Kıtalararası ‘yeşil koridorlar’

G20 Zirvesi'nde Hindistan ile Avrupa'nın Ortadoğu üzerinden birbirine bağlanacağı duyuruldu.

 Uluslararası arenanın önde gelen liderleri Yeni Delhi'deki G20 Zirvesi Liderler Oturumu’nda bir araya geldi. (AFP))
Uluslararası arenanın önde gelen liderleri Yeni Delhi'deki G20 Zirvesi Liderler Oturumu’nda bir araya geldi. (AFP))
TT

Kıtalararası ‘yeşil koridorlar’

 Uluslararası arenanın önde gelen liderleri Yeni Delhi'deki G20 Zirvesi Liderler Oturumu’nda bir araya geldi. (AFP))
Uluslararası arenanın önde gelen liderleri Yeni Delhi'deki G20 Zirvesi Liderler Oturumu’nda bir araya geldi. (AFP))

Şakir Hüseyin

"Bu proje, son birkaç aydaki ortak çabalarımızın taçlandırılmasıdır. Ekonomik karşılıklı irtibatı ve diğer ülkelerdeki ortaklarımız üzerindeki ve bir bütün olarak küresel ekonomi üzerindeki olumlu etkiyi artırarak müşterek çıkarlara götüren ilkeler üzerine inşa edilmiştir.”

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, 9 Eylül Cumartesi günü Yeni Delhi'de düzenlenen G20 Zirvesi oturum arasında yaptığı bu konuşma ile Hindistan, Ortadoğu ve Avrupa’yı birbirine bağlayacak çok uluslu bir demir yolu ve denizcilik projesi olan ‘Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’nu duyurdu. Veliaht Prens konuşmasını, G20 Zirvesi’ne katılan ABD Başkanı Joe Biden, Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve BAE Devlet Başkanı Şeyh Muhammed bin Zayed'in huzurunda yaptı.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman konuşmasını şöyle sürdürdü:

Proje, yüksek verimli ve güvenilir sınır ötesi veri iletim kablolarına ek olarak küresel enerji arzının güvenliğini artırmak için elektrik ve hidrojen boru hatlarını genişletecek. ‘Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’, demiryolları ve limanların geliştirilmesine ve modernizasyonuna katkı sağlayacak.

Bu ulaşım ve dijital bağlantı projesi, Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerini birbirine bağlayan bir demiryolu projesi de dahil olmak üzere mevcut bölgesel entegrasyon planlarını tamamlıyor.

‘Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’, ortak ülkeler arasındaki ekonomik ve siyasi bağların derinleştirilmesini amaçlıyor. Proje iki koridor içeriyor: Hindistan ile Arap Körfezi arasındaki doğu koridoru ve Körfez ile Avrupa arasındaki kuzey koridoru.

Projenin hedefleri arasında mal ve hizmetlerin geçişini sağlamak için mevcut kara ve deniz ulaşım yollarını tamamlamak üzere demiryolu inşa etmek yer alıyor. 

SCDF
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Hindistan Başbakanı Narendra Modi, Yeni Delhi'deki G20 Zirvesi'nde bir araya geldiler.

ABD Başkanı Joe Biden, “Bu gerçekten büyük bir olay. Proje Ortadoğu bölgesini daha istikrarlı, müreffeh ve entegre hale getirmeye katkıda bulunak” dedi.

Koridorun doğu kısmı Hindistan'ı Arap Körfezi'ne, kuzey kısmı ise Körfez bölgesini Avrupa'ya bağlayacak.

Çin'in petrol zengini bölgedeki nüfuzunu güçlendirdiği bir zamanda ABD Hindistan, Ortadoğu ülkeleri ve Avrupa Birliği ile bu bölgeleri demiryolları ve deniz yolları ağıyla birbirine bağlamak amacıyla ortak altyapı planı imzalamayı hedefliyor. ABD, Ortadoğu ülkelerini demiryollarıyla, Hindistan'ı da bölgenin Avrupa'ya uzanan limanlarından nakliye hatlarıyla birbirine bağlamak için Hindistan, Suudi Arabistan ve BAE ile proje üzerinde sessizce çalışıyor.

ABD ve ortakları, iki kıtayı ticaret merkezleri olarak birleştirmeyi ve temiz enerjinin geliştirilmesini ve ihracatını kolaylaştırmayı amaçlıyor. Elektriğe erişimi genişletmek için deniz altı kablolarının döşenmesi ve elektrik şebekeleri ile telekomünikasyon hatlarının bağlanması planlanıyor.

‘Hindistan-Ortadoğu-Avrupa Ekonomik Koridoru’, Suudi Arabistan'ın Vizyon 2030 kapsamındaki demiryolu genişletmesi ve altyapı büyümesiyle mükemmel uyum sağlıyor. Dünyanın en büyük petrol ihracatçısı olan Krallık, Doğu Asya'daki büyük şirketler de dahil olmak üzere büyük ülkelerden altyapı yatırımları çekti. Prens Muhammed bin Selman’ın geçen yılın Kasım ayında düzenlediği Güney Kore ziyaretinde, sanayi devi Hyundai Rotem ile Suudi Yatırım Bakanlığı arasında, gelecekteki Neum şehri için bir demiryolu sistemi inşa etmek üzere bir mutabakat zaptı imzalanmıştı. Krallık, mevcut 3 bin 650 km'lik ağa 8 bin km demiryolu eklemeyi planlıyor.

BDFGR
Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakan Prens Muhammed bin Selman.

Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerindeki demiryolu planı, teknik ve idari nedenlerden dolayı gecikmelerle karşı karşıya kaldı. Çalışmalara on yılı aşkın bir süre önce 15 milyar dolardan fazla tahmini maliyetle başlandığından bu yana 2 bin 100 kilometrelik ağın yalnızca bir kısmı inşa edildi.

Diğer yandan söz konusu mutabakat zaptı, koridorun nasıl geliştirileceğine ve finanse edileceğine dair ayrıntılı bilgi vermiyor ancak katılımcıların ‘zaman çizelgelerini içeren bir eylem planı geliştirmek ve buna uymak için önümüzdeki 60 gün içinde bir araya gelme’ niyetini belirtiyor.

Suudi Arabistan-ABD mutabakatı

Diğer yandan, Suudi Arabistan resmi haber ajansı SPA, Suudi Arabistan ve ABD hükümetlerinin, Asya Kıtası’nı Avrupa Kıtası’na bağlamak için Suudi Arabistan üzerinden kıtalararası yeşil geçiş koridorları kurulmasına yönelik bir protokolün geliştirilmesi amacıyla iki ülke arasında bir mutabakat zaptı imzaladığını duyurdu.

Bu proje, demiryolu hatlarının inşasının yanı sıra yenilenebilir elektriğin ve temiz hidrojenin iletim kabloları ve boru hatları aracılığıyla geçişini kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Aynı zamanda, enerji güvenliğini artırmak, temiz enerjinin geliştirilmesine yönelik çabaları desteklemek, dijital bağlantı ve fiber kablolar aracılığıyla veri iletimi yoluyla dijital ekonomiyi teşvik etmek ve malların demiryolu ve limanlar yoluyla ticaretini ve taşınmasını teşvik etmek de hedefleniyor.

Ajans haberinde "Krallık, ABD'nin yeşil geçiş koridorlarıyla ilgili ülkeleri kapsayacak protokolü oluşturmak ve uygulamak için müzakereleri desteklemek ve kolaylaştırmak adına oynadığı rolü memnuniyetle karşılıyor" ifadesine yer verdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Beyaz Saray’dan yapılan açıklamada da şu ifadeler yer aldı:

ABD ve ortaklarının hedefinde iki kıtayı ticaret merkezleriyle birbiriyle bağlamak, temiz enerjiyi geliştirmek ve ihracatı kolaylaştırmak var. Ayrıca deniz altı kablolarını uzatmayı ve elektriğe erişimi genişletmek için elektrik şebekeleri ile telekomünikasyon hatlarını birbirine bağlamayı, ileri temiz enerji teknolojisinde yenilikçiliği mümkün kılmayı, toplulukları güvenli ve istikrarlı bir internete ulaştırmayı da bağlamayı hedefliyorlar.

Mutabakat zaptına göre, ortak ülkeler demiryolu hattı boyunca "temiz hidrojen ihracatına yönelik boru hatları döşemenin yanı sıra elektrik ve dijital ara bağlantı için kabloların döşenmesini sağlamayı" amaçlıyor.

Çin, çeşitli bölgelerde on milyarlarca dolar değerinde bir dizi proje geliştirirken, ABD ve Batılı müttefikleri, müttefik ve dost kazanmayı amaçlayan yeni jeopolitik altyapı rekabetinde geride kalmak istemiyor. ABD ve G7 müttefikleri, Küresel Altyapı ve Yatırım Ortaklığı aracılığıyla, Çin'in Asya, Afrika ve diğer bölgelerde Bir Kuşak Bir Yol Girişimi aracılığıyla geliştirdiği devasa altyapıya alternatifler sunmayı amaçlıyor.

Afrika'da Lobito Geçidi

Biden, Sahra altı Afrika'da Avrupa Birliği, Angola, Zambiya ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti'ni birbirine bağlayan Lobito Koridoru’nu geliştirme planını duyurdu. Lobito Koridoru, Angola'daki Lobito limanı aracılığıyla güney Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile kuzeybatı Zambiya'yı bölgesel ve küresel ticaret pazarlarına bağlayacak.

Konuyla ilgili yapılan açıklamaya göre, ‘Avrupa Birliği ve ABD, üç Afrika ülkesiyle kollektif bir şekilde projeyi hızlandırmak amacıyla koridorun geliştirilmesini desteklemek için iş birliği yapıyor. Zambiya ile Angola arasındaki yeni demiryolu hattının genişletilmesi için fizibilite çalışmalarının başlatılması da bu iş birliği adımları arasında yer alıyor.’

Çin'in farklı bölgelerde on milyarlarca dolar değerinde bir dizi proje geliştirmesi nedeniyle ABD ve Batılı müttefikleri, müttefik ve dost kazanmayı amaçlayan yeni jeopolitik altyapı rekabetinde geride kalmak istemiyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla’dan çevrildi.



İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda
TT

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

İsrail’in Katar’a saldırısı: ABD iki müttefiki arasında sıkışmış durumda

Akil Abbas

İki gün süren heyecan dolu bekleyiş, adeta açık bir drama gibiydi. Katar’ın ABD ile ilişkileri, İsrail savaş uçaklarının Doha'da Hamas'ın üst düzey liderlerini bombalaması ve bu liderlerin ABD’nin heyetiyle yapmaları gereken toplantı öncesinde ciddi bir sınavdan geçti.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-Sani'nin öfkeli açıklamasında Katar’ın yaşadığı şok son derece açık ve anlaşılırdı. Katarlı yetkili, İsrail'in eylemini ‘Katar vatandaşlarının ve sakinlerinin güvenliği ve emniyeti için ciddi bir tehdit’ olarak nitelendirerek kınadı. Katar'ın ‘bu saldırının sorumlularının hesap vermesi için tüm yasal ve diplomatik önlemleri almaya’ hazır olduğunu belirtti. Beş Filistinlinin yanı sıra Katarlı bir güvenlik görevlisinin ölümüne yol açan İsrail saldırısına karşı bu öfkeli tonla yapılan açıklamanın dozu daha da arttı ve Başbakan ikinci açıklamasında İsrail’in saldırısını ‘devlet terörizmi’ olarak tanımladı. Katar Başbakanı “İhanete uğradık” ifadelerini kullandı.

Öte yandan ABD, bölgedeki iki önemli müttefiki arasında birdenbire sıkışıp kalarak, ‘hasar tespiti’ aşamasına girdi. Bu müttefiklerden biri, diğerini açıkça ve haksız bir şekilde saldırdı. Diğer müttefik ise ABD’nin kanlı bir savaşı sona erdirecek siyasi bir atılım gerçekleştirmesine yardımcı oluyordu ve ABD bunu gerçekleştirebilseydi, diplomatik bir zafer olarak sunabilirdi.

hty
Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Katar'a yaptığı son ziyaret sırasında (AFP)

ABD, hasar tespiti çerçevesinde Beyaz Saray sözcüsü Caroline Levitt’in ağzından saldırıyı askeri kaynaklarından öğrendiğini ve Katarlı yetkilileri uyardığını açıkladı. Katarlı yetkililer böyle bir uyarının yapıldığını doğruladılar, ancak uyarı yapıldığında İsrail bombaları başkent Doha’ya düşmeye başlamış ve artık iş işten geçmişti. İsrail ise, ABD'ye saldırı planını önceden bildirdiğini açıkladı. İsrail'in ABD ile istişare etmeden tek taraflı bir eylemde bulunduğu ve sadece geç bilgi verdiği, geçtiğimiz ekim ayında Lübnan’da Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürüldüğü hava saldırısında sergilediği davranışı tekrarladığı izlenimini veriyor. Ayrıca Hamas’ın hedef alınan liderleri Halid Meşal, Halil el-Hayye, Zahir Cebbarin ve Muhammed Derviş’in durumuna ilişkin hala bir teyit yok.

Şimdiye kadar, gerçekler açısından sadece askeri operasyonun amacına ulaşamadığı kesin. Ancak, bu önemli olayın ayrıntıları ve sırları ötesinde, önümüzdeki dönemde daha fazlası ortaya çıkacak olsa da gerçekler çerçevesinde önemli olan bunun nedenleri ve sonuçlarıdır.

İsrail: Yarı başarı, yarı başarısızlık

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Doha saldırısını başlatmasının ardındaki nedenlerin çoğu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun siyasi ihtiyaçlarıyla bağlantılı olsa da Netanyahu, bu ihtiyaçların kişisel niteliğini gizlemek için bunları daha geniş bir stratejik çerçeveye yerleştiriyor. Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında ‘düşmanları’ ortadan kaldırmak için küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi temelinde, zaman sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor. ABD’nin önceliği görevi başarıyla tamamlamak olduğundan görevin ne zaman tamamlanacağına dair herhangi bir takvime bağlı değil. Dolayısıyla Netanyahu, konuşmalarında sık sık İsrail'in 7 Ekim'den sonraki görevini, ABD’nin 11 Eylül'den sonraki göreviyle kıyaslıyor.

Bu da Hamas ile savaşı sona erdirecek ‘yeterli bir anlaşmanın’ anlamsız olduğu anlamına gelir. Çünkü böyle bir anlaşma, öldürülen Filistinli sivillerin bedeli ne olursa olsun, Netanyahu hükümetinin Hamas'ın yenilgisini ilan ederek zaferini ilan etmesini engeller. Ancak Netanyahu, İsrail'in en güçlü müttefiki olan ABD'nin bu tür bir anlaşma için yoğun baskı yapması altındaydı. Bu amaçla, Hamas ile doğrudan müzakereler başlattı. Bu hamle, ABD'nin terörist örgüt olarak sınıflandırdığı ve yüz yüze oturup müzakere etmemesi gereken Hamas'ı ödüllendirdiğine inanan İsraillileri öfkelendirdi.

Netanyahu, 11 Eylül saldırıları sonrasında ABD'nin ‘terörle mücadele’ kapsamında küresel ölçekte yaptığına benzer şekilde, uzun vadeli hedeflerin gerçekleştirilmesi için süre sınırı olmayan açık uçlu bir savaş istiyor.   

İsrail'in saldırısının hedefi olan Hamas heyetindeki isimlerin üst düzey olması, Hamas'ın ABD'yi tatmin edecek bir anlaşmaya varma konusundaki ciddiyetini gösteriyordu. Ancak İsrail bu anlaşmayı engellemeye çalıştı. Bu yüzden saldırının zamanlaması hassas ve belirleyiciydi. Çünkü saldırı Hamas heyetinin ABD heyetiyle görüşmesinden önce gerçekleşti. İsrail'in Katar’a saldırısı, geçtiğimiz haziran ayında İran'ı bombalamasına benzer bir durumdu. O saldırı, ABD ve İran heyetleri arasında İran'ın nükleer programı konusundaki anlaşmazlığı çözüme kavuşturacak bir anlaşma sağlanacağına dair geniş çaplı beklentilerin olduğu, ‘nihai’ görüşmeye iki gün kala gerçekleşmişti.

Doha ve Tahran'daki iki bombalı saldırı, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in koşullarını kabul eden bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar cepheleri diri tutmayı amaçlıyor. Hizbullah ile savaşı sona erdirme senaryosunda da böyle oldu.

Özetle Netanyahu'nun İsrail'i 7 Ekim'den sonrası siyasi çözümler değil, askeri zaferler peşinde. Bu durum, Netanyahu'nun İsrail'inin Ortadoğu'yu değiştireceğine dair defalarca kez dile getirdiği taahhüdüyle de tutarlı. Bunu ilk kez 7 Ekim saldırısından iki gün sonra İsraillilere hitaben yaptığı konuşmada ifade eden Netanyahu, “Hamas'ın yaşayacağı şeyler korkunç ve zor olacak... Sizden sabırlı olmanızı istiyorum. Ortadoğu'yu değiştireceğiz” ifadelerini kullandı. Daha sonra, aylarca süren açıklamalarında, bu değişimin Gazze dahil olmak üzere yedi farklı cephede zaferi de içereceğini ekledi.

Doha ve Tahran'daki saldır, sorunları çözecek siyasi anlaşmaları engellemek, İsrail'in karşı tarafı kaybeden, yenilen ve İsrail'in şartlarına boyun eğen bir askeri zafer elde etme hedefine ulaşana kadar çatışmaları sürdürmeyi amaçlıyor.

Taktiksel düzeyde, bu saldırı, Doha'daki Hamas liderlerinin ortadan kaldırılmasının sadece katı çizgideki liderleri ortadan kaldırmakla kalmayıp, Hamas'ı bekasını tehdit edecek kritik ve son derece tehlikeli bir duruma sokacağı yönündeki İsrail’in bazı istihbarat değerlendirmeleriyle de uyumlu. Bunun nedeni, saldırının başarılı olması durumunda Hamas'ın, şu anda Gazze Şeridi'ndeki tüm kurumlarını kontrol eden ve Hamas'ın gücünü yeniden inşa etme ve İsrail'in suikast girişimlerinden kaçma konusunda yetenekli olduğunu kanıtlamış tek bir saha komutanının, İzzettin el-Haddad'ın liderliği altında kalacağı anlamına gelecekti.

İsrail'in değerlendirmelerine göre Haddad, birçok Hamas liderinin aksine sivil kayıpları önlemek ve yeniden inşa ettiği örgütün geri kalanını korumak amacıyla savaşı sona erdirmek için taviz vermeye istekli ve esnek bir tutum sergiliyor. İsrail, Haddad liderliğindeki Hamas ile vardığı anlaşmayı, Doha'daki farklı taraflar arasında eşitlik ve karşılıklı tavizler izlenimi yaratacak bir siyasi anlaşmaya alternatif olarak, askeri gücüyle dayattığı bir teslimiyet belgesi olarak sunabilir. Bu ‘teslimiyet belgesini’ elde edemese bile, İsrail, Doha saldırısı başarılı olursa, özellikle de Haddad’a suikast girişiminde başarılı olma olasılığı varsa, müzakere edecek kimse olmadığı gerekçesiyle Gazze’deki savaşı sürdürebilir. Aynı tahminlere göre bu durumda Hamas başsız ve merkezi liderlikten yoksun kalacak. Buna rağmen, Haddad ve diğer Hamas liderleri olsun ya da olmasın, İsrail bu zamanı, Hamas'ın en önemli kalesi olarak kabul edilen Gazze Şeridi'nin merkezi ve yönetim şehri olan Gazze kentinde daha fazla toprak işgal ederek askeri operasyonlarını tırmandırmak için kullanıyor. İsrail şu an Gazze Şeridi'nin yaklaşık yüzde 75'ini işgal ediyor.

ABD ve iki müttefik arasındaki zorlu denge

Doha saldırısı, bölgedeki en önemli müttefiklerinden biri başka bir önemli müttefikinin başkentini vurması nedeniyle ABD'yi büyük bir utanca uğrattı. Tam olarak ne olduğu kesin olarak doğrulanmamış olsa da ABD yönetimi İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, ‘zararı sınırlamak’ ve iki kötülükten daha azını kabul etmek amacıyla, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

frgty
İsrail'in Katar'ın başkenti Doha’da Hamas liderlerine düzenlediği saldırı sonucunda hasar gören bir bina, 9 Eylül 2025 (Reuters)

Haklı öfkesini yasal ve siyasi bağlamlara yönlendirerek ve bölgesel ve uluslararası dayanışma oluşturarak saldırıya hızlı ve etkili bir yanıt geliştiren Katar ile dayanışma arasında bir denge kurmaya çalıştı. Bu tepkinin bazı sonuçları, ABD’nin İsrail’i doğrudan kınaması ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in saldırganlığını resmi olarak kınamasına ABD’nin destek vermesi şeklinde oldu. Bu da ABD’nin uluslararası forumlarda İsrail'i geleneksel olarak savunmasından nadiren vazgeçtiği bir durum olarak değerlendirildi. Ayrıca, İsrail’in kontrolü dışında, savaş sonrası Gazze için üzerinde anlaşmaya varılmış bir senaryo oluşturmak için artan bölgesel ve uluslararası baskıyı da güçlendirdi. Fakat bu tepkinin belki de en önemli sonucu, Katar'ın, ABD’nin İsrail tarafından Katar'a karşı benzer bir tutumu askeri olarak önleyeceğine dair garantiler vermesini sağlama çabalarıydı. Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani’nin ABD’ye yapacağı ziyarette bu garantileri ele alacağına dair beklentiler söz konusu. Burada Katar'ın ekonomik ağırlığı ve ABD ile yaptığı cömert ticaret anlaşmaları, Amerikan tarihinde daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir şekilde düşünen ve davranan ABD yönetimine baskı yapmada büyük bir rol oynuyor.

ABD yönetimi, İsrail'in operasyonu başlatmasını engelleyemeyeceğini anladığında, operasyonun başarısız olmasına yol açan bilgileri sızdırmış olması mantıklı görünüyor.

Öte yandan İsrail başarısız operasyonunun sonucunda diplomatik ve siyasi açıdan kayıplar yaşasa da, Netanyahu başbakan olarak siyasi hayatının uzamasını, kırılgan koalisyonunu sürdürmesini ve yolsuzluk suçlamalarıyla hapis cezası alma ihtimalini önlemesini sağlayacak bir kazanım elde etti. Netanyahu, Doha’daki barış sürecini ve bunun yanında Gazze’deki savaşın hızlı veya yakın bir zamanda sona ermesi ya da ABD ile Hamas arasında doğrudan iletişim kurulması olasılığını, geçici de olsa, etkili bir şekilde bozdu.

Örneğin, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun açıklamalarının açıklığı dikkati çekti. Rubio, bu hafta İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında “Geleceğin ne getireceği hakkında konuşacağız ve onların (yani İsraillilerin) gelecek planlarını çok daha net bir şekilde anlayacağım” dedi. Rubio aynı ziyaret sırasında ABD'nin İsrail'in saldırısından memnun olmadığını belirtmiş olsa da ABD’nin Gazze’de tutulan İsrailli rehinelerin serbest bırakılması ve Gazze'nin savaş sonrası Hamas'sız bir yönetime sahip olması için gerekli düzenlemeler de dahil olmak üzere savaşın sona erdirilmesi olan iki temel talebini içerdikleri sürece İsrail'in alternatiflerine açık görünüyor. Büyük olasılıkla, İsrail'in Rubio'ya ‘teklifi’, Hamas'ı savaşın sona ermesi anlaşmasının resmi bir tarafı haline getirecek herhangi bir ortaklık olmaksızın, tek taraflı olarak savaşın sona erdirilmesi olacaktır. Bu da İsrail ordusunun Gazze'yi tamamen işgal edene, Hamas ortadan kaldırılana ve rehineler kurtarılana kadar ilerlemeye devam edeceği anlamına geliyor. Bu galip ve mağlup senaryosu, Netanyahu’nun iktidarda kalmak için ihtiyaç duyduğu İsrail aşırı sağcı kanadının ruh haliyle uyumlu olsa da sahadaki gerçeklik farklı olabilir ve bu durum sağcı kanadın umutlarını boşa çıkarabilir.

Öte yandan Hamas yüksek bir uyumluluk gösterdi. İsrail’in Gazze Şeridi'nin tamamını işgal etmesi, yönetimin yükünden kurtulmak ve İsrail’i yoracak ve Hamas’ın meşruiyetini ve etkinliğini yenileyecek uzun vadeli bir gerilla savaşına geçmek için Hamas’a istediği fırsatı verebilir. Netanyahu, Rubio'yu bu senaryonun uygulanabilirliğine ikna etmeli, ancak bu senaryo gerçeklerden çok hayalperest düşüncelere dayanıyor.


Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

TT

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri ortak savunma mekanizmasını ve caydırıcılığı harekete geçirecek

Körfez ülkeleri liderleri dün Arap Birliği Ortak Savunma Konseyi’ne İsrail'in Katar'a yönelik saldırısı çerçevesinde Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin (Bahreyn, Kuveyt, Umman, Katar, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri/BAE) savunma durumunu ve bu ülkelere yönelik tehditlerin kaynaklarını değerlendirmek üzere, Yüksek Askeri Komite'nin bir başka toplantısının ardından Doha'da acil bir toplantı düzenlemesinin yanında Birleşik Askeri Komutanlığa ortak savunma mekanizmalarını ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmek için gerekli idari önlemleri alması talimatı verdiler.

İsrail’in Katar’ın başkenti Doha'yı hedef alan saldırısı üzerine düzenlenen KİK Olağanüstü Zirvesi’nde saldırının etkilerini tartışan Arap liderler, Katar'ın egemenliğini açıkça ihlal eden İsrail'i kınadılar ve bu ihlalin tehlikeli ve kabul edilemez bir tırmanış olduğunu ve uluslararası hukuk ilkelerine ve Birleşmiş Milletler Şartı'na ciddi bir ihlal teşkil ettiğini belirttiler.

fgthy
Körfez ülkeleri liderleri, Ortak Savunma Konseyi'ne durum değerlendirmesi yapması ve Körfez ülkelerinin caydırıcılığını harekete geçirmesi talimatı verdiler (SPA)

Zirvenin sonuç bildirisinde, Körfez ülkeleri, Katar'ın bu saldırganlığa karşı aldığı tüm önlemlerde tam bir dayanışma içinde olduklarını teyit ettiler. KİK ülkelerinin güvenliğinin bölünmez olduğu ve bunlardan herhangi birine yönelik herhangi bir saldırının hepsine yönelik bir saldırı olduğu vurgulandı. Ayrıca, Katar'ı desteklemek ve güvenliğini, istikrarını ve egemenliğini her türlü tehdide karşı korumak için tüm imkanlarını kullanmaya hazır olduğu da teyit edildi.

İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını Körfez güvenliği ve bölgesel barış ve istikrara yönelik doğrudan bir tehdit olarak değerlendiren liderler, bu saldırgan politikaların devam etmesinin, tüm bölgenin istikrarı üzerinde ciddi etkileri olduğu göz önüne alındığında, barışa ulaşma çabalarını ve İsrail ile mevcut mutabakat ve anlaşmaların geleceğini baltaladığını belirttiler.

İsrail'in suç teşkil eden eylemlerinde ısrarcı olmasının ve tüm uluslararası normları, yasaları ve Birleşmiş Milletler (BM) Şartı'nı açıkça ihlal etmesinin, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden ciddi sonuçlara yol açacağı konusunda uyaran liderler, BM Güvenlik Konseyi’ni (BMGK), uluslararası toplumu ve nüfuzlu ülkeleri tüm sorumluluklarını üstlenmeye çağırdılar. Liderler, uluslararası hukukun ve kurumlarının otoritesini zedeleyen ve göz ardı edilmemesi veya caydırıcı uluslararası yaptırımlar uygulanmadan geçiştirilmemesi gereken tehlikeli bir emsal teşkil eden bu ihlalleri durdurmak için kararlı ve caydırıcı önlemler alınmasını talep ettiler.

Uluslararası toplumun ahlaki ve hukuki sorumluluklarını üstlenmesi, İsrail'i caydırmak için acil önlemler alması ve bölgesel güvenlik ile uluslararası barış ve istikrara doğrudan tehdit oluşturan uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukuk ihlallerine son vermesi gerektiğini vurgulayan liderler, tüm devletleri ve uluslararası kuruluşları bu suç niteliğindeki saldırıyı kınamaya ve Katar’ın egemenliğine saygı gösterilmesini ve vatandaş ya da ikamet edenler olsun tüm sivillerin korunmasını sağlamak için caydırıcı önlemler almaya çağırdılar.

Öte yandan liderler, Katar'daki güvenlik ve sivil savunma yetkilileri ile diğer ilgili kurumların olaya anında müdahale ederek, etkilerini sınırlandırmak ve vatandaşların ve sakinlerin güvenliğini sağlamak için gösterdikleri çabalara övgüde bulundu.

Bu saldırganlığın Katar’ın yoğun çabalarını ve Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması ve rehinelerin ve tutukluların serbest bırakılması için arabuluculuk rolünü engellediğini ve kardeş Filistin halkının acılarını hafiflettiğini vurgulayan liderler, İsrail'in bölgedeki birçok ülkeye yönelik tekrarlanan saldırılarının, güvenlik, barış ve istikrarın sağlanmasına yönelik uluslararası ve bölgesel çabaları ciddi şekilde engellediğinin altını çizdiler.

Zirvede, BM Şartı'nda, uluslararası antlaşmalarda ve anlaşmalarda yer alan normlara ve temellere, iyi komşuluk ilkelerine, devletlerin egemenliğine saygı gösterilmesine, iç işlerine karışılmamasına, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesine ve güç kullanımı veya güç kullanma tehdidinden kaçınılmasına bağlı kalınması gerektiğini vurgulandı.

İsrail'in acımasız saldırısını hızla kınayan ve Katar ile dayanışma içinde olduklarını açıklayan kardeş Arap ve İslam ülkeleri ile uluslararası toplumdaki dost ülkelere şükran ve takdirlerini ifade eden liderler, bu tutumların, devlet egemenliğinin ihlalini reddetme ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı korumaya yönelik çabaları destekleme konusundaki ortak taahhüdü yansıttığını teyit ettiler.

Liderler, barışsever ülkeleri, İsrail'in Katar'a yönelik acımasız saldırısını ve Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşı ve soykırım suçlarını durdurmaya yönelik uluslararası çabaları ve diplomatik çözümleri baltalamaya yönelik girişimlerini kınamaya çağırdılar. İsrail’in bu eylemleri arasında, halkı yerinden etmek ve aç bırakmak, Gazze Şeridi'nde faaliyet gösteren uluslararası yardım ve insani yardım kuruluşlarının çalışmalarını engellemek, gazetecileri, sağlık ve ambulans ekiplerini, kurtarma ekiplerini ve insani yardım çalışanlarını öldürmek gibi sistematik politikaların yer aldığını ifade eden liderler, bu suç eylemlerini caydırmak için uluslararası düzeyde ortak çabalar gösterilmesi gerektiğinin altını çizdiler.


BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
TT

BM, İsrail'in Katar'a yönelik saldırısını kınadı: Uluslararası hukukun şok edici ihlali

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)
Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk (EPA)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk bugün yaptığı açıklamada, İsrail'in geçtiğimiz hafta Katar'daki Hamas liderlerine yönelik saldırısının bölgesel barış ve istikrarı tehdit ettiğini belirterek, ‘yargısız infazların sorumlularının hesap vermesi’ gerektiğini vurguladı.

Volker Türk, BM İnsan Hakları Konseyi'nde saldırıyla ilgili oturumun açılışında yaptığı konuşmada şunları söyledi: “İsrail'in 9 Eylül'de Doha'daki müzakerecilere yönelik saldırısı, uluslararası hukukun şok edici bir ihlali, bölgesel barış ve istikrara yönelik bir saldırı ve dünya çapındaki arabuluculuk ve müzakere süreçlerinin bütünlüğüne yönelik bir darbedir.”

Katar, BM İnsan Hakları Konseyi'nden Doha'ya yönelik bombardıman için İsrail'i sorumlu tutmak üzere adımlar atmasını istedi.

Diğer yandan dün düzenlenen Doha Zirvesi’nde liderler, Katar devletine, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının emniyetine koşulsuz desteklerini yinelediler. İsrail'in, Katar'ın egemenliğine açık bir ihlal, uluslararası hukuka bariz bir aykırılık ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit olarak gördükleri acımasız saldırısını kınayarak, Katar ile birlik içinde olduklarını ifade ettiler.

Doha'da düzenlenen olağanüstü Arap Birliği - İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Zirvesi, tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı eylemi olan İsrail'in hain saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurguladı. Ayrıca Katar'ın, BM Şartı hükümlerine uygun olarak, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının emniyetini sağlamak için bu saldırganlığa yanıt vermek üzere atacağı tüm adım ve önlemlerde yanında olunacağı taahhüt edildi.

Nihai bildiride, Gazze Şeridi'nde ateşkesi sağlamak, savaşı sona erdirmek ve rehineleri serbest bırakmak için kilit arabulucu rolünü üstlenen Katar'ı hedef almanın, tehlikeli bir adım ve barışı yeniden tesis etmek için yapılan diplomatik çabalara yönelik bir saldırı olduğu belirtildi. Bildiride, “tarafsız bir arabuluculuk merkezine yönelik bu tür bir saldırganlık, Katar devletinin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama çabalarını da baltalamaktadır ve bunun tüm sorumluluğu İsrail'e aittir” vurgusu yapıldı.