Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-

Libya'dan Cezayir'e Tunus'tan Fas'a göç sorunu nasıl ortaya çıktı? Şarku'l Avsat'tan Afrika’dan Avrupa'ya göç dalgasına ilişkin araştırma dizimizin 3. Bölümü Fas ile devam ediyor.

Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-
TT

Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-

Fas: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -3-

Fas’ta Krallık donanmasına bağlı sahil güvenlik güçleri neredeyse her gün Nador, el-Huseyma, el-Funeydik ve Tanca şehirlerinin açıklarında çoğunluğunu Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelenlerin oluşturduğu kaçak göçmen gruplarını denizde boğulmaktan kurtarıyor.
Buna rağmen basit teknelerle Avrupa’ya geçmeye çalışan yüzlerce umut yolcusu denizde hayatlarını kaybetmekte.
Geçen Eylül ayı boyunca sosyal medyada sıradışı görüntüler kamuoyuna yansıdı. Bizzat göçmenlerin telefonları ile çekilen bu videolar; yasadışı göçün nasıl gerçekleştiğini ve onlarca göçmenin kapasitesini aşacak şekilde küçücük teknelere nasıl doldurulduklarını gösteriyor.
Videolar “ölüm yolculuklarını” bir sır olmaktan çıkararak belgelemiş oldu. İnsanları sanki tehlikelerle dolu bir yolculukta değil de çok eğlenceli bir deniz gezisindeymişler gibi gösteren bu videolar, kamuoyunda soru işaretleri yarattı ve son 10 yıl içerisinde büyük oranda gerilemiş olan “ölüm tekneleri” olaylarını tekrar gündeme getirdi.
Şarku'l Avsat’ın bu konuda hazırladığı röportaj kapsamında başvurduğu Kuzey Afrika İnsan Hakları Gözlemevi Başkanı Muhammed bin İsa şu bilgileri verdi: "Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelen ve Fas’a giriş yapabilmek için temel olarak Fas-Cezayir sınırını kullanan göçmenler için Fas, önemli bir geçiş ülkesidir. Fas, göç alanında insani boyuta dayalı bir politika benimsemesinden bu yana göçmen sayısında büyük bir artışa tanıklık etti. Fas bu politika aracılığıyla oturma izni verdiği onbinlerce göçmenin statüsünü belirlemeye çalışmaktadır. Ancak Afrikalı göçmen gruplarının yanı sıra  Ortadoğu ve Asya’dan bazı göçmen gruplarının da Fas’ı tercih etmeye başlaması ülkenin kuzey sınırlarında bir baskı yaratmaktadır”.
Göçmenler Avrupa’ya geçme fırsatını yakalayana kadar Fas'a komşu İspanya egemenliğindeki Sebte ve Melilla şehirlerine yakın Fas sahil kentlerini çevreleyen ormanları sığınak olarak kullanıyor ve burada aylarca insan hakları örgütlerinin trajik ve insanlık dışı olarak nitelediği koşullarda yaşıyorlar. Ayrıca Rabat ve Kazablanka gibi büyük şehirlerde de çok sayıda göçmen yaşıyor.
Sebte yakınlarındaki ormanlarda yaşayan farklı uyruklar arasında %50’lik oranla Senegalliler birinci sırada yer alırken, onları %22 ile Gineliler, %10’la Gambiyalılar ve yine %10’la Maliler ve %5 ile Fildişi Sahili’nden gelenler takip ediyor. Kamerunlular ise %3’lük bir oranla son sırada yer alıyorlar.
Ama bu ölüm yolculuklarına sadece Afrikalı göçmenler katılmıyor. Bilakis bu olgu; Akdeniz’in Avrupa kıyılarına ulaşmak isteyen Faslı gençlerin oluşturduğu kalabalık gruplar arasından çok yaygın. Son zamanlarda hızlı teknelere sahip olan uyuşturucu kaçakçılarının da yüksek meblağlar karşılığında göçmenleri karşı kıyıya nakletmeye başlamalarıyla büyük bir çoğunluğu 13 ila 30 yaşlarında olan ve Fas’ın farklı şehirlerinden gelen gençler arasında  da göç olgusu hızlı bir şekilde yayılıyor.
Göçmenleri iç bölgelere nakletme çabaları
Bu çerçevede Şarku'l Avsat’ın görüştüğü Fas İnsan Hakları Örgütü’nün Nador Sorumlusu Amr El-Naci şu bilgileri verdi:”2018 yılının haziran aylarının sonundan itibaren göçmenlerin nakledilmesi için yapılan çalışmalar; Tanca ve Tetuan şehirleri ile diğer kuzey bölgelerini kapsayacak şekilde genişletildi. Göçmen dernekleri ve gözlemcilere göre nakledilen göçmenlerin sayısı 6500’ü aştı”.
Diğer yandan İnsan Hakları Örgütü; göçmenlerin Avrupa’ya ulaşmalarını engellemek için bilhassa Afrika ülkelerine baskı yapmayı sürdüren ve bunun için gerekli şartları zorlaştıran Avrupa’nın güvenlik politikalarını da eleştirdi. Göçü; uluslararası insan hakları sözleşmeleri tarafından güvence altına alınan yasal bir hak olarak niteleyen İnsan Hakları Örgütü, insanların seyahat etme hakkının suç olarak görülmesinin mümkün olmadığını belirtti.
Geçen Temmuz ayından itibaren Fas makamları; yüzlerce Afrikalı göçmeni ülkenin kıyı bölgelerinden iç ve güney bölgelerine nakletmeye başladı. Güvenlik güçlerinden bir kaynağın verdiği bilgilere göre bu nakil işlemi temel olarak Fas’ta oturma iznine sahip olmayan Afrikalıları hedef aldı. Ama bu uygulamanın; Fas makamları tarafından kendilerine Kazablanka, Rabat ve Agadir şehirlerinde ikamet etmeleri için oturma izni verilen ama Avrupa’ya geçme fırsatını elde etmek için kıyı bölgesindeki şehirlere taşınan Afrikalıları da kapsadığını da sözlerine ekledi. Bu göçmenlerin büyük bir çoğunluğunun karşı kıyıya geçmek için belki de hiç gelmeyecek bir fırsatı beklerken Nador ve Tanca banliyölerinde kötü şartlar içinde yaşadıklarına işaret etti.
Son haftalarda Fas’tan İspanya’ya giden “ölüm tekneleri” vakalarının yeniden gündeme gelmesiyle İspanya makamları; geçmişte İspanya ve Fas arasında imzalanmış olan ve Fas aracılığıyla İspanya’ya ulaştıklarının kanıtlanması halinde yasadışı göçmenlerin iade edilmesiyle ilgili eski anlaşmayı yürürlüğe sokma kararı aldı.
İspanya’nın bu kararının arkasında yatan neden; geçen haziran ayından itibaren İspanya-Fas sınırında eşi benzeri görülmemiş bir şekilde Afrikalı göçmenlerin baskısının artmasıdır. Bu bağlamda; geçen hafta Uluslararası Göç Örgütü tarafından yayınlanan rapor; bu yılın başından itibaren Avrupa’ya deniz yoluyla ulaşan 104 bin göçmenden 51 bininin İspanya kıyılarından Avrupa’ya giriş yaptıkları bilgisini verdi. Bu rakam son 3 yılda İspanya kıyılarına ulaşan toplam göçmen sayısından bile daha yüksektir. Ama bu tehlikelerle dolu yolculuk sırasında onlarca kişi de hayatını kaybetti. Fas’taki Afrikalı İşçiler Sendikası’nın Başkanı Marcel Amieto’ya göre ölüm teknelerinin kurbanlarının sayısında görülen bu büyük artışın nedeni; temel olarak Afrikalı göçmenleri denizin arkasında kendilerini bir cennetin beklediğine inandırmakta başarılı olan ve “hayal satıcıları” olarak adlandırdığı kişilerin propagandası.
Fas Yolculuğunun Rotası ve Maliyeti
İnsan Hakları Örgütü’nün hazırladığı rapora göre göçmenlerin %55’i ülkeye Fas-Cezayir sınırından giriş yapmaktadır. Bu rota çok uzun ve göçmenlerin Fas’a ulaşmaları 1 ay ile 6 ay arasında bir süreye ulaşmaktadır. Örgütün konuştuğu göçmenlerden bazıları; yolculuklarının güvenli olmadığı, birçoklarının çöllerde hayatlarını kaybettiği ya da bölgede faaliyet gösteren çetelerin saldırılarına maruz kaldıkları ve göçmenlerin geçebilmek için  bu çetelere ödeme yapmak zorunda kaldığı yönünde anlatılanları doğruladı.
Buna ek olarak çok düşük ücretler karşılığında uzun saatler çalıştırılarak istismara maruz kaldıklarını da belirttiler. Göçmenlerin %35’i genellikle birkaç gün süren ve 1 haftayı geçmeyen rotayı kullanarak Moritanya-Fas sınırından ülkeye giriş yaparken sadece %10’u hava yolu aracılığıyla Fas’a giriş yapmakta.
Göçmenlerin %50’si ana vatanlarından Fas’a yaptıkları yolculuğun maliyetini 500 ila 1000 avro olarak belirlerken %30’u 500 avrodan az, %20’si ise 1000 avrodan fazla ödediklerini belirttiler.
Bu göçmenlerin yaşam koşulları ile ilgili ise rapor şu bilgilere yer verdi: %65’i işgal altındaki Sebte şehrini çevreleyen ormanlarda bulunan mağaralarda ya da bu ormanlarda kurdukları plastik çadırlarda yaşarken Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelen göçmenlerin %25’i çoğunlukla Tanca ve Fnideq şehirlerinde toplu konutlarda, %10’u ise yalnız başlarına kiraladıkları konutlarda yaşamaktadır.
Göçmenlerin %65’i yollarına devam edip Avrupa’ya göç etmek istediklerini, %30’u bir iş sahibi ve daha iyi yaşam koşullarına sahip olmaları halinde kalıcı olarak Fas’ta ikamet etmeye hazır olduklarını belirtti. Göçmenlerin sadece %5’i kendilerine anavatanlarında bir iş kurmalarını sağlayacak mali destek sunulması halinde ülkelerine dönmek istediklerini ifade etti.
Yine aynı rapora göre; göçmenlerin %60’ı mevcut koşullarda Güney İspanya’ya ulaşmak için en iyi yolun “ölüm tekneleri” olduğunu düşünmekte. Çünkü şehrin etrafını saran tel örgüler, günlük kontrol devriyeleri aracılığıyla İspanya-Fas güvenlik güçleri tarafından yoğun bir şekilde kontrol edilmekte. Bu da göçmenlerin kara yoluyla tel örgüleri geçerek İspanya’ya sızmalarının önüne geçmekte. Aynı şekilde göçmenlerin geçmişte büyük gruplar halinde tel örgüleri aşma çabaları hem çoğu zaman başarısızlıkla sonuçlanmış hem de aralarında bazı kişilerin yaralanmasına neden oluyor.
Fas’ın geçici İçişleri Bakanı Nureddin Butayyib son yaptığı açıklamada; Fas’ın geçen eylül ayına kadar 68 bin yasadışı göç girişimini engellemeyi ve bu alanda faaliyet gösteren 122 suç şebekesini çökertmeyi başardığını ifade etti. Buna karşılık Fas İnsan Hakları Örgütü; Sahraaltı Afrika ülkelerinden gelen Afrikalıları hedef alan ve onları ülkenin kuzeyinden güneyine nakletme uygulamalarının sona erdirilmesi, Fas’ın jandarma rolünü oynamaktan vazgeçmesi, göçmenlerin temel haklarına saygılı ve uluslararası insan hakları standartları ile uyumlu bir göçmen yasası belirlenmesi çağrısında bulundu. Ama Fas makamları; bu göçmen grupların nakledilmesinin temel amacının kendilerini insan kaçakçılığı şebekelerinden korumak olduğunu ısrar etmektedir. Yine bu bağlamda; Fas resmi olarak Avrupa’nın göçmenleri karşılamak için barınma merkezleri kurma talebini de kesin bir şekilde reddetti. Fas; bu önerinin sorunu çözmek yerine daha da içinden çıkılmaz bir hal almasına katkı sağlayacağına inanmaktadır. Bunun yerine Rabat, yasadışı göç dalgaları ile mücadele etmek için AB’den ek mali destek istedi.
Göçmenlerin yasadışı ve artan bir şekilde topraklarına akışını azaltmak için Fas, sınırlarda Afrikalı göçmenlere yönelik güvenlik önlemlerini arttırdı. Son olarak geçmişte vize uygulamadığı 3 Afrika ülkesi Kongo, Gine ve Mali vatandaşlarına Fas’a girebilmeleri için vize istemeye başladı. Şarkul Avsat’ın Afrikalı göçmenler arasında görüştüğü kaynaklar; Fas’a gelen Afrikalı göçmenlerin %70’ni karşılayan Uluslararası Beşinci Muhammed Havaalanı’nda bu uygulamanın yürürlüğe girdiğini onaylarken Fas- Moritanya sınırındaki El-Karkat sınır kapısından giriş yapanlardan vize istenmediğini  belirtti.
Şarku'l Avsat’a konuşan Layun şehrinde yaşayan Senegalliler Derneği’nin koordinatörü Ebu Bekir Nedyay şunları anlattı:” Afrikalıların Fas’a göçlerinin kendine has özellikleri bulunmaktadır. Çünkü Fas; Moritanya dışında tüm Batı Afrika ülkeleri vatandaşlarından vize talep etmektedir. Bu ülkelerin vatandaşlarının ülkeye giriş yaparken yasal pasaportlarını göstermeleri yeterlidir. Ama ülke içinde ikamet etme süreleri 3 ay ile sınırlı. Bu nedenle asıl sorun; Fas’a giriş yapan kişinin bir ziyaretçiden bir göçmene dönüştüğü ve pasaportunda belirlenmiş 3 aylık süre sona erse de Fas’ta kalmayı sürdürmeye karar verdiği zaman baş göstermekte. Çünkü o zaman yasal yollarla girdiği bir ülkede yasadışı bir şekilde yaşamaya başlamakta”.
Alman Konrad Adenauer Vakfı’nın Fas’ta göç ile ilgili hazırladığı çalışmaya göre, Fas’taki Afrikalı göçmenlerin büyük bir çoğunluğu yasadışı göçmenlere dönüşmeden önce ülkeye yasal bir şekilde giriş yapmakta. Yine aynı çalışmaya göre; Afrikalı göçmenlerin %12’si Fas’a yasadışı bir şekilde giriş yaparken hava yolunu kullanan %70’i  Kazablanka’daki Uluslararası Beşinci Muhammed havalimanından ülkeye giriş yapmakta. %22’si kara yoluyla özel araçlar ve otobüslerle giriş yaparken %7si yürüyerek giriş yapmakta.
Göçmenlerin %15’i 18 yaşın altında
Kuzey Afrika İnsan Hakları Gözlemevi’nin gerçekleştirdiği araştırma ise şu sonuçlara ulaştı:
Fas’ta bulunan göçmenlerin %15’i 18 yaş altında iken %40’ının yaş ortalaması 18 ila 25, %43’nün yaş ortalaması 26 ila 39 arasında değişmekte. Göçmenler arasında 40 yaş üstü olanların oranı ise sadece %2. Bu veriler; göç macerasına atılanların büyük bir kısmının gençlerden oluştuğunu gösteriyor. Göçmenlerin eğitim düzeyi ve ana vatanlarında yaptıkları meslekler ilgili ise araştırma verileri; %40’nın lise, %28’nin ilkokul, %10’nun üniversite, %7’sinin ortaokul diplomasına sahip olduklarını, eğitimsiz olanların oranının ise %15’e ulaştığını ortaya koyuyor. Aynı şekilde %70’nin bekar, %30’nun ise evli olduklarını öğreniyoruz.
Araştırmaya katılanların %45’i ana vatanlarında ticaretle uğraştıklarını, %20’si işsiz olduklarını, %25’i çiftçi, %10’u hizmet sektöründe çalıştıklarını belirtmiş. Afrikalı göçmenlere göç etme nedenleri sorulduğunda %75’i ülkelerindeki ekonomik nedenleri, %25’i ülkelerindeki güvenlik koşulları ve çatışmaları gerekçe göstermişler.
Pazartesi Mısır...
Libya: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -1-
Cezayir: Umut Kurbanlarının Ölüm Yolu -2-



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.