Tiananmen olaylarındaki Çin hükümet sözcüsü hayatını kaybetti

Eski Çin hükümet sözcüsü Yuan Mu
Eski Çin hükümet sözcüsü Yuan Mu
TT

Tiananmen olaylarındaki Çin hükümet sözcüsü hayatını kaybetti

Eski Çin hükümet sözcüsü Yuan Mu
Eski Çin hükümet sözcüsü Yuan Mu

1989 Tiananmen Meydanı gösterileri sırasında herhangi bir göstericinin hayatını kaybetmediğini açıklayan eski hükümet sözcüsü Yuan Mu hayatını kaybetti.
AFP’nin Çin web sitesinden aktardığı haberine göre 90 yaşında hayatını kaybeden Mu, Çin Halk Kurtuluş Ordusu askerilerinin 1989 yılında demokrasi talebiyle sokaklara dökülen göstericilere ateş açmasının ardından resmi komünist propaganda yetkilisi olarak Çin hükümetini savundu.
Çin medyası çoğunlukla Yuan Mu’nun ölümü konusunda sessiz kaldı. Hükümet ile bağlantılı The Paper Gazetesi, Mu’nun ölümü hakkında bir haber yayınladı fakat hemen yayından kaldırdı. Ancak, Mu’nun 13 Aralık’ta Pekin’de hayatını kaybettiğini bildiren haber hükümet tarafından yönetilen Çin Haber Servisi tarafından yayınlandı.
Yakın zamanda hayatını kaybeden Çin Halk Cumhuriyeti Meclis Başkan Vekili Uygur kökenli İsmail Amat’a gösterilen saygının Mu’ya gösterildiği söylenemez. Çin medyasında geniş yer bulan Amat’ın anma töreninde Çin Devlet Başkanı Şi Çinping, eşi ile birlikte taziyelerini sunmuştu.
1928 yılında ülkenin batısında bulunan Jiangsu bölgesindeki Changhua’da dünyaya gelen Mu, önce Araştırma Ofisi Başkanlığı’na terfi edilmesinin ardından hükümet sözcüsü olarak göreve geldi.
4 Haziran 1989'da iktidar partisi tanklarla demokrasi talep ederek barışçıl gösteriler düzenleyen öğrencilere tanklarla karşılık verdi ve onları bastırmak için orduyu gönderdi.
O zamanlar Mu, gösteriler sırasında kimsenin hayatını kaybetmediğini açıklamış daha sonra bağımsız kaynakların bildirdiği rakamlardan çok daha düşük olarak, 300 sivil ve askerin hayatını kaybettiğini ayrıca 700 kişinin yaralandığını itiraf etmişti. O zamandan bu yana, hükümet olaylarda öldürülen insan sayısı hakkında konuşmayı reddetti ve internet üzerinden bu olaylar hakkında konuşulmasını yasakladı. Mu, kanlı gösterilerden 30 yıl sonra hayatını kaybetti.
Yarı özerk bir yönetime sahip olan Hong Kong'da her yıl on binlerce insan Tiananmen olaylarının yıldönümünü kutlamak için bir araya geliyor, ancak demokrasi yanlısı gösterilerden bahsetmek kesinlikle yasaktır.
Çin’in WIPO sayfasında Yuan’ın isminden bahsetmek kesinlikle yasak ve Yuan’ın ismi internet üzerinden yasaya uygun şekilde arama yapıldığında bulunmuyor. Yuan Mu'nın hatırlanabileceği tek yer, onun ölümünü duyurmak amacıyla kurulan bir internet sitesidir.
Gazeteci olan Yuan emekli olduktan sonra yolsuzluğa neden olduğuna inandığı liderlerin ihmalleri ve burjuva liberalizminin baskısına dair birkaç makale yazdı. 1998 yılında Mu, Hong Kong’daki çeşitli gazetelerde hakkında çıkan intihar haberlerini reddetti. Mu yaptığı açıklamada, “Aptal değilim intihar etmedim. Böyle bir şeyi hayatımda asla yapamam” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Çin'in Fucien eyaletinde bir otobüsü kaçıran bıçaklı saldırganın, yayaların arasına dalması sonucu 5 kişi öldü, 21 kişi yaralandı. Çin devlet televizyonu CNYV Twitter hesabında, polisin bıçaklı bir şüpheliyi tutuklayıp sorguya çektiğini bildirdi.



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.