Gazze’de savaşın başlamasından altı ay sonra Arap ülkelerinin tutumu

İsrail ile normalleşme, İsrail’in Filistin işgaline son vermesinin bir sonucu olmalı.

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği saldırılar sonrası ortaya çıkan yıkım, 29 Mart 2024 (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği saldırılar sonrası ortaya çıkan yıkım, 29 Mart 2024 (Reuters)
TT

Gazze’de savaşın başlamasından altı ay sonra Arap ülkelerinin tutumu

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği saldırılar sonrası ortaya çıkan yıkım, 29 Mart 2024 (Reuters)
İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki Han Yunus'a düzenlediği saldırılar sonrası ortaya çıkan yıkım, 29 Mart 2024 (Reuters)

Hişam el-Gennam

İsrail'in Gazze'ye açtığı savaşın başlarından bu yana Suudi Arabistan'ın dört hedefi oldu. İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırılarını durdurma, Gazze’deki Filistinlilere insani yardımları ulaştırma, İsrail'in Filistinlileri yerinden etmesini ve savaşın başka ülkelerin topraklarına doğru yayılmasını engellemek. Açık ve ilan edilmiş bir takvime göre İsrail işgalinin sona ermesi ve 5 Haziran 1967'de İsrail tarafından işgal edilen topraklarda bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını sağlayacak barış sürecinin derhal başlatılması.

Arap ve İslam dünyasını başından beri bu hedeflerin arkasında ortak bir tutumda birleştirmeye çabalayan Suudi Arabistan, geçtiğimiz kasım ayında başkent Riyad'da İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Ligi Olağanüstü Ortak Zirvesi düzenledi. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, bu hedefleri gerçekleştirmek amacıyla dünyayı dolaşan Arap ülkelerinden heyetlere liderlik etti.

Abartıdan uzak bir şekilde, İsrail'in Filistinlileri Gazze'den sürme projesine Arap ülkelerinin şimdiye kadar engel olduğu söylenebilir. Hatta yerinden edilmenin artık geride kaldığı bile iddia edilebilir. Bugün İsrail'in müttefiki, Bileşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) koruyucusu ve Gazze’deki ABD de dahil olmak üzere tüm dünya, yerinden edilmeyi reddediyor. Gerçi ABD, İsrail’in Gazze'ye yönelik saldırısının başlarında Gazzelilerin yerinden edilmesini pazarlamaya çalışmıştı. Zira herkes, İsrail’in Gazze’ye saldırılarının başlamasından hemen sonra ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Mısır'a yaptığı ziyareti ve savaş bitene kadar Mısır’ın Filistinlilerin topraklarına girişini kabul etmesini istediğini hatırlıyor.

Suudi Arabistan, Güney Lübnan ve Yemen'deki sınırlı çatışmalara rağmen Arap kardeşleriyle birlikte Gazze’deki savaşın başka ülkelerin topraklarına yayılmasını önlemeyi de başardı. Ancak taraflardan herhangi birinin, bunun kendi çıkarlarına hizmet ettiğini düşünmesi halinde söz konusu sınırlı çatışmalar her an açık savaşlara dönüşebileceğinden, gerginliğin tırmanması riski halen devam ediyor.

Arap ülkelerinin İsrail saldırganlığını durdurmada başarısız olmasının nedeni, ABD’nin BMGK’da ateşkes kararını üç kez veto etmesidir.

Arap ülkeleri Gazze’ye insani yardım götürmekte başarısız oldular ve şu an Filistinliler arasında, özellikle de Gazze'nin kuzeyinde kıtlık felaketi giderek artıyor. BM, şimdiye kadar 27 Filistinlinin kıtlık nedeniyle öldüğünü, Gazze nüfusunun yüzde 80'inden fazlasının İsrail'in yürüttüğü açlık savaşından dolayı tehdit altında olduğunu açıkladı. İsraillilerin, Gazze şehrinin kuzeyindeki Kuveyt Kavşağı yakınlarında, işgalci İsrail’in girmesine izin verdiği sınırlı miktardaki insani yardımdan biraz un alabilmeye çalışan Filistinli sivilleri nasıl katlettiklerine birkaç kez tanık olduk. Filistinli bazı sivillerin ise havadan yapılan ve denize düşen yardımların peşinden koşarken boğulduklarını gördük. Bu görüntüler hem Arap ülkelerini hem de tüm dünyayı şoke etti. Yardımların Gazzelilere ulaştırılmasındaki bu başarısızlığın temel nedeni, ABD’nin Arap ülkelerinden gelen ve Refah Sınır Kapısı’nda bekleyen insani yardımların Gazze Şeridi’ne girmesini ‘sözlü’ olarak desteklemesine rağmen, fiilen bunu yapması için İsrail'e baskı yapmamasından kaynaklanıyor.

dfebrgt
Gazze'de havadan insani yardımlar atılırken sokaklarda yardımları alabilmek için koşan Filistinliler (AFP)

Arap ülkeleri İsrail saldırganlığını durdurmayı başaramadı. Bunun nedeni, ABD’nin önce Arap ülkelerinin 18 Ekim’de BMGK’ya sunduğu ve acil ateşkes çağrısı yapan karar taslağını, ardından 8 Aralık’ta ve son olarak 20 Şubat’ta yeniden ve yeniden BMGK’ya sunulan acil ateşkes için karar taslaklarını veto etmesinden kaynaklanıyor. ABD, son olarak 24 Mart’ta BMGK’ya mübarek ramazan ayında ateşkes kararı alınması için sunulan karar taslağı oylamasında çekimser kalarak kararın geçmesine izin verdi. Ancak ABD, kararın işgalci İsrail açısından bağlayıcı olmadığını, çünkü bu kararın BMGK tarafından kararın uygulanmasının reddedilmesi durumunda BM üyesi ülkelere güç kullanımı da dahil olmak üzere ek önlemler alma yetkisi veren BM Şartı'nın 7’nci maddesi uyarınca yayınlanmadığını vurguladı.

Üstelik ABD, İsrail'in BMGK kararına en azından karşı çıkmadığı için kararı uygulayacağını söylemesi gerektiği konusunda ısrar etmek yerine, mevcut tutumunu savunmak için İsrail'e yönelik bir medya kampanyası başlattı. Dahası Beyaz Saray, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi ve Dışişleri Bakanlığı sözcülerinin yaptıkları açıklamalarda, kararın ‘bağlayıcı olmadığı’ ve İsrail'in hedeflerine ulaşmasını ‘hiç etkilemediğini’ iddia etmelerinin yanı sıra, ABD'nin eski Tel Aviv Büyükelçisi ve Başkan Biden'ın yakın sırdaşı Dan Kurtz, İsrail gazetesi Haaretz'de İsraillilere yönelik ‘sevgi dolu bir azarlama’ makalesi kaleme aldı. Kurtz, hiçbir ABD başkanının Başkan Biden gibi İsrail'in yanında durmadığını yazdı. Biden’ın İsraillilere sağladığı duygusal, mali, siyasi ve askeri desteği hatırlatan Kurtz, ABD'nin BMGK’daki son ateşkes kararını veto etmekten kaçınmasının, küresel anlamda her geçen gün daha da yalnızlaşan İsrail'i korumayı amaçladığını, dolayısıyla Başkan Biden’ın daha iyi bir ‘muameleyi’ hak ettiğini ve onların yaptığı gibi azarlanmayı hak etmediğini vurguladı.

Bugün Arap ülkeleri yeni bir zorlukla karşı karşıya. Bu yeni zorluk, işgalci İsrail’in, Gazze'nin kuzeyindeki ve orta kesimlerindeki saldırılar nedeniyle yerlerinden edilen bir buçuk milyondan fazla Gazzelinin sığındığı Refah şehrini işgal etmekte kararlı olmasıdır. Yüzölçümü 55 kilometre kareyi geçmeyen küçük bir şehir olan Refah’a yapılacak herhangi bir saldırı gerçek katliam demektir.

Gazze halkına insani yardımların ulaştırılmasının, Refah’ın işgalinin önlenmesinin ve savaşın durdurulmasının bugün Arap ülkelerinin liderlerinin masasındaki acil görevler olduğuna ve bu görevlerin başarılmasının da bu konuda daha önce eşi ve benzeri görülmemiş bir uluslararası mutabakat olmasından dolayı her zamankinden daha mümkün olduğuna şüphe yok. Burada sadece Arap dünyası coğrafyasının ve demografik yapısının, küçük işgalci devletin ve onu destekleyenlerin karşı çıkamayacağı kadar büyük olduğunu söylemekle yetineceğim.

İsrail ile normalleşme, İsrail’in Filistin işgaline son vermesinin bir sonucu olmalı.

Büyük resimde Gazze’de savaşın başlamasından altı ay sonra bölgede ve dünyada meydana gelen stratejik değişiklikleri görmek zorundayız. Çünkü bunları görmek, Riyad ve tüm Arap ülkelerinin başkentleri için en önemli hedef olan Filistin meselesinin, Araplar için merkezi önemi nedeniyle genellikle unutulan Filistin, Suriye ve Lübnan topraklarındaki İsrail işgalinin sona erdirilmesi hedefine ulaşmaya yardımcı olacaktır. Buna karşın İsrail işgalinin devam etmesi Arap bölgesine istediği istikrarı ve barışı getirmeyecektir.

Gazze’deki savaşın İsrail ile normalleşmenin İsrail’in Filistin işgaline son vermesinin bir sonucu olmaması gerektiği görüşünü güçlendirdiğini söyleyerek başlayacağım. Çünkü ‘işgal’ iki ülke arasında ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesiyle çözülebilecek bir çatışma türü değildir. Çatışma bazen iki ülke arasında sınırlarda yahut maden, petrol, gaz ve su gibi kaynaklarla ilgili anlaşmazlıktan ya da kültürel veya ideolojik bir anlaşmazlıktan kaynaklandığında bu şekilde çözülebilir. Ancak işgal, bir bölgenin yabancı bir güç ya da askeri güç tarafından kontrol edilmesi ve yönetilmesidir. Tarihte işgaller, ya işgal edilen ülkeye duyulan stratejik ihtiyacın sona ermesi ya da orada yaşayanların direnişi nedeniyle sona ermiştir.

İsrail örneğinde işgalin niteliği de farklıdır. Tarihteki bildiğimiz türden işgallerden olmamakla birlikte ‘ikame’ niteliğinde bir işgaldir. Bu işgal toprak istiyor ama sahibini istemiyor. Dahası Filistinlileri de bu toprakların sahibi olarak tanımıyor. Onların Arap olduklarını ve herhangi bir Arap ülkesinde yaşayabileceklerini söylüyor. Çünkü İsraillilere göre tarihte denizden nehre kadar olan Filistin toprakları Tevrat’ta İsrailoğullarının toprağı olarak geçiyor. Bu türdeki bir işgal, işgal edilen devletin çevresine entegre edilmesiyle değil, çevresinden izole edilmesi, uluslararası baskı uygulanması ve sakinlerinin direnişiyle sona erer.

Dolayısıyla Suudi Arabistan'ın normalleşme konusunda, normalleşme için işgalin sona ermesini şart koşan tutumunda ne kadar haklı olduğunu vurgulamak önemli. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı, BMGK’da son ateşkes kararının yayınlanmasından sadece beş gün önce Suudi Arabistan’ı ziyaret eden ABD Dışişleri Bakanı ile Riyad’da yaptığı son görüşme de dahil olmak üzere ülkesinin bu tutumunu defalarca kez dile getirildi.  Bu durum ABD ve Avrupa’yı iki devletli çözümün hayata geçirilmesinin zamanının geldiğini, bu ‘çatışmanın’ devam etmesine izin verilemeyeceğini, çünkü Ortadoğu'da ve tüm dünyada istikrarsızlığa neden olduğunu açıkça dile getirmeye itti.

Bunun üzerine Suudi Arabistan ve İİT üyesi olan kardeş Arap ülkeleri, 28 Mart’ta Körfez bölgesinin güvenliğiyle ilgili görüşlerini açıkladılar. En önemli önceliklerinden biri “Demografik değişime, Arap kimliğinin silinmesine ve Müslümanların ile Hıristiyanların kutsal mekanlarının Yahudileştirilmesine yönelik girişimlerin derhal durdurulmasını vurgulayarak, Filistin sorununu çözmek için Arap girişimini canlandırmak, İsrail işgaline son vermek ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devleti kurulmasını sağlamak’ olarak belirlediler. Açıklamalarında, çözüm umutlarının sürekli olarak engellenmesinin bölgeyi istikrarsızlaştırmada temel bir faktör ve aşırılığın, nefretin ve şiddetin yayılmasının nedenlerinden biri olduğunu vurguladılar. Bu, güvenlik ve barışa giden yolun, işgale son vermeden önce işgalci devletin bölgeye entegre edilmesinden değil, İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaline son verilmesinden geçtiğini belirten, ABD ve Avrupa ülkelerinin dikkate alması gereken bir mesajdır.

Stratejik değişkenlerden biri de savaşın ABD, Kanada ve Avrupa'da derin değişikliklere yol açması oldu. Bugün küresel olarak tecrit edilmiş gibi görünen İsrail, Filistin halkına karşı soykırım savaşı yürütmekle suçlanıyor. İsrail'in artık dokunulamayacak, ‘ahlaksızlığı’ konuşulamayacak ‘kutsal bir inek’ olmadığı, boykot edilmesi ve cezalandırılması gerektiği yönünde giderek büyüyen küresel bir eğilim var.

ABD’de halkın yüzde 55'inden fazlası Gazze’deki savaşın durdurulmasını ve İsrail'in cezalandırılmasını istiyor. Bu, ABD tarihinde 1967'den bu yana bir ilki temsil ederken İsrail'in müttefiklerinden Kanada, İsrail’e silah ihracatını durdurma kararı aldı. İrlanda, İsrail'i soykırım suçundan yargılamak için Uluslararası Adalet Divanı'nda (ICJ) açtığı davada Güney Afrika'ya katılma kararı alırken, aynı kararı İspanya, Belçika, Norveç gibi diğer Avrupa ülkeleri de alabilir. Avrupa'da kamuoyunun geneli İsrail'in Gazze savaşına karşı çıkarken İsrail'in Filistin topraklarındaki işgaline son verilmesini istiyor. Almanya ve İngiltere liderleri kendi halklarından, İsrail'e silah ihracatını durdurmaları ya da en azından silah ihracatını İsrail'in, Filistinlilerin haklarına saygı duymasına bağlamaları yönünde büyük bir baskı görüyorlar.

fderbtr
ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Linda Thomas-Greenfield (sağdan ikinci), Gazze'de derhal ateşkes yapılmasını öngören BMGK kararına ilişkin oylamada çekimser kaldı (AFP)

ABD’nin de küresel anlamda yalnız kaldığını hissetmesi ve İsrail'in sırtındaki bir kambur haline geldiğinin farkına varması, BMGK’nın ramazan ayında Gazze’deki savaşa son verilmesi kararına karşı veto kullanmaktan kaçınmasının nedenlerinden biri olabilir.  ABD Kongresi'nde İsrail'e ekonomik ve askeri yardım sağlanmasının Filistinlilerin haklarına saygı gösterilmesiyle ilişkilendirilmesi, yani işgalin sona ermesi anlamına gelmesini isteyen, fakat yetersiz kalan sesler yükselmeye başladığını da belirtmemiz gerekir.

ABD yönetiminin İsrail'le arasındaki anlaşmazlıklar da gün geçtikçe derinleşiyor. ABD yönetimi, Filistin Yönetimi'nin Gazze'nin yönetimini devralması ve Gazze topraklarının hiçbir noktasının bölünmemesi gerektiği konusunda ısrar ederken, işgalci İsrail hükümeti, buna karşı çıkıyor ve Gazze’de bir güvenlik kemeri oluşturmak istiyor.

Askeri çözüm mümkün değil, siyasi çözüme geçilmeli. Bu aynı zamanda Suudi Arabistan'ın talepleriyle de tutarlı.

ABD, Refah şehrinin işgal edilmesine ve on binlerce Filistinlinin öldürülmesine neden olmak istemezken işgalci İsrail, bunu istiyor ve bunda ısrar ediyor. ABD, İsrail'in esir takası için anlaşmalar yapmaya devam etmesini isterken İsrail, bunun gerçekleşmesini engellemek için dönen çarklara somak sokuyor. ABD askeri çözümün mümkün olmadığı ve siyasi çözüme geçilmesi gerektiğini düşünüyor. Suudi Arabistan da Gazze’de savaşın başlamasından bu yana bunu istiyor.

Bunlar uluslararası sahnede, Gazze’deki savaşı durdurma ve Filistin topraklarının işgalini sona erdirme yönündeki iki projeye hizmet edecek net siyasi pozisyonlar geliştirmek için üzerine inşa edilmesi ve üzerinde çalışılması gereken önemli değişkenler.

Bölgedeki büyük resme bakıldığında, İsrail'in Gazze'de zafer elde edemediğini de belirtmek gerekiyor. İsrail, başlamasının üzerinden altı geçen ve halen devam eden savaşta, Filistinli silahlı örgütleri ortadan kaldırmayı ve rehineleri kurtarmayı başaramadı. Aynı zamanda on binlerce Filistinliyi öldürüp yaralamasına ve Gazze’deki alt yapının yüzde 75’inden fazlasını yok etmesine rağmen, Gazzelileri Gazze Şeridi çevresindeki ve kuzeydeki evlerine geri döndürmeyi de başaramadı. Tüm bular, İsrail’in doğaüstü olmadığını ve yenilebilir bir devlet olduğunu gösterirken biz de bu yazının son noktasına geliyoruz.

Bu platformda savaşla ilgili yaptığım ilk yorumda “İsrail'in bu savaşı kazanmasına izin verilmemeli” demiştim. Bazıları bunu dar anlamda silahlı bir gruba karşı savaş olarak görse de bu savaş, milislere karşı değil, tüm bileşenleriyle Filistin halkına ve Ortadoğu bölgesinin geleceğine karşı bir savaştır.

Eğer işgalci İsrail bu savaşı kazanırsa, işgalini, Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'yı ve Gazze’yi kapsayacak şekilde genişletecek.

Eğer işgalci İsrail bu savaşı kazanırsa, işgalini, Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'yı ve Gazze’yi kapsayacak şekilde genişletecek ve Filistin halkını aşağılama, yerinden etme, topraklarını ilhak etme gibi eylemlerini artırarak devam ettirecektir.

Eğer işgalci İsrail galip olursa, zaferi onu Lübnan'a savaş açma ve Lübnan topraklarının bir kısmıyla Suriye’nin Golan Tepeleri’ndeki işgalini sürdürmesi için motive edecektir. Bu da Arap ülkelerinin kalkınma ve refah konularına yönelmek için istedikleri istikrarın ve barışın sağlanamayacağı anlamına gelir.

Eğer işgalci İsrail zafer elde ederse bu, dünyanın işgalin sona erdirilmesine ve adil bir çözüme ulaşılmasına olan ilgisini kaybedeceği anlamına da geliyor. Çünkü galip gelen genellikle alabildiğini alır. İsrail'in böyle bir zafer elde etmesini engellemekse, onu barış aşkıyla olmasa da güvenliğini garanti altına alma ve kendini koruma içgüdüsüyle bölgede gerçek ve kalıcı bir barış aramak zorunda bırakır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

TT

Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

Doha Zirvesi'nde İsrail'in saldırganlığını kınayarak Katar'a koşulsuz destek veren Arap-İslam dünyası, İsrail'in bölgedeki planlarının durdurulması çağrısı yaptı

Doha Zirvesi  kapsamında bir araya gelen liderler, Katar Devleti'nin, güvenliğine, istikrarına, egemenliğine ve vatandaşlarının güvenliğine koşulsuz desteklerini ifade ederek, egemenliğini açıkça ihlal eden, uluslararası hukuku bariz bir şekilde çiğneyen ve bölgesel barış ve güvenliğe ciddi bir tehdit oluşturan İsrail'in saldırgan tutumunu kınadıklarını ve buna karşı durduklarını vurguladılar.

Zirvede katılan liderler tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı niteliğindeki hain İsrail saldırısına karşı Katar ile dayanışmayı vurgusu yaparak Birleşmiş Milletler Şartı'nın güvence altına aldığı şekilde, Katar'ın güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşlarının ve topraklarındaki sakinlerinin güvenliğini korumak için aldığı tüm adım ve önlemlerde Katar'ın yanında olduklarını belirtti.

Kapsamlı 25 maddelik ortak bildiriye imza atıldı

Yayımlanan ortak bildiride şu ifadelere yer verildi:

“Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı'nın tüm üye devletlerinin egemenliğine, bağımsızlığına ve güvenliğine olan sarsılmaz bağlılığımızı yeniden teyit ederek ve ortak güvenliğimizi savunmak için bu saldırıya karşılık vermek için ortak vazifemizi hatırlatarak, devletlerimizin güvenliğine yönelik her türlü tehdidi kategorik olarak reddettiğimizi teyit eder ve güvenlik ve istikrarlarını tehdit edebilecek her türlü duruma karşı mutlak ve sarsılmaz dayanışmamızı teyit ederek onları hedef alan her türlü saldırıyı şiddetle kınarız.”

Zirvede 25 maddelik ortak bildiri şu şekildi:

1. İsrail'in kardeş Katar Devleti'ne yönelik vahşi saldırganlığını ve soykırım suçu, etnik temizlik, açlık çektirme, abluka, yerleşim faaliyetleri ve yayılmacı politikalar dahil olmak üzere İsrail'in saldırgan uygulamalarının devam ettiğini vurgulamak ve bunların bölgede barış ve barış içinde bir arada var olma ihtimallerini zedelediğini belirtiriz.

2. 9 Eylül 2025 tarihinde İsrail'in Katar'ın başkenti Doha'da bir yerleşim bölgesine düzenlediği korkakça ve yasadışı saldırıyı en şiddetli şekilde kınarız. Saldırı, Devlet tarafından Katar Devleti'nin çok yönlü arabuluculuk çabalarının bir parçası olarak müzakere heyetlerini ağırlamak üzere tahsis edilen konut binalarının yanı sıra birkaç okul, kreş ve diplomatik misyonu da hedef almıştır. Bu saldırı, bir Katar vatandaşı da dahil olmak üzere şehitlerin verilmesine ve çok sayıda sivilin yaralanmasına neden olmuştur. Bu saldırı, Birleşmiş Milletler üyesi olan bir Arap ve İslam devletine karşı açık bir saldırıdır. Bu saldırı, İsrail hükümetinin aşırıcı düşmanlığını ortaya koyan ve bölgesel ve uluslararası güvenlik ve barışı tehdit eden suç siciline bir yenisini ekleyen tehlikeli bir tırmanmayı işaret etmektedir.

3. Bu saldırıya karşı Katar Devleti ile mutlak dayanışma içinde olduğumuzu ve bu saldırının tüm Arap ve İslam devletlerine yönelik bir saldırı olduğunu teyit eder ve kardeş Katar Devleti'nin, Birleşmiş Milletler Şartı uyarınca, bu hain İsrail saldırısına yanıt vermek, güvenliğini, egemenliğini, istikrarını ve vatandaşları ile sakinlerinin güvenliğini korumak için attığı tüm adımlarda ve aldığı tüm önlemlerde yanında olduğumuzu ifade ederiz.

4. Ateşkesin sağlanması, Gazze'deki savaşın sona erdirilmesi ve rehineler ile tutukluların serbest bırakılması için kilit arabulucu görevi gören bir devlet olan Katar'ın topraklarına yönelik bu saldırının, tehlikeli bir tırmanma olduğunu ve barışı yeniden tesis etmeye yönelik diplomatik çabaların baltalanması anlamına geldiğini teyit ederiz. Tarafsız bir arabuluculuk mekanına yönelik bu tür bir saldırganlığın, Katar Devleti'nin egemenliğini ihlal etmekle kalmayıp, uluslararası arabuluculuk ve barış sağlama süreçlerini de baltalamakta ve İsrail bu saldırganlığın tüm sonuçlarını üstlenmektedir.

5. Katar Devleti'nin bu hain saldırıya karşı sergilediği medeni, bilge ve sorumlu tutumu, uluslararası hukuk hükümlerine olan sarsılmaz bağlılığını ve egemenliği ile güvenliğini korumak ve haklarını tüm meşru yollarla savunmak konusundaki kararlılığını takdirle karşılıyoruz.

gt
Şeyh Temim bin Hamad, Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin açılışında konuştu

6. Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıları durdurmak için başta Katar Devleti, Mısır Arap Cumhuriyeti ve Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere arabulucu rolü üstlenen devletlerin çabalarını destekleriz. Bu bağlamda, Katar Devleti'nin oynadığı yapıcı rolü, övgüye değer arabuluculuk çabalarını ve bunların güvenlik, istikrar ve barışın tesisine yönelik çabaları desteklemedeki olumlu etkisini vurgularız. Katar Devleti'nin bölgesel ve uluslararası düzeyde, özellikle gelişmekte olan ve yoksul ülkelerde insani yardım ve eğitim desteği alanlarında üstlendiği çeşitli girişimleri takdir eder ve böylece bölgesel ve uluslararası düzeyde barış ve kalkınma için aktif ve destekleyici bir taraf olarak konumunu güçlendirdiğini takdir ederiz.

7. Bu saldırının, herhangi bir bahaneyle meşrulaştırma girişiminin uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler Şartı'nı açıkça ihlal ettiğini vurgularken, bu girişimleri kesinlikle reddettiğimizi kaydederiz. Bu saldırı, Gazze Şeridi'ne yönelik saldırıyı durdurmak ve işgali sona erdiren, Filistin halkının acılarına son veren ve onların meşru ve vazgeçilmez haklarını koruyan adil ve kapsamlı bir siyasi çözüme ulaşmak için yapılan ciddi çabaları boşa çıkarmak amacıyla mevcut çabaları ve arabuluculuk girişimlerini doğrudan baltalamayı amaçlamaktadır.

8. İsrail'in Katar Devleti'ni veya herhangi bir Arap ya da İslam ülkesini tekrar hedef alabileceği yönündeki tekrarlanan tehditlerini tamamen ve kesin olarak reddederiz. Bu tehditleri, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir provokasyon ve tehlikeli bir tırmanma olarak değerlendiriyoruz. Uluslararası toplumu, bu tehditleri en güçlü şekilde kınamaya ve bunları durdurmak için caydırıcı önlemler almaya çağırıyoruz.

9. Arap Ligi Konseyi'nin Bakanlar düzeyinde "Bölgede Güvenlik ve İşbirliği için Ortak Vizyon" konulu kararını yayınlamasını memnuniyetle karşılıyor ve bu bağlamda kolektif güvenlik ve Arap ve İslam ülkelerinin ortak kaderi kavramını, uyum ve ortak zorluklar ve tehditlerle mücadele gerekliliğini ve bunun için gerekli yürütme mekanizmalarının geliştirilmeye başlanmasının önemini vurgular, gelecekteki herhangi bir bölgesel düzenleme parametresinin uluslararası hukuk ilkelerinin ve Birleşmiş Milletler Şartı'nın kutsallığı, iyi komşuluk ilişkileri, devletlerin egemenliğine saygı, bölge ülkelerinin iç işlerine karışmama, bir devletin diğerine göre kayırılmaması, hak ve yükümlülüklerin eşitliği, anlaşmazlıkların barışçıl yollarla çözülmesi ve güç kullanmama, İsrail'in tüm Arap topraklarındaki işgaline son verilmesi, 4 Haziran 1967 sınırlarında bir Filistin devleti kurulması ve Ortadoğu'nun nükleer silahlar ve diğer kitle imha silahlarından arındırılması hususlarını dikkate alması gerektiğini vurgularız.

f78ı
Suudi Veliaht Prensi, Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesine ülkesinin heyetine başkanlık etti (SPA)

10. Bölgesel ve uluslararası istikrar ve güvenliğe doğrudan tehdit oluşturan İsrail'in bölgede yeni bir fiili durum dayatma planlarına karşı durulması ve bunlarla mücadele edilmesi gerektiğini tekrar ederiz.

11. Herhangi bir bahane veya isim altında Filistin halkını 1967'de işgal edilen topraklarından çıkarmaya yönelik İsrail'in her türlü girişimini kınadığımızı teyit eder ve bunu insanlığa karşı suç, uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukukun açık bir ihlali ve tamamen reddedilen bir etnik temizlik politikası olarak değerlendiririz. Bu bağlamda hem siyasi hem de teknik açıdan Arap-İslam yeniden inşa planının uygulanması ve Gazze Şeridi'nin yeniden inşasına mümkün olan en kısa sürede başlanması gerektiğini vurgular, uluslararası bağışçılara gerekli desteği sağlamaları çağrısında bulunur ve ateşkesin sağlanmasının hemen ardından Kahire'de düzenlenecek Gazze Yeniden İnşa Konferansı'na aktif olarak katılmalarını talep ederiz.

12. Uluslararası insani hukuk ve Cenevre Sözleşmelerini açıkça ihlal ederek, Filistin halkına karşı savaş silahı olarak abluka, açlık ve gıda ile ilaçtan mahrum bırakma gibi yöntemlerin kullanıldığı, eşi görülmemiş bir insani felakete yol açan İsrail politikalarını kınarız. Bu uygulamaların tam anlamıyla bir savaş suçu olduğunu vurgular, uluslararası toplumun bu uygulamalara son vermek ve işgal altındaki Filistin topraklarına insani yardımın acil, güvenli ve sınırsız girişini sağlamak için acil eylemde bulunması gerektiğini belirtiriz.

fgthy
Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin çalışmalarından bir kare (SPA)

13. İşgalci güç olan İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarının herhangi bir bölümünü ilhak etme kararının feci sonuçlarını reddederek, bu durumun Filistin halkının tarihi ve yasal haklarına bariz bir saldırı olduğunu kaydeder, uluslararası hukuk ilkelerinin ve ilgili Birleşmiş Milletler kararları ile Birleşmiş Milletler Şartı'nın ihlali ve bölgede adil ve kapsamlı bir barışın sağlanmasına yönelik tüm çabaların geçersiz kılınması olarak gördüğümüzü belirtiriz.

14. Uluslararası toplumun, uluslararası hukuk kurallarına ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına saygı çerçevesinde, bölgedeki tekrarlanan İsrail saldırılarına son vermek ve devletlerin egemenliği, güvenliği ve istikrarına yönelik devam eden ihlallerini durdurmak için acil eylemde bulunması gerektiğini vurgular ve bir yandan uluslararası toplumun en son örneği kardeş devlet Katar Devleti'ne yönelik saldırı olan İsrail saldırganlığını durdurmada devam eden yetersizliğinin ciddi sonuçlarına karşı uyarıda bulunuruz. İsrail işgal altındaki Gazze Şeridi'ne yönelik acımasız saldırganlığını, buna ek olarak, Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'da yasadışı yerleşim faaliyetlerini ve İran İslam Cumhuriyeti'ne yönelik savaşı, Lübnan Cumhuriyeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti dahil bölgedeki ülkelere yönelik saldırılarını sürdürmekte ve tırmandırmakta olup bu saldırılar uluslararası hukukun açık bir ihlali ve devletlerin egemenliğinin bariz bir ihlalidir.

15. Tüm devletleri, İsrail'in cezasızlığını sona erdirme çabalarını desteklemeye, ihlallerinden ve suçlarından sorumlu tutmaya, yaptırımlar uygulamaya, çift kullanımlı ürünler dahil olmak üzere, silah, mühimmat ve askeri malzemelerin tedarikini, transferini veya geçişini askıya almayı da içerecek şekilde Filistin halkına karşı eylemlerini sürdürmesini önlemek için mümkün olan tüm yasal ve etkili önlemleri almaya çağırıyor, İsrail ile diplomatik ve ekonomik ilişkileri gözden geçirmeye ve aleyhinde yasal işlem başlatmaya davet ediyoruz.

d
Pazartesi günü Doha'da düzenlenen acil Arap-İslam zirvesinin faaliyetlerinden (QNA)

16. İsrail tarafından üyelik koşullarının açıkça ihlal edilmesi ve BM kararlarının sürekli çiğnenmesi göz önüne alındığında, İİT üye devletlerini, İsrail'in BM üyeliğini askıya alma çabalarını koordine ederek, İsrail'in Birleşmiş Milletler'e üyeliğinin BM Şartıyla uyumlu olup olmadığını göz önünde bulundurmaya çağırıyoruz.

17. Uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasında temel referans olarak uluslararası meşruiyete ve ilgili Birleşmiş Milletler kararlarına bağlı kalmanın önemini vurgular, İsrail'in Batı Şeria'da soykırım ve yerleşim projelerinin sürdürülmesi dahil olmak üzere, uluslararası hukuku ihlal eden politikalarının meşrulaştırılması ve Arap ve İslam ülkelerinin imajının çarpıtılması için İslamofobiyi istismar ve teşvik eden söylemini reddederiz.

18. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun, iki devletli çözümün uygulanması ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulması konusunda "New York Deklarasyonu"nu kabul etmesini, Filistin halkının meşru haklarını, özellikle de 4 Haziran 1967 sınırları içinde, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurma hakkını destekleme yönündeki uluslararası iradeyi açıkça ifade eden bir adım olarak memnuniyetle karşılar, aynı zamanda da bu bildirinin kabulüne katkıda bulunan Suudi Arabistan Krallığı ve Fransız Cumhuriyeti'nin çabalarını takdirle karşılarız.

19. Suudi Arabistan Krallığı ve Fransa Cumhuriyeti'nin eş başkanlığında 22 Eylül 2025 tarihinde New York'ta yapılacak İki Devletli Çözüm Konferansının toplanmasını memnuniyetle karşılar, Başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin Devletinin geniş çaplı tanınmasını sağlamak için, uluslararası alanda ortak çaba gösterilmesi çağrısında bulunuruz.

20. Başta Cezayir, Somali ve Pakistan olmak üzere Güvenlik Konseyi üyesi Arap ve İslam devletlerinin temsilcilerinin, başta Filistin davası olmak üzere, haklı davaları doğru savunmada, Filistin'in Birleşmiş Milletler'e tam üyelik elde etmesini sağlamada ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik saldırganlığına son vermede ve ateşkese varmada oynadığı önemli rolü takdir ederiz. Ayrıca, İsrail'in Katar devletine yönelik saldırganlığına bağlamında düzenlenen Güvenlik Konseyi'nin acil oturumunun toplanması çağrısında ve toplanmasını sağlaması konusunda etkin katkılarını takdir ederiz.

21. 31 Mart 2013 tarihinde Majesteleri Kral II. Abdullah ile Filistin Devleti Cumhurbaşkanı Ekselansları Mahmud Abbas arasında imzalanan anlaşmayla teyit edildiği üzere, Majesteleri Kral II. Abdullah İbn El Hüseyin'in üstlendiği Kudüs'teki İslam ve Hristiyan kutsal mekanlarının tarihi Haşimi Koruyuculuğu konusundaki desteğimizi teyit ederiz. Ayrıca, tamamı 144.000 m2'lik alanı kaplayan Mescid-i Aksa Camii’nin (Al Haram El Şerif), sadece Müslümanlar için bir ibadet yeri olduğunu ve Ürdün Vakıflar Bakanlığı'na bağlı olan Kudüs Vakfının, Al Aksa Camiini yönetme, bakımını üstlenme ve buraya girişi kontrol etme konusunda tek yetkili makam olduğunu teyit ederiz.

22. Kudüs halkının kendi ülkesinde kendi topraklarında yaşamaya kararlı şekilde devam etmesi gerektiğini vurgular ve Fas Krallığı Kralı VI. Muhammed'in başkanlık ettiği Kudüs Komitesi ile onun yürütme organı olan Beytü'l-Kuds Şerif Ajansını destekleriz.

23. Ortadoğu'da adil, kapsamlı ve kalıcı bir barışın, Filistin meselesi göz ardı edilerek, Filistin halkının hakları görmezden gelinerek veya şiddet uygulanarak ve arabulucular hedef alınarak sağlanamayacağını teyit ederiz. Aksine, bu barış, Arap Barış Girişimi ve ilgili uluslararası meşruiyet kararlarına bağlılık yoluyla sağlanmalıdır. Bu bağlamda, İsrail işgalini sona erdirmek ve bu amaçla bağlayıcı bir zaman çizelgesi oluşturmak için uluslararası topluma, özellikle Güvenlik Konseyi'ne, yasal ve ahlaki sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulunuyoruz.

24. Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü'ne taraf olan İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletlerine, uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülükleri uyarınca ve geçerli olduğu durumlarda, Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından Filistin halkına karşı işlenen suçların faillerine karşı 21 Kasım 2024 tarihinde çıkarılan tutuklama emirlerinin uygulanmasını desteklemek için ulusal yasal çerçeveleri dahilinde mümkün olan tüm tedbirleri almaları talimatını veririz. Ayrıca, İslam İşbirliği Teşkilatı Üye Devletlerini, işgalci güç olarak İsrail'in, Uluslararası Adalet Divanı tarafından 26 Ocak 2024 tarihinde çıkarılan "Gazze Şeridi'nde Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılmasına Dair Sözleşme'nin Uygulanması" adlı geçici tedbirler kapsamındaki bağlayıcı yükümlülüklerine uymasını sağlamak için diplomatik, siyasi ve hukuki çaba göstermeye çağırırız.

25. Bu zirvenin toplantılarını bilgelik ve stratejik vizyonla düzenleyen ve ev sahipliği yapmaktaki yorulmak bilmez çabaları ve bu zirvenin başarısı için Katar Devleti'nce sağlanan imkanlar ve kolaylıklar için Katar Devleti'ne, Emir'ine, hükümete ve Şeyh Tamim bin Hamad El Thani önderliğindeki halkına, derin şükranlarımızı sunarız. Katar Devleti'nin üye devletler arasındaki istişareyi ve uzlaşma ruhunu teşvik etme konusundaki etkili rolüne ve dayanışma ve birlik bağlarını güçlendirmeye yönelik sürekli taahhüdünü yansıtan ortak eylem sürecini desteklemedeki somut katkılarına büyük kıymet atfediyoruz.


Doha Zirvesi Bildirisi’nde Katar'la koşulsuz dayanışma ve saldırının yaygın olarak kınanması vurgusu

Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
TT

Doha Zirvesi Bildirisi’nde Katar'la koşulsuz dayanışma ve saldırının yaygın olarak kınanması vurgusu

Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Dışişleri Bakanları Toplantısı'ndan bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Kaynaklar, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT)-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Dışişleri Bakanları Toplantısı'nda tartıştıkları taslak nihai bildirinin, İsrail'in geçtiğimiz salı günü Katar'a düzenlediği saldırılarını şiddetle kınadığını söyledi.

Kaynaklara göre taslak bildiri, bir araya gelen devletlerin Katar’la sarsılmaz dayanışma içinde olduklarını teyit ederken Katar topraklarındaki bir yerleşim bölgesini hedef alan saldırıyı, ‘açık bir saldırganlık eylemi ve uluslararası hukukun ciddi bir ihlali’ olarak değerlendirerek kınadı. Bildiride ayrıca, İsrail’in düzenlediği saldırıların bölgesel ve uluslararası barışı ve güvenliği tehdit eden bir tırmanış oluşturduğu ve bunun tüm Arap ve İslam ülkelerine yönelik bir saldırı olduğu vurgulandı.

Bildiri, bu ülkelerin Doha'nın egemenliğini ve güvenliğini savunmak için aldığı tüm önlemlere koşulsuz destek verdiklerini yeniden teyit etti.

İsrail’in saldırısının Gazze'deki savaşı sona erdirmek ve tutukluları serbest bırakmak için Katar'ın arabuluculuk çabalarını baltalamayı amaçladığı vurgulanan bildiride barış için yapılan diplomatik çabaların başarısızlığından İsrail'in tam olarak sorumlu tutulduğu belirtildi. İsrail'in saldırısının ‘mevcut ve gelecekteki anlaşmaları tehdit ettiği’ ifade edilen bildiride, uluslararası topluma saldırıyı durdurmak için acil önlemler alması çağrısında bulunulurken, Arap Barış Girişimi'ne bağlı kalınmasını vurgulandı. Bununla birlikte Katar, Mısır ve ABD'nin arabuluculuk çabalarındaki rolünü ve Suudi Arabistan ile Fransa'nın ‘iki devletli çözümü’ destekleyen çabaları övüldü.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al-i Sani'nin dün gerçekleşen zirvede yaptığı konuşmadan, Doha'nın kendi topraklarına yönelik saldırıyı kınamak, uluslararası toplumu İsrail'i Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşı durdurmaya zorlamak ve Filistin devletinin kurulmasını desteklemek amacıyla ‘gerçekçi’ bir yanıt hazırlamaya çalıştığı anlaşıldı. Katarlı yetkili, ülkesinin Gazze Şeridi'nde ateşkesin sağlanması için Mısır ve ABD ile arabuluculuk rolünü sürdüreceğini de duyurdu.


Doha Zirvesi: İsrail'e karşı ortak adımların görüşüleceği bakanlar toplantısı

Katar’ın başkenti Doha'daki Sheraton Oteli olağanüstü zirveye ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, otelin önünde İslam ülkelerinin bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)
Katar’ın başkenti Doha'daki Sheraton Oteli olağanüstü zirveye ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, otelin önünde İslam ülkelerinin bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)
TT

Doha Zirvesi: İsrail'e karşı ortak adımların görüşüleceği bakanlar toplantısı

Katar’ın başkenti Doha'daki Sheraton Oteli olağanüstü zirveye ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, otelin önünde İslam ülkelerinin bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)
Katar’ın başkenti Doha'daki Sheraton Oteli olağanüstü zirveye ev sahipliği yapmaya hazırlanırken, otelin önünde İslam ülkelerinin bayrakları dalgalanıyor. (Reuters)

Arap ve İslam ülkelerinin dışişleri bakanları bugün Katar'ın başkenti Doha'da bir araya gelerek İsrail'in Doha'ya yönelik saldırısı hakkında bir karar taslağını görüştü. Karar, yarın Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenecek olağanüstü Arap Birliği – İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesinde liderlere sunulacak.

Bu gelişme, zirveye katılan ülkelerin dışişleri bakanları arasında, resmi toplantılar başlamadan önce bölgesel ve uluslararası gelişmelerle ilgili tutumları koordine etmek için iletişimin devam ettiği bir dönemde gerçekleşti.

Geçtiğimiz salı günü Katar'ın başkentinde Hamas liderlerini hedef alan İsrail saldırıları, hareketin beş üyesinin ve Katar güvenlik güçlerinden bir üyenin ölümüne yol açtı.

Zirvenin taslak sonuç bildirgesinin tartışılması

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan dün Doha'ya geldi. Katar Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Macid el-Ensari, olağanüstü zirvede ‘bugün yapılacak dışişleri bakanları hazırlık toplantısında sunulan, İsrail'in Katar devletine yönelik saldırısı hakkında bir taslak bildirgenin tartışılacağını’ doğruladı.

Katar Haber Ajansı'na (QNA) yaptığı açıklamada el-Ensari, zirvenin toplanmasının, ‘İsrail'in bir dizi Hamas liderinin konutlarını hedef alan alçakça saldırısı karşısında İslam dünyasının Katar ile dayanışma içinde olduğunu yansıttığını’ vurguladı.

Dışişleri bakanlarının gündeminde Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani'nin konuşması ve Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt'ın benzer bir konuşması yer alıyor. Dışişleri bakanları, önerilerini, resmi olarak kabul edilmesi için olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesine sunacak.

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Dışişleri Bakanlığı Devlet Bakanı Halife bin Şahin el-Merar, Bangladeş Geçici Hükümeti Dışişleri Bakanlığı Danışmanı Muhammed Tevhid Huseyin, Brunei Darussalam Cumhuriyeti Dışişleri İkinci Bakanı Dato Erron Behin Yusuf, Kazakistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Alibek Bakayev, İİT Genel Sekreteri Hüseyin İbrahim Taha ve Gambiya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Mohamed Jallow olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesine katılmak üzere Katar’ın başkenti Doha’ya geldi.

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, İİT dışişleri bakanları toplantısına katılmak üzere bugün Tahran'dan Doha'ya gitti. İran Devrim Muhafızları Ordusu'na yakın (DMO) Tesnim haber ajansı, Arakçi'nin İİT dışişleri bakanları olağanüstü toplantısına katılmak üzere bu sabah Katar'ın başkentine gittiğini bildirdi. Söz konusu toplantı, yarın yapılacak olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesi hazırlıkları kapsamında, İsrail'in Katar'a yönelik ‘askeri saldırganlığını’ görüşmek üzere Katar'ın talebi üzerine düzenlendi. Tesnim, İran'ın olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesinde İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan tarafından temsil edileceğini bildirdi.

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ise İsrail'in ‘kardeş ülke Katar'a yönelik acımasız saldırısının uluslararası hukuku ihlal ettiğini ve Arap, bölgesel ve uluslararası güvenlik ve istikrarı tehdit eden tehlikeli bir adım olduğunu’ söyledi.

Katar'ın yarın ev sahipliği yapacağı olağanüstü Arap Birliği – İİT zirvesi öncesinde QNA'ya verdiği özel röportajda Abbas, “Doha Zirvesi'ne katılmanın mesajı ve amacı açık; Katar'ın güvenliği, Arap ve İslam ülkelerinin güvenliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Hepimiz bu saldırılar karşısında birleşmiş durumdayız” ifadelerini kullandı.

Abbas, İsrail'in Arap ve İslam ülkelerinin güvenliğine yönelik saldırısının yansımalarıyla ilgili olarak, bunun ‘Arap ve İslam ülkelerinin güvenliğini zayıflatmaya ve bölgenin istikrarını bozmaya yönelik tehlikeli bir gösterge olduğunu’ belirtti. Abbas, ‘kolektif güvenliği korumak için Arap ve İslam dünyasının ortak bir tepki vermesi gerektiğini’ vurguladı.

Abbas ayrıca, İsrail'in Katar, Filistin ve diğer Arap ülkelerine karşı sürdürdüğü ihlallerden sorumlu tutulması gerektiğini bildirdi.

QNA’nın bugün yayınladığı röportajda Abbas, insani yardımın ulaştırılmasının hızlandırılması, işgal güçlerinin Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi, Batı Şeria ve Kudüs'teki yerleşim faaliyetlerinin ve yerleşimci terörünün durdurulması, ele geçirilen Filistin fonlarının iadesi ve uluslararası meşruiyet kararları ve Arap Barış Girişimi uyarınca, başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin tüm topraklarının işgalinin sona erdirilmesi ve yeniden inşanın ilerletilmesi gerektiğini vurguladı.

Filistin Devlet Başkanı ayrıca, Filistin davasını destekleme konusunda Katar'ın kararlı rolünü övdü ve bu durumun, hakikat ve adaleti savunan halkların ve devletlerin, saldırganların planlarını bozabileceğini kanıtladığını belirtti.

Diğer yandan Arap Birliği Genel Sekreteri Ahmed Ebu Gayt, “Zirvenin toplanması, Katar'ın yalnız olmadığı ve Arap ve İslam ülkelerinin onun yanında olduğu mesajını veriyor” dedi.

Ebu Gayt, Şarku'l Avsat'a yaptığı özel açıklamada, “İsrail saldırıları, ne yazık ki, uluslararası toplumun iki yıldır Gazze Şeridi'ndeki soykırım suçuna sessiz kalmasından ve işgalci liderlerin istedikleri her şeyi yapıp paçayı sıyırabilecekleri hissine kapılmalarından kaynaklanıyor. Bu talihsiz durumun sona erdirilmesi gerekiyor. Zira böyle devam ederse uluslararası hukukun çöküşünün bedelini hepimiz ödeyeceğiz” ifadelerini kullandı.

sdfr
Kahire'deki Arap Birliği Genel Merkezi (Şarku'l Avsat)

Geçtiğimiz perşembe günü Katar, İsrail Hava Kuvvetleri’nin salı günü Hamas liderlerinin konutlarına düzenlediği ve Körfez, Arap ve uluslararası ülkeler ve kuruluşlar tarafından kınanan saldırıyı görüşmek üzere acil bir Arap Birliği – İİT zirvesi düzenleneceğini duyurdu.

Zirvede, durumun yansımaları ve bölgenin daha fazla çatışmaya sürüklenmesini önlemek için atılması gereken adımlar tartışılacak. İran, Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan'ın zirveye katılacağını doğrularken, Irak da Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin katılacağını doğruladı. Türkiye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yarın Doha'yı ziyaret edeceğini açıkladı.