Türkiye’den Süleymaniye’ye ilk uçuş seferi gerçekleşti

Fotoğraf: AA/Feriq Fereç
Fotoğraf: AA/Feriq Fereç
TT

Türkiye’den Süleymaniye’ye ilk uçuş seferi gerçekleşti

Fotoğraf: AA/Feriq Fereç
Fotoğraf: AA/Feriq Fereç

Türk Havayolları’na (THY) ait ilk uçak, 15 aylık bir aradan sonra, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'ne (IKBY) bağlı Süleymaniye Havalimanı'na 28 yolcusu ile yerel saat ile 15.15’te iniş yaptı.
Irak merkezi hükümetinin itirazlarına rağmen, eski IKBY Başkanı Mesut Barzani, 25 Eylül 2017'de bağımsızlık referandumu düzenlemişti. Bunun üzerine Irak Meclisi olağanüstü oturum düzenleyerek, IKBY'nin sınır ve havalimanlarını Bağdat'a teslim etmesi yönünde karar almıştı. IKBY'nin bu kararları reddetmesi üzerine Irak merkezi hükümeti, 29 Eylül 2017'de Erbil ve Süleymaniye havalimanlarındaki uluslararası uçak seferlerini askıya almıştı. Iraklı yetkililer, Erbil ve Süleymaniye havaalanlarındaki yasağı kaldırmış, THY’de sadece Erbil uçuşları başlamıştı.
Şarku’l Avsat’a konuşan Süleymaniye Havaalanı Müdürü Tahir Abdullah, havaalanında uçuşların normale dönmesinden duydukları memnuniyeti dile getirerek, bunda özellikle Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih’in Ankara ziyareti sırasında Türk yetkilileri Süleymaniye Havaalanı’na uçuşların tekrar başlaması yönünde ikna etmeye yönelik samimi çabalarının etkili olduğunu söyledi.
Süleymaniye Havalimanı Basın Sözcüsü Dana Muhammed, Şarku’l Avsat’a verdği demeçte, THY’nin haftanın 7 günü ve günde bir sefer olmak üzere uçuşlara başladığını belirterek, Avrupalı havayolu ​​şirketlerinin de, Süleymaniye Havalimanı yönetimi ile koordineli olarak uçuş programlarını düzenledikten sonra gelecek haftadan itibaren düzenli seferlere devam edeceğini söyledi.
Ankara, PKK'nın faaliyetlerine göz yumulması ve örgütün sözde siyasi kanadı Tevgera Azadi'nin faaliyetlerde bulunmasına tepki olarak, Kürdistan Yurtseverler Birliği'nin (KYB) Ankara'daki ofisini kapatmış ve Süleymaniye'ye yönelik uçuşlarda hava sahasını kapatmıştı.
Celal Talabani’nin oğlu, IKBY Başbakan Yardımcısı Kubat Talabani de, geçtiğimiz yıl, PKK’nın siyasi-propaganda faaliyetlerini sürdüren Tevgeri Azadi derneğinin Süleymaniye’deki faaliyetlerine son verilmesi kararı vermişti.
Süleymaniye’deki güvenlik güçleri (Asayiş), geçtiğimiz hafta, PKK’nın önde gelen aktivistlerinden olan Sakine Cansız’ın ölümünü anlatan bir belgeselin gösterimi esnasında söz konusu partiden onlarca üyeyi gözaltına almıştı.
KYB kaynakları, Türkiye ile ilişkilerdeki bu açıklığın, partinin önde gelen lideri olan Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih'in bu ayın başlarında ikili ilişkileri normalleştirmek amacıyla Ankara'yı ziyaret etmesinden kaynaklandığını dile getirdi.
Irak'ın Kuzeyinde Türk Askeri Üssüne Saldırı
Irak’ın Duhok kentine bağlı Şeladize kasabasında, Ankara’nın geçtiğimiz Çarşamba gecesi PKK kamplarına yönelik hava harekatında 4 köylünün öldüğünü öne süren kızgın kalabalık protesto gösterisi düzenleyerek, Türk üssüne doğru yürüyüşe geçti.
Bölgedeki görgü tanıklarının ifadelerine göre, üsse giren göstericiler, buradaki askeri araçları ateşe verdi ve Türk askerleri ile çatışmaya girdi.
Türk askerleri göstericilerin geri çekilmelerini sağlamak için plastik mermi ve göz yaşartıcı gaz kullanırken, kampı basanlar arasından iki gösterici yaralandı.
Göstericiler, Türk ordusuna ait çok sayıda tank, zırhlı araç, ambulans ve aracı ateşe verirken, Peşmerge güçleri de bölgeye gelerek, durumu kontrol altına aldı.
Bölgedeki yetkililerden resmi bir açıklama yapılmadı.



Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
TT

Suveyda'dan Beyrut'a: Mezhepçilik oyunu sürerken, Lübnan, diğer ülkelerin çatışmalarının bedelini mi ödüyor?

 Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)
Lübnan'ın Suriye çatışmalarına dahil olması, mezhepsel bölünmeleri derinleştiriyor ve savaşı Lübnan'a taşıma tehdidi oluşturuyor (Sosyal medya)

Tony Bouloss

Bölge için tehlikeli bir şeylerin planlandığı aşikar. Olaylar hızla gelişiyor ve siyasi mesajlar, Lübnanlı yetkililerin boş yere tekrarladığı boş egemenlik sloganlarının arkasına gizlenemeyecek kadar netlik kazanıyor. ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın “Lübnan, Biladuşşam’ın bir parçasıdır” demesi boşuna değil. Bu bir dil sürçmesi değil. Aksine, zayıf ve dağılmış devletlerin kalıntıları üzerinde nüfuz haritalarını yeniden çizen uluslararası ve bölgesel uyarıların açık bir ifadesidir. Buna, “Trablus ve Bekaa'nın Suriye'ye ilhakı” gibi tehlikeli senaryolar veya birbiri ile savaşan dini gruplar ve mini devletler arasında yeniden nüfuz dağıtımını sağlayacak “mezhepsel konfederasyon çözümleri” gibi medyada yer alan şüpheli sızıntılar eşlik ediyor. Tüm bu haberler, Lübnan arenasını kızıştırmak ve Lübnanlıları hiçbir ilişkileri ve çıkarları olmayan bir çatışmaya çekmek için kötü niyetli bir şekilde medyaya ve siyasi alana pompalanıyor.

Hassas nokta mezhepçilik

Bu tür önerilerin propagandasını yapmak ne spontane ne de masum bir şey. Bu, Lübnan ve Suriye arasındaki mezhepsel ve dini gerginlikleri yeniden alevlendirmeyi amaçlayan tehlikeli bir oyunun parçası. İç içe geçmiş bir dini ve ulusal mozaikle birleşen iki ülke, bir kez daha büyük hesaplaşmalar için bir satranç tahtasına dönüşüyor.

Örneğin Suveyda'da, Dürziler ile Suriye makamları arasında sosyal, mezhepsel ve siyasi boyutların iç içe geçtiği kanlı bir çatışma sahnesine tanık oluyoruz. Ancak orada yaşananlar sadece Suriye ile sınırlı değil; her zamanki gibi, yankıları hemen Lübnan'a da ulaştı.

Lübnan'da Sünniler arasında mezhepçi duygular canlandı ve Suriye'de “yeni Sünni rejim” olarak adlandırdıkları oluşumla dayanışmaya yönelik hareketlenmeler arttı. Lübnan sanki kendi başına bir devlet olmaktan çıkıp, askeri ve mezhepsel destek için bir platform haline gelmiş gibi, Suveyda'ya savaşmaya giden Lübnanlılar öldü.

Diğer tarafta, Suriye rejimine karşı Suveyda Dürzilerini desteklemek amacıyla Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde Dürzi kitleler harekete geçti. Böylece Lübnan, sanki Lübnanlılar dış çatışmalar için her zaman “yedek mühimmat” olmaya mahkummuş gibi, sınır ötesi mezhepsel bölünmelerin tekrar tekrar yaşandığı bir sahne haline geldi.

Hizbullah sahnesinin tekrarı

Bugün yaşananlar, daha önce Hizbullah'ın aktörü olduğu sahnenin yeni bir versiyonu. Hizbullah, İran örtüsü altında Suriye savaşına askeri müdahalede bulunmaya karar verdiğinde, gerekçe olarak “Şiileri ve türbeleri korumayı” öne sürmüştü. Bu müdahale çok geçmeden Suriye'deki Alevi rejiminin varlığını sürdürmesine yönelik doğrudan bir desteğe dönüşmüştü.

Bugün, aynı denklem farklı biçimlerde tekrarlanıyor:

Sünniler, Suriye'deki “yeni Sünni rejimi” desteklemek için savaşçı gönderiyor.

Dürziler, rejime karşı Suveyda Dürzileri ile dayanışma içinde.

İronik bir şekilde, yalnızca Hristiyanlar farklı bir tutum sergilediler ve tarafsızlık ilkesinin bilincinde olarak Suriye'deki Hristiyanları destekleme yönünde hiçbir adım atmadılar. Zira Lübnanlı Hristiyanlar, Suriyeli Hristiyanları, seçeneklerinin farkında olan ve kendilerine uygun olanı seçebilecek Suriyeliler olarak görüyorlar.

Bu Hristiyan tutumu, yani tarafsız kalmak ve krizleri ithal veya ihraç etmemek, ara sıra kendisine yöneltilen eleştirilere rağmen, bu çıkmazdan çıkmak için gereken modeldir.

Kriz ihraç etmek

Lübnan'ın bugünkü sorunu, yalnızca başkalarının ateşini kendi topraklarına çekmesi değil, aynı zamanda kendisinin de dışarıya kriz ihraç etmesidir. Bazı Lübnanlı liderler, tehlikeli bir bölgesel oyunun piyonları haline geldiler.

Bazıları Velid Canbolat'ın Suriye Dürzi çatışmasına müdahale ederek Şeyh Yahya el-Belus'u desteklediğini, onu Şam'daki yeni hükümet ile yakınlaşmaya teşvik etmeye çalıştığını düşünüyor. Buna karşılık, rejime sadık diğer Dürzi güçler Şeyh Hikmet el-Hicri'yi desteklemek için harekete geçtiler. Bu durum, Suriye'yi doğrudan etkileyen ve Suveyda'da durumun alevlenmesine katkıda bulunan tehlikeli bir Dürzi bölünmesine yol açtı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı analize göre yaşananlar, devletinin zayıflığı ve kurumlarının çöküşü gölgesinde Lübnan'ın bir vekil “destek arenasına” dönüştüğünün açık bir kanıtı. Her Lübnanlı grup, tıpkı Lübnanlı silahlı grupların yıllardır bölgesel çatışmalarda dış güçleri desteklemesi gibi, dışarıdaki kendi grubunu destekliyor.

Lübnan fanatizmin rehinesi

Lübnanlıların bugün sorması gereken soru şudur: Bu politikalar bizi nereye götürüyor?

Dış mesajlar için bir posta kutusu olmak Lübnan'ın çıkarına mı?

Başkaları için savaşmak, mültecilerini kabul etmek ve çatışmalarını finanse etmek mi istiyoruz?

Lübnan'ın yabancı istihbarat çatışmalarının arenası haline gelip parçalanmasına ve toplumun dağılmasına yol açan 1970’ler ve 1980'lerdeki deneyimi tekrarlamamız gerekiyor mu?

Lübnan devletinin rolünü yerine getirmediği açık. Siyasi, diplomatik ve güvenlik sınırlarını her türlü dış projeye açarken, silah ve savaşçı kaçakçılığına, mezhep çatışmalarını 24 saat boyunca körükleyen kışkırtma kampanyalarına göz yuman güçsüz ve kırılgan bir devlet var.

Tarafsızlık seçeneği gerçek çözümdür

Bugün yaşananlar, tarafsız olmamanın doğrudan bir sonucudur. Tarafsızlığı benimsemeyen ülkeler savaş alanlarına dönüşürler. Sloganlar mezhepsel ve bölgesel çatışmaların bahanesi haline geldiğinde, herkes bedelini öder.

Tarafsızlık bir lüks değil, ulusal bir zorunluluktur. Tek başına Lübnan'ın bölgesel bataklığa sürüklenmesini engelleyebilir.

Zira İran, Lübnan'ı kurtarmayacaktır.

Ne Suudi Arabistan ne de Katar, milislerin yönettiği bir ülkeyi yeniden inşa etmeyecektir.

Amerika Birleşik Devletleri veya Avrupa da devlet olmayı reddeden bir devleti desteklemek için acele etmeyecektir.

Yıpranmayı durdurmak ve çöküşü önlemek

Lübnan devleti işleri derhal kontrol altına almazsa, daha fazla parçalanmaya doğru gidiyoruz. Lübnan bugün sadece ekonomik çöküşün eşiğinde değil, aynı zamanda daha tehlikeli bir siyasi ve ahlaki çöküşün de ortasında.

İçerideki partiler ile liderlerin, her birinin kendi mezhebine göre, dışarıda şu veya bu tarafı desteklemek için seferber olması kabul edilemez.

Trablus'un, Bekaa'nın veya Güney'in Suriye, İran veya Körfez ülkeleri için vekil çatışma platformları haline gelmesi kabul edilemez.

Her türlü bölücü projeye karşı savunmasız bir ülke olarak kalmamız kabul edilemez.

Bugün ihtiyaç duyulan şey cesur ve egemen bir karar almaktır. Lübnan'ın bir destek arenası haline gelmesini engelleme kararıdır. Siyasi ve sosyal sınırları kontrol etme kararıdır. Lübnan'ın başkalarının savaşları için bir sahne olması değil, her şeyden önce gelmesi kararıdır.

Aksi takdirde bölünme yoldadır ve belki de bu sefer Lübnan diye bir şey kalmayacaktır.