BM, uluslararası sistemde çok taraflılık zorluğuyla karşı karşıya

Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)
Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)
TT

BM, uluslararası sistemde çok taraflılık zorluğuyla karşı karşıya

Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)
Kofi Annan, 2007 yılında Viyana ziyareti sırasında (AFP)

2019 yılında uluslararası sistem, Soğuk Savaş’ın 1990’ların başlarında sona ermesinden bu yana benzeri görülmemiş zorluklarla karşı karşıya. Donald Trump’ın ABD Başkanı seçilmesi, dünya genelinde yeni bir lider türü ortaya çıkardı.
Uluslararası sistem dahilindeki ülkeler de tıpkı Trump’ın ‘Önce Amerika’ sloganı gibi bir slogan benimsedi. Gözlemcilerin gözünde bu durum, 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana ABD’nin önderlik ettiği çok taraflı diplomasi ilkelerinin de azalması olarak yorumlandı.
Avrupalı diplomatların Şarku’l Avsat’a aktardığına göre, Birleşmiş Milletler’in (BM) 2019 yılında karşı karşıya kalacağı başlıca zorluklar, insan hakları kuruluşuna karşı saldırıların yanı sıra hala çok taraflılık meselesi olmaya devam edecek. Ortaya çıkan çok kutuplu dünyanın tehditler taşıdığını çünkü dünyanın diyalog değil muhalefet dünyası olduğunu söyleyen diplomatlar, ‘Bu tehditlerin üstesinden gelmek ve bu tehditleri azaltmak için en iyi planlar, uluslararası ortaklar teşvik edilerek BM’yi yeniden bir tartışma alanına dönüştürmek’ olduğunu belirtti.
Bu çerçevede Birlemiş Milletler Üniversitesi’nde üst düzey bir profesör, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “Trump yönetimi, 2019 yılında BM’ye saldırılarını artıracak” ifadelerini kullandı. ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’ın birden fazla BM kuruluşunu zayıflatmak için daha fazlasını yapmak istediğini söyleyen profesör, “ABD, BM bütçesinde daha büyük kesintiler için daha güçlü şekilde hareket edecek” dedi.
Haley: Çoğulculuk hayır işi değil
Bu iki görüşe aykırı olarak devletler, dünyanın en yüksek karar alma forumu olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki (BMGK) ortak eylem konusunda bile farklı bir yaklaşım benimsiyor. ‘Çoğulculuk ve BM’nin rolü’ konulu bir oturumda konuşan ABD’nin BM Daimi Temsilcisi Nikki Haley, ABD’nin BM bütçesine yalnızca barışı koruma operasyonları için yıllık 7 milyar dolarlık büyük bir katkı sağlayan tek ülke olduğunu vurguladı. “Çoğulculuğa yaptığımız yatırım karşılığında ulaşmayı umduğumuz meşru beklentilerimiz var. Bu iş bir hayır işi değil” diyen Haley, BMGK’nın Kuzey Kore nükleer programı konusunda dikkate şayan bir birlik sağladığını söyledi. Haley, ayrıca çoğulculuğun özünde veya görünüşünde iyi olmadığını, çünkü ‘barış, güvenlik ve insan hakları hedeflerini desteklemede başarısızlık yaşandığını’ belirtti.
Haley, Trump’ın Kuzey Kore lideri Kim Jong-un ile ateşli söyleminin zirveye yükseldiği aynı portreyi yansıtıyor. ABD Temsilcisi, Pyongyang rejiminin vidalarını sıkmak için başta Çin ve Rusya olmak üzere BMGK üyeleri ile sıkı bir şekilde çalışıyordu. Ancak Trump ve Kim arasındaki dostane görüşmeden sonra işler başka bir yöne çevrildi. Hedefteki somut sonuçlardan sonra Kuzey Kore nükleer tesislerinin sökülmesi alenen görülmedi. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Üniversitesi’nde üst düzey profesör, “BMGK’ya yönelik en büyük tehdit, ABD ile Kuzey Kore arasındaki mevcut görüşmelerin çökmesi halinde Kuzey Kore konusunda yeni bir kriz olasılığıdır” dedi. Bu durumda Washington’un daha fazla yaptırımla Pyongyang’ı cezalandırmak isteyeceğini söyleyen profesör, “Çin ve Rusya işbirliği yapmayı reddedecek. Bu da New York’ta büyük bir diplomatik anlaşmazlığa neden olabilir” ifadelerini kullandı.
İpleri kim İran’a bıraktı?
2019 yılı, İran’a yönelik uluslararası yönelimlerde belirleyici bir rol oynayabilir. Eğer ABD Başkanı izin vermeseydi, 2015 yılında Ortadoğu’daki istikrarsızlaştırıcı müdahalesinden ve bölge ülkelerine balistik füze tehdidinden vazgeçmesi için ipleri İran’a bırakan (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve Almanya’dan oluşan 5+1 grubunun kurulduğu) Kapsamlı Ortak Eylem Planı (Nükleer Anlaşma) imzalanamazdı. Ancak Trump, daha sonra ABD’nin anlaşmadan tek taraflı olarak ve tereddüt etmeden geri çekilmesine karar verdi. ABD yönetimi hiçbir zaman İran’a ve Irak, Suriye, Yemen ve bölgedeki diğer ülkeler başta olmak üzere Ortadoğu’daki kötü faaliyetlerine karşı kör olmadı. İran rejimine karşı sert yaptırımlar uyguladı. Ancak Avrupa ülkeleri, özellikle de Fransa ve Almanya, İran’ın davranışlarının değişeceğini ummaya hala devam ediyor.
Rusya, veto, Esed, yeniden yapılanma
Kuzey Kore ve İran ile yaşanan krizin bir benzeri olarak Suriye savaşı, özellikle de Devlet Başkanı Beşşar Esed’in Suriye’ye karşı işlediği suçları kınamak için uluslararası uzlaşıyı bozmak üzere Rusya’nın veto hakkını 12 defa kullanması sonrasında çok taraflı uluslararası eylemin karşı karşıya kaldığı büyük zorlukları özetliyor. Bu nedenle Birleşmiş Milletler Üniversitesi profesörü, BM’nin Suriye meselesinde hareket edemediğini belirtti. Rusya’nın ABD, İngiltere ve Fransa’yı Esed’in varlığıyla yeniden yapılanmayı desteklemeye ikna etmeye çalıştığını söyleyen profesör, ama 3 batı ülkesinin konuya dair isteksiz olduğunu vurguladı. Ancak Avrupa’ya yönelik yeni bir mülteci dalgası bu hesapları değiştirebilir.
Aynı şekilde uluslararası toplum, Ukrayna’nın ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda ısrar etmesine rağmen Rusya ve Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kırım konusundaki kararı durdurmak için herhangi bir pratik adım ortaya koyamadı.
Guterres: İklim en büyük tehdittir
İnsanlığın geleceği ile ilgili başlıklar ve ana konular arasında da farklılıklar var. Bu çerçevede BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, iklim değişikliğine dikkati çekerek, bunun tüm dünya için bugün en büyük tehdit olduğunu belirtti. BM Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric’in Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamaya göre Guterres, iklim değişikliğinin acil olarak ele alınması gereken bir zorluk olduğunu belirtti. Küresel ısınmayla mücadele etmek için şu an yapılandan çok daha hızlı hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Dujarric, BM Genel Kurulu’nun 74. üst düzey oturumuyla gelecek Eylül ayında durumun çözümünün ele alınacağını söyledi. Yetkili ayrıca, “Geleceğimizi tehlikeye atmamak için bu savaşta daha fazla ilerleme gösterebilmeliyiz” dedi.
Aynı şekilde ABD ve Avusturalya, İsrail, Bulgaristan da dahil 30 ülkenin dünyadaki mülteci sayısının 21 milyonun üzerinde rekor bir seviyeye ulaşmasının ardından Fas’ın Marakeş şehrinde imzalanan küresel anlaşmadan uzaklaştı. 2015 yılında Almanya sınırlarını açarak mülteci krizini büyütmekle suçlanan Almanya Başbakanı Angela Merkel de çoğulculuğun, bu dünyayı daha iyi bir yer haline dönüştürmenin tek yolu olduğuna dikkati çekti.
Yemen: Ortadoğu krizini iyileştirme ışığı
İklim meselesi, 2019 yılındaki zorlukların sadece bir yönü... Ancak diğer taraftan Guterres, dünyadaki sorunlara tek taraflı çözüm inancı çerçevesinde Yemen’de, Suriye’de, Kıbrıs’ta veya Batı Sahra’da diplomatik açıdan hala geniş çaplı adımlar atılacağını umduğunu söyledi.
Birleşmiş Milletler Üniversitesi profesörü, konuya ilişkin Stockholm’da yapılan barış görüşmelerinin başarısından sonra Yemen’de bir umut ışığı olduğuna dikkati çekti. BM’nin Yemen’in yeniden imarını denetleme görevini üstendiğini söyleyen profesör, “Bu faaliyet zor ve tehlikelidir. Ancak Ortadoğu’da bölgesel krizi iyileştirme adımını temsil ediyor” dedi.



Taliban dünyaya açılıyor: Stratejik zafer

İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)
İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)
TT

Taliban dünyaya açılıyor: Stratejik zafer

İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)
İktidarda beşinci yılına giren Taliban'ın kadınlara yönelik sürekli yeni yasaklar getirmesi uluslararası kamuoyunun tepkisini çekiyor (AFP)

Taliban yönetimindeki Afganistan diğer ülkelerle diplomatik ilişkilerini geliştirmeye çalışıyor. 

Washington Post'un (WP) analizinde, iktidardaki dördüncü yılını doldurmasına rağmen Taliban'ın sadece Rusya tarafından tanındığına dikkat çekiliyor. 

Ancak Avrupa'daki göçmen karşıtlığı ve Orta Asya'daki militan gruplara ilişkin endişeler nedeniyle Batılı ülkelerin Taliban'la daha fazla iletişim kurmaya başladığı belirtiliyor.

ABD Başkanı Donald Trump'ın geçen haftaki açıklamasında Bagram Hava Üssü'nü geri almak istediklerini duyurması tartışma yaratmıştı. Afganistan Genelkurmay Başkanı Fasihuddin Fıtrat ise "Tek karış toprak için bile pazarlık yapılmayacak" demişti.

Ancak CNN'in haberinde, Trump yönetiminin üssü geri almak için marttan bu yana Taliban'la gizli görüşmeler yürüttüğü belirtilmişti. WP, Taliban yönetiminin görüşmelere dair bilgi paylaşmayı reddettiğini aktarıyor. Öte yandan Washington'la müzakerelerin bile Taliban'ın "inkar edilemez bir aktöre" dönüştüğünü gösterdiği yorumu paylaşılıyor. 

Eski Pakistan Dışişleri Bakanı Aziz Ahmed Chaudhry, "Taliban, henüz resmi şekilde tanınmasa da Afganistan'ın yöneticisi olarak muamele görüyor" diyor. 

Avrupa'da göçmen karşıtı partilere desteğin artmasıyla Afgan göçmenlerin sınır dışı işlemleri için Taliban'la görüşmelerin sıklaştığı belirtiliyor. ABD dahil birçok ülkenin, Afganistan-Pakistan sınırında faaliyet gösteren IŞİD'in Horasan koluyla (IŞİD-H) mücadelede Taliban'la iletişime geçtiği de aktarılıyor. 

Görüşmelerin Taliban için "stratejik zafer" anlamına geldiğine dikkat çekilen analizde, dışarıya açılma hamlelerinin örgütte ihtilaf yarattığı da vurgulanıyor. Kandahar'daki muhafazakar kadronun Batı ülkeleriyle iletişimi sınırlı tutmak istediği belirtiliyor. 

Analizde, Çin'in de bölgede daha aktif hale gelmeye başladığına işaret ediliyor. Afganistan ve Pakistan yönetiminden temsilciler, Çin'in başkenti Pekin'de mayısta bir araya gelerek, karşılıklı ilişkileri maslahatgüzarlıktan büyükelçilik seviyesine çıkarma kararı almıştı. Pekin'in hem bölgedeki nüfuzunu hem de IŞİD-H bağlantılı militanlara karşı güvenliği artırmak için böyle bir hamle yaptığı yazılıyor.

Rusya'nın temmuzda duyurduğu Taliban'ı tanıma kararının da güvenlik endişeleriyle alındığı belirtiliyor. Moskova'daki konser salonuna geçen yıl martta düzenlenen saldırıda en az 139 kişi yaşamını yitirmiş, olayı IŞİD-H üstlenmişti. 

Independent Türkçe, Washington Post, CNN


AB-ABD ilişkileri raporu: Avrupa, Truman Show’a döndü

Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
TT

AB-ABD ilişkileri raporu: Avrupa, Truman Show’a döndü

Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)
Trump, AB ülkelerine Ukrayna savaşına finansmanlarını artırma baskısı da yapmıştı (Reuters)

Avrupa Dış İlişkiler Konseyi (EFCR) ve Avrupa Kültür Vakfı'nın ortak raporunda, ABD Başkanı Donald Trump'ın Avrupa'ya karşı "kültür savaşı" yürüttüğü savunuldu.

Bugün yayımlanan raporda, Trump'ın popülist ve radikal sağcılarla ittifaklar kurarak Avrupa Birliği (AB) politikasının "ideolojik ağırlık merkezini değiştirmeyi" hedeflediği yorumu yapılıyor:

Trump ve yandaşları bunu ancak Avrupalılar müsaade ettiği için yapabiliyor. Birincisi, Trumpçılar toplumlardaki kutuplaşmayı ve Avrupa'da yükselen "yeni sağ"ı kullanıyor. İkincisi, Avrupalı liderler arasındaki bölünme ve tereddütlerden yararlanıyorlar.

Trump'ın Avrupalı müttefikleri arasında Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Slovakya lideri Robert Fico ve İtalya Başbakanı Giorgia Meloni gibi isimlerin yer aldığı belirtiliyor. Cumhuriyetçi liderin, sağ ittifaklarla gümrük vergisi tehditlerinden ifade özgürlüğü tartışmalarına, güvenlik harcamalarından göç meselesine kadar birçok konuda AB'deki krizleri körüklediği savunuluyor. 

ABD Başkan Yardımcısı JD Vance'in, Avrupa'nın "temel ortak değerlerden uzaklaştığı" yorumunu şubatta yaptığı da hatırlatılıyor. ECFR'den Pawel Zerka, Vance'in açıklamasının kültür savaşının açıkça ilan edildiği an olduğunu söylüyor: 

Trump, Avrupa’ya karşı kültür savaşı yürütüyor.

Zerka, Trump'ın o zamandan bu yana AB liderlerini Ukrayna'nın geleceği hakkındaki görüşmelerden dışladığına, kıtadaki ana akım siyasi partilere saldırdığına ve gümrük vergisi görüşmelerinde Brüksel'i zorladığına dikkat çekiyor. 

Avrupa Komisyonu'na bağlı Avrobarometre (Eurobarometer) kuruluşunun anket verilerine göre vatandaşların AB'ye güveni 2007'den bu yana en yüksek seviyede. Neredeyse tüm AB ülkelerinde, blokun değerlerine bağlılık görüldüğü aktarılıyor. 

Romanya, Polonya ve Çekya hariç tüm ülkelerde çoğunluğun, AB'nin Avrupa vatandaşlarını küresel krizlerden ve güvenlik risklerinden korumakta daha aktif rol üstlenmesi gerektiğini söylediği belirtiliyor. 

Raporda, AB'nin durumu Truman Show'a da benzetiliyor. Jim Carrey'nin canlandırdığı Truman Burbank'in, bir film setinin içinde sıkışıp kaldığı ve başkaları tarafından kurgulanmış bir gerçeklikte yaşadığını anladığı 1998 yapımı filme işaretle şöyle deniyor: 

Avrupa, Truman Show'da sıkışıp kalmış durumda, Trump'ın Amerikası da yönetmen koltuğunda oturuyor.

"Avrupa, Trump'ın Amerikası'yla bir kültür savaşı içindedir" ifadesine yer verilen çalışmada, AB liderlerine "kendi senaryosunu yazan bir Avrupa'yı savunmaları" için harekete geçme çağrısında bulunuluyor. 

Independent Türkçe, Guardian, BBC


Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
TT

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan BM Genel Kurulu'na hitabında Gazze'den fotoğraflar gösterdi (AFP)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul Salonu'nda BM'nin 80. Genel Kurulu görüşmelerinde katılımcılara hitap etti. ABD Başkanı Donald Trump'ın ardından Birleşmiş BM Genel Kurulu'nda konuşan Erdoğan yaklaşık 40 dakika süren konuşmasının geniş bir bölümünü Gazze'ye ayırdı. Erdoğan, İsrail'in 23 aydır Gazze'de her saat başı bir çocuğu öldürdüğünü söyledi.

Konuşmasının başında, "Filistin'i tanıyan devlet sayısının giderek arttığı bir dönemde Filistin Devlet Başkanı Sayın Mahmud Abbas'ın bugün bizzat aramızda olamayışından duyduğum üzüntüyü ifade etmek istiyorum" diyen Erdoğan, Trump yönetiminin Abbas ve heyetine vize vermeme kararını eleştirdi.

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırıları için "soykırım" ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle konuştu:

Erdoğan, New York'taki BM Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada, İsrail'in 23 aydır Gazze'de her saat başı bir çocuğu öldürdüğünü söyledi.

Tüm ülkeleri Filistin Devleti'ni tanımaya çağıran Erdoğan, “Gazze'de 700 günü aşkın süredir soykırım devam ediyor. Gazze'de ölen sivillerin sayısı 65 bini geçti, enkaz altında kaç kişi olduğu bilinmiyor... (Dünyanın başka yerlerinde) Bir çocuğun eline küçük bir diken batsa anne babaların yüreği yanıyor ama Gazze'de çocuklar anestezi yapılmadan ampute ediliyor. Ölenlerin 20 binden fazlası çocuk. İsrail tarafından, Gazze'de son 23 aydır her saat bir çocuk acımasızca hayattan kopartılıyor.  Bu insanlığın dip noktasıdır.” dedi.

“Gazze halkı açlık silahıyla öldürülüyor” diyen Erdoğan, “Gazze'de devam eden vahşetin hiçbir gerekçesi olamaz. Gazze'de devam eden soykırımla insanlık için en karanlık dönemi yaşıyoruz... Gazze'de her şey hedef alınıyor ve yok ediliyor” şeklinde konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail'in kontrolden çıktığını ve Netanyahu'nun rehineleri umursamadığını belirtti.

Avrupa'nın benimsediği değerlerin Gazze'de devam eden olaylar nedeniyle aşındığını ifade eden  Erdoğan, “Gazze'de soykırım yapanların hesap vermesi gerektiğini” vurguladı.

Suriye konusunda Erdoğan, Suriye'nin maruz kaldığı adaletsizliklerin Esad rejiminin düşüşüyle sona erdiğini değerlendirdi. “Terörizmden arındırılmış, birleşik bir Suriye için” çalışmaların yapılacağını teyit eden Erdoğan, “Suriye'nin istikrarının tüm komşu ülkelerin çıkarına olduğunu” vurguladı.