halkıyla birlikte, bilinçli bir şekilde gözden geçirmesi gerekir. Şüphesiz ki bu suç uygulamalarını reddediyor ve bunun kanıtı da duyduğumuz tepkilerdir.

Bu bağlamda, Dünya İslam Birliği olarak Suudi Arabistan Krallığı'nın Kur'an-ı Kerim nüshalarının yakılması olayıyla ilgili güçlü ve onurlu İslami tutumunu takdir ediyoruz.

Fotoğraf Altı: İsa, ayrımcılığı ve düşmanlığı kışkırtabilecek nefret söyleminin yasaklanması ve suç sayılması çağrısında bulundu. (Şarku'l Avsat)
İsa, ayrımcılığı ve düşmanlığı kışkırtabilecek nefret söyleminin yasaklanması ve suç sayılması çağrısında bulundu. (Şarku'l Avsat)

-Peki, bu ülkelerin liderlerinin resmi açıklamalarda bulunarak Kur’an-ı Kerim yakma eylemlerini reddettiklerini, ancak anayasalarının ifade özgürlüğünü koruduğunu söylemeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Söylediklerine göre ‘anayasanın izin verdiği’ bir şey nasıl reddedilir? Hiç kimse anayasasının maddelerinin izin verdiği şeyleri ihlal edemez. Bu bir çelişkidir. Özetle bu, en azından o suçluların kullanabilecekleri bir anayasal boşluktan başka bir şey değildir.

Anayasanın, halkın kendi hükümlerini en yüksek kanun olarak kabul etme iradesini ifade ettiğini hepimiz biliyoruz. İnsanlar nasıl anayasal hükümleri geçirebilir ve sonra hükümetleri aracılığıyla bunların uygulanma biçimlerini kınayabilir? Bu boşluğu gidermek için anayasa o halklara sunulmalı.

Fakat ben anayasanın ifade özgürlüğü kisvesi altında bu suç eylemini koruduğunu, o zaman ikinci durumda bu eylemi kınadığımı ve kabul etmediğimi söylüyorum. Oysa Anayasa tarafından izin verilen konulardaki ifade özgürlüğü, insanların onurunu veya özellikle dini kutsallarını ilgilendirmeyen konulardadır. Bu kutsalların ihlali, dinler ve kültürler arasında çatışma riskinin en büyük tetikleyicisidir, hatta şiddet ve terördür.

Anayasa bu denli ciddi konularda ifade özgürlüğüne izin veriyorsa, uluslar ve halklar arasındaki çatışmayı körüklemeye katkıda bulunuyor demektir. Sonuç olarak, dünya barışını ve ulusal toplumlarının uyumunu yok eden için bir bombaya dönüşecektir. Adı mutlak özgürlük olan kayıtsız ve şartsız kaotik bir dalgalanma ilkesine dayanacaktır.

Özetle; Kur'an-ı Kerim yakma suçuyla ilgili yaşananlar, ancak ya anayasanın ifade özgürlüğü kavramına yönelik hükümlerinde bir aşırılık ya da uygulamasında bir aşırılık olarak yorumlanabilir.

Fotoğraf Altı:  İstanbul'daki İsveç Başkonsolosluğu önünde düzenlenen protestoda elinde Kuran-ı Kerim tutan bir kadın (AP)
İstanbul'daki İsveç Başkonsolosluğu önünde düzenlenen protestoda elinde Kuran-ı Kerim tutan bir kadın (AP)

-Bu olayların tekrarı ve mübarek Kurban Bayramı gibi İslami günlere denk gelmesi, dünyanın önemli bir bölümünde nefret seviyesinin arttığına işaret ediyor mu?

Evet maalesef bu doğru ama bazı ülkelerde anlattığımız detaylardan dolayı diğerlerine göre daha fazla gözlemleniyor.

-Peki sorumluluk kimin?

Sorumluluk, insan haklarını koruduğunu iddia edenlere, insan kardeşliğini savunanlara, milletler ve halklar arasındaki dostluğu ve iş birliğini savunanlara aittir.

Soru şu ki, son derece saldırgan, kışkırtıcı ve tehlikeli alanlarda onlarla çelişen şeyleri gördüğümüzde, insani mesajlarıyla bu çağrılara nasıl inanacağız? Bütün bunlar ifade özgürlüğü şemsiyesi altında ama başka bir deyişle, “Biz bu değerlere sahip çıkıyoruz ama bizim anayasalarımız bu değerlere ters düşecek şekilde kullanabilir” diyebilirler.

Daha açık bir ifadeyle söylüyorum: Uygar anayasalar hükümlerinde, yorumlarında ve uygulamalarında milletler ve halklar arasında dostluğu çağrıştıran insani ilkelerin teşvik edilmesini ister, aksini değil. Nefreti körükleyen, medeni çatışmalara zemin hazırlayan, özgürlüklerin iyi anlamını çarpıtan anayasalar, ‘geri kalmış’ anayasalardır.

Fotoğraf Altı: Kopenhag'da bir Kuran nüshasının yakılmasını kınayan bir gösteri sırasında bir Müslüman elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor (EPA)
Kopenhag'da bir Kuran nüshasının yakılmasını kınayan bir gösteri sırasında bir Müslüman elinde Kur’an-ı Kerim tutuyor (EPA)

-Bu olayları ‘İslamofobi’ olarak adlandırılan olaylardan ayırmak mümkün mü?

Elbette ki hayır, birbirlerini besliyorlar ve biz de dünyanın dört bir yanındaki siyasi ve dini liderlerle yaptığımız toplantılarda ‘İslamofobi’ tehlikesini hep vurguladık. Olumsuz sonuçlarını ve dünyadaki dinlerin ve kültürlerin takipçileri arasındaki uluslararası ve karşılıklı ilişkiler üzerinde yansımaları olmasını bekliyoruz. Nefret yayıp, provokasyonlarda bulunan ve çatışmalar körükleyen herkes kaybeder.

İslam'a karşı ihlaller açısından tanık olduklarımız, İslamofobi savunucuları tarafından savunulan çatışma argümanlarının birincil pratik uygulamalarıdır. Aşırılık yanlılarının aptallıklarının, onu dünya barışını ve ulusal toplumlarının uyumunu hedef aldığı yangın sahnelerine dönüştürmesini bekleyen bir kıvılcımdır.

Üst düzey siyasi ve dini liderlerin bu endişelere gerçek katılımını gördük. Dünya bu yıl ilk kez Uluslararası İslamofobi ile Mücadele Günü'nü kutladı. Bu, ‘hoşgörüsüzlük, şiddetle hedef gösterme ve ayrımcılıkla’ Müslümanları hedef tahtasına koyan bu olguya ışık tutmak için çok önemli bir adım. İnsani değer tanımayan, karanlık, nefret dolu kara vicdanlar taşıyan, barbarca bir proje içinde yaklaşık 2 milyar Müslüman’ı sadece Müslüman oldukları için rencide eden bu saldırıya karşı barış ve uyum sağlama konusundaki ortaklarımız ve müttefiklerimizden daha fazla çaba göstermelerini bekliyoruz. Dünyamız tüm bilimlerde inanılmaz bir ilerleme kaydederken, ne yazık ki, değerler konusunda geriledi. Bu da bizi dünyamızın huzuruna ve toplumlarının uyumuna yönelik bir tehditle karşı karşıya bırakıyor. Kur’an-ı Kerim yakma örneği de bunun en büyük şahidi.

-Özellikle İslam ülkelerinde şiddetli tepkiler nasıl önlenebilir?

Bu eylemlere karşı koymak hepimizin görevidir. Bu eylemler, dünyanın barışını ve Kur’an-ı Kerim’i kutsal kabul eden, peygamberlerine saygı duyan ve Kuran'a veya diğer İslami kutsallara yapılan hakareti, Müslümanlara ve varlıklarına yönelik en kötü saldırılardan biri olarak gören iki milyar Müslümanın yaşadığı çeşitli ülkelerin halklarının ulusal bütünlüğünü tehdit ediyor.

Aşırılık yanlısı güçlerin bu suiistimallerle maksadı, Müslümanların duygularını kışkırtmak, öfkelerini körüklemek ve sorumsuzca tepkilere sevk etmektir. Karşı taraf, Müslümanlara karşı sindirme kampanyalarını tırmandırarak ve dinimizin hakikatini bilmeyenler nezdinde imajını istismar ederek ondan besleniyor.

Dolayısıyla âlimlere düşen görev, bu durumu Müslümanların geneline anlatmak ve onların aşırılık yanlılarının tuzaklarına düşmelerini ve sonra da iddialarını yerine getirmelerini engellemektir.

İlim müesseselerinin bu hadiseleri İslâmiyet'i tanıtma vesilesine çevirmeleri gerekiyor. Bazı kurumlar, bu konuda takdire şayan bir iş yaparak, Kur’an'ın İsveççe mealini yayınlayıp on binlerce kopyasını dağıttı. Bu, İsveç vatandaşlarının Kur'an-ı Azîmüşşan’ın değerleri ve mesajı hakkında bilgi edinmelerini sağladı.

-Bu olayların bir şekilde üstesinden gelerek dinler ve kültürler arasında ilişkilerin geliştirildiği şu süreçte, insanlar üzerindeki etkisini ortadan kaldırmak mümkün müdür?

Hiç şüphe yok ki bu olayların etkisi çok büyük ve yarası bahsettiğim gibi yaklaşık iki milyar insanı temsil eden Müslümanların ruhlarında derin izler bıraktı.

Bu provokatif olaylar, diğer dinlere mensup gayrimüslimlerin dahi kalplerinde olumsuz bir tesir bırakıyor.

İslami adaletimizle fail ile onun ait olduğu din veya kültür arasında ayrım yaptığımızı belirtmek önemlidir. Burada, bu konuyu şart koşan Mekke-i Mükerreme Belgesi'nin, dinlerin ve felsefelerin, taraftarlarının ve iddia sahiplerinin tehlikeli eylemlerinin dışında olduğunu ve bu eylemlerin sadece sahiplerini bağladığını belirttiği maddelerinden birini hatırlatmak istiyorum. Belgede, ayrıca dini kanunların kökenlerinde, Yaratıcı'ya ibadet etmeye ve insan onurunun korunmasına çağrıda bulunduğu yer alıyordu.

Dolayısıyla din ehli, akil ve hikmet sahibi kişilerin müşterek işlerde işbirliği yapmaları, Cenab-ı Hakk'ın bu kışkırtma ve çirkin hareketlerin üstesinden gelmesine yardım etmesi ve herkesin toprağın yeniden inşası, ıslahı ve insanlığın hayır ve saadetine kavuşmasına katkı sağlamak için çalışması için yeterlidir.

Fotoğraf Altı:  Hafızlık kursunda elinde Kur’an-ı Kerim tutan bir kız (Reuters)
Hafızlık kursunda elinde Kur’an-ı Kerim tutan bir kız (Reuters)

-‘Suudi Arabistan'ın öncü rolü ve liderliğinden’ bahsettiniz. Suudi Arabistan'ın stratejik ağırlığı ve manevi duruşu bu olaylarla mücadeleyi nasıl etkileyebilir ve örneğin şiddet gibi olumsuz tarzdaki tepkileri nasıl engelleyebilir?

Allahu Teala Suudi Arabistan’ı Müslümanların kalbinde büyük bir yere sahip olmakla ödüllendirdi. Haremeyn-i Şerifeyn’e hizmet ve ziyaretçilerinin rahatını sağlamak için çalışmakla şereflendirdi. Allahu Teala, bu ülkeye çeşitli ağırlıklar bahşedip ona hak ettiği uluslararası önemi kazandırmıştır. Allah onu hamdolsun, İslami ve uluslararası sorumluluğunu sonuna kadar üstlenmiş, hikmetli ve akılcı bir liderle ödüllendirdi. Bunu bu güzel ülkenin evlatlarından olduğum için değil, canlı bir tanık, Suudi destanını ağır tarihsel belgeler ve dürüst bir şekilde anlatan biri olarak söylüyorum. Suudi Arabistan'ın bilhassa İslami meselelere yönelik adımları bizim akil yöneticilerimiz için bir önceliktir. Allah, Hadimu’l Haremeyn-i Şerifeyn ve Veliahdını mükâfatlandırsın ve muvaffakiyetlerini arttırsın.

Bu açıdan bakıldığında, Suudi Arabistan ümmetin meselelerine karşı İslami görevini büyük bir vicdanla, samimi bir şekilde çalışarak yerine getirdi. Suudi Arabistan bu suç olayları karşısında, bazıları hükümet kararlarını temsil eden ve diğerleri İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi Konferansı Başkanlığı bağlamında bu suça karşı sağlam bir şekilde durmaya yönelik İslami bir çağrıyı temsil eden güçlü ve birbirini takip eden kararlarla tepki gösterdi. Suudi Arabistan’ın İslam dünyası ve uluslararası arenada bir dengesi ve ağırlığı var. Suudi Arabistan konuşursa tüm dünya dinler, Kur’an yakma suç eylemine karşı tutumu güçlü müdahale dengesinde hesaplanmış bir adımdır.

-Bu olayların tekrar yaşanmaması ve şiddete yönelik tepkilerin makul çerçevesinden sapmasını önleme için Rabıta’dan beklenen rol nedir?

Elhamdülillah. Dünya İslam Birliği, İslam dünyasının alimleri, düşünürleri ve gençleri adına Kur’an yakma suç eylemleri başta olmak üzere, nefret kavramları ve suçlarıyla yüzleşme görevini üstlenmiştir.

Daha ziyade, nefret kavramları ve dünya barışı ve uyumuna karşı işlenen suçlar ile özellikle de uluslar ve halklar arasında çatışmaya tahrik suçları tehlikesi konusunda ilk uyarıyı yapan Rabıta’dır. Birçok platform aracılığıyla, nefret söylemini hafife almanın veya korkunç sonuçlarını fark etmeden onu küçümsemenin tehlikeleri konusunda defalarca uyardık.

Gerçek bir Müslümanın, tabiyetini taşıdığı ülkenin vatandaşı olduğunu, yurdunu ve vatandaşlarını sevmesi, hatta ona milli kimliğini vererek, güvende tutan vatanı için fedakârlık yapması gerektiğini vurgulamaya özen gösterdik. Gerçek Müslüman anayasasına ve kanunlarına saygılıdır, kendini barış ve nezaketle ifade eder. Gerçek Müslüman bir arada barışçıl yaşamı her şekilde destekler.

Bizler Rabıta’da bu barbarca suçların, İsveç veya başka yerlerdeki Müslümanların, yalnızca dünyalara rahmet olarak gelen mesajlarının değerlerine olan inanç ve sebatlarını arttıracağının, vatanlarına sıkıca sarılacaklarının altını çiziyoruz. Bu uygulamaların, yapıldığı ülkelerin halklarının insani ve milli değerlerini yansıtmadığını, Müslümanlarla bir arada yaşama ve milli kardeşlik bağı paylaşan bu halkların büyük bir çoğunluğunun bu uygulamaları reddettiğini, şiddetle kınadıklarını İslam dünyasının da görmesine önem verdik.

- Dünya aşırılıkla ve silahlı terörle mücadele aşamalarını atlattıkça, bunu teşvik eden yeni olaylar ortaya çıkıyor. Bu olayların tekrarını önlemek için çözüm nedir? Dinler, kültürler ve mezhepler arasındaki ilişkiler ve aşırılık ve nefretle mücadele konularında uluslararası iş birliğinin düzeyini yeniden düşünmek gerekli midir?

Genel olarak bu tür olayların ve provokasyonların tamamen ortadan kaldırılması zor görünebilir. Ancak bunlarla yüzleşmenin, etkilerini sınırlamanın ve kabul edilebilirlik düzeyini düşürmenin yolları vardır. Bu tür olaylarla mücadele, hayati önemine rağmen sadece yasa koyucular ve uygulayıcı kurumlarla sınırlı kalmamalı, sorumluluk tüm sivil toplum kuruluşlarına düşmelidir. Herkesin bu provokasyonların önlenmesi ve bu tür eylemlerin üzerine gidilmesi için gerekli çerçeveleri oluşturması ve genel bir kınama olduğunda, çoğu durumda eylemler tekrar edilmeyecektir. Hiç şüphe yok ki hukuk en büyük caydırıcıdır. Çekişmeye ve medeniyet çatışmasına tahrik eden nefret suçlarını ağır suçlar olarak tasnif eden kanunlar olsaydı, bu trajediler baştan yaşanmazdı.

Unutmadan, dini, dili, ırkı ne olursa olsun hoşgörü, sevgi ve ötekine saygı değerlerinin aşılanmasında ve insanın insanlık ve onurunun takdir edilmesinde- özellikle çocukluk evrelerinde- eğitimin ve ailenin önemine vurgu yapmak istiyorum.

Nefret suçlarının ele alınmasının, değerlerin ulusal vicdanda yerleşmesi ile başladığı, anayasal bilincin oluşmasından geçerek, nefretin tehlikelerini suç sayan yasalarla son bulduğu söylenebilir.



Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Meşhal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’la telefonda görüştü

Suudi Veliaht Prensi, Muhammed bin Selman bin Abdülaziz (SPA)
Suudi Veliaht Prensi, Muhammed bin Selman bin Abdülaziz (SPA)
TT

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Meşhal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’la telefonda görüştü

Suudi Veliaht Prensi, Muhammed bin Selman bin Abdülaziz (SPA)
Suudi Veliaht Prensi, Muhammed bin Selman bin Abdülaziz (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Perşembe günü, Kuveyt Veliaht Prensi Şeyh Meşhal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Prens Muhammed bin Selman, görüşme sırasında Kuveyt Emiri Şeyh Nevvaf el Ahmed el-Cabir es-Sabah'ın sağlığı hakkında bilgi aldı.

Kuveyt Emiri Şeyh Nevvaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah’ın Sağlık ve Emniyet İşleri Bakanı Şeyh Muhammed Abdullah el-Mübarak es-Sabah, geçen hafta Şeyh Nevvaf'ın ani rahatsızlığı nedeniyle hastaneye kaldırıldığını ve gerekli tedavi ve tıbbi kontrollerin yapıldığını açıklamıştı.

Kuveyt resmi haber ajansı, Perşembe günü (dün), Kuveyt Emiri’nin sağlık durumunun stabil olduğunu duyurdu.


Suudi Arabistan ve Rusya OPEC+ anlaşmasına bağlılık vurgusu yaptı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i başkent Riyad'daki Yemame Sarayı’nda kabul etti ( SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i başkent Riyad'daki Yemame Sarayı’nda kabul etti ( SPA)
TT

Suudi Arabistan ve Rusya OPEC+ anlaşmasına bağlılık vurgusu yaptı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i başkent Riyad'daki Yemame Sarayı’nda kabul etti ( SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i başkent Riyad'daki Yemame Sarayı’nda kabul etti ( SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile başkent Riyad'da yaptığı görüşmelerin ardından yayınlanan ortak bildiride, iki tarafın petrol ve gaz alanlarında iş birliğini geliştirme konusunda mutabakata vardığı belirtildi. Açıklamada, tüm katılımcı ülkelerin, üreticilerin ve tüketicilerin çıkarlarına hizmet edecek ve küresel ekonominin büyümesini destekleyecek şekilde OPEC+ anlaşmasına katılmasının gerekliliği vurgulandı. Ayrıca, iki taraf, aralarındaki yakın iş birliğini ve OPEC+ ülkelerinin küresel petrol piyasalarının istikrarını artırmaya yönelik başarılı çabalarını övgüde bulunuldu.

Ortak açıklamada, iki ülkenin ortak çıkarlarını destekleyecek ve gerçekleştirecek şekilde savunma iş birliği, her türlü suçla mücadele dahil olmak üzere ortak çıkar konularında mevcut güvenlik iş birliği ve koordinasyonunu geliştirme arzusu, güvenlik ve istikrarın sağlanması amacıyla terörizm, radikalizmle ve bunların finansmanıyla mücadele etmek ve terör örgütlerine karşı bilgi alışverişinde bulunmak konusunda anlaşmaya vardığı kaydedildi.

Suudi Arabistan ve Rusya, Filistin topraklarındaki askeri operasyonların durdurulması gerektiğini vurgulayarak, Gazze Şeridi'nde yaşanan insani felaketten duydukları endişeyi dile getirdi. Taraflar, iki devletli çözüme ilişkin uluslararası kararların uygulanması dışında Filistin'de güvenlik ve istikrarın sağlanmasının mümkün olmadığını, barış içinde bir arada yaşama ve ekonomik kalkınma için uygun koşulların yaratılmasını sağlamanın yanı sıra Filistin halkının, 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olmak üzere bağımsız, egemen bir Filistin devleti kurma yönündeki meşru haklarına kavuşmasının sağlanması gerektiğini aktardı.

Riyad ve Moskova, Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşları da dahil olmak üzere uluslararası insani kuruluşların Filistin halkına insani yardım sağlama konusunda üzerlerine düşen rolü oynamalarına olanak sağlanmasının gerekliliğini vurgulayarak, özelikle BM Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) bu konudaki çabalarına destek verdiklerini açıkladı.

Diğer yandan taraflar Yemen krizine kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmaya yönelik uluslararası ve bölgesel çabalara tam destek verdiklerini açıklarken, Rus tarafı Suudi Arabistan’ın Yemenli taraflar arasında diyalog ve uzlaşmayı teşvik etme çabalarına övgüde bulundu. İki taraf ayrıca İran'ın nükleer programının barışçıllığına olan bağlılığının, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı ile şeffaf iş birliğinin ve bölge ülkelerinin katıldığı kapsamlı müzakerelerin yürütülmesi ve nükleer silahların kaynaklarının ele alınması yönünde ortak çabaların önemini vurguladı.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Qiddiya şehrinin kentsel planını başlattı

Qiddiya şehri sakinlerine mutlu ve ideal bir sosyal yaşam sunuyor (Şehrin X hesabı)
Qiddiya şehri sakinlerine mutlu ve ideal bir sosyal yaşam sunuyor (Şehrin X hesabı)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Qiddiya şehrinin kentsel planını başlattı

Qiddiya şehri sakinlerine mutlu ve ideal bir sosyal yaşam sunuyor (Şehrin X hesabı)
Qiddiya şehri sakinlerine mutlu ve ideal bir sosyal yaşam sunuyor (Şehrin X hesabı)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Qiddiya Yatırım Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz, başkent Riyad’ın eteklerinde yapım aşamasındaki devasa bir eğlence projesi olan Qiddiya şehri ve küresel markası için kentsel planın açılışını yaptı.

Muhammed bin Selman, Qiddiya şehrinin yakın gelecekte eğlence, spor ve kültür alanında dünyanın en öne çıkan şehri haline geleceğini ifade etti.

Bunun da Suudi ekonomisine ve uluslararası duruşuna olumlu yansıyacağını, Riyad’ın stratejisini güçlendireceğini, ekonomisinin büyümesine ve yaşam kalitesini artırarak dünyanın en büyük 10 şehrinden biri haline gelmesine katkıda bulunacağını söyledi.

Veliaht Prens, Qiddiya’ya yapılan yatırımın, ülke ekonomisini geliştirme ve çeşitlendirmeyi, petrol gelirlerine bağımlılığı azaltmayı ve Suudi gençleri için binlerce iş fırsatı yaratmayı amaçlayan 2030 Vizyonu’nun temel taşı olduğunu da ekledi.

Kamu Yatırım Fonu (PIF) tarafından denetlenen en büyük projelerden biri olan Qiddiya’nın, bölge sakinleri ve ziyaretçilerin yaşam kalitesini artırmanın yanı sıra ülkenin iddialı turizm ve ekonomik hedefleri için önemli bir destek kaynağı olması öngörülüyor.

İnşaat projelerine yaklaşık 10 milyar riyal yatırım yapılan Qiddiya projesi üzerindeki çalışmalar 2019 yılında başladı.

Şehrin yerel, bölgesel ve uluslararası yatırımcıların ilgisini çekmesi ve bunun da Riyad’a destek sağlaması bekleniyor.

Qiddiya markasının ana motifi olarak ortaya çıkan ‘oyun’ felsefesi, oyunun insanın bilişsel gelişimi, duygusal ifadesi, sosyal becerileri, yaratıcılığı ve fiziksel sağlığı için hayati bir unsur olduğunu kanıtlayan onlarca yıllık araştırmaya dayanıyor.

Araştırmalar aynı zamanda rekreasyonel etkinliklerin toplum üzerindeki olumlu etkilerini, bireylerin farklılıkları arasında köprü kurma yeteneklerini, empatiyi ve sosyal uyumu geliştirme yeteneklerini de gösterdi.

Qiddiya şehri, rakipsiz eğlence, spor etkinlikleri ve aktiviteleri, kültür ve olağanüstü kentsel yaşam aracılığıyla sakinleri ve ziyaretçilerine sonsuz eğlence ve heyecan sunmayı vaat eden türünün tek örneği bir destinasyon olarak tanımlanıyor.

Şehir, 360 kilometrekarelik alan üzerinde 60 bin binadan oluşacak ve 600 binden fazla kişiye ev sahipliği yapacak.

Qiddiya şehrinin 325 binden fazla istihdam yaratması, gayri safi yurt içi hasılada yaklaşık 135 milyar riyal artış elde etmeye yardımcı olması ve yılda 48 milyon ziyaretçi çekmesi bekleniyor.

Riyad merkezinden yaklaşık 40 dakika uzaklıkta bulunan ve Tuvaik dağlarının muhteşem manzarasına bakan Qiddiya şehrinin ilgi çekici yerleri arasında oyun ve espor bölgesi, motor sporları yarış pisti, golf sahaları, devasa bir su parkı ve Six Flags Qiddiya tema parkı yer alacak.

Aynı zamanda şehir, dünyanın en büyük Olimpiyat Müzesini de içeren bir spor stadyumuna da ev sahipliği yapacak.

Şehirde ilk tesislerin iki yıl içinde açılması bekleniyor.


Suudi Arabistan Savunma Bakanı, ABD’li mevkidaşı ile bölgesel ve uluslararası gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz ( Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz ( Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan Savunma Bakanı, ABD’li mevkidaşı ile bölgesel ve uluslararası gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz ( Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz ( Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz, ABD’li mevkidaşı Lloyd Austin ile telefon görüşmesi gerçekleşti. Görüşmede, iki ülke arasındaki ilişkiler ve savunma alanındaki işbirliğini geliştirmenin yolları konuşuldu.

Görüşmede ayrıca mevcut koşullar, bölgesel ve uluslararası düzeydeki gelişmeler ile bunlara yönelik çabalar ele alındı.


Suudi Arabistan - Rusya toplantısında uluslararası gelişmeler ele alındı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Riyad'daki Yemame Sarayı’nda ağırladı (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Riyad'daki Yemame Sarayı’nda ağırladı (SPA)
TT

Suudi Arabistan - Rusya toplantısında uluslararası gelişmeler ele alındı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Riyad'daki Yemame Sarayı’nda ağırladı (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Riyad'daki Yemame Sarayı’nda ağırladı (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdülaziz, dün (6 Aralık Çarşamba) Yemame Sarayı’ndaki Kraliyet Divanı’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile iki ülkenin heyetlerinin de katılıyla genişletilmiş bir toplantı gerçekleştirdi. Putin’in ziyareti, 2019 yılından bu yana ilk, ülkesinde iktidarı üstlenmesinden bu yana ikinci Suudi Arabistan ziyareti sayılıyor.

Toplantının başında Suudi Veliaht Prens, iki ülke arasındaki tarihi ve güçlü ilişkilere dikkat çekti. Üçüncü Suudi devletinin kurulmasının ardından Krallığı tanıyan ilk ülkenin Rusya olduğunu belirten Muhammed bin Selman, Putin’i de ‘Krallık ve halkının özel ve çok değerli bir konuğu’ olarak nitelendirdi.

Şarku’l Avsat’ın SPA’dan aktardığına göre Veliaht Prens, “Bugün enerji sektörü, tarım sektörü, karşılıklı ticaret, yatırım ve diğer sektörlerde iki ülke arasında son yedi yılda elde edilen çok büyük başarılara dikkat çekerek, iki ülkenin, Ortadoğu’nun ve dünyanın yararına birlikte üzerinde çalıştığımız pek çok ilgi alanını ve birçok dosyayı paylaşıyoruz” dedi.

Prens Muhammed bin Selman, Ortadoğu’daki pek çok gerginliğin ortadan kaldırılmasına yardımcı olan, siyasi ve güvenlik alanında da bölgenin ve tüm dünyanın güvenliğini artıracak şekilde güvenliğin ve gelecekteki koordinasyonun geliştirilmesine katkıda bulunan iki ülke arasındaki koordinasyon ve siyasi çalışmalara övgüde bulundu. Ayrıca Suudi Arabistan halkının çıkarları, bölgenin ve dünyanın çıkarları için birlikte çalışılmasını gerektiren mevcut ve gelecekteki büyük fırsatlara dikkati çekti.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Rusya Devlet Başkanı Riyad’daki görüşme sırasında (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Rusya Devlet Başkanı Riyad’daki görüşme sırasında (SPA)

Öte yandan Rusya Devlet Başkanı, iki ülke arasındaki dostluğun ve iş birliğinin derinliğini vurgulayarak, 7 yılda aralarında gerçekleştirilen ve elde edilen başarılara değindi. Putin, Veliaht Prens ile Moskova’da görüşme arzusunu da dile getirdi.

Suudi Arabistan’ı tanıyan ilk ülkenin Sovyetler Birliği olduğunu belirten Putin, ilişkilerin kalitesinde ve yeteneklerinde büyük bir gelişme ve niteliksel sıçrama yaşandığını, bunun da Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın liderliği sayesinde başarıldığını vurguladı.

Devlet Başkanı Putin, iki ülke arasında siyaset ve ekonomi başta olmak üzere pek çok düzeyde ve alanda yakın işbirliğinin bulunduğunu, uluslararası düzeyde yaşanan son gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde katılım ve paylaşımların önemli olduğunu dile getirdi.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile Rusya Devlet Başkanı arasında Riyad’daki Yemame Sarayı’nda yapılan görüşmeden bir fotoğraf (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ile Rusya Devlet Başkanı arasında Riyad’daki Yemame Sarayı’nda yapılan görüşmeden bir fotoğraf (SPA)

Genişletilen toplantıda, iki ülke arasındaki ikili ilişkilerin boyutları, ortak işbirliği olanakları ve çeşitli alanlardaki gelişme fırsatları gözden geçirilirken, bölgesel ve uluslararası koşullarda yaşanan son gelişmeler ve bunlara yönelik çabalar ele alındı.

Suudi Veliaht Prensi ve Rusya Devlet Başkanı ayrıca, ikili bir toplantı düzenleyerek ortak öneme sahip bir dizi konuyu ele aldılar.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Rusya Devlet Başkanı’nı Riyad’daki Yemame Sarayı’nda kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Rusya Devlet Başkanı’nı Riyad’daki Yemame Sarayı’nda kabul etti (SPA)

Son doksan yılda Suudi Arabistan ve Rusya ilişkileri ortak anlayışa, vizyonlarda yakınlaşmaya ve çıkarların uyumluluğuna tanık oldu. Bu stratejik ilişki, iki ülkenin çeşitli alanlarda sahip olduğu ve liderlerinin halklarına fayda sağlamak için geliştirmeye istekli olduğu büyük potansiyeli güçlendirdi.

Suudi Arabistan ve Rusya Ortak Komitesi ve Çalışma Konseyi’nin kurulması, iki ülke arasında çeşitli alanlardaki ilişkilerin geliştirilmesine, ekonomik işbirliği tabanının çeşitlendirilmesine ve genişletilmesine ve Vizyon 2030 ve Krallığın büyük projelerinin sağladığı fırsatlardan yararlanarak, ticaret alışverişi geliştirebilecek bir ticari ve yatırım platformun oluşturulmasına katkı sağladı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile el sıkışıyor (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile el sıkışıyor (SPA)

Rusya, Suudi Arabistan’ın ekonomik konumuna dikkati çekerek, Riyad’ı BRICS ekonomik bloğuna katılmaya davet etme girişimini destekledi. Bu çerçevede Putin, ülkesinin desteğinin, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın petrol piyasalarında denge ve istikrarı destekleme çabalarının ve Krallığın iddialı kalkınma planlarına ulaşma yeteneğinin takdirinin sonucu olduğunu vurguladı.

Riyad’ın çabaları, OPEC ülkeleri ve Rusya’nın ‘üreticilere ve tüketicilere hizmet edecek şekilde, üretim hacmini küresel petrol talebi düzeyine uygun hale getirecek bir metodoloji benimseyerek, petrol piyasalarının istikrarını destekleyen tarihi OPEC+ anlaşmasına’ varmasına katkıda bulundu. Bu durum, küresel enerji fiyatlarının istikrarına olumlu yansırken, iki ülke arasındaki ikili temasların liderlik düzeyindeki hızını da artırdı.

Putin’in Riyad ziyareti, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın Gazze’deki askeri operasyonları durdurmayı, sivilleri korumayı ve etkilenenlere insani yardım ulaştırmayı amaçlayan ortak uluslararası eylemi koordine etmek amacıyla etkili uluslararası taraflarla iletişim kurma çabalarının bir uzantısı olarak gerçekleşti. Ayrıca ziyaret, Suudi liderliğinin Filistin meselesine gösterdiği büyük ilgiye dayalı olarak Olağanüstü Ortak Arap- İslam Zirvesi çalışmalarına başkanlık etmesinden sonra gerçekleştiği için önemli.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Riyad'daki Yemame Sarayı’nda kabul etti (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i Riyad'daki Yemame Sarayı’nda kabul etti (SPA)

Suudi Arabistan, Ukrayna krizine siyasi çözüm bulunmasına yönelik çabaları destekliyor ve Veliaht Prens ile Rusya ve Ukrayna cumhurbaşkanları arasında kurduğu iyi ilişkiler sayesinde ilk günden itibaren iki taraf arasında arabulucu rolü oynuyor. Öyle ki iki ülkenin cumhurbaşkanları ile temas kurdu, ülkesinin kalıcı barışa yol açan bir çözüme ulaşmaya katkıda bulunmak için iyi ofislerini gerçekleştirmeye hazır olduğunu ifade etti. Riyad ayrıca, krizin etkilerini hafifletmeyi amaçlayan insani girişimleri de destekledi. Bu girişimler arasında, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın çeşitli ülkelerden 10 mahkumun serbest bırakılmasına yönelik arabuluculuğu ve Cidde’de ulusal güvenlik danışmanları ve bazı ülkelerin temsilcilerinin krize ilişkin bir toplantıya ev sahipliği yapması da yer alıyor.

Riyad Bölgesi Valisi, Kral Halid Uluslararası Havalimanı’nda Rusya Devlet Başkanı’nı uğurladı (SPA)
Riyad Bölgesi Valisi, Kral Halid Uluslararası Havalimanı’nda Rusya Devlet Başkanı’nı uğurladı (SPA)

Daha sonra Riyad’dan ayrılan Devlet Başkanı Putin, Kral Halid Uluslararası Havalimanı’ndaki Kraliyet Salonu’nda Riyad Bölgesi Valisi Prens Faysal bin Bandar bin Abdülaziz, Devlet Bakanı, Bakanlar Kurulu Üyesi, Ulusal Güvenlik Danışmanı Dr. Musaid el-Ayban ve Riyad Bölgesi Sekreteri Prens Faysal bin Abdulaziz bin Ayyaf tarafından uğurlandı.


Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ve BM Genel Sekreteri Gazze’deki ateşkes çabalarını görüştü

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (SPA)
TT

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı ve BM Genel Sekreteri Gazze’deki ateşkes çabalarını görüştü

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan (SPA)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ile Gazze’deki durum hakkında dün bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Telefon görüşmesinde, her iki taraf da acil ateşkes sağlanması için daha fazla çaba sarf edilmesinin önemini vurguladı.

Guterres görüşmede, göreve başladığından bu yana ilk kez BM Şartı’nın 99. maddesine bağlı yetkisini kullanarak, BM Güvenlik Konseyi Başkanı’na (BMGK) hitaben yazdığı ve BMGK’yı Gazze’deki felaketin önlenmesi için harekete geçmeye çağırdığı mektuba değindi.

Suudi Bakan ise, BM Genel Sekreteri’nin BM Şartı’nın 99. maddesini yürürlüğe koyarak attığı adımı ülkesinin takdir ettiğini ve desteklediğini dile getirdi.


Körfez ülkeleri arasında Schengen benzeri ortak turist vizesi uygulanacak

Körfez İşbirliği Konseyi'nin Doha'daki toplantısı, 5 Aralık 2023 (AFP)
Körfez İşbirliği Konseyi'nin Doha'daki toplantısı, 5 Aralık 2023 (AFP)
TT

Körfez ülkeleri arasında Schengen benzeri ortak turist vizesi uygulanacak

Körfez İşbirliği Konseyi'nin Doha'daki toplantısı, 5 Aralık 2023 (AFP)
Körfez İşbirliği Konseyi'nin Doha'daki toplantısı, 5 Aralık 2023 (AFP)

Mina el-Mencumi

Körfez ülkeleri liderleri geçtiğimiz salı günü Katar’ın başkenti Doha'da buluştu. Gündeminde altı ülke arasındaki bağları ve entegrasyonu güçlendirecek birçok ortak dosyanın yer aldığı 44. Zirve gerçekleşti. Zirvede özellikle Avrupa Birliği (Schengen) ülkelerini kapsayan giriş vizesine benzer şekilde Körfez ülkelerini kapsayan ortak vize konusu ele alındı.

Şarku’l Avsat’ın Suudi resmi haber ajansı SPA’dan bildirdiğine göre, Suudi Turizm Bakanı Macid el-Hatib, bu konunun resmi olarak onaylandığını kaydetti.

Ekonomik büyümenin teşvik edilmesi

El-Hatib, Körfez İşbirliği Konseyi Yüksek Konseyi'nin ortak turist vizesini onayladığını ve altı ülkenin içişleri bakanlarına bunun uygulanması için gerekli tedbirleri alma yetkisi verdiğini belirtti.

Bakan, vizenin, gelen turist ve ziyaretçilerin Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasındaki hareketini kolaylaştırmaya katkıda bulunacağını, bunun da turizmin ekonomik büyümenin motoru olarak rolünü güçlendireceğini ve tüm üye ülkeler için sektöre yeni yatırım fırsatları açacağını belirtti.

Bu adımın en iyi şekilde uygulanması ve koordinasyonunun sağlanması, bölgedeki turizm ve ekonomi sektörlerine hizmet verilmesi için Körfez turizm bakanlıklarının kendi aralarında iş birliği yapma konusunda istekli olduklarını vurguladı.

El-Hatib, kararı tarihi olarak nitelendirerek, “Bu adım, altı ülkenin turizm alanında ve aralarındaki çeşitli alanlarda iş birliğini güçlendirme ve bağları derinleştirme konusundaki kararlılığını yansıtıyor ve aynı zamanda bu ülkelerin küresel turizm destinasyonları olarak konumunu güçlendiriyor” dedi.

Turizmde Körfez Stratejisi

Körfez ortak turist vizesinin onaylanması, Kasım 2022'de Körfez ülkelerinin turizm bakanlarının toplantılarında onaylanan Körfez Turizm Stratejisi’nin en önemli sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkıyor.

Geçen mayıs ayında Middle East Hotelier dergisi, Bahreyn Turizm Bakanı Fatıma es-Sayrafi'nin şu sözlerini aktarmıştı: "Körfez İşbirliği Konseyi’nin, bünyesindeki ülkeleri de kapsayan ortak vize verme niyeti var."

Sayrafi, Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri arasında bu vizenin nasıl alınacağı konusunda bakanlar düzeyinde görüşmelerin devam ettiğini de belirterek sözlerine şöyle devam etti: “Bunun çok yakında gerçekleşeceğini düşünüyoruz çünkü yurt dışından gelen insanların genellikle tek bir ülke yerine birkaç Körfez ülkesinde vakit geçirdiğini görüyoruz.”

Söz konusu bakan, 2022'de 8,3 milyon turisti hedefleyen Bahreyn'in BAE ve Suudi Arabistan ile birlikte ortak tanıtımdan yararlandığına dikkat çekerek, “Ama Körfez pazarlarının yanı sıra ülkemizde turizmin tanıtımına da katkıda bulunduğumuz için 9,9 milyon turiste ulaştık” dedi.

Bahreyn Turizm Bakanı, bu yıl içinde ortak vizenin yakında verileceği hakkında konuşmamıştı. BAE Ekonomi Bakanlığı Müsteşarı Abdullah el-Salih, bu yılın ortasında Katar'ın başkentinde düzenlenen Arabian Travel Market'in oturum aralarında yaptığı basın açıklamalarında, “Tüm Körfez İşbirliği Konseyi ülkeleri ortak vize konusunun turizm sektörünün ekonomilerinin büyümesi için hayati önem taşıdığını düşünüyor. Altı ülkenin turizm bakanları ayrıca sektörün gayri safi yurtiçi hasılaya katkısını artırmak, vatandaş istihdamını ve rekabet gücünü yükseltmek ve sürdürülebilir bir turizm sektörü sağlamak adına birleşik bir strateji geliştirmek üzere çalıştı” dedi.

Arap Körfez ülkelerinin, Körfez Turizm Stratejisi'ni bir buçuk yıl önce kabul etmesi dikkatleri çekiyor. Söz konusu strateji, Körfez bölgesinin küresel anlamda rekabet gücünü artırmaya yönelik birçok plan ve hedefi içerdiği gibi, sürdürülebilir turizmi teşvik etmeyi, dijital altyapıya yatırımı artırmayı, ziyaretçilerin deneyimini geliştirmeyi ve turizm sektörüne daha fazla yatırım çekmek için yenilikçi teknolojiler kullanmayı da amaçlıyor.


Katar: Gazze'de kalıcı ateşkes için girişimleri sürdürüyoruz

(AA)
(AA)
TT

Katar: Gazze'de kalıcı ateşkes için girişimleri sürdürüyoruz

(AA)
(AA)

Katar Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamaya göre Al Sani, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ile telefonda görüştü.

Görüşmede, Gazze Şeridi ile İsrail işgali altında bulunan Filistin topraklarındaki son durum, gerginliği azaltmanın ve çatışmalara "insani ara" verilmesinin yolları ele alındı.

Katar Dışişleri Bakanı Al Sani, Gazze Şeridi'ne insani yardımların girişinin güvence altına alınması için kalıcı şekilde insani koridorların açılması ve yardım konvoylarına Gazze'nin kuzeyine ulaşana kadar gerekli korumanın sağlanması gerektiğini vurguladı.

Ülkesinin, BM'ye ve Guterres'in gerilimin azaltma çabalarına desteğini yineleyen Al Sani, Gazze'de "insani ara"yı yenilemek ve kalıcı ateşkese ulaşmak için Katar'ın BM ve arabulucu ortaklarıyla koordinasyon içinde girişimleri sürdürdüğünü ifade etti.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi Riyad'da Putin ile görüştü

Muhammed bin Selman ve Putin Riyad'da görüştü  (SPA)
Muhammed bin Selman ve Putin Riyad'da görüştü (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Riyad'da Putin ile görüştü

Muhammed bin Selman ve Putin Riyad'da görüştü  (SPA)
Muhammed bin Selman ve Putin Riyad'da görüştü (SPA)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile başkent Riyad'da bir araya geldi.

Kremlin'den yapılan açıklamaya göre, Putin ile Bin Selman arasındaki görüşme Riyad'da Yemame Sarayı'nda başladı.

Putin, görüşmenin başlangıcında yaptığı konuşmada, Sovyetler Birliği'nin, Suudi Arabistan'ı tanıyan ilk ülkelerden biri olduğunu anımsatarak, "Bu, neredeyse yüz yıl önce oldu. Bu sürede ilişkilerimizde çok şeyler yaşandı. Ancak son yedi yılda ilişkilerimiz nitelik kazanarak daha önce görülmemiş bir düzeye ulaştı. Siyaset ve ekonomi alanlarında çok iyi ve istikrarlı ilişkilerimiz var." değerlendirmesinde bulundu.

Görüşmenin önemine işaret Putin, bunun bölgedeki durum hakkında görüş alışverişinde bulunmak için imkan sağladığını dile getirdi.


Suudi Arabistan kabinesi 2024 bütçesini onayladı

Kabine oturumuna Kral Selman başkanlık ediyor, solunda ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman var (SPA)
Kabine oturumuna Kral Selman başkanlık ediyor, solunda ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman var (SPA)
TT

Suudi Arabistan kabinesi 2024 bütçesini onayladı

Kabine oturumuna Kral Selman başkanlık ediyor, solunda ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman var (SPA)
Kabine oturumuna Kral Selman başkanlık ediyor, solunda ise Veliaht Prens Muhammed bin Selman var (SPA)

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz başkanlığında toplanan Bakanlar Konseyi, 1,25 trilyon riyal (yaklaşık 333,5 milyar dolar) olarak tahmin edilen harcamalarla birlikte devletin 2024 yeni mali yılı için genel bütçesini onayladı.

Kral Selman, bakanlara ve yetkililere, bütçede yer alan kalkınma, sosyal program ve projelerin etkili bir şekilde uygulanmasına yönelik talimat verdi.