Suudi Arabistan su sorunlarının ele alınmasında uluslararası iş birliğinin önemini vurguladı

İtalya Forumu, Suudi Arabistan'ın deneyimini övüyor ve altyapı yatırımlarının artırılması çağrısında bulunuyor

İtalya'da düzenlenen Su Değeri Topluluğu Forumu’nda Suudi Arabistan'ın entegre su kaynakları yönetimindeki deneyimi övüldü. (SPA)
İtalya'da düzenlenen Su Değeri Topluluğu Forumu’nda Suudi Arabistan'ın entegre su kaynakları yönetimindeki deneyimi övüldü. (SPA)
TT

Suudi Arabistan su sorunlarının ele alınmasında uluslararası iş birliğinin önemini vurguladı

İtalya'da düzenlenen Su Değeri Topluluğu Forumu’nda Suudi Arabistan'ın entegre su kaynakları yönetimindeki deneyimi övüldü. (SPA)
İtalya'da düzenlenen Su Değeri Topluluğu Forumu’nda Suudi Arabistan'ın entegre su kaynakları yönetimindeki deneyimi övüldü. (SPA)

Suudi Arabistan, su alanında uluslararası iş birliğinin güçlendirilmesinin ve dünya genelinde su sektörünün karşılaştığı zorlukların ele alınmasının önemini vurgulayarak, sürdürülebilirliğin sağlanması, su kıtlığının etkilerinin üstesinden gelinmesi ve su kaynaklarının geliştirilmesi için entegre su kaynakları yönetiminin uygulanması gerektiğinin altını çizdi.

Bu gelişme, İtalya'nın başkenti Roma'da düzenlenen ve İtalya'nın su sektöründe karşılaştığı en önemli zorlukların ele alındığı Su Değeri Topluluğu Forumu'na Krallığın katılımı sırasında gerçekleşti. Söz konusu zorluklar arasında iklim değişikliğinin etkileri, yeraltı su seviyelerindeki düşüş ve su kaynaklarının sürdürülebilirliğini sağlamak için modern teknolojiler geliştirme ihtiyacı vb. bulunuyor.

Suudi Arabistan, karşı karşıya olduğu zorlu iklim koşulları ışığında entegre su kaynakları yönetimindeki öncü deneyimini sergileyerek bu alandaki başarılarının ve uzmanlığının altını çizdi. Krallık, kapsamlı su gelişimini sağlamak için yenilikçi ulusal stratejiler aracılığıyla başarıyla uyguladığı ‘kıtlığın gölgesinde bolluk’ yaklaşımını vurguladı.

Suudi Arabistan Çevre, Su ve Tarım Bakanlığı Müsteşarı Dr. Abdulaziz eş-Şeybani, Krallığın 2030 Vizyonu'nun su kaynaklarına büyük önem verdiğini ve sürdürülebilir su gelişimini genel kalkınma sürecinin önemli bir parçası haline getirdiğini açıkladı.

sdfrgt
Suudi Arabistan Çevre, Su ve Tarım Bakanlığı Müsteşarı Dr. Abdulaziz eş-Şeybani, Suudi Arabistan'ın geleneksel olmayan su kaynaklarına güvenmeyi erken benimsediğini vurguladı. (SPA)

Eş-Şeybani, Suudi Arabistan'ın su kaynaklarının kıtlığının, su kullanımının verimliliğini arttırmak, arz ve talep arasında denge kurmak ve suyun sürdürülebilirliğini teşvik etmek için kapsamlı stratejiler benimseme ihtiyacını doğurduğuna dikkat çekti. Suudi Ulusal Su Stratejisi 2030, alternatif su kaynakları geliştirmeyi, tuzdan arındırma yoluyla yenilenemeyen yeraltı su kaynaklarına bağımlılığı azaltmayı, dağıtım ağlarının verimliliğini arttırmayı ve su kayıplarını azaltmayı amaçlıyor.

Eş-Şeybani, Suudi Arabistan'ın doğal su kaynaklarının kıtlığıyla yüzleşmek, içme suyu ihtiyaçlarını karşılamak ve sürdürülebilir su kaynakları sağlamak için deniz suyunun tuzdan arındırılması gibi geleneksel olmayan su kaynaklarını stratejik bir seçenek olarak benimsediğini ve dünyanın en büyük tuzdan arındırılmış su üreticisi haline geldiğini açıkladı. Suudi Arabistan’da yenilenemeyen yeraltı su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltmak ve su şebekelerinin operasyonel verimliliğini artırmak için özellikle sanayi ve tarım sektörlerinde arıtılmış suyun yeniden kullanımı projelerinin uygulanması gibi su kaynaklarını korumaya yönelik birçok adım atıldı.

Eş-Şeybani ayrıca, Suudi Arabistan'ın su alanındaki uluslararası çabalarına, G20 gibi bir dizi girişime katılımına ve ilgili Birleşmiş Milletler (BM) kuruluşlarıyla iş birliğine de değindi. Özellikle özel sektörün ortaklıklar, ileri teknolojilere yatırım, bilimsel araştırma ve su altyapısı yoluyla su projelerini desteklemedeki rolüyle ilgili olarak Krallığın su sektöründe mevcut büyük yatırım fırsatlarına dikkat çekti.

Forum, entegre su kaynakları yönetimindeki Suudi deneyimini övdü ve İtalya'da su güvenliğini arttırmak için çeşitli tavsiyelerde bulundu. Bunların en önemlileri şunlar: su altyapısına yapılan yatırımların arttırılması, su kaynaklarının sürdürülebilirliğinin sağlanması için iyi yönetişimin etkinleştirilmesi ve su kaynaklarının yönetimi için daha sürdürülebilir çözümlerin geliştirilmesine katkıda bulunan ülkeler arasında koordinasyon ve uzmanlık alışverişi çağrısında bulunulması.



Uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkezin sponsorluğu

Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
TT

Uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkezin sponsorluğu

Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)
Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman'ın temsil ettiği Suudi Arabistan sponsorluğunda Lübnan ve Suriye savunma bakanlarının 27 Mart'ta Riyad'da gerçekleştirdiği toplantıdan bir görüntü (SPA/AFP)

Refik Huri

Lübnan ve Suriye savunma bakanları arasındaki görüşmelerin Şam'dan Cidde'ye taşınması, sadece bir mekan değişikliği değil. Aynı şekilde ABD ve Rusya'nın, ikili ilişkiler ve ardından Ukrayna’da ateşkes konusunda iki ülkenin üst düzey yetkilileri arasındaki müzakereler, ABD-Ukrayna görüşmeleri, sonrasında Başkan Donald Trump ile Vladimir Putin arasındaki olası görüşme için Cidde ve Riyad'ı seçme konusunda anlaşmaları da Cenevre, Viyana veya Madrid'deki toplantılara benzemiyor. Yaşananlar, uluslararası bir role sahip bölgesel bir merkez olarak Suudi Arabistan'ın önemli bir role sahip olduğuna işaret eden jeopolitik ve stratejik değişkenler çerçevesinde gerçekleşen bir aktivizmdir. Riyad'ın Lübnan-Suriye görüşmelerine sponsor olmasının sembolize ettiği şey, Esed rejiminden miras kalan sorunların çözümü için Beyrut ile Şam arasındaki ilişkiler dosyasını kontrol ettiğidir. Şu anda odaklanılması gereken konu, bazı bölgelerdeki karmaşık sınırları belirlemek, kaçakçılık faaliyetlerini ve Captagon üretimini kontrol altına almak, sınırın iki yakasındaki aşiretler, Hizbullah ve silahı, serbestçe dolaşan silahlı örgütler arasındaki iç içe geçmişliği bitirmektir. Lübnan'daki yeni hükümet İran döneminin kalıntılarının zorluklarıyla karşı karşıyaysa, Suriye'deki yeni yönetim de henüz ülkenin tüm bölgelerini ve güçlerini kontrol altına almamışsa ve Suriye rejiminin mirasıyla karşı karşıya bulunuyorsa, bu durumun düzelmesinin garantisi Suudi Arabistan'dır. Eğer güven, ABD'nin eski dışişleri bakanı George Shultz'un dediği gibi “diplomasinin para birimi” ise, yine güven, Suudi Arabistan'ın “arabuluculuk, güven ve garanti” üçlemesine dayanan yaklaşımının, pozisyonunun ve politikasının temelidir.

Suudi Arabistan'ın rolündeki gelişme dikkat çekiyor. 1960'lı ve 1970'li yıllarda Mısır-Suriye-Suudi Arabistan üçlüsü Arap aktivizminin lokomotifi ve lideriydi. Kral Faysal, Ekim 1973 Savaşı sırasında Mısır ve Suriye'yi desteklemek amacıyla ABD ve Avrupa'ya petrol ambargosu uygulamıştı. Kral Fahd, Kral İkinci Hasan ve Cumhurbaşkanı Şadli Bin Cedid ile birlikte Lübnanlılara Taif toplantılarında ve 1989 yılında Taif Anlaşması'na varmakta öncülük etmişti. Anlaşma Lübnan savaşını durdurmuş ve devletin yeniden tesisinin kapısını açmıştı. Kral Abdullah, prens ve veliaht olduğu dönemde, 2002 yılında Beyrut'ta düzenlenen Arap Zirvesi'nde onaylanan barış girişimini sunmuştu. Kral Selman ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Suudi Arabistan'ı beş önemli dönüm noktasına taşıdı.

Birincisi, odaklanmak yani tüm Arapları beyhude savaşlara yönelmek yerine kalkınmaya ve geleceği inşa etmeye odaklanmaya çağırmak. Vizyon 2030 bu odağın zirvesidir. İkincisi, İran'ın petrol tesislerine yönelik saldırısına karşılık Washington’un hiçbir şey yapmamasından alınan ders ile uluslararası ilişkileri çeşitlendirmek. Böylece Riyad'a “savunma anlaşması” yapmayı teklif eden ABD ile ilişkilerden vazgeçilmeden Rusya, Çin ve Avrupa'ya açılım sağlandı. Üçüncüsü, Arap ve İslam zirvelerinin ötesinde ortak Arap ve İslam eylemini güçlendirmek. Dördüncüsü, Washington'u Philip Golden'ın “zor ve olmazsa olmaz müttefik Suudi Arabistan” olarak adlandırdığı şeyi kabul etmeye zorlamaktır. Beşincisi, gerçeğe dönüşebilecek olan ve Dalia Dassa ile Sanam Vakil'in Foreign Affairs'de yazdığı gibi, “Ortadoğu'yu yalnızca Ortadoğu iyileştirebilir” ilkesine dayanan “Ortadoğu Güvenlik Forumu”nun kurulmasına hazırlıklı olmaktır.

Arap Baharı olarak adlandırılan devrimler birçok ülkede felaketlere ve çöküşlere yol açsa da, bir Afrika atasözünde dendiği gibi, “biraz şans taşımayan talihsizliktir yoktur.” Yeni Arap Savaşları kitabının yazarı Profesör Mark Lynch, bu başarısızlığın “bir Arap düzeni yarattığına ve bölgesel ilişkileri yeniden şekillendirdiğine” inanıyor. Peki nasıl? Yaptığı gözleme göre, büyük geleneksel Arap güçlerinin büyük sorunlar karşısında pek bir işlevi olmamıştır, Körfez ülkeleri ise gelişip büyümüştür. Başka bir deyişle, Arap dünyasının liderliği Suudi Arabistan'da yoğunlaşmış durumda ve güvenliği garanti altına alan bir liderlik rolüne büyük ihtiyaç var. Çünkü zayıf ve başarısız devletlerin yayılması, güçlü ve zengin ülkeler için bile tehdit oluşturur. Vali Nasr'a göre ise “Ortadoğu'daki güç dengesini belirleyen husus Filistin davası değil, Afganistan, Irak, Lübnan ve diğer yerlerdeki başarısız devletlerin kaderidir.”

Suudi Arabistan'ın Lübnan ve Suriye'yi başarısızlıktan kurtarma ve bu ülkelerde iki devlet tesis etme çabalarının önemi buradan kaynaklanıyor. Suriye'nin başarısızlıktan kurtuluş yolu, toplumdaki çeşitliliği yansıtan, hem eski rejim döneminde katliamlar işleyenleri hem de rejimin devrilmesinden sonraki yeni katliamlara katılanları cezalandırmak için adaleti uygulayan bir otoritenin kurulmasıdır. Mezhepsel hassasiyetlerin giderilmesi, ABD ve Avrupa yaptırımlarının kaldırılmasının ve Arap yardımının sağlanmasının önünü açacaktır. Lübnan'da başarıysa, gerekli ve zorunlu reformların uygulanmasına, devletin silahı yani Max Weber'in “meşru şiddet” olarak adlandırdığı şeyi tekeline almasına, İsrail işgalinin Hizbullah ile savaş sırasında konuşlandığı noktalardan çekilmesine bağlıdır. Böylece yeniden inşa, yatırımların canlandırılması ve otoriteden iyi yönetişime geçiş için yardım sağlanabilir. Peki, ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze konusundaki baskıları, “gerçeküstü” tutumları ve Batı Şeria'yı ilhak etmek, Hermon Dağı'ndaki ve Güney Suriye'deki üç şehri kapsayan işgali genişletmek isteyen Netanyahu'ya verdiği destek ne olacak? Bu, ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik yeni stratejisi mi?

Başkan Ronald Reagan'ın da dediği gibi, “yönetim bir kahramanlık mesleği değil, bir uzlaşı mesleğidir.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpendent Arabia’dan çevrilmiştir.