Suudi Arabistan'da ortalama insan ömrü 77,6 yıla yükseldi

Suudi sağlık sektörü, 2023 yılında Vizyon 2030’a ulaşmak için dönüşüm yolculuğuna devam ediyor.

Yaşam kalitesini artıran ve toplum üyelerinin istekli olduğu sağlık hedefine ulaşan ideal bir ortamın sağlanması (SPA)
Yaşam kalitesini artıran ve toplum üyelerinin istekli olduğu sağlık hedefine ulaşan ideal bir ortamın sağlanması (SPA)
TT

Suudi Arabistan'da ortalama insan ömrü 77,6 yıla yükseldi

Yaşam kalitesini artıran ve toplum üyelerinin istekli olduğu sağlık hedefine ulaşan ideal bir ortamın sağlanması (SPA)
Yaşam kalitesini artıran ve toplum üyelerinin istekli olduğu sağlık hedefine ulaşan ideal bir ortamın sağlanması (SPA)

Kısa süre önce yayınlanan bir araştırma raporu, sağlığın geliştirilmesi ilkesinin tüm politikalarda ve yaşamın her alanında benimsenmesi de dahil olmak üzere bir dizi çaba ve katkı sonucunda Suudi Arabistan'da ortalama insan ömrünün 2016'daki 74 yıla kıyasla 77,6 yıla yükseldiğini ortaya koydu.

Bu açıklama, "Vizyon 2030" programlarından biri olan "Sağlık Sektörü Dönüşüm Programı" tarafından sağlıkta dönüşüm süreci ve 2023 yılı boyunca elde edilecek en önemli kazanımlara ilişkin yayınlanan bir raporda yer aldı. Rapor, ortalama yaşam süresindeki artışı Suudi Arabistan'ın halk sağlığı seviyesini yükseltmek için uyguladığı yürüme kültürünün yaygınlaştırılması, gıdalarda tuzun azaltılması, kalorilerin açıklanması ve diğer politikaların yanı sıra sağlık hizmetlerinin iyileştirilmesi ve sağlık risklerine karşı önlemlerin arttırılmasına yönelik çabalar gibi politika ve kararlara bağladı.

2023 yılı, Bakanlar Kurulu'nun Ulusal Sağlık Araştırmaları Enstitüsü'nün kurulmasını onaylamasına ve tüm sağlık kümelerinin sorumluluklarını yerine getirmeleri için dönüşüm aşamasının başlatılması, "Nafis" platformunun başlatılması ve diğer girişimler de dahil olmak üzere bir dizi aşama ve girişimin tamamlanmasına tanıklık etti.

Rapor, 2023 yılının aynı zamanda "Shifa" platformundan yararlanan 7 bin 233'ten fazla vakaya tanıklık ettiğini, bunun bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 3'lük bir artış olduğunu ve Suudi Tıbbi Randevu ve Yönlendirme Merkezi aracılığıyla 300 bin'den fazla başarılı iç ve dış sevk işleminin tamamlandığını gösterdi.

Önlemenin tedaviden ve erken teşhisten daha iyi olduğu ilkesinin uygulanmasında, bir milyondan fazla erken teşhis vakası da dahil olmak üzere 5 milyondan fazla kişinin keşif amaçlı obezite taramasına tabi tutulduğuna dikkat çekti. Yaklaşık 11 bin erken teşhis vakası da dahil olmak üzere bir milyondan fazla kişi diyabet için keşif taramasından geçirilmiş, ayrıca yaklaşık 160 bin kadın erken meme kanseri taramasından geçirilmiş ve 654 erken teşhis vakası ile sonuçlanmıştır. Bu tespit, erken evrelerinde keşfedilen vakaların tedavisine katkıda bulunmaktadır.

Öte yandan, Vizyon 2030’un başlatılmasından bu yana trafik kazalarından kaynaklanan ölümlerin neredeyse yarı yarıya azaldığı gözlemlenmiştir ve bu da programın trafik güvenliğini artırma hedeflerinden biridir.

Tüm bu çabaların bir sonucu olarak Suudi Arabistan, çeşitli sağlık alanlarında yerel ve uluslararası övgüler almıştır; bu da insan sağlığına ve canlı bir toplum ile tam ve sağlıklı bir yaşam için sağlık hizmetlerinin kalitesini artırmaya yönelik devam eden liderliğini ve ilgisini yansıtmaktadır.

Sağlık Sektörü Dönüşüm Programı’nın, sürdürülebilir sağlıklı bir yaşam tarzı sağlayarak ve etkili sağlık ve sosyal bakım sistemlerini geliştirerek vatandaşların yaşam kalitesini karşılamak üzere Suudi Vizyonu 2030’un üç sütunu arasında yer alan "Canlı Toplum" sütunuyla uyumlu olması dikkat çekiyor.

Program, başlangıcından bu yana, sağlık hizmetlerine erişimin kolaylaştırılması, hizmetlerin kalitesinin ve verimliliğinin artırılması, sağlık risklerine karşı önlemlerin geliştirilmesi ve trafik güvenliğinin artırılması gibi yüce hedeflere dayanan bir dönüşüm girişimleri paketini uygulamaya koydu. Buradaki temel amaç, birey ve toplumun ülke içinde tadını çıkarabileceği tam ve sağlıklı bir yaşama yönelik ulusal özlemlere ulaşılmasını sağlamayı içeriyor.



New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
TT

New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)

Suudi Arabistan'ın himayesinde ve Fransa'nın katılımıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki genel merkezinde düzenlenen konferans, ‘iki devletli çözüm’ yönünde bir siyasi hareket başlattı. Paris'in Filistin’i tanıma kararını açıklamasının ardından, başka ülkeler de art arda Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un izinden giderek yaz tatilinde olan kabinesini Gazze'deki durumu ele almak üzere bu hafta acil toplantıya çağıracağı açıklandı. Starmer, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek ve barışı sağlamak için adımlar atmaması halinde, İngiltere’nin Eylül ayında Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de New York'taki konferansta aynı açıklamayı tekrarladı.

Başbakan Starmer, çç baskıların artmasıyla İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmaması, insani yardımların engelsiz bir şekilde ulaşması için sınır kapılarını açmaması ve Filistin-İsrail çatışmasına son vermek için ciddi barış görüşmelerine başlamaması halinde bu adımı atacağını açıkladı.

ddefrv
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere acil kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki bakanların tutumları göz önüne alındığında İsrail'in bu şartlara uyum sağlaması imkansız görünüyor. Bu da 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana İsrail'in kurulmasında tarihi bir sorumluluk taşıyan Londra'nın bu adımı atacağı anlamına geliyor.

Bu adımın özel bir önemi var, çünkü İngiltere, Fransa'dan sonra G7 üyeleri içinde Filistin devletini tanıyan ikinci ülke ve BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi arasında dördüncü ülke olacak. Ayrıca, Batı'nın bu hamlesini ‘toplu bir hareket’ haline getirmesi açısından da özel bir öneme sahip. Ki Paris de bunu bekliyor.

Aralarında Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Norveç, İspanya, Portekiz, İrlanda, Slovenya, Lüksemburg, Malta, Yeni Zelanda, İzlanda, San Marino ve Andorra’nın bulunduğu 15 batılı ülke tarafından yayınlanan ve Filistin devletinin tanınmasını talep eden ‘New York Konferansı Çağrısı’, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'un ifadesiyle ‘deprem’ etkisi yarattı. Zira Batılı ülkeler ilk kez ‘toplu olarak’ böyle bir adım attılar.

Söz konusu ülkelerden biri olan Malta, Filistin’i tanıyacağını resmi olarak açıklarken Kanada ve Finlandiya, bu yönde hazırlıklarını sürdürüyor. Fransız kaynaklar, Portekiz'in de Filitin’i tanıma kararını açıklamaya hazır olduğunu belirttiler.

‘Çağrı’nın bir paragrafında şöyle deniyor:

“Bizler Filistin Devleti'ni tanımaya hazır olduğumuzu veya olumlu baktığımızı kabul ettik, ifade ettik veya ifade ediyoruz. Bu, iki devletli çözüme doğru atılmış temel bir adımdır. Henüz bunu yapmamış olan tüm ülkeleri bu çağrıya katılmaya davet ediyoruz.”

Ayrıca şu ifadeler de yer alıyor:

“Gazze’de yeniden yapılanma, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin yönetiminden çıkarılmasını sağlayacak bir yapı oluşturmak için çalışmaya kararlıyız.”

Diplomatik bulaşma

Söz konusu paragrafın ifadeleri, harekete geçme ve başkalarını da harekete geçmeye teşvik etme yönündeki toplu bir arzuyu yansıtmaktadır. Bugüne kadar 149 ülke Filistin’i tanıdı.

Fransız kaynaklar, Cumhurbaşkanı Macron'un birkaç gün önce Filistin’i tanıma kararını açıklamasının, birincisi tereddüt eden Avrupa ülkelerine baskı yapmak, ikincisi 21 Eylül'e kadar onlara yeterli zaman tanımak olmak üzere iki amacı olduğunu söylediler. 21 Eylül, New York'ta BM Genel Kurulu toplantılarının başlayacağı tarih ve zirvede kararın kesinleşmesi bekleniyor.

dfgthyuı
BM Genel Sekreteri, New York'ta düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansı sırasında Fransa Dışişleri Bakanı ile tokalaşırken (AFP)

Yol haritasının son paragrafı, konferansın en önemli hedefini özetliyor:

“Bu tarihi bir fırsat. Savaşı sona erdirmek, Filistin devletini kurmak ve her iki halk için barış ve onuru sağlamak için kararlı ve toplu bir şekilde harekete geçme zamanı geldi.”

Baskılara ve uyarılara rağmen

Konferansa 125 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği (AL) gibi birçok uluslararası ve bölgesel kuruluş ve en az 40 dışişleri bakanı katıldı. İsrail ve ABD'nin baskılarına rağmen konferansa geniş bir katılım vardı.

Tüm bu baskıların yanında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un BM Genel Kurulu’nda düzenlenen ‘Başkanlar ve Liderler Haftası’nda Eylül ayında Filistin devletini resmen tanımayacağını açıklamasının ardından, Macron'u hedef alan bir iç kampanya başlarken bu girişimin Ortadoğu'daki olayların gidişatına ‘hiçbir etkisi olmayacağı’ empoze ediliyor. Ayrıca, hiçbir Avrupa veya Batı ülkesinin ona katılmayacağı için ‘diplomatik olarak dışlanacağı’ uyarısı yapılıyor.

dert
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (AFP)

‘Şüpheciler’, iki devletli çözümü destekleyen ‘diplomatik-siyasi dinamizmin’ yeniden canlanmasını imkansız gördüler. Onlara göre bu çözüm, sadece siyasi ve sahadaki değişiklikler nedeniyle değil, aynı zamanda İsrail'in Filistin devletinin kurulmasını kökten reddetmesi nedeniyle de ‘geçmişte kalmış’ bir seçenek haline gelmişti.

İsrail parlamentosu Knesset geçtiğimiz yıl Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oyladı. Geçtiğimiz hafta da 71 oyla hükümeti Batı Şeria'yı ilhak etmeye çağıran bir kararı kabul etti. Kısacası, şüpheciler iki devletli çözümü ‘bir hayal’ olarak gördüler.

İsrail, Filistin devletinin tanınmasını kınamaya devam etti. Bunu ‘Hamas ve terörizme ödül’ olarak değerlendiren İsrail, bunun Gazze'deki ‘barışçıl çözüm çabalarını’ ve ‘savaşı sona erdirme çabalarını’ baltalayacağını iddia etti.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmediği gibi bir de tam tersi oldu.

Riyad ve Paris, uzun süredir ortada olmayan ‘iki devletli çözümü’ yeniden canlandırma çabalarında başarılı oldular.

Sadece iki gün içinde, dünya ülkelerinin üçte ikisi, sekiz adet Arap ve uluslararası çift başkanlı çalışma grubunun haftalarca süren çabalarıyla hazırlanan ‘yol haritasına’ odaklandı. Bu gruplar, çatışmaya son verilmesi ve güvenlik, ekonomi ve insani açıdan entegre bir Ortadoğu'ya doğru ilerlenmesi konusunda genel, kapsamlı ve pratik öneriler hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştı.

Bu durum, konferansın sona ermesiyle birlikte salı günü yayınlanan 7 sayfalık sonuç bildirgesinde de öne çıktı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, belgenin siyasi, güvenlik, ekonomik, insani, hukuki ve stratejik anlatı eksenlerini kapsayan kapsamlı öneriler içerdiğini ve iki devletli çözümü uygulamak ve herkes için barış ve güvenliği sağlamak için entegre ve uygulanabilir bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.

Bakan Prens Ferhan, BM 79. Genel Kurulu oturumu sona ermeden önce sonuç bildirgesinin desteklenmesi ve bunun New York'taki Suudi Arabistan ve Fransa misyonlarına bildirilmesi çağrısında bulundu.