Suudi Arabistan ve Pakistan: Çıkarlar ağı çerçevesinde ortaklığın yeniden teyidi

Dikkatli bir diplomatik yaklaşım ilişkileri uyumlu hale getirir

Görsel: Shutterstock
Görsel: Shutterstock
TT

Suudi Arabistan ve Pakistan: Çıkarlar ağı çerçevesinde ortaklığın yeniden teyidi

Görsel: Shutterstock
Görsel: Shutterstock

Kaswar Klasra

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Pakistan Genelkurmay Başkanı Korgeneral Asım Munir 20 Mart 2024 tarihinde Cidde'de bir araya geldiler. Görüşmede, Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Suudi Arabistan ile Pakistan arasındaki güçlü ilişkiye övgüde bulundu. İslamabad da yaptığı açıklamada aynı duyguyu paylaşırken Suudi Arabistan’ın Pakistan'a olan sarsılmaz desteği vurgulandı.

Bu görüşmeden birkaç gün sonra Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman, Pakistan'ın Milli Günü dolayısıyla düzenlenen geçit töreninin onur konuğu oldu. Aynı günün yani 23 Mart'ta, Prens Halid bin Selman’a Pakistan'ın üst düzey sivil ve askeri yetkililerinin katıldığı bir törenle Devlet Onur Nişanı (Nişan-ı Pakistan) verildi.

Pakistan Milli Günü törenleri sırasında Prens Halid bin Selman'ın Devlet Onur Nişanı’na layık görülmesi, Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki köklü ilişkileri yansıtırken Pakistan’ın bu adımı, Suudi Arabistan'ın 1947 yılından bu yana Pakistan'a verdiği kesintisiz desteği ve yıllar içinde kurulan güçlü diplomatik ilişkileri teyit ediyor.

dsefver
Suudi Arabistan Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Pakistan Genelkurmay Başkanı Korgeneral Asım Münir'i kabul etti (SPA)

Prens Halid bin Selman’ın Pakistan ziyaretinin zamanlaması ve Pakistan'ın Milli Günü törenlerine katılması, iki ülke arasındaki ilişkileri güçlendirme ve bölgesel zorluklarla ortak mücadelede kararlılığı gösterdi.

Oldukça prestijli ve sivillere takdim edilen en yüksek ödülü Devlet Onur Nişanı, genellikle Pakistan'ın ulusal çıkarlarının ilerletilmesine önemli ölçüde katkıda bulunanlara veriliyor. Pakistan, Prens Halid bin Ortaklığın güçlendirilmesiSelman’a bu nişanı takdim ederek onun katkılarına övgüde bulurken Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki her zaman sürecek olan karşılıklı saygıyı ve iş birliği ruhunu da teyit etmiş oldu.

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Pakistan ziyareti sırasında ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı ile görüştü. Taraflar, kardeş ülkeler olan Pakistan ve Suudi Arabistan arasındaki stratejik ortaklığın güçlendirilmesi konusunda mutabakata vardılar.

Pakistanlı ve Suudi Arabistanlı yetkililer arasındaki üst düzey temaslar, iki ülke arasındaki ilişkilerin gücünü ve bölgedeki istikrar ve refahın desteklenmesine yönelik ortak kararlılığı teyit etti.

Özetle Pakistanlı ve Suudi Arabistanlı yetkililer arasındaki bu üst düzey temaslar, iki ülke arasındaki ilişkilerin gücünü ve bölgedeki istikrar ve refahın desteklenmesine yönelik ortak kararlılığı teyit ediyor. Karmaşık bir jeopolitik zeminde yol almaya devam eden Pakistan ve Suudi Arabistan’ın ilişkileri, güçlenmeye ve ortaya çıkan zorlukları ortak eylem ve karşılıklı iş birliğiyle ele almaya hazır olduklarını gösteriyor.

dfervfr
Pakistan Başbakanı Muhammed Şahbaz Şerif, beraberinde Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman bin Abdulaziz ile Pakistan Milli Günü vesilesiyle İslamabad'da düzenlenen askerî geçit töreni izlerken, 23 Mart 2024 (AFP)

Wilson Center’daki Güney Asya Enstitüsü Direktörü Michael Kugelman, Suudi Savunma Bakanı Prens Halid’in Pakistan ziyaretinin, Pakistan ile Suudi Arabistan ilişkilerinin güçlendirilmesine yardımcı olacağını belirtti. Al-Majalla’ya konuşan Kugelman, bu ziyaretin kesinlikle ilişkilerin güçlenmesine yardımcı olacağını ve çok önemli bir zamanda gerçekleştiğini söyledi. Suudi Arabistan-Pakistan ilişkilerinin, birkaç yıl önce Hindistan ve İran ile ilgili birtakım meseleler yüzünden kısa süreli uzaklaşılmasının ardından her zamanki güçlü haline geri döndüğünü hatırlatan Kugelman, “Şimdi Pakistan Genelkurmay Başkanı’nın ve Başbakanı’nın Suudi Arabistan’la olan yakın şahsi ilişkileri, Suudi Arabistan’ın kilit rolü ve hayati b yatırım kaynağı olarak görülmesi bakımından İslamabad bu ziyaretin başarılı olması için gelinden geleni yapmakta kararlı. İki ülke arasındaki ilişki her ikisi için de önemli olsa da şu an özellikle Pakistan için hayati önem taşıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Pakistan’ın Suudi Arabistan'la çok yönlü ilişkileri, ortak çıkarları olduğunu teyit ediyor.

Pakistanlı gözlemciler ve dış politika uzmanları, Pakistan ile Suudi Arabistan arasında uzun yıllara dayanan ilişkilerin tarihi açıdan zengin olduğunu ve özellikle savunma, güvenlik ve ekonomi alanlarında karşılıklı güven ve iş birliğine dayandığını düşünüyorlar. Ayrıca Suudi Arabistan’ın ekonomik sıkıntılar sırasında mali yardım ve önemli yatırımlar yoluyla Pakistan'a verdiği kesintisiz desteğin, ilişkilerinin gücünü ve ortaklığın derinliğini vurguladığını belirtiyorlar.

Pakistan ve Suudi Arabistan arasındaki ilişkinin ince detaylarını anlamak, iki devletin izlediği yolu anlamanın yanı sıra, Yakın Doğu ve Güney Asya'daki bölgesel nükleer dengeler ve jeopolitik dinamikler üzerindeki daha geniş kapsamlı etkileri değerlendirmek için de hayati önem taşıyor.

Suudi Arabistan’ın Pakistan’a yardımları

Suudi Arabistan, özellikle Hindistan'ın 1998 yılında nükleer denemeleri sırasında olduğu gibi kritik dönemlerde Pakistan’a önemli yardımlarda bulundu. Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığı habere göre bu yardımlar, bir yandan iki ülke arasındaki ilişkinin derinliğini teyit ederken, diğer yandan Suudi Arabistan'ın önemli miktarda petrol yardımında bulunacağına dair verdiği söz, Pakistan'ın nükleer deneme kararlarında belirleyici bir faktör olmuş ve Suudi Arabistan’ın sıkıntılı zamanlarda Pakistan’ın gerçek dostu olduğunu göstermiştir.

Bunun yanında Suudi Arabistan halkının ve kurumlarının Pakistan’a önemli mali yardımlarıyla birlikte, Suudi Arabistan ideolojisinin Pakistan’ın eğitim çerçevesinin belli bölümleri üzerindeki etkisi, iki ülke arasındaki ilişkinin geleneksel devlet dinamiklerinin ötesine geçerek kapsamlı ve çok yönlü doğasına başka bir boyut kazandırıyor.

Pakistan’ın Suudi Arabistan'la çok yönlü ilişkileri, dış politika çerçevesinin merkezinde yer alan ekonomik, ideolojik ve stratejik ortak çıkarları olduğunu teyit ediyor. Mevcut yerel ve uluslararası engeller arasında bu ilişkilerin sürdürülmesinin Pakistan’ın gelecekteki yönünün anahtarı olacağına şüphe yok.

Pakistanlı Jeopolitik Analist Ahmed Kureyşi, Pakistan Genelkurmay Başkanı’nın şahsi ilişkilerinin iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinde etkili olduğunu düşünüyor. Kureyşi, Al-Majalla’ya yaptığı açıklamada, “Suudi Arabistan Savunma Bakanı, başka bir ülkedeki önemli bir askerî geçit törenine katılmak üzere özel olarak Pakistan'a gitti. Suudilerin kısa süre içinde attıkları bu olağanüstü adım, Pakistan'a ne kadar önem verdiklerinin açık bir göstergesiydi. Suudi Arabistan'ın Pakistan'a en üst düzeyde verdiği büyük önemi teyit ediyor. Bu ziyaretin, diğer bazı faktörlerin yanı sıra, Pakistan hükümeti ve silahlı kuvvetleri üzerinde derin bir etki yaratması beklenirken, ziyaret aynı zamanda Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki stratejik ilişkilerde bir başka dönüm noktasını temsil ediyor. Bununla birlikte ziyaret, Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki gelişen stratejik ortaklığı da somutlaştırıyor” ifadelerini kullandı.

Pakistan, ikinci en büyük Müslüman nüfusa ve nükleer güce sahip olması nedeniyle jeopolitik açıdan oldukça önemli bir ülke.

Prens Halid bin Selman’ın ziyareti genel olarak ve kendisine onur nişanı takdim edilmesiyle Pakistan ile Suudi Arabistan arasındaki, kökleri tarihi bağlara ve ortak değerlere uzanan kalıcı dostluğun ve dayanışmanın özel bir göstergesiydi. Her iki ülke de bölgesel dinamikler ve küresel zorluklarda önemli rollere sahipler.

Riyad ve İslamabad arasında son dönemde atılan adımlar, ilişkilerin güçlendirilmesinde ve iki ülke arasındaki ortaklığın, daha önce eşi ve benzeri görülmemiş seviyelere yükseltilmesinde önemli ilerlemeler kaydedildiğini gösterdi.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından geçtiğimiz yıl yapılan ve Suudi Arabistan’ın Pakistan'daki yatırımlarını 10 milyar dolara çıkarmasıyla ilgili fizibilite çalışmalarının başladığı belirtilen açıklama, Pakistan ekonomisini canlandırmaya yönelik somut bir çabaya işaret etti.

Bunun yanında Suudi Arabistan'ın Pakistan Devlet Bankası'ndaki mevduat limitini 2 milyar dolardan 5 milyar dolara çıkarması da Suudi Arabistan'ın ekonomik sıkıntılar yaşayan Pakistan'a önemli ölçüde mali yardımda bulunma isteğinin göstergesiydi.

Suudi Arabistan, bu adımları münferit olarak değil, Pakistan ekonomisinin güçlendirilmesine yardımcı olmayı amaçlayan daha geniş kapsamlı bir çaba çerçevesinde atıyor. Suudi Arabistan’ın Pakistan Devlet Bankası'ndaki 3 milyar dolarlık mevduatın vadesini uzatmasının yanı sıra, Cenevre’deki toplantı sırasında Pakistan'ın yaşadığı sel felaketinin yaralarını sarmasına yardımcı olmak üzere verilen önemli miktarda mali yardım sözü, müttefikine verdiği desteğin boyutunu ortaya koymuştur.

Yetenekler, zorluklar ve dengeler

Pakistan, ikinci en büyük Müslüman nüfusa ve nükleer güce sahip olması nedeniyle jeopolitik açıdan oldukça önemli bir ülke. Bu da Pakistan ile Suudi Arabistan arasında güçlü ilişkilere neden dikkat edilmesi gerektiğini açıklıyor. Hindistan Yarımadası'nın 1947 yılında Hindistan ve Pakistan olmak üzere iki egemen devlete bölünmesiyle bu iki ülke arasında başlayan rekabette Suudi Arabistan'ın Pakistan’a verdiği destek, İslamabad’ın istikrar ve ekonomik refah arayışında çok önemli bir unsur olarak öne çıkıyor.

Pakistan'ın karşılaştığı iç zorluklar, sivil-asker dengesizliği, etnik ve mezhepçi gerginlikler, ekonomik baskılar ve iklim tehditleri gibi sorunlar, özellikle ülke siyasetindeki belirsizlik çerçevesinde istikrar ve ilerlemenin önünde büyük engeller oluşturuyor. Tüm bu karmaşık problemler, Pakistan'ın uluslararası ortaklarını, çıkarları açısından İslamabad'la ilişkilerini yeniden değerlendirmeye itti.

dwefer
Başkent İslamabad'da düzenlenen Pakistan Milli Günü törenlerinde paraşütçülerin gösterisinden  23 Mart 2024 (AFP)

Pakistan’ın ABD ve Çin gibi büyük güçlerle ilişkilerini dengeleyen hassas diplomatik yaklaşımına, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere Körfez ülkeleriyle derinleşen ilişkileri eşlik etti. Bu ilişkiler, ortak dini duyguların ötesine geçerken ekonomik olarak karşılıklı bağımlılık, bu ilişkilerde önemli bir rol oynuyor. Pakistan işgücünün büyük bir kısmının Suudi Arabistan'da bulunduğu biliniyor. Körfez ülkelerinden gelen büyük miktardaki para transferi de Pakistan'ı bu ülkelere bağlayan ekonomik ilişkilerin altını çiziyor.

Körfez ülkelerinin Pakistan’a sağladığı destek, aralarındaki derin bağın ve karşılıklı desteğin göstergesidir.

Pakistanlı meslek sahiplerinin Körfez ülkelerindeki finans sektörünün ve sağlık sektörünün ayrılmaz bir parçasını oluşturması nedeniyle, Pakistan işgücünün Körfez ülkelerindeki altyapının geliştirilmesine katkısı oldukça önemli bir rol oynuyor. Bununla birlikte İslamabad, askeri eğitim ve danışmanlık alanlarındaki çalışmalarıyla bu ilişkilerin stratejik yönünü pekiştiren güçlü güvenlik ilişkileri de kurdu.

Suudi Arabistan'ın Pakistan'a 1998 yılındaki ekonomik yaptırımlar sırasında bedava petrol tedarik etmesi gibi, Körfez ülkelerinin Pakistan’a verdiği destek, zor zamanlarda birbirlerinin yanında olduklarını gösteriyor.

Öte yandan Pakistan, ekonomik kazanımlar ve güvenlik alanındaki iş birliğinin yanı sıra çıkarlarını korumak için son derece karmaşık bir ortamı olan uluslararası arenada manevra yapmak gibi karmaşık bir görevle karşı karşıya. İttifaklar arasında bir denge kurmak ve içerideki zorlukların üstesinden gelmek, Pakistan'da istikrar ve sürdürülebilir büyümenin sağlanması açısından oldukça önemli.



Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Amerika'ya yaptığı tarihi ziyareti tamamladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, Amerika'ya yaptığı tarihi ziyareti tamamladı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da (SPA)

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, başta savunma ve teknoloji olmak üzere birçok alanda eşi benzeri görülmemiş bir dizi anlaşma ve mutabakat imzalanmasının yanı sıra, sıcak karşılama ve derin ortaklıklarla nitelenen görüşmelerin gerçekleştirildiği iki günlük tarihi ABD ziyaretini tamamladı.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Washington'dan ayrılırken ABD Başkanı Donald Trump'a bir teşekkür telgrafı göndererek, "Dost ülkenizden ayrılırken, bana ve beraberimdeki heyete gösterilen sıcak karşılama ve cömert misafirperverlik için minnettarlığımı ve takdirimi ifade etmekten memnuniyet duyuyorum" dedi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi, resmi görüşmelerin "iki ülke arasındaki köklü tarihi ve stratejik ilişkilerin gücünü bir kez daha teyit ettiğini" de ifade etti.

Suudi Arabistan ve ABD tarafından yayınlanan ortak bildiride, iki ülkenin "tarihi dostluk ve stratejik ortaklık bağlarına" olan bağlılığı teyit edildi.

Bu arada, çeşitli Sudan siyasi güçleri ve grupları, ABD başkanının, Suudi Veliaht Prensi’nin Sudan'daki savaşı sona erdirmek için başkanlık nüfuzunu kullanma talebine yanıt verdiğini duyurduğu açıklamalarını memnuniyetle karşıladı. Bu karşılama, Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, Sudan hükümeti (şu anda Port Sudan'da bulunuyor), Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği, Nyala merkezli hükümet yanlısı "kuruluş" hükümeti ve daha önce savaşın devamını savunanlar da dahil olmak üzere, çeşitli Sudanlı gruplardan geldi.


Washington'dan bir kare ve Suudi Arabistan-ABD ortaklığının kurumsallaşması

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
TT

Washington'dan bir kare ve Suudi Arabistan-ABD ortaklığının kurumsallaşması

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Beyaz Saray’da, 18 Kasım 2025 (SPA)

Abdullah Faysal er-Ribah

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman bin Abdulaziz, yedi yıllık bir aradan sonra 18 Kasım 2025 tarihinde Washington'a geldiğinde, ABD-Suudi Arabistan ilişkileri tarihinin en önemli anlarından birine tanık oldu. Bu ziyaret, uluslararası gündem çerçevesinde gerçekleştirilen diplomatik bir toplantıdan öte, Veliaht Prens'in de belirttiği üzere resmi bir etkinlik ve ABD Başkanı Donald Trump'ın ‘geleceğin ortaklığı’ olarak adlandırdığı girişimin başlatılması için olağanüstü bir fırsattı.

Beyaz Saray'da Veliaht Prens Muhammed bin Selman onuruna verilen görkemli resepsiyon, ABD yönetiminin Riyad ile Washington arasında geçmişte yaşanan bazı gerginlikleri geride bırakma ve içerideki parti temelli bazı anlaşmazlıklar nedeniyle Riyad ile ilişkileri eleştiren iç sesleri görmezden gelerek, karşılıklı ulusal çıkarlar temelinde ilişkileri yeniden teyit etme arzusunu yansıttığı şeklinde yorumlanabilir. Her partiye yakın medya kuruluşlarının, iktidardaki diğer partinin başarılarını küçümsemek amacıyla ona yönelik eleştirilerini rasyonel veya ahlaki gerekçelerle örtbas ettiği bilinen bir gerçektir. Demokrat Parti'ye yakın medya kuruluşları Trump yönetimine karşı tam da bunu yapıyor. Belki de Trump'ın bazı açıklamaları, ABD’nin önceliklerinin strateji ve büyük anlaşmalara odaklanacak şekilde yeniden düzenlenmesini amaçlayan siyasi bir açıklamaydı.

ABD’nin şirketlerine ve projelerine yaklaşık bir trilyon dolarlık yatırım yapmak, bu yatırımlardan fayda sağlayan bölgeleri temsil eden önemli eyaletler ve Kongre üyeleri de dahil olmak üzere, ABD içinde karmaşık bir çıkar ağı oluşturuyor.

Birkaç ay süren taslak müzakereler üzerine inşa edilen bu ziyaretin temelinde, Riyad'ın Washington ile ilişkisini Trump'ın ilk dönemini karakterize eden ‘geçici şahsi anlaşma’ düzeyinden, Kongre onayı gerektiren ‘bağlayıcı kurumsal anlaşma’ düzeyine taşımaya çalışması yatıyor. Bu değişim, siyasi veya müzakereye yönelik bir lüks değil, Krallık için kapsamlı bir dönüşüm sürecini temsil eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca istikrarlı ve öngörülebilir bir güvenlik ortamı gerektiren Vizyon 2030 için stratejik bir gereklilik. Yakın tarih, bir başkanın yürütme emriyle imzaladığı yasayı, başka bir başkanın bir kalem darbesiyle iptal edebileceğini göstermiştir. İran nükleer anlaşması deneyimi, bölgede stratejik bir boşluk yaratan bu dramatik değişkenliğin en belirgin örneğidir. Bu yüzden Suudi Arabistan, Beyaz Saray’dan sadece bir söz değil, Kongre'den açık bir garanti talep etti.

Al Majalla tarafından yayınlanan bir önceki makalemizde, bu tarihi ittifakın ‘güvenlik karşılığında petrol’ denklemine dayandığını belirtmiştik. Ancak, Washington'ın enerji konusunda neredeyse bağımsız hale gelmesi ve 2019 yılında Abkayk ve Hureys petrol tesislerine düzenlenen saldırılarla ‘üstü kapalı güvenlik korumasının’ artık yeterince garanti edilemediği ortaya çıktıktan sonra bu denklem kırılgan hale geldi. Bu istikrarsızlık, ‘Vizyon 2030’ gibi büyük bir projeyi üstlenen ülke için artık kabul edilemez.

sdfv
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump Beyaz Saray'da yaptıkları görüşme sırasında (SPA)

Bu yüzden Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın ABD ziyaretinin başlıca zorluğu, Riyad'ın ekonomik, askeri ve siyasi nüfuzunu kullanarak kalıcı bir kurumsal anlaşmaya varmayı başarması mı, yoksa geçici mega anlaşmalarla yetinmesi mi olacaktı? Bu makale, ‘başkanlık kararnamesi’ ile ‘kurumsal anlaşma’ arasındaki kavramsal çatışma çerçevesinde ziyaretin sonuçlarını analiz etmeyi amaçlıyor.

Birinci boyut: Ekonomik sıçrama

Ziyaretin en etkileyici yönü ekonomik boyutu oldu. Bu boyut, hem Trump’ın ‘anlaşma yapma’ zihniyetine hem de Suudi Arabistan'ın ‘ekonomik kurumsallaşma’ stratejisine mükemmel bir şekilde hizmet ediyor. 19 Kasım'da Washington'da düzenlenen devasa ortak yatırım forumuna tek bir paket olarak sunulan çeşitli yatırım alanlarına yönelik anlaşmanın duyurulması eşlik etti.

İşte bazı detaylar:

Bir trilyon dolarlık yatırım şoku ve taahhütlerin sağlamlaştırılması

Ziyaretin en önemli haberi, Suudi Arabistan tarafından daha önce açıklanan ABD’ye 600 milyar dolarlık yatırım planının dört yıl içinde 1 trilyon dolara çıkarılmasının açıklanmasıydı. Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu (PIF) aracılığıyla aktarılacak bu muazzam likidite, ABD'deki hayati öneme sahip stratejik sektörleri kapsıyor ve Suudi Arabistan'ın küresel ekonomideki rolünü sadece bir ‘petrol ihracatçısı’ olmaktan çıkarak ‘üretim ve inovasyon ortağı’ olarak yeniden tanımlıyor.

Ekonomik ve yasal etki ağı oluşturulması

ABD’nin şirketlerine ve projelerine yaklaşık bir trilyon dolarlık yatırım yapmak, bu yatırımlardan fayda sağlayan bölgeleri temsil eden önemli eyaletler ve Kongre üyeleri de dahil olmak üzere, ABD içinde karmaşık bir çıkar ağı oluşturuyor. Coğrafi olarak dağınık olan bu ekonomik baskı, Riyad'ın Washington'daki yasama alanında konumunu güçlendirmek için ideal bir araç. Buradaki ekonomik güç sadece finansal büyüklükte değil, aynı zamanda Suudi Arabistan’ın çıkarlarının ‘ABD’nin kalbinde’ yer almasında yatıyor. Bu da ortaklığın korunmasını ABD Kongre üyeleri için en önemli öncelik haline getiriyor.

48 adet F-35A uçağının satışının onaylanmasıyla Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, Arap dünyasında bu ileri teknolojiye sahip ilk hava gücü oldu.

Karşı garanti olarak Vizyon 2030’un gereklilikleri

Suudi Arabistan'ın mega projeler içeren Vizyon 2030, en az çeyrek asır boyunca istikrarlı ve öngörülebilir bir güvenlik ortamında başarılı olabilir. Bu miktarı ABD’ye yatırmak, anlaşmayı güvence altına almak için dolaylı bir baskı, çünkü Suudi Arabistan bu yatırımla aldığı riske karşılık güvenlik ortamının istikrarı konusunda en üst düzeyde kesinlik talep ediyor. Bu bir nevi ‘Sizin geleceğiniz üzerine bahis oynuyorsak, siz de bizim güvenliğimizi garanti etmelisiniz” demek oluyor. Bu tabir, Suudi Arabistan metodolojisinde radikal bir değişimi yansıtıyor. Geleneksel diplomasiye güvenmek yerine, Amerikan siyasetinin istikrarsızlığı karşısında sermayenin gücü ve modern devletin vizyonu müzakere araçları olarak kullanılıyor.

Nesil değişiminin temeli olarak yapay zeka ve nükleer alanda iş birliği

Anlaşmalar, ilişkilerin petrol bağımlılığından teknolojik ittifaka doğru kayışını teyit eden önemli ayrıntılar içeriyordu. Gelişmiş yapay zeka çiplerinin ihracatını kolaylaştırma ve ABD'nin yapay zeka altyapısına ortak yatırım yapma anlaşması, bu konuda atılmış önemli bir adımdı. Bu adım özellikle ABD ve Çin arasında bu sektördeki liderlik için yaşanan yoğun rekabet ışığında Suudi Arabistan’ı gelecekteki dijital ekonominin merkezine yerleştiriyor. Bu teknolojik anlaşmalar, Suudi Arabistan'ın artık sadece bir pazar değil, aynı zamanda gelecekteki teknolojilerde stratejik bir ortak olduğunu ve Asya'nın artan etkisine karşı ABD tedarik zincirlerini korumaya katkıda bulunduğunu dolaylı olarak kabul ediyor.

Öte yandan ivil nükleer alanında iş birliği konusunda yapılan ön anlaşma, ABD'nin Suudi Arabistan'ın belirli koşullara tabi olarak nükleer enerjiyi kullanma hakkını tanıdığını gösteriyor ve enerji karışımını çeşitlendirme ve emisyonları azaltma stratejisine hizmet ediyor. Bu teknolojik ve sivil başarı Vizyon 2030'un hedeflerine doğrudan hizmet ederken, Riyad'ın nihai güvenlik garantileri karşılığında masaya koyduğu bir dosya. Burada sadece teknik bir konu olarak nükleer enerji değil, aynı zamanda yeni Ortadoğu’nun talep ettiği gücün ve hakların kabulünün bir sembolü olarak da nükleer enerji üzerine bahis oynanıyor.

xcd
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Beyaz Saray'da onuruna düzenlenen akşam yemeğine katılırken, ABD Başkanı Trump ve eşi First Lady Melania tarafından karşılandı (SPA)

Ziyaret, en üst düzeyde ‘anlaşma’ sağlanmasında başarılı olurken Trump için büyük bir ‘teşvik’ oluşturdu. Ama bu sadece anlaşma için itici bir güç olmakla sınırlı ve anlaşmanın tamamının sonuçlandırılması anlamına gelmiyor. Trump trilyon dolarlık anlaşmayı şahsi bir başarı olarak görürken, Riyad bunu stratejik istikrarı sağlamak için kurumsal bir ivme olarak görüyor. İki taraf ayrıca, Suudi Arabistan'ın ABD'deki yatırımlarını önemli ölçüde artırma taahhüdünü teyit etti ve toplam yatırımları 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi. Bu hamle, stratejik ve ekonomik iş birliğine vurgu yapan iki ülke arasındaki ilişkilerde ‘yeni bir aşamanın’ başlangıcı olarak nitelendirildi.

İkinci boyut: F-35'ler ve caydırıcılığın güçlendirilmesi

Savunma dosyası, özellikle 142 milyar dolarlık silah paketi çerçevesinde Suudi Arabistan'a F-35 savaş uçaklarının satışı için nihai onayın açıklanmasından sonra, ziyaretin en öne çıkan ve tartışmalı konusu oldu. Bu anlaşma, 2017'de başlayan Suudi Arabistan'ın uzun süredir devam eden taleplerinin bir sonucu ve Washington'ın İran'a güçlü bir caydırıcılık mesajı verme arzusunu yansıtıyor. Lockheed Martin F-35 Lightning, beşinci nesil bir savaş uçağıdır ve Suudi askeri kapasitesinde büyük bir sıçrama anlamına geliyor. 48 adet F-35A uçağının satışının onaylanmasıyla Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri, Arap dünyasında bu ileri teknolojiye sahip ilk hava gücü oldu.

Trump her ne kadar F-35’lerin satışını kolaylaştırma gücüne sahip olsa da anlaşmanın hassas güvenlik yönleri, kurumsal ve yasal standartlara tabi olmalıdır.

Bilgi üstünlüğü ve caydırıcılık

F-35 savaş uçağı, Suudi Arabistan'a sadece hava üstünlüğü sağlamakla kalmıyor, aynı zamanda bilgi üstünlüğü ve önleyici caydırıcılık yeteneği de kazandırıyor. Gelişmiş sensör ve radar sistemleri (AN/APG-81) ile donatılan uçak, hedefleri tespit edebilen ve güvenli mesafelerden operasyonları yönlendirebilen bir ‘uçan komuta merkezi’ görevi görüyor ve balistik füzeler ve insansız hava araçları (İHA) gibi geleneksel ve geleneksel olmayan tehditlerin etkinliğini önemli ölçüde azaltıyor. Bu da Suudi Arabistan'ın caydırıcılık doktrinini, ABD’nin ‘koruma kalkanına güvenmekten, saldırganlara bedel ödetme konusunda kendi kendine yeterliliğe sahip olmaya’ doğru yeniden tanımlıyor.

Anlaşmanın bölgesel silahlanma yarışına etkisi

Bu anlaşma Körfez bölgesinde istikrarın sağlanması açısından önemli olsa da bölgedeki diğer ülkeler de benzer teknolojileri edinmeye veya eski hava savunma sistemlerini yenilemeye çalışacağından, kaçınılmaz olarak bölgesel bir silahlanma yarışını tetikleyecek. Beşinci nesil savaş uçaklarına geçiş, tüm bölgesel aktörlerin savunma ve saldırı stratejilerini gözden geçirmelerini gerektiriyor.

İsrail'in niteliksel üstünlüğü ve Çin ikilemi

Güvenlik tartışması, ABD’yi İsrail’in bölgedeki diğer ülkelere karşı askeri üstünlüğünü sağlamaya mecbur kılan 2008 Niteliksel Askeri Üstünlük Yasası'nda yatıyor. Burada Washington'ın karşı karşıya olduğu iki sorun ortaya çıkıyor. Bunlar İsrail'in konumu ve silahlarını yeni teknolojilere güncellemesi. İsrail, ABD-Suudi Arabistan arasındaki ittifakı memnuniyetle karşılasa da niteliksel üstünlüğünü sağlamak için F-35I filosunun güncellenmesi veya diğer gelişmiş silahların tedarik edilmesi gibi ek garantiler talep ediyor. Bu durum, iki önemli müttefikinin çıkarları arasında denge kurmak zorunda olan Beyaz Saray'a artı bir yük getiriyor. Suudi Arabistan ile yapılan anlaşmanın onaylanması, yasal gereklilikleri yerine getirmek için ABD'nin İsrail'in askeri kapasitesini artırma taahhüdünü yerine getirmesini gerektiriyor.

xsd
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman onuruna Beyaz Saray'da düzenlenen akşam yemeğinden (SPA)

Çin engeli ve teknoloji güvenliği: Güvenlik koşulları, teknolojinin Çin veya Rusya'ya aktarılmayacağına dair Suudi Arabistan'ın sıkı garantilerini içeriyordu ve ihlal durumunda uçağı devre dışı bırakmak için ‘kill switch’ (acil durdurma butonu) takılması olasılığı da vardı. Bu endişeler teorik değildir; bir ABD istihbarat raporu (13 Kasım 2025), özellikle Suudi Arabistan'ın BRICS grubuna katılması ve Çin para birimi (yuan) cinsinden işlemlerini artırmasının ardından Çin'in F-35 teknolojisini çalma riskine karşı uyarıda bulunmuştur.

Bu, Riyad için büyük bir zorluk teşkil ediyor, çünkü Riyad, Pekin ile büyüyen ekonomik ortaklığı ile teknoloji güvenliği konusunda müttefiki Washington ile stratejik dengeyi sürdürme ihtiyacı arasında bir denge kurmak zorunda.

Bu tartışma, başkanlık kararnamesinin sınırlarını ortaya koyuyor. Trump her ne kadar F-35’lerin satışını kolaylaştırma gücüne sahip olsa da anlaşmanın hassas güvenlik yönlerinin olmasından ötürü kolayca atlanamayacak kurumsal ve yasama denetiminden (QME ve Kongre incelemesi) geçmesi gerekiyor. F-35'lerin satışı, iki ülke arasındaki ‘ittifak’ ilişkisinde büyük bir sıçrama anlamına gelse de Riyad'ın aradığı bağlayıcı güvenlik garantisi değil.

Gazze’deki savaş ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırırken Suudi Arabistan, Abraham Anlaşmalarına katılmak için Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için kendisinin desteğinin gerekli olduğunu açıkça vurguladı.

Üçüncü boyut: Stratejik bedel ve 67 oy ikilemi

Stratejik düzeyde, ziyaretin en hararetli anı, Riyad'ın Trump'ın istediği büyük ödülü (Riyad'ın İsrail ile diplomatik bir anlaşma imzalaması) Suudi Arabistan'ın istediği büyük garantiyle (savunma anlaşması) ilişkilendirdiği andı.

Tel Aviv ile ilişkiler ‘iki devletli çözüm’ şartına bağlı

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman kesin bir dille “Biz bunun bir parçası olmak istiyoruz, ancak iki devletli bir çözüme giden net bir yol ve Gazze'de Hamas'ın silahsızlandırılması şartıyla” ifadelerini kullandı. Bu tutum, yalnızca tarihi bir ilke veya ulusal ve ahlaki bir taahhüt değil, daha çok önceki analizimizin özünü oluşturan ABD Kongresi'nin işleyişine dair derin bir anlayışın sonucu. Anlaşmanın gerçek karşılığı, ekonomik veya askeri bir anlaşma değil, Trump'ın anlaşmayı geçirmek için Kongre'ye ödemesi gereken siyasi bedeldir.

Karşılıklı savunma anlaşmasının onaylanması için ABD Kongresi’nin üçte ikisinin oyu (67 oy) gerekiyor. Bunun için hem Cumhuriyetçilerin hem de Demokratların, özellikle de oy dengesi sağlayan ‘ılımlı Demokratların’ oyunun alınmasını gerektiriyor.

scdf
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Başkanı Donald Trump, Beyaz Saray'daki görüşmeleri sırasında. İki ülke arasında stratejik bir savunma anlaşması imzalamaları bekle niyor (SPA)

Demokratik anahtar ve siyasi koruma: Merkez Demokratlar, Filistin konusunda gerçek ve geri dönüşü olmayan bir ilerleme olmadan bu büyüklükteki tarihi bir savunma anlaşmasına oy vermezler. Trump ve geleneksel muhaliflerine verdikleri oyu haklı çıkarmak için siyasi korumaya ihtiyaçları var. Bu koruma, iki devletli çözümün yeniden canlandırılması ve işgalin sona ereceğinin garanti edilmesinden geçiyor.

Böylece Filistin meselesi, Suudi Arabistan'ın yerel ve bölgesel kamuoyunu yatıştırmak için öne sürdüğü bir şart olmaktan çıkıp, Trump'ın ABD Kongresi’ni ikna etmek ve gerekli çoğunluğu sağlamak için ihtiyaç duyduğu ideal anahtar ve en iyi siyasi bahane haline geliyor. Suudi Arabistan'ın tutumu, tarihsel ilkeleri (Arap Barış Girişimi) soğuk siyasi gerçekçilikle (Senato'daki oylama mekanizmaları) birleştirerek Filistin meselesini, ABD’nin Ortadoğu'daki projesinin başarısı için ‘stratejik bir gereklilik’ düzeyine yükseltiyor.

Bölgesel bir pazarlık kozu olarak Gazze ve yeniden inşası

Gazze’deki savaş ABD-Suudi Arabistan ilişkilerine yeni bir boyut kazandırırken Suudi Arabistan, Abraham Anlaşmalarına katılmak için, Hamas'ın silahsızlandırılması, Gazze Şeridi’nin yeniden inşası ve istikrarın sağlanması için kendisinin desteğinin gerekli olduğunu açıkça vurguladı. Bu da Suudi Arabistan'ı istikrar araçlarına (para, siyasi destek) sahip ve barışın sağlanması için kendi koşullarını belirleyen bölgesel bir lider konumuna getirerek, elindeki ‘anlaşma’ kartını daha da güçlendirdi.

Anlaşmaya giden yol uzun. Bu yüzden Riyad'ın Washington ile sürdürdüğü diyalog kartını elinde tutması gerekiyor. Washington ise bağlayıcı bir tarihsel garanti sağlamak için benzeri görülmemiş bir siyasi irade göstermeli.

Suudi Arabistan’ın Gazze'nin yeniden inşası için finansman kaynağı olacağı açıkça görünüyor. Savaş sonrası dönemde öncü bir rol oynamaya hazır, ancak karşılığında, bu adımın bölgede sadece geçici bir ateşkes değil, sürdürülebilir bir barışa yol açacağına dair bir garanti olmadan İsrail ile diplomatik ilişkiler kurmanın bedelini ödemeyi reddediyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tutum Washington'ı zor durumda bırakırken, İsrail'e sürdürülebilir bir çözümün şartlarını kabul etmesi için baskı yapmakla Suudi Arabistan ile anlaşma imzalamak gibi ‘büyük ödülü’ feda etmek arasında seçim yapmaya zorluyor.

Anlaşmanın tamamlanması ve anlaşmaya varılmasına ilişkin mücadelenin devam etmesi

Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın Beyaz Saray ziyaretinin, niyetlerin değil sonuçların bir meyvesi olduğuna şüphe yok. Öyle ki F-35’ler, trilyon dolarlık yatırımlar, yapay zeka gibi alanları kapsayan en üst düzeyde askeri ve teknolojik bir anlaşmanın imzalanmasıyla, ekonomik ve savunma iş birliğine büyük bir ivme kazandırmayı başardı. ABD, Suudi Arabistan'a ‘NATO Üyesi Olmayan Önemli bir Müttefik’ statüsü vereceğini resmen açıkladı. Bu gelişme, ikili ilişkilerin güçlendirilmesinde önemli bir adım olarak değerlendirildi.

İki taraf ayrıca, Suudi Arabistan'ın ABD'deki yatırımlarını önemli ölçüde artırma taahhüdünü teyit etti ve özellikle yapay zeka ve savunma dahil olmak üzere altyapı, kurumsal ve teknoloji sektörlerinde toplam yatırımları 600 milyar dolardan 1 trilyon dolara çıkarma sözü verdi.

sdefr
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman onuruna Beyaz Saray'da düzenlenen akşam yemeğinden bir kare (SPA)

Ayrıca, Tel Aviv ile diplomatik ilişkilerin kurulması konusunu güvenlik garantileriyle ilişkilendirerek askıda tutmayı başardı ve Riyad'ın stratejik yaklaşımını teyit etti.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman ve Başkan Trump arasındaki görüşmenin sonunda, stratejik savunma anlaşması imzalandı. İki taraf ayrıca Yapay zeka için stratejik ortaklık Sivil Nükleer Enerji İşbirliği Müzakerelerinin Tamamlanmasına İlişkin Ortak Bildiri, Uranyum, Mineraller, Kalıcı Mıknatıslar ve Kritik Minerallerin Tedarik Zincirlerinin Güvenliği için Ortaklık Stratejik Çerçevesi, Suudi Yatırımlarının Hızlandırılmasına İlişkin Prosedürlerin Kolaylaştırılması Anlaşması, Ekonomik Refah için Finansal ve Ekonomik Ortaklık Düzenlemeleri, Finansal piyasa otoriteleri sektöründe iş birliği düzenlemeleri, eğitim ve öğretim alanında mutabakat zaptı, araç güvenlik standartlarına ilişkin yazışmalar gibi ikili anlaşmalar imzalayıp mutabakatlara vardı.

Ancak analitik olarak temel soru şu: Washington ile kurumsal bir ‘anlaşma’ sağlanması konusunda başarı şansı ne? Buna verilebilecek en kısa cevap, anlaşma henüz imzalanmamış olsa da ziyaret sayesinde talep yürütme organından yasama organına taşınmış olmasıdır.

Ziyaret, Suudi Arabistan'ın taleplerini Washington’da basit ‘isteklerden yasama ve diplomatik süreçlere’ dönüştürdü. Düzen karşıtı (anti-establishment) bir başkan olarak Trump, kendisini, ABD Kongresi’nde ‘67 oy ikilemi’ ile karşı karşıya kalmasını gerektiren, yerleşik düzenin kurallarına uymak zorunda buldu.

Anlaşmaya giden yol uzun. Bu yüzden Riyad'ın Washington ile sürdürdüğü diyalog kartını elinde tutması gerekiyor. Washington ise bağlayıcı bir tarihsel garanti sağlamak için benzeri görülmemiş bir siyasi irade göstermeli. Nihayetinde bu stratejik ortaklığın başarısı, Kongre koridorlarında yankılanan ‘Riyad, anlaşmayı güvence altına almak için bedeli ödemeye istekli olacak mı ve Trump, Kongre'nin talep ettiği siyasi bedeli ödeyebilecek mi?’ sorusunun cevabına bağlı olacak. Gelecek nesil için Ortadoğu'yu şekillendirecek bir sonraki kurumsal mücadele de bu olacak.

Burada sadece, Riyad'ın – şimdiye kadar – Washington ile ilişkilerinin ağırlığını, tarihi müttefikinin sürdürülebilir taahhüdünün tek garantisi olarak, yürütme organı, başkan ve hükümetinden, yasama organı, Temsilciler Meclisi ve Senato'ya başarılı ve istikrarlı bir şekilde kaydırdığını söyleyebiliriz.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Suudi Arabistan Veliaht Prensi ABD'den ayrılırken Başkan Trump'a teşekkür mektubu gönderdi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ABD'den ayrılırken Başkan Trump'a teşekkür mektubu gönderdi

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ile birlikte Beyaz Saray'da (SPA)

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Washington'dan ayrılırken ABD Başkanı Donald Trump'a bir teşekkür mektubu gönderdi.

Mektupta, “Dost ülkenizden ayrılırken, bana ve beraberimdeki heyete gösterilen sıcak karşılama ve cömert misafirperverlik için şükran ve takdirlerimi sunmaktan memnuniyet duyarım” ifadesi yer aldı.

Suudi Arabistan Veliaht Prensi, “Ekselansları (Trump) ile yaptığım resmi görüşmeler, iki ülke arasındaki uzun soluklu stratejik ilişkilerin gücünü ve İki Kutsal Caminin Hizmetkârı ile Ekselansları'nın liderliğinde her iki ülkenin bu ilişkileri tüm alanlarda güçlendirmek için sürdürdüğü çabaları teyit etmiştir” dedi.

Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Başkan Trump'a sağlık ve mutluluk, dost ABD halkına ise ilerleme ve refah dileklerini iletti.