Kemal Allam
Suudi Arabistan eski istihbarat şefi Prens Türki el-Faysal, Suudi Arabistan ile Pakistan arasındaki ilişkiyi “resmi bir anlaşma olmaksızın dünyadaki her tür ilişkiden daha yakın ilişki” olarak tanımlamıştı.
Bu deklare edilmemiş ittifak, Süveyş Savaşı'ndan ilk Yemen iç savaşı, Afgan savaşı ve Körfez Savaşları'na kadar birçok önemli dönüm noktasında ayakta kaldı. Bu ittifak, dini bağlara dayalı ve olmasaydı Pakistan’ın tekrarlayan mali krizlerinin üstesinden gelemeyeceği onlarca yıllık Suudi Arabistan mali desteğiyle desteklenen, bir güvenlik formülü ve ortaklık yarattı.
Ancak Prens Türki Faysal'ın bahsettiği bu “yazılı olmayan antlaşma”, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif arasında Riyad'da yapılan bir görüşmede duyurulan savunma anlaşmasıyla resmen pekiştirildi.
Uluslararası medya kuruluşları bu gelişmeyi sansasyonel bir şekilde ele alarak, kendisinden “İslami bomba” veya Pakistan'ın Suudi Arabistan'a sağlayabileceği “nükleer şemsiye” şeklinde bahsettiler ya da Doha saldırısının bu anlaşmanın katalizörü olduğunu ifade ettiler.
Hindistan'ın bölünmesinin ardından Suudi Arabistan hem Hindistan hem de Pakistan ile yakın ilişkilerini sürdürdü, lakin Riyad'ın Pakistan'a olan ilgisi özel bir nitelik kazandı
Ancak bu şaşırtıcı olmamalı. Prens Türki Faysal ve Suudi Arabistanlı yetkililerin onlarca yıldır defalarca vurguladığı gibi, Suudi Arabistan ve Pakistan, dünyadaki en güçlü ikili ilişkilerden birine sahip. Artan küresel belirsizlik gölgesinde ve Körfez ülkelerini endişelendiren, giderek daha öngörülemez hale gelen İsrail davranışları arasında, gayri resmi bir formülden resmi bir savunma mekanizmasına geçiş, bu anı Ortadoğu'da gerçek bir stratejik dönüm noktası haline getiriyor.
Bağlardan ittifaka yakın tarih
Suudi Arabistan, Pakistan'ın kurulmasından ve hatta Arap Yarımadası'nda petrolün keşfinden önce, Britanya Hindistanı Müslümanlarıyla yakın bağlar kurmuştu. O dönemde, bir dizi Hint yerel hükümdarı, kurucu kral Abdulaziz Al Suud'u desteklemişti.
1940 yılında Prens Suud bin Abdulaziz, Hindistan'daki birçok önemli Müslüman aileyi ziyaret etti ve Karaçi de uğrak yerlerinden biriydi.
Hindistan'ın bölünmesinin ardından Suudi Arabistan hem Hindistan hem de Pakistan ile yakın ilişkilerini sürdürdü, lakin Riyad'ın Pakistan'a olan ilgisi, 1948'deki Birinci Arap-İsrail Savaşı'nın ardından, güçlü askeri yanı nedeniyle özel bir nitelik kazandı. 1947'den önce, Pakistan ordusunun personelinin yarısından fazlası Kudüs, Amman, Bağdat ve Umman'da konuşlanmış Britanya Hindistanı Ordu’su birliklerindendi. Yeni Pakistan devleti bu askeri mirası devraldı ve kuvvetleri daha sonra Ürdün, Suriye ve Irak gibi yeni kurulan Arap devletlerinin ordularının eğitiminde ve desteklenmesinde aktif bir aktör haline geldi. Ayrıca Suudi Arabistan'ın büyüyen ekonomisini destekledi.
İki ülke arasında nesiller öncesine dayanan derin bağlar var. Pakistanlı doktorlar Kraliyet Sarayı'nda ve Krallık genelindeki kamu ve özel hastanelerde çalıştılar
Londra'daki Doğu ve Afrika Çalışmaları Okulu'ndan, Pakistan askeri meseleleri konusunda önde gelen bir uzman olan araştırmacı Ayesha Siddiqa, Riyad ve İslamabad arasındaki yeni savunma anlaşmasının, görünüşte yeni olsa da, özünde bölgedeki İngiliz mirasının bir uzantısı olduğunu vurguladı. Bu askeri ittifak kurumlarla sınırlı kalmadı, önde gelen şahsiyetleri de kapsadı. General Eyüp Han'dan Pervez Müşerref, Rahil Şerif, Kamer Cavid Bacva ve mevcut Kara Kuvvetleri Komutanı Mareşal Asım Münir'e kadar, Pakistanlı komutanlar Suudi Arabistan'da stratejik danışman rolünü üstlendiler. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı General Rahil Şerif, şu anda Riyad merkezli ve Suudi Arabistan tarafından finanse edilen ve desteklenen İslam Askeri Terörle Mücadele Koalisyonu’na liderlik ediyor.
Askeri alanın ötesinde, iki ülke arasında nesiller öncesine dayanan derin bağlar var. Pakistanlı doktorlar, Kraliyet Sarayı'nda ve Krallık genelindeki kamu ve özel hastanelerde çalıştılar.
Önde gelen finans figürleri de bu ağın güçlenmesine katkıda bulundu. Örneğin Saad Siddiqui, Suudi Arabistan'da görev yapmış tanınmış bir askeri doktor olan babasının izinden giderek, 2022-2024 yılları arasında New York'taki J.P.Morgan Bankası’nda görev yaptığı süre boyunca, Suudi Arabistan maliye bakanlıklarına danışmanlık yaptı. Benzer şekilde, büyük bir Amerikan finans kuruluşunda Ortadoğu operasyonlarından sorumlu yönetici ortak olan Essam Hamed, birçok Suudi Arabistanlı yetkiliye yatırım danışmanlığı hizmeti veriyor. Kendisi dışişlerinde danışman olarak görev yapmış eski bir diplomatın oğludur. Bu mesleki ve finansal ortaklıklar, Suudi Arabistan devletinin ve toplumunun derinliklerine kadar uzanmış ve iki ülke arasındaki ilişkiyi askeri ittifakın ötesine taşımıştır.
Suudi Arabistan'ın Pakistan için önemi
Birkaç yıl önce, Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın ziyareti sırasında, eski Pakistan başbakanı İmran Han, Suudi Arabistan cezaevlerinde tutuklu bulunan Pakistanlı işçiler sorununu gündeme getirmişti. Suudi Arabistan'ın yanıtı hızlı ve kararlıydı ve yasal veya idari sorunlarla karşılaşan her Pakistanlıya koruma sağlama taahhüdünü teyit ediyordu.
Bu tür açıklamaların genellikle diplomatik nezaketin ötesine geçmediği söylenebilir, ancak Suudi Arabistan sözlerini eyleme de döktü. Sorun birkaç gün içinde çözüldü ve bu, Suudi Arabistan'daki en büyük gurbetçi topluluğunu oluşturan ve sayıları yaklaşık iki milyon olan binlerce Pakistanlıda yaygın bir rahatlama sağladı.
Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı habere göre Prens Muhammed bin Selman, Pakistanlıların seyahat ve Hac ziyaretleri için vize işlemlerinin kolaylaştırılmasını, uçak biletlerinde özel tekliflerin sunulmasını, büyük Pakistan şehirlerini Krallığa bağlayan düşük maliyetli havayollarının faaliyete geçirilmesini de sağladı.
Buna karşılık Pakistan Suudi Arabistan'a her zaman özel ilgi gösterdi ve dış ve savunma politikasında ona öncelik verdi. 2015 yılında, Pakistan Yemen savaşına katılmadığında bile, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Rahil Şerif, ülkesinin tutumunu netleştirmek için bizzat Riyad'ı ziyaret etti.
Pakistan'ın BAE ve Kuveyt gibi diğer bazı Körfez ülkeleriyle ilişkilerinde yaşanan soğukluğa rağmen, Suudi Arabistan o dönemde de İslamabad'ı eleştirmekten kaçındı. Nitekim, daha önce de belirttiğimiz gibi, Rahil Şerif daha sonra Suudi Arabistan'daki İslami Askeri Terörle Mücadele Koalisyonu’nun komutasını üstlendi.
Suudi Arabistan ve Pakistan arasındaki ilişki özünde yeni değil; aslında yıllardır varlığını sürdürüyor. Değişen, Prens Muhammed bin Selman ve Münir’in bu uzun süredir devam eden ortaklığı kurumsallaştırıp resmileştirmiş olmalarıdır
Soğuk Savaş sırasında Riyad'ın Pakistan'ın nükleer silah programını desteklemeye katkıda bulunduğu iyi bilinmektedir, ancak bu hiçbir zaman resmi olarak duyurulmadı. Pakistan başbakanları benzer ziyaretler yapmadan önce bile, bazı Suudi Arabistanlı yetkililere Pakistan'daki hassas askeri tesisleri ve nükleer tesisleri ziyaret etme izni verilmişti.
Pakistan, on yıllar boyunca Suudi Arabistan'a binlerce asker konuşlandırdı ve bu sayı yalnızca Birinci Körfez Savaşı sırasında on binlere ulaştı. Suudi Arabistanlı subaylar her yıl Pakistan'da askeri eğitim almaktadır. Deniz, hava ve kara kuvvetlerinde görev yapan birçok üst düzey Suudi Arabistanlı komutan Pakistan askeri okullarından mezundur.