Meryem Ana Evi, Saint Antuan Kilisesi ve Hatay'da Noel ayini düzenlendi

Meryem Ana Evi, Saint Antuan Kilisesi ve Hatay'da Noel ayini düzenlendi
TT

Meryem Ana Evi, Saint Antuan Kilisesi ve Hatay'da Noel ayini düzenlendi

Meryem Ana Evi, Saint Antuan Kilisesi ve Hatay'da Noel ayini düzenlendi

İstanbul'daki Katolik cemaati, düzenlenen ayinle Noel'i kutladı. Hatay'da, Noel dolayısıyla Antakya ve İskenderun'daki Ortodoks kiliselerinde ayin düzenlendi, İzmir'in Selçuk ilçesinde de Meryem Ana Evi'nde Noel dolayısıyla ayin düzenlendi. 
Antakya Ortodoks Kilisesi'nde gerçekleştirilen ayini, kilisenin ruhani lideri Jan Delüller ile rahip Dimitri Doğum yönetti. Ayinde ilahiler okundu, mum yakılıp dua edildi.
Törene Hatay milletvekilleri Mehmet Güzelmansur ve İsmet Tokdemir de katıldı.
Ayin sonunda kilise bahçesinde havai fişek gösterisi sunuldu.
Antakya Ortodoks Kilisesi Cemaat Vakfı Başkanı Fadi Hurigil, gazetecilere yaptığı açıklamada, ayine her din ve mezhepten çok sayıda vatandaşın katıldığını belirtti.
Ayinde ülke ve dünya barışı için dua ettiklerini ifade eden Hurigil, "Noel Bayramını idrak ediyoruz. Mesih İsa'nın doğuşunu karşılıyoruz. Bu mutlu günde kilisemiz hınca hınç doldu. Sadece Antakya'dan değil, Türkiye'nin her yerinden bütün inançlar kilisemize geldiler. Noel bayramının ve yaklaşan yeni yılın başta ülkemize dünyaya ve bütün insanlığa hayırlı olmasını diliyorum. " diye konuştu.
İskenderun ilçesi Savaş Mahallesi'ndeki Aziz Nikola Ortodoks Kilisesi'nde yapılan ayinde, Hazreti İsa'yı anlatan ilahiler okundu, mum yakılıp, dua edildi. Hristiyanlar tarafından kutsal sayılan içeceklerin dağıtılmasının ardından, katılımcılar mum yakarak dua etti.
İskenderun Ortodoks Kilisesi'ndeki ayini, kilisenin papazı Dimitri Yıldırım yönetti.
Yıldırım, burada yaptığı konuşmada, birlik ve beraberlik mesajları verdi. 
Sevdiklerine, kendilerine ve özellikle çocuklarına hediyeler verdiklerini belirten Yıldırım, "Noel bayramımızı kutlayan sayın valimize, kaymakamımıza, belediye başkanlarımıza ve herkese şükranlarımızı sunuyoruz. Türkiye'mize, devlet büyüklerimize ve milletimize huzur, barış, bolluk, kardeşlik ve mutluluk getirmesini Rab Allah'tan diler iyi bayramlar dilerim." diye konuştu.
İskenderun Ortodoks Cemaat Vakfı Başkanı Can Teymur, gazetecilere yaptığı açıklamada, ülkede yaşayan Hristiyan vatandaşların Noel'ini kutladı.
"Yeni yılda başta tüm insanlık alemi için ülkemizin, milletimizin huzur, mutluluk, barış ve başarı dolu bir yıl geçirmesini diliyorum." diyen Teymur, şunları kaydetti:
"Şehitlerimiz bizim için de çok değerlidir. Ülkemizin bu konuda hayatını feda etmiş aziz şehitlerimize bu vesileyle bir kez daha rahmet diliyorum. Onlara manevi duygularında saygıyla eğiliyorum. Hem ülkemizi hem de silahlı kuvvetlerimizin Allah her zaman için korusun. Allah devletimize ve milletimize zeval vermesin. Biz bu mutluluğu ve bahtiyarlığı her zaman ve asırlardan beri burada yaşayan vatandaşlar olarak her zaman şükranla yad ediyoruz." 
Meryem Ana Evi'nde Noel dolayısıyla ayin gerçekleştirildi
Hristiyan aleminde Hazreti İsa'nın doğum günü kabul edilen Noel gecesi, Hristiyanlığın önemli kutsal mekanları arasında yer alan Meryem Ana Evi'nde ayinle kutlandı.
Meryem Ana Evi'ne gelenler, jandarmanın güvenlik kontrolünün ardından ayinin yapılacağı bölüme alındı. Yurt içi ve yurt dışından gelen ziyaretçiler ile Hristiyanlar ayin alanında buluşarak ışıklarla süslenen yoldan şapele kadar dualar eşliğinde yürüdü. 
Rahip Robert Bondea'nın yönettiği ayinde, İncil'den bölümler ve Hazreti İsa'nın doğumunu konu alan ilahi ve dualar okundu.
Ayinin sonunda katılımcılara kutsanmış ekmek verildi.
İzmir'in Selçuk ilçesi Efes Antik Kenti yakınlarında bulunan Bülbül Dağı'nda yer alan Meryem Ana Evi, Hristiyan tarihçiler tarafından Hazreti Meryem'in 101 yaşına kadar yaşamış olduğu ve burada ölümünün ardından göğe yükseldiği yer olarak kabul ediliyor.
Efes civarında yaşayan Hristiyanlar tarafından 18. yüzyıl sonlarına kadar Meryem Ana'nın evi olarak kabul edilen ve dini anma törenleri gerçekleştirilen yer, zamanla unutulduktan sonra 19. yüzyılda Almanya'da yaşayan ve Efes'e hiç gelmeyen Rahibe Anna Catherine Emmerich'in gördüğü rüyalar üzerine yapılan araştırmalarla yeniden ortaya çıkarılmış, 1957 yılında da Vatikan'da Papalık makamınca Meryem Ana Evi olarak kabul edilerek kutsanmıştı.
Hristiyanlığın en önemli kutsal mekanları arasında yer alan Meryem Ana Evi, 1967 yılında Papa 6. Paul, 1979 yılında Papa 2. Jean Paul, ve 2006 yılında da Papa 16. Benedictus tarafından ziyaret edilmişti.
İstanbul'daki Katolik cemaati ayinle Noel'i kutladı
Taksim'deki Saint Antuan Kilisesi'nde, "Noel Gecesi" ve "Mesih İsa'nın Doğuşu" adında gerçekleşen ayinde, ilahiler söylendi, İncil'den bölümler okundu. İngilizce, Lehçe ve İtalyanca dualar edilen ayine, İstanbul'da bulunan turistler de katıldı. 
Daha sonra cemaat üyeleri Hazreti İsa'yı anlatan ilahiler söyleyerek, tütsüler eşliğinde mum yakıp dua etti. 
Hristiyanlar, 24 Aralık'ı 25 Aralık'a bağlayan gece, Hazreti İsa'nın doğum gününü kutluyor. 



İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
TT

İran ve müzakereler öncesinde kartları toplama

Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)
Fotoğraf: İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi (AFP)

Hasan Fahs

Tahran ve Moskova arasında pozisyon ve hedeflerde bir ayrışma veya uzaklaşma olduğunu düşündüren atmosfere ve Rusya'nın ihaneti, İsrail saldırılarına karşı koymak için gerekli desteği sağlamayı reddetmesi nedeniyle İran sokaklarını saran hayal kırıklığı hissine rağmen, iki taraf arasında perde arkasında yaşananlar bu hissin ve görüntüye dayalı tutumların ötesine geçiyor. Zira Tahran'ın düşüşü, her şeyden önce Moskova'yı kuşatma, hatta devirme yolunun artık açık olduğu anlamına geliyor. Bu durum, özellikle Rus mevkidaşı Vladimir Putin'in tutumundan duyduğu derin rahatsızlığı dile getiren Başkan Trump başta olmak üzere, ABD yönetiminin tutumlarındaki tırmandırma ile birlikte netleşmeye başladı. Trump son olarak Washington'un bunların bedelini ödemeyeceğini vurgulayarak, Ukrayna'ya silah sevk etme kararı ile birlikte Rusya'ya yönelik vergileri artırma kararı aldı.

Tahran'ın düşmesi, ikinci olarak, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi’ne trajik bir şekilde son verecek ve Trump'ın Çin'i kuşatma ve ekonomik ve siyasi emellerine nokta koyma hedefini daha gerçekçi ve ulaşılabilir kılacaktır. Zira İran toprakları, Batı Asya’daki kara bağlantısı projesindeki en önemli ve jeo-ekonomik bağlantıyı oluşturuyor. Buradan yola çıkarak, Çin'in Şanghay İşbirliği Örgütü Dışişleri Bakanları Konferansı kapsamında Çin'in başkenti Pekin'de İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov arasında bir görüşme gerçekleşmesini kolaylaştırma çabası anlaşılabilir. Bu görüşme, Arakçi'nin Çinli mevkidaşı Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı ön görüşmenin akabinde, Çin Devlet Başkanı Şi Jinping ile yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti.

Rus bakanın belirli bir tutum benimsememe konusundaki ısrarı -veya başka bir deyişle, İran-Amerikan nükleer krizi konusunda açık ve net bir tavır beyan etme konusundaki isteksizliği- ile Lavrov'un Rusya'nın barışçıl nükleer enerji hakkı konusunda İran'ın yanında durduğu açıklaması göz önüne alındığında, Lavrov, ülkesinin İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme faaliyetlerinde bulunma hakkı talebine ilişkin tutumunu bir şekilde belirsiz bıraktı. Bu durum, Moskova'nın bu ilişkiyi, Washington ile yaşanan krize çözümler ve çıkış yolları sunmak için kullanmasına olanak tanıyor. En azından İran'ın zenginleştirilmiş uranyum stoku ve Rusya'ya nakledilerek İran'ın gelecekteki ihtiyaçlarını karşılamak üzere elektrik üretimi için yakıta dönüştürülmesi olasılığı konusunda.

Ancak, her iki yöndeki bu ikili görüşmeler, yeni bir diplomatik çerçeve oluşturabilir. Söz konusu çerçevenin de 16 Ekim'de, BM Güvenlik Konseyi'nin 2231 sayılı kararının sona ermesinden, 7. Bölüm kapsamında İran'a karşı uluslararası yaptırımların yeniden devreye alınmasına yönelik “tetik mekanizmasının” çökmesinden önceki üç ay boyunca, bir sonraki aşamanın şekillenmesine katkıda bulunması bekleniyor.

Her iki tarafın, yani Amerikalılar ile İranlıların, bu sefer doğrudan müzakere masasına döneceğine şüphe yok. Bu nedenle, her iki taraf da müzakere masasına oturmadan önce gücünü pekiştirecek kartları toplamaya çalışıyor. Washington askeri eyleme başvurmakla tehdit ederken ve askeri seçeneğe geri dönebileceğini deklare ederken, aynı zamanda Güvenlik Konseyi'ne başvurma ve tetik mekanizmasını aktifleştirme hakkına sahip olan Avrupa “troykası”ndaki (üçlüsü) müttefiklerinin nüfuzuna güveniyor.

Buna karşılık, Tahran'ın elindeki seçeneklerden biri, bir ay önce 13 Haziran'da şafak vaktinde düzenlenen saldırıda olduğu gibi hazırlıksız yakalanmamak için olası bir askeri çatışmaya hazırlık seviyesini yükseltmektir. Tahran ayrıca, Avrupa üçlüsünün Washington ile koordinasyon halinde başvurabileceği herhangi bir kararı engellemek için diplomatik seçeneği de aktifleştirecektir. Yani hem Moskova'yı hem de Pekin'i 5 Ağustos'tan önce nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıklamaya ikna etmek için çalışması gerekecektir. Bu durumda iki ülke, 2015 anlaşmasına bağlı kalmaları halinde kaybettikleri veto haklarını geri kazanacak, böylece Washington ve üçlünün alabileceği herhangi bir karara karşı bu hakkı kullanabileceklerdir.

Tahran, eşzamanlı füze kabiliyetlerini yeniden değerlendirerek askeri hazırlıklarının seviyesini yükseltiyor ve bu kabiliyetleri müzakere masasında görüşmeye zorlayabilecek herhangi bir baskıyı kabul etmeyi reddediyor. Bununla birlikte bakım ve muharebe kabiliyetleri açısından, gelişmiş SU-35 savaş uçaklarının kendi istediği koşullar altında tedariki konusunda Moskova ile yaşadığı mevcut anlaşmazlığı, ihtiyaçlarını karşılayabilecek Çin savaş uçaklarına yönelerek aşmaya çalışıyor. Zira Çin'in koşulları daha az karmaşık ve daha dinamik. Bu hazırlıklar veya Tahran'ın deyimiyle “parmağını tetikte tutmak”, özellikle de güçlü bir konumda olduğunu hissettiği için diplomatik sürece geri dönmeyi reddettiği anlamına gelmiyor. Eski Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif'in, rejimin ve İran'ın tarihindeki bu kritik anda Dini Lider'in diplomasinin rolü hakkındaki sözlerini tekrarlaması, İran rejiminin diplomatik ve siyasi seçeneği destekleme ve askeri seçeneğe geri dönme ihtimalini savuşturma arzusunun birçok göstergesini taşıyor olabilir. Zarif'in de dediği gibi, Dini Lider diplomatik çabaları İran’ın gücünün temel taşlarından biri olarak nitelendirdi ve bunlara başvurmanın diğer tüm seçeneklerin veya güç yapılarının yokluğu veya kaybı anlamına gelmediğini belirtti. Çünkü “diplomasiyle elde edilebilecek bir şey savaşla elde edilmemelidir ve diplomatik seçenek kesinlikle daha az maliyetlidir.” Bakan Arakçi de tüm temaslarında, Şanghay İşbirliği Örgütü, BRICS ülkeleri ve hatta Avrupa üçlüsündeki mevkidaşlarıyla yaptığı çeşitli toplantı ve istişarelerde bu seçeneğe bağlı kalıyor. Washington ile müzakere masasına dönme olasılığını, Güvenlik Konseyi ve Avrupa üçlüsü tarafından İran nükleer tesislerine yönelik ABD-İsrail ortak saldırısının açıkça kınanmasına ilave olarak, yaptırımların yeniden uygulanması seçeneğinin, yani “tetik mekanizmasının” geri çekilmesi koşuluna bağlıyor. Zira tetik mekanizmasının aktifleştirilmesi “troyka” ülkelerini müzakerelerin dışında bırakabilir. Bu durum da İran'ı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu ve müfettişleriyle iş birliğini askıya alma kararının ardından tansiyonu daha da yükseltecek adımlar atmaya zorlayabilir.

Arakçi'nin belirgin sert tutumu, İran'ın müzakereler konusunda isteksiz olduğu anlamına gelmiyor. Aksine, İran’ın müzakerelere güçlü bir konumda katılmaya çalıştığını gösteriyor. Çünkü İran, herkese güç ve kudrete sahip olduğunu ve bu gücü kullanabileceğini kanıtladığına, ABD-İsrail saldırısına verdiği yanıtla da bunu gösterdiğine inanıyor. Dolayısıyla, diplomatik fırsat, bu gücü ve elde ettiği başarıları pekiştirmek için en uygun yol ve en etkili mekanizmadır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.